Aliya, anne ile çocuğun birbirinden kopuşunun ciddi sorunları doğurduğunu düşünür. Bu yaklaşımını J.J. Rousseau’nun “Emile” kitabındaki “Gerçekten birinin, bir insanı terbiye edebilmesi için ya baba olması ya da insandan öte bir şey olması gerekiyor. Siz ise böylesi bir vazifeyi gönül huzuruyla bu işi parayla yapanlara emanete diyorsunuz. Herkesin bildiği işi yapmasını mı istiyorsunuz? Annelerden başlayın. Ortaya çıkartacağınız değişim sizi şaşırtacaktır. Bütün kötülükler başlangıçta yapılan bu sapkınlıktan doğmaktadır.” cümlesiyle ifade eder. İyi donanımlı olan hiçbir mekanın (kreş, anaokulu vs.), anne veya aile sıcaklığını asla veremeyeceğinin delilini ise Hitler’in Reich planı çerçevesinde Alman halkının elitlerini dünyaya getirip eğitilmesini amaçlayan Nazi “çocuk fabrikaları”nı olumsuz bir örnek olarak gösterir.
Kadının çalışmasının, sömürü ve daha ucuz iş gücüne dayanan istihdam maksatlı oeme sömürüsü olduğunu söyleyen Aliya, kapitalizmin; insan ırkının yarısını teşkil eden kadınları “işçi ordusu” olarak gördüğünü, meselenin “cinsiyet eşitliği” olmadığını, kadın iş gücünün kullanmanın sanayi uygarlığının ruhu ve menfaati olduğunu iddia eder. Özgürlük telkininde bulunulan “fabrikada çalışan kadın işçinin yaptığı işin, ev hanımının yaptıklarından daha yaratıcı olduğu” yanılgısının üretildiğini ve bu durumun sürdürebilmesinin izahının olmadığını söyler. Başkalarının çocuklarını eğitmenin (öğretmen veya eğitmen olarak) yaratıcı olduğuna inanılırken kendi çocuklarını eğitme ise küçük düşürücü bir iş ya da sıkıcı ve değer verilmeyen ev işlerinin bir parçası olarak görülmesini tuhaflık olarak görür.
Aliya, şahsiyet gerektirmeyen işlerin, kadının tabiatına aykırı olarak görür. Kadının yapı itibariyle çok merhametli ve duygusal olmasından dolayı ondan hakim ya da şahit olması istenilmesinin doğru olmadığını söyler. Çünkü onun gözünde çocuğu ya da sevdiği kişi hiçbir zaman suçlu olamaz. Aliya’ya göre Kuranî ve fıkhî olan bu meselede bir şahsiyet olarak kadının değeri düşürülmez, bizatihi bizim bazen göremediğimiz şeyler (hayırlar) görülür. Tarihte ailenin kriz yaşadığı süreçlerde İslam aile yuvasının emniyetine katkıda bulunmuş, onu tahrip eden iç ve dış faktörleri (alkol, fuhuş ve sorumsuzluk) ortadan kaldırmıştır. İslam pratikte, normal ve sağlıklı kadının en büyük ve gerçek menfaatini muhafaza etmiş, soyut eşitliğin yerine kadına, onun için bütün kıymetleri ile beraber, sevgi, nikâh ve çocuk temin etmiştir.
T. Reik’in “Erkekleri daha zeki olduklarını ve çeşitli sahalarda birçok başarıya ulaştıklarını memnuniyetle itiraf ediyoruz. Fakat biz kadınlara çok daha anlamlı bir şey verildi. Bizler olmadan insanlık yok olurdu. Bizler bu dünyada çocukların var olabilmeleri gelecek nesillerde hem erkek hem de kadınların var olabilmeleriyle iştigal ediyoruz.” cümlelerine atıfta bulunarak kadını, hem insanlığın olmazsa olmaz şartı olarak görür, hem de onun “kamil insan” yetiştirmede en önemli unsur olduğunu söyler. Ona göre Müslüman kadın eğitimli ve yetiştirilmiş olursa yeni nesli eğitip yetiştirebilir. Çocuğa İslam ve geleceğe olan imanı vermelidir. Okumamış, ihmal edilmiş ve mutsuz bir anne, Müslüman halkların yeniden doğuşunu başlatacak ve başarılı bir şekilde devam ettirecek oğul ve kızları büyütemez.
Aliya, anne veya hanım olmak istemeyen kadının ileriki yıllarda sorunlar yaşadığını söyler. Gerek aile içinde gerekse toplumda hak ettiği değer gösterilmeyen kadının, anneliğe ve hanımlığa karşı soğutulduğunu iddia eder. Anne ve hanımlığının onure edilmesi gerektiğini söyleyen Aliya, anne ile geçirilecek vaktin fiyatının ve telafisinin olmadığını iddia eder. Ona göre mevcut medeniyet, kadından kullanılan veya tapılan bir nesne yarattı, ancak bu esnada, tek saygı değer özelliği olan şahsiyetini almıştır. Anneliği ihmal ederek o, kadını, temel ve yeri doldurulamaz rolünden yoksun bırakmıştır.
Anne ile çocuk arasında bağın kopmasından mustarip olan bilge-düşünür, hekimlerin ve sosyologların annenin, çocuk 3 yaşını doldurmadan ondan ayrılmaması gerektiğini söylediğini fakat yasaların müsaade ettiği doğum izinlerinin bu sürenin çok altında kaldığını ifade eder. Ona göre kadınların değil erkeklerin dahi çoğunun çalışmasını gereksiz kılacak veya günlük çalışma saatlerini kısaltacak otomasyon çağı eşiğinde olmamıza rağmen bu süre kısadır ve söz konusu bu durum bir eksikliktir. Ayrıca anne ile çocuk arasında bağın güçlü olması için hem biyolojik hem de manevi açıdan kadının uygun doğum döneminin 20 ile 30’lu yaşlar arası olduğunu söyler.
Aliya İzzetbegoviç, söylediklerinin yanlış anlaşılması ve yorumlanmasından da çekinir. “Kadının çalışma ve toplum hayatında olmaması gerektiğine dair düşünce taşıdığı” yanlış algısının doğmaması gerektiğini söyler. Bilakis kadının toplum ve çalışma hayatında olmasını yasaklayan İslam’ın bir emri olmadığını söyler. Kadının istihdam zorunluluğunun; tabiatlarına uygun işlerde çalışmaları, eşi olmayıp çocuklarına veya ebeveynlerin bakmak zorunda olmaları, çocuğu olmaması veya onları büyütmüş olma durumunda olmaları, savaş ve olağanüstü hal durumlarında anlaşılır olduğunu ifade eder. Çalışma koşullarının uygun olmamasına örnek olarak -20 derecede kış fırtınasında demiryolu işçisi olarak çalıştırılan kadınları örnek olarak verir.
Kadının çalışma ve toplumsal hayatta bulunmasından rahatsız olmayıp bilakis onları toplumun inşasında ve ahlaklanmasında önemli görür. Aliya’ya göre kapitalizmi/ticareti, İslami prensipler üzerinden ilerleterek gelecekte Müslüman kadınların konumu, insan onuruna ve İslamî yeniden doğuşun gereklerine göre daha itibarlı bir konum kazanabilir. Kadınların toplumda konum edinmesi veya çalışma hayatında bulunmasını önemli gören ama kapitalist ve sömürgeci düzen içerisinde kadına layık görülen konumdan ciddi olarak rahatsız olan Aliya, kadını medeniyet ve Müslüman toplumun inşasında önemli görür.
Yine ona göre İslamî prensipler üzerinden ilerlenerek gelecekte Müslüman kadınların konumunu, insan onuruna ve İslami yeniden doğuşun gereklerine göre şekillendirebiliriz. Günümüz-1968 (hâlâ yaşanılmakta olan bir sorun olarak) Müslüman toplumlarının, kendilerini bulma ve sonu gelmeyen talihsizliklere çözüm bulma (galibiyetleri ve mağlubiyetleri olan) savaşında daha az mağlubiyete ve daha fazla galibiyete ulaşabilmesi için bu savaşın; İslam dünyasının yarısını teşkil eden Müslümanların kadınlar tarafından da elleri, kalpleri ve zekâlarıyla desteklenmesi şarttır.
Bu bağlamda Müslüman kadınların; yeni nesli yetiştirmeleri, eğitmeleri ve onları İslam ve gelecek inancıyla doldurmaları gerekiyor. Müslüman kadınların çocukları eğitip yetiştirmeleri ancak kendilerinin eğitimli ve yetişmiş olmalarıyla mümkündür. İslami yeniden doğuş; Müslüman kadınlara yardımcı olacak ve Müslüman kadınlar da güçlü bir İslamiyet’in doğuşu için yapacaklardır. Aliya, maddeleşen dünyanın biricik ruhunu anne ve kadın olarak görür. Aliya için anne-kadın, Herbert Marcuse’un “Dünya’nın gecesinin en karanlık zamanı” olarak tanımladığı şekliyle dünyanın genel manevi durumunu resmedebilecek yegane unsurdur.
Bunları tam 50 küsur yıl önce söyleyen Aliya’dan sonra İslam dünyasında çok değişen bir şey olmadığı gibi Aliya, fikirleri itibariye sekülerleşen Müslümanlar için “demode” söylemlere sahip biri olarak mâhkum edilebilir. Bastığımız yeri kaybettiğimizde bize her yer yurt/suzluk olabilir. Oysa Aliya siyasette, ilimde-eğitimde, toplumsalda ve şahsiyet oluşturmada hakikat derdi taşıyan biriydi. Aliya’nın kadının gücüne dair yatığı vurgusuna, onun toplumsal itibarına kavuşturulması gerekildiğine dair düşüncelerine ve başta eğitim olmak üzere haklarına kavuşturulmasına dair söylemleri üzerinde İslam coğrafyası bağlamında düşünülmesi gerekir. Duruşumuzu ve bastığımız veya basmamız gereken medeniyet merkezini kaybettiğimizde bize Aliya’nın söylemleri gibi İslam kültürüne ve Müslüman olmanın asil ve asıl koşularına dair çoğu şey “demode” gelebilir.
Kaynaklar:
Aliya İzzetbegoviç, İslami Yeniden Doğuşun Meseleleri, çev. İ.H. Aydoğan, İstanbul: Ketebe Yayınları, 2020.
Aliya İzzetbegoviç, İslam Deklarasyonu, çev. Rahman Ademi, İstanbul: Fide Yayınları, 2016.
Akt. Yavuz Yılmaz, Aliya İzzetbegoviç, Tarihe Tanıklığım çev. Alev Erkilet vd., İstanbul: Klasik Yayınları, 2003.
Akt. Yavuz Yılmaz. Aliya İzzetbegoviç, Özgürlüğe Kaçışım, Zindandan Notlar, çev. H.T. Başoğlu, İstanbul: Klasik Yayınları, 2017.
Teşekkürler
Teşekkürler
Yeni yorum ekle