EDEBİYAT

Soğuk Savaş Yıllarının Son Döneminde Edebiyat ve Düşünce Ortamı Üzerine Birkaç Söz

12 Şubat 2022
Soğuk savaş dönemi sonrası, kabul etmek gerekir ki nisbeten de olsa, farklı görüşlerden aydın ve sanatçının ortak platformlarda konuşma imkanı arttı. Ama soğuk savaş döneminin travmalarının toplumda açtığı derin fay hatlarının öyle kolayca kapanacağını söylemek zor. İdeolojik ve siyasal kırmızı çizgilerin şekillendirdiği  ortamın bir diyalog ortamına dönüşmesi zaman alacağa benziyor. Ama şu da bir gerçek ki Türkiye’nin geleceği, bu diyaloğun açacağı yeni kanallardan beslenecek.

Yazar-Eser Ezberlerken Kitapsız Toplum Olduk

16 Temmuz 2020
Yüzlerce yazar, bunlara ait binlerce eser. Hiçbir biçimde izahı olmayan bitimsiz bir ezberleme çabası. Üstelik ciddi mahsurları olan bir ezberleme. Maalesef bu konu kimsenin gündeminde değil. Öğretmenler, sınava hazırlık için içerik üreten yayıncılar, öğrenciler, veliler, eğitimi yönetenler, akademisyenler yani konuyla ilgili olanlar her şey gayet normalmiş, olması gerekenler oluyormuş gibi bir tavır içinde. Ya olan biten gayet normal, olması gerektiği gibi ve bende bir sorun var ya da herkes sorunu görüyor ancak kimse umursamıyor.

Bosnalı Dobra Bir Şeyh: Hasan Kaimî Efendi

16 Temmuz 2020
Hasan Kaimî Efendi’nin bu ve buna benzer şiirleri, edebiyat tarihçisi Hazım Şabanoviç’in ifadesiyle: “Büyük bir sanat eseri olarak görmekten ziyade, insanların zorda kaldıkları zamanlarda ne düşündüklerini, neye inandıklarını ve ne beklediklerini gösteren en iyi kültürel tarihî belge niteliğinde şiirler”dir. Şabanoviç gibi, hocası Safvetbeg Başagiç de Hasan Kaimî’nin şairliğini entelektüel bulmadığı için ön plana çıkarmak istemez. Her ikisinin de, daha çok onun dervişlik yanı üzerinde durmayı yeğledikleri görülür. Buna rağmen hem Başagiç hem de Şabanoviç, Kaimî’nin yaşadığı yüzyılda Balkanların en önemli şahsiyeti olduğunu kabul eder.

Cahit Zarifoğlu'nu Anlamak

10 Haziran 2020
Cahit Zarifoğlu hep anlaşılması zor bir şair diye nitelendirilmiştir. Gerçekte öyle mi? Şiiri modern Türk şiiri içerisinde nereye oturuyordu ? Bu bağlamda o anlaşılmazlığı ortadan kaldıracak anahtar açıklamalar nelerdir ? Kişiliği ile hayat/sanatı arasında nasıl bir ilişki var ? Epik bir dille anlatılan Yedi Güzel Adam şiirlerindeki yedi güzel adam gerçekten kim? Vefatının 33. yıl dönümünde Baha Yılmaz sordu, şair ve akademisyen kimliğini harmanlayan Prof. Dr. Yılmaz Daşçıoğlu bir bir anlattı. Söyleşi bu anlamda her yönüyle bir Zarifoğlu'nu anlama kılavuzuna dönüştü.

Cahit Zarifoğlu'nun Şifreli Dünyası

05 Haziran 2020
Müthiş ve kendine özgü usüllerle çalışan bir muhayyilesi vardı. Çocuk edebiyatına yönelişi bile onun zengin muhayyilesinin zaptedilmez taşkınlığına bulunmuş bir çareydi. O muhayyilenin çocuk edebiyatına çıkış arayan süreci, kendi çocuklarıyla benimkileri yan yana oturtarak masallar anlatmaya başladığı ve benim de dinleyiciler arasında yerimi aldığım  dönemde gördüm. Coşan bir ırmağı yudum yudum nasıl dışarı bıraktığını bir büyük çocuk olarak gördüm. O hikayelerin irticali haldeki ilk dinleyicilerindenim.

Boşluğu Ense Kökünde Gezdiren Adam: Necip Fazıl

25 Mayıs 2020
O bir dava adamıydı. O, dinin ve dindarın horlandığı bir dönemde, bir diriliş için ilk kıvılcımı çaktı. Necip Fazıl, dinin toplum hayatından itilmeye çalışıldığı, dini anlayışın çarpıklaştırıldığı, dinin şekle indirgendiği bir dönemde, dindar insanın kendine güveninin kalmadığı, dindar insanın adeta horlandığı bir ortamda  mücadelesini sürdürüyordu. Onun için dini şekle indirerek özünden soyan müslümanı uyarmaya çalıştı. Onun ham softa kaba yobaz tavsifi böyle bir endişenin ürünüdür.

¨Ateş Denizi¨nin Kıyısında

23 Mayıs 2020
Musiki her insanın hayatında izler bırakır. Çünkü musiki hatıraların birikiminden ibarettir. Yöremizin bir türküsünü veya bir şarkıyı neden diğerlerinden daha çok severiz? Çünkü mutlaka o türkü veya o şarkıyla ilgili bir hatıramız vardır. Türk beşlilerin eserlerini inceleyen; önemli bir kısmı halk musikimizden devşirmelerdir. Zorla ne hatıra yaratılır ne de teraküm edebilir. Kaldı ki musiki gibi asude ve müşterek bir sanat dalı niye siyasete malzeme olsun? Doğumuzda ve batımızda sıralanmış, kalkınmış veya kalkınmamış ülkelerin hiç birisinde musiki bizimki kadar siyasete malzeme olmamıştır.

Mustafa Kutlu'nun Masalı

19 Nisan 2020
Bir konuşmasında Mustafa Kutlu şöyle der: “Ben kötü alışkanlıkları olan biriyim. Sokaklarda okuyan, kahvehanelerde yazan, kütüphanesi olmayan, savruk, derbeder bir adamım.” Gerçekten de kahvede okur, kahvede yazar. Öğrencilik ve öğretmenlik yıllarında da öyledir, kahvede ders çalışır ve yazılı kâğıtlarını okey şakırtıları arasında okurdu. Fazla çalışmaz, işini bir-iki saatte bitirir. Yazdıklarını defalarca tashih eden yazarlar vardır, o öyle değildir. Yayımladığı hikâyelerin yüzde sekseni ilk yazdığı haliyledir. Yer yer imlâ kurallarında aksamalar da olsa metne fazla dokunmaz. Evinde ne çalışma masası vardır, ne de kütüphanesi.

Urfalı Beyzâde: Akif İnan

10 Şubat 2020

Maraş Lisesi’ndeki edebiyat ekolü yenilikçiydi ve öztürkçe kelimeleri göze batacak denli çok kullanırdı. Yani genellikle yakın dönem edebiyatçılarını daha çok okuyor ve benimsiyorlardı. Dolayısıyla Akif İnan’ın edebiyat anlayışıyla Maraşlıların edebiyat anlayışı birbiriyle uyuşmuyordu. Her ne kadar edebiyat hocaları Yusuf Ziya Beyzâdoğlu Divan şiirini sevdirerek okutmuşsa da, eski şairler gibi yazmaya hiçbiri de heves etmemişti. Maraş ekolü bir Fuzûlî, bir Nâbî ve bir Şeyh Galip’ten çok, yakın dönem edebiyatçılarını takip ediyor, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, İlhan Berk, Cemal Süreya, Ece Ayhan gibi şairleri okuyorlardı. Mehmet Akif İnan ise Urfa’da temelden aldığı Divan edebiyatı zevkini sürdürüyor, aruzla şiir yazma anlayışını 1950’li ve 60’lı yıllarda da kendince devam ettirmek istiyordu. Ne de olsa Maraşlıların toprağında Necip Fazıl’ın, baba tarafından onun toprağında da Nâbî’nin mayası vardı.

Bir karakter âbidesi: M. Orhan Okay

13 Ocak 2020

Dedeleri Kafkaslardan gelmesine rağmen doğma büyüme İstanbullu olan, Beşir Ayvazoğlu’nun Tarık Buğra’nın Küçük Ağa’sından mülhem deyişiyle “İstanbullu Hoca”nın söylediklerinde biraz da, her yıl yazları birkaç ay uğranılan payitahttan 35 yıl uzak kalmanın büyüttüğü bir özlemin yumaklandığını görüyorsunuz. Bu kadar yıl aradan sonra Hoca İstanbul’a temelli döndüğünde kendisini Afrika’da anlatılan bir masal kahramanı Unkama’ya benzetir. Canavarların peşine takılıp giden ve kendisini tanımadığı bir kasabada bulan, sonunda memleketine tekrar dönen, ancak döndüğünde doğup büyüdüğü yerleri tanımakta güçlük çeken bir masal kahramanı Unkama’ya.