Hakkari'ye Kayyum: Türklerin ve Kürtlerin Siyaset ile İmtihanı

04 Haziran 2024

3 Haziran günü DEM Partili Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış'ın gözaltına alınarak yerine kayyum atanması haberi sosyal medyada yayıldıktan sonra birbiri ardına beyanatlar gelmeye başladı. Peki, Akış neden görevden alındı?

İçişleri Bakanlığı’nın gerekçesi şöyle:

"Hakkâri Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış'ın; PKK/KCK yapılanmasında üst düzey görev aldığı, örgüt adına sözde sorgulamalar yapıp sözde vergi topladığı, yasa dışı yürüyüş, terörist cenazesi gibi eylemleri organize ederek eylemlere katılım sağlamak amacıyla halka ve esnafa baskı yaptığı, kepenk kapatmaya karşı çıkan esnafı PKK terör örgütü adına tehdit ettiği, PKK Bölücü Terör Örgütü'nün mahalle komisyonlarında da yer aldığı ve aynı zamanda sorumlusu olduğu, kırsalla irtibatını sürdürdüğü, küçük yaştaki çocukları ideolojik söylemlerle kandırarak örgüte katılımını sağladığı, Hakkâri merkezinde yardım ve yataklık faaliyetlerini sürdürdüğü, örgütün kırsal alanından merkeze eylem amaçlı gelen teröristleri evinde barındırdığı, PKK Terör Örgütü'nün kırsal alanındaki kamplarına giderek orada üst düzey örgüt mensuplarıyla görüştüğü, Hakkâri merkezinde örgüt karşıtı olan vatandaşları sözde vergi adı altında haraca bağladığı ve örgütten aldığı talimatlarla vatandaşları tehdit ettiği ve bu kapsamda Mehmet Sıddık Akış hakkında; Silahlı Terör Örgütünü Yönetmek, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak ve Örgüt Propagandası yapmak suçlarından Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesi 2014/173 esas sayılı dava dosyası bulunduğu ve yargılamanın devam ettiği, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak suçundan hakkında Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan ve halen devam eden soruşturma olduğu ve bu soruşturma kapsamında göz altına alındığı, belirtilen bu nedenlerle; Mehmet Sıddık Akış'ın Anayasa'nın 127'inci maddesi ile 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 47'inci maddesi gereğince geçici bir tedbir olarak İçişleri Bakanlığı'nca görevden uzaklaştırılmıştır. 5393 sayılı Belediye Kanunun 45 ve 46'ıncı maddeleri uyarınca Hakkâri Valisi Ali Çelik, Hakkâri Belediye Başkan Vekili olarak görevlendirilmiştir."

Bu görevden almaya ve belediye başkanının yerine kayyum atanmasına DEM Parti’nin verdiği tepkisi ise şöyle oldu:

"Her seferinde halk iradesine yenilen iktidar yine en iyi bildiği yol olan irade gaspına, darbeciliğe başvurdu. Bu sabah Hakkâri Belediye Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış Van'da gözaltına alındı, belediyemiz polis zoruyla gasp edildi. Bu kayyumcu anlayışı reddediyoruz. Halkımız bu kayyumcı anlayışı tanımadığını 31 Mart'ta demokratik yollarla gösterdi. Bu darbeci ve kayyumcu zihniyet sadece Hakkari'ye değil bütün Türkiye halkının iradesine yönelik bir tehdittir. Halkımız demokratik tepkilerini en üst düzeyde gösterecektir. Demokrasiden yana herkesi de bu darbeye açık tavır almaya çağırıyoruz."

Aslında bu atışmalar 2016 yılından beri devam ediyor. Kayyum uygulamasının kime ne getirdiği ya da ne götürdüğü kamuoyunda bir hayli tartışıldı ve daha da bu tartışmalar sürecek gözüküyor.

Şeytanın Sor Dediği Sorular

Ancak bu süreçte bazı sorular aklımıza geliyor.

Soru 1:

Dem Parti neden hakkında soruşturma olan bir adayı ya da daha basite indirirsek adli geçmişi temiz olmayan bir kişiyi aday gösterdi?

Soru 2:

YSK(Yüksek Seçim Kurulu) hakkında soruşturma olan bir kişiyi neden aday olabilir imkanını tanıyarak aday olmasına göz yumdu?

Aslında bu iki soruya verilecek her türlü yanıt, kimlerin bu süreçten menfaat elde etmek istediğini gösterebilir. 

Örneğin, DEM Parti üst yönetiminin Mehmet Sıddık Akış’ın adli geçmişinden haberdar olmadığını ya da devletin adli ve güvenlik bürokrasisinin bu durumu görmezden gelebileceğini düşünebilir miyiz?

Bir diğer soru 31 Mart yerel seçimleri sürecinde DEM Parti ve İktidar elitleri arasında herhangi bir antlaşma olmadıysa DEM Parti bu adaylık sürecini neye güvenerek gerçekleştirmiştir? Dönemin kulisleri ya da dedikodularına bakarsak o dönem içinde DEM Parti ve AK Parti arasında görüşmelerin olduğu söyleniyordu. Ancak her iki kesimde bunu ne kabul etti ne de inkâr etti.

Gerilimden, Kutuplaşmadan Beslenen Siyaset

Şimdi ise her iki tarafta bu meseleyi kendi açısından haklılık paylarını göstererek kendi kamuoylarını ikna gayreti içindeler. Şu bir gerçek ki, her iki tarafın siyaset yapıcıları bu süreci kendi tabanlarını konsolide etmek için kullanıyorlar. Her iki tarafta bu süreci millilik, muhafazakarlık gibi popülist söylemleri için dayanak olarak görüyorlar. Kürt Siyasetçiler kendi iradelerine karşı bir hak gaspı olarak görürlerken Türk siyasetçiler ise vatanın bölünmez bütünlüğüne hak gelmemesi ya da bölücülüğe karşı adaletin verdiği bir karar, bir uygulama olarak görüyorlar. 

Her iki tarafın şu süreçte ne dediğinin bir önemi yok aslında. Her iki tarafta bu süreçlerin başlangıcında nelerle karşılaşacaklarını ve ne yapmaları gerektiğini çok iyi biliyorlardı. Hangi kararların bölge ve ülke insanını hangi sonuçlara taşıyacağını çok iyi kestiriyorlardı. Kürt ve Türk Siyasi yapıcıları köklü bir zihniyet değişikliğe gitmedikleri sürece bu ve benzeri olayları yaşamaya devam edeceğiz. Sonuçta ne mi olacak?

Olacağı şu; bazı batılı ülkeler bizi demokratik olmamakla suçlayacak. Bölge insanının devletle ve mülki kuruluşlarla olan irtibatı biraz daha kopacak. Hem bölge insanı hem de bölgede görev yapan devlet görevlileri diken üstünde yaşayacak. 

Şunu çok iyi biliyoruz hatta şahit olduk. 31 Mart yerel seçimleri pek çok ezberimizi bozdu. Örneğin İç Anadolu CHP’ye asla oy vermez diyenler yanıldılar. Bir diğer husus ise Türkiye’nin uzun bir süredir hem iktidarın hem de muhalefetin geliştirdiği irrasyonel politika diliyle normalden uzaklaşmasına gördük. Oysa ekonomik krizlerle boğuşan vatandaşın tek bir arzusu var artık: Normalleşme. Sokaktaki vatandaşın siyasal düzlemde hiçbir gerilimi kaldıracak bir psikolojik olgunluğu yok artık. Bugün normalleşmek istemeyen her türlü siyasal yaklaşım ya da kadronun ileride tasfiye olduğunu görürsek şaşırmayalım. Siyasal gelecekleri için vatandaşı farklı gerilimler ile kendi çatıları altında konsolide etmeye çabalayan her türlü siyasetin tasfiye olduğunu da görebiliriz. 31 Mart seçim sonuçları bu politikalar ve bu politikaların ürettiği popülist söyleme karşı ciddi uyarılar içeriyordu. Bu uyarılara uymayan her kim olursa olsun sonucundan nasibine düşeni alacaktır.

Kısa vadede şunu çok rahat söyleyebiliriz; Kürt ve Türk siyasetçilerin gerilimden, kutuplaşmadan beslenme arzuları devam ettikçe ülke gündemi daha çok kayyum tartışmasına şahit olacak. 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 155 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.