Kafka'ya kendini nasıl tanımlarsın diye sorulunca, "hiç" diye cevap veriyor, çünkü kendim diye bişey yok diyor. Nasıl hatırlanmak istersiniz sorusuna da önemsiz bişey bu, umurumda değil diye cevap veriyor...
Kafka'nın felsefi manzarasında anlamsızlık yaygındır ve modern insanı rahatsız eder... Sanki tasavvufun hiçlik mertebesini andırır, ancak modern insanda bu hiçlik sonuçta (fenaf)ilahla taçlanmadığı için bir varoluşsal bulantı, kriz yaratır. Kişiyi içten çürütüp boşaltır, dayanaksız kılar, bir çer-çöp gibi anlamsızlık deryasına sürükler. Hayatın varoluşçu bağlamda bir tür anlamsızlık, absürd oluşu onu sürdürülebilir olmaktan çıkarır.
Onun edebi kahramanları genellikle absürd durumlarla dolu bir denizde boğuluyor gibi oluyorlar. Sisifosun anlamsız görünen dünyaya anlam yükleme mücadelesini somutlaştırıyor Kafka. Yazdıklarıyla nihilizmin dibini buluyor, anlam bulma çabalarımızın sadece yanılsamalar olduğunu hatırlatıyor.
Bazıları bu durumu modernitenin eleştirisi, ve insan varlığının belirsizliğini kabul ederek bir özgürleşme çağrısı olduğunu iddia ediyor. Oysa İslam inancında hayatın oyun ve oyalanmadan ibaret oluşu, öte dünyaya ulanarak anlamsızlıktan kurtarılıyor, bir hikmete teşne ediliyor, bulantı olmaktan çıkarılıyor, insan varlığını bir tiyatro seyircisine, bir sinema oyuncusuna hatta doğayı gözlemleyen, geçmişi merak eden, geleceği planlayan, anı yaşayan bir bilim adamına dönüştürür, keyifle yaşanacak bir hayata aktarıyor. Böylece İslam kültüründe insan Kafkanın kahramanı gibi bir böceğe dönüşmez, Gregor Samsa diye ortalıkta dolaşmaz. Ancak kendini dünyaya, yani oyuna fazla kaptırınca maymun olabiliyor, oyalanmakta ipin ucunu kaçırınca da idraksiz bir eşeğe dönüşebiliyor... Nitekim Kuran bu tip maymunlaşmadan, eşekleşmeden söz ediyor.
Merhabalar üstadım... Hayat…
Merhabalar üstadım... Hayat ve anlam, varlık ve anlam içinden çıkılması oldukça ğüç meseleler ve kafka özelinde ve üzerinden değindiğiniz bu hiçlik meselesine dair bir ek açıklama yapmak istiyorum izniniz olursa ve bu açıklamayı yapatken de niyetim asla ve kata konuyu tartışma, üzerine kritik yapma bağlamına çekmek istemiyorum... Nihilizm genelde moral/değer alanlarla ilişkilendirilarek orada görülür/okunur, oysa bu konunun asıl bağlamı aslinda ontolojik tartışmalardır ve realizme karşıt cepheyi oluştururlar. Bu bağlamda alındığinda aslinda inanançlılar ile inançsızlar aynı cephede düşman kardeşler olarak yer alırken, nihilizm/nihilistler her ikisine de kontra/karşı cephede yer alırlar.. Çünkü gerek inançlı teistlerin gerekse inançsız ateistlerin farklı da olsa hakikatleri/gerçekleri vardır ama nihilistlerin ellerinde HİÇTEN öte hiçbirşeyleri yoktur. İnançlılar için hakikat tanrı ve ruhtur, dünya beyhudedir, zahiri olandır, materyalist ateistler içinse maddeden ayrı bir hakikat yoktur, öte dünya, ruh ve madde bilinç yanılsaması olan ters gösterendir.. Ontolojik tabanlı olan nihilizmin kuşkusuz epistemolojik ve moral/ahlaki alanla ilişkisi de vardır ve orada da nihilizm hep bir degersizlik/düşkunlük, serkeşlik, anlamsızlık olarak okunur ve doğru ama eksik bir okumadır ki bunlar pasif nihilizmdir bir de Nietzsche nin, deve, aslan ve çocuk üçlemesi ile anlatmaya çalıstıği aktif nihilizm vardır, dionysosçu bir esrime içinde, coşkunca ve çocukça estetik bir var oluşma çabasını içerir.. Bu bedbinlik, anlamsızlık, saçmalık halleri nihilistlerde değil de daha çok varoluşçu filozoflarda vardır, camus da absürd, yabancı, sartre da bulantı v.b.. Sağlicakla kalın, saygılar..
Yeni yorum ekle