Son dönemde yaşadıklarımıza bakacak olursak bunları da mı görecektik modundan bir türlü çıkmaya fırsat bulamayanlar için hazır düşünceler üretelim de makbule geçsin dedik. Her üretici gibi ürününü pazara salıp neyse hali çıksın fali diyerek hazır üretim, kolay tüketilir fikirleri istifadenize sunarız. Açıkçası biz de merak içindeyiz bir gideri olur mu? Allah’tan Fikir Coğrafyası Dijital dergisinin kaç okunduğuna dair şeffaf bir tutumu var. Oradan anlayacağız gideri nedir, nasıldır?
Aslında bu gider meselesi sadece bizim meselemiz değil. Bu ülkede, biz de dahil olmak üzere sonradan görme kabul edilen her faninin en büyük amacı kolay yoldan elde edilen başarılardır. Başarıların cinsi ve tercihi üzerinden bu sonradan görmeliğin esbabını belirleyebilirsiniz. Kimileri kolay yoldan makam elde etmek ister, kimileri ise kolayca para kazanmak. Yanlış anlaşılmasın burada kolay elde etmenin temel saiki giderleri kısma konusudur. Memleketin tüm sınıflarını ve kadrolarını saran bu tasarruf bilinci gider meselesinde bir vatanperverlik duygusuyla bütünleşir.
Tasarruf Bilinciyle Yanan Memleket
Kâğıt israfını ve bürokratik işlemleri azaltmaya çalışan idareciler, hem güzelleşelim hem zenginleşelim diyen kenar mahalle fenomenleri, topla oynamaktan yeterince kazanmadık biraz da riskle oynayarak kazanalım diyen topçu taifesi vs. bilumum ülke efradını bir kazanma tutkusu almış durumda. Yeter ki gideri olmasın. Hal böyle olunca memleketin 7’den 70’e tüm tekmili birden bunu bir seferberlik kabul edip giderleri azaltma çabası içine girmiş durumda. Hatta öyle ki yoksulluktan ve çaresizlikten ar damarını tiktok’ta cümle ahaliye sergiye çıkaran, başı kapalı bir hanım kızımıza memleketin yardım sever irfan sahipleri 100 bin TL çıkma yapmış. Maksat destek olmak, farklı bir şey düşünülebilinir mi zaten?
Bilenler bilir, bir zamanlar ecnebi bir memlekette yaşayan Hannah Arendt adında bir kadın varmış. Bu kadının kafası fena halde çalışırmış. Bu kafası zehir gibi ablanın en kötü kusuru sözünü esirgememesi, sonda söyleyeceğini başta söylemesiymiş. Laf aramızda annem de babama kızardı. Bu kadar açık sözlü olma herkesi kendine düşman belleteceksin derdi de onu dinleyen kim? Üstelik babamın gider kısma gibi bir derdi de yoktu.
Kötülüğün Sıradanlığı Olmasaydı Olur muydu Hiç Vicdan
Her neyse, Hannah Arendt insana dair bir iddia atmış bir gün ortalığa. İnsanın tabiatının kötülüğe meyilli olduğunu iddia etmiş. Bu iddiası içinde İsrail’de kurulan ve Nazilerin yargılandığı mahkemeleri izlemiş. Burada yargılanan Adolf Eichmann’ın savunmalarını dinleyerek insan tabiatının kötülüğe meyilli olduğunu iddia etmiş. Hatta bu tezini daha da geliştirerek Kötülüğün Sıradanlığı olarak tanımladığı teorisini oluşturmuş. Arendt’e göre insan için kötülük yapmak sıradan bir durum. Hatta tüm dinler, ahlak felsefeleri, vicdani öğretiler ya da hukuk ilkeleri insanı bu kötülüğün sıradanlığından uzak tutmak için varlar.
Arendt’in bu iddiası toplum üzerinde bir bomba etkisi yaratmış. Özellikle mensubu bulunduğu Yahudi toplumunda büyük sert eleştirilere mazur kalmış. Dostları ve yakın arkadaşlarının bir kısmı Arendt’le olan ilişkilerini sonlandırmışlar. Arendt’in yaşadıklarını burada bırakalım ve memlekete bir sarfı nazar edelim.
Malumunuz bu sıralar bir Fatih Terim fonu meselesi ve tartışmaları almış, yürümüş durumda. Oltaya takılan pek çok futbolcu var. Bunların bir kısmı ise dönemlerinde bir kahraman gibi muamele görmüş, uluslararası alanlarda top koşturmuş tecrübeleri sabit adamlar. İşin garip tarafı ter dökerek, bin bir emekle kazandıkları paraları hiçbir ahlaki kısıtlama olmadan ya da tedirginlik duymadan çok kazanma hissiyle gözü kapalı riske girmeleri. Aslına bakarsanız girdikleri iklimde kim olsa gözü kapalı girermiş. Neden girermiş çünkü Fatih Terim’in ismi bir garantörlük manivelası gibi bir işlev görüyor. Kamuoyuna düşen malumatlara bakarsak bu durumdan Terim’inde haberi var. Hatta kendisinin de bu siteme girip kazandığı da vaki… Ancak şu ana kadar bunu bilgiyi reddeden de olmadı kabul eden de… O yüzden bu bilgiye mesafeli ve temkinli olmak gerekiyor.
Şapkadan Tavşan Çıkardığını İddia Edenlere Dikkat!
Bu futbolcuların büyük bir bölümü Terim’in öğrencileri, muhtemeldir ki bu çocukların büyük kısmı Terim’e bir usta gözüyle bakmalarının yanı sıra bir de baba gibi seviyor da olabilirler. Baba-oğul arasına girmek pek doğru değildir ama sizce de bu işte pek çok gariplik yok mu?
Bu fonun yöneticisi olan bir kadın var. Bir banka müdiresi. Sistemi kurmuş, insanları ikna etmiş ve batmış. Batmış ama kaçmayı düşünmemiş. Yaptığı kötülüğün çok sıradan olabileceğini mi düşündü acaba, bilemiyoruz.
Bu olaylardan çıkarılacak birkaç sonuç ve bazı sorular var;
- Alın teriyle kazanılan bir para nasıl olur da kolay bir kazanım için riske atılır ve bir tefeciye verilir?
- Yoksa o paralar alın teriyle kazanılmadı mı?
- Tefeciliğin yasak olduğu bilinmiyor muydu?
- Fatih Terim, bu futbolcuların suistimal edilmesine niye göz yumdu?
- Yoksa bu çocukları evlatları gibi sevmiyor muydu?
- Evlatları gibi sevmiyorduysa nasıl seviyordu?
- Bir dönemin kahramanları olan ve pek çok yeni yetmenin rol modeli olan bu futbolcuların oluşturacağı duygusal sarsıntıyı hangi sismik cihaz ölçecektir?
- Türk futbolu kahramanlarını kaybederse hali ne olacaktır?
- Yurt dışından kahraman mı ithal edecektir?
- Kahraman yerine koyduğumuz herkesin bir gün birer kötülük abidesi, ahlaksız ya da vicdansız olduğunu görmek zorunda mıyız?
- Bizim niye gerçek kahramanlarımız ya da gerçek sosyal medya fenomenlerimiz yok?
- Neden bizi kandırmayı ve aldatmayı bu kadar çok istiyorlar?
- Yoksa kötülüğe layık olan bizleriz de farkında mı değiliz?
Yukarıda saydığımız soruların cevaplarında potansiyel bir kötülük olduğunu kabul etmek zorundayız. Öğrencilerini tefecilik ile para kazanmaya teşvik eden hocalara, alın teri ile kazanıldığını düşündüğümüz kariyer ve servetlerin yüksek faiz vaatleriyle artacağını düşünen çakma kahramanlara, fakirlik ve yoksunluktan dolayı sosyal medyada sağını solunu açarak mağduriyet gidermeye çalışanlara, güzellik kremi satarak milyon dolarlar kazandığını söyleyen kenar mahalle kötülüklerine bir mesafe koymak zorundayız. Yaşadıklarımız Hannah Arendt’i haklı çıkarsa da bu sayede şunu anlıyoruz; Bu adamların ve kadınların inandıkları bir ahlak yokmuş, inandıkları bir Allah da yokmuş, inandıkları ya da korktukları bir hukuk da yokmuş.
Artık arınmanın zamanı gelmiş gözüküyor. Gereksiz yere büyüttüklerimizi sırtımızdan indirmezsek, bize her türlü kötülüğü yapmaya devam edecekler. Elde edilen başarılardan dolayı birilerine tanrı muamelesi yapmayı bırakmak zorundayız. Çünkü inandığımız tanrıların bizi aldatmak ya da bize kötülük yapmak istemelerine şahit olmak çok daha ağır sonuçlar doğuruyor. İster fenomen olsunlar ister kahraman… Şapkadan tavşan çıkardığını iddia edenlere şüphe etmenin devri geldi artık.
Yeni yorum ekle