İnsanların söylediklerine değil yaptıklarına bakarak anlamak, daha doğru bir yöntemdir. Zira bizim kültürümüzde “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” denilir. İnsanlar söylediklerinden daha çok yaptıklarıyla itibarlı veya itibarsız olurlar. İddialı cümleler kurmak veya söylemler geliştirmek yeterli değildir hatta gerekli bile değildir. Nitekim insan, içeriği olmayan söylemleriyle sınanır. Bu bağlamda İsmet Özel, “Allah, insanı iddiasında vurur.” der. Batı düşüncesi ve uygarlığı, Aydınlanma’dan beri iddiasından vurulan bir tecrübedir. Aydınlanma’nın ve onun ete kemiğe bürünmüş hâli olarak görülen Fransız İhtilali’nin; insanlığa 1eşitlik, kardeşlik ve hürriyeti getireceği iddiasının sonrasında sömürgecilik ve sınıf farklılıkları medyana gelmiştir. Buna bağlı olarak başta Afrika olmak üzere açlık, kapitalizmin meydana getirdiği sınıf eşitsizliği, iki dünya savaşı, iç savaşlar vs. birçok sorun meydana gelmiştir.
Batı, iddialarından vurulmuş olan bir uygarlıktır. İnsanlığa sunduğu iddia edilen “eşitlik, özgürlük, adalet ve hakların” sadece kendi halklarına layık görülen değerler olduğu tecrübe edilmiştir. Etnosantirik ve Eurosantirik Batılı tasavvurun, başka bir tecrübe üretmesi çok mümkün değildi. Yalnızca 2. Dünya Savaşı sonrası yaşanan hadiselere bakıldığında “ötekinin” yaşama hakkının bulunmadığı veya onu katletme duygusunun birçok örneği görülmüştür. Başta Fransa, ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerin (Cezayir, Ruanda, Kuzey Kore, Guatemala, Küba, Vietnam, Afganistan, Irak, Namibya, Yahudiler, Bosna) yaptığı katliamlar hümanizm ve medeniyet adına bulundukları vaatlerinin bir karşılığı olmadığını göstermiştir.
Şimdilerde Gazze’de yaşanan katliamlar (doğru ifadesiyle soykırım) Aydınlanma, hümanizm, modernlik ve ilerlemecilik adına söylediklerinin aslında bir karşılığı olmadığını gösteriyor. N. Chomsky, İsrail’in Batılı devletler tarafından bölgeye “virüs” olarak yerleştirdikleri tespitinde bulunur. Batılı devletlerin, katliam devleti hâline gelen İsrail’in yaptıklarına karşı tepkisizliği ve İsrail politikalarını destekleyen açıklamaları, Batı’nın değerlerinin ve insanlık adına olan iddialarının hiçbir karşılığının olmadığını gösteriyor. Nitekim bu iddiaların karşılığının olmadığını gören ve hayal kırıklığı yaşayan Angelena Jolie, şunları söylemiştir;
Image20 yıl önce uluslararası çalışmaya başladığımda...Kafamın içinde bazı 'iyi adam' fikirleri... Bunlar hakkında bazı fikirler... İster belirli ülkeler ister belirli halklar olsun. Çizgiler de netti. Ana düşünce insan haklarıydı. …Buna göre hedefler belirlendi. Bir şeyler için dik duracaktık, karşı çıktıklarında direnecektik... Gerçekten böyle olduğunu düşündüm. BM'nin böyle olduğunu düşünmüştüm. Dedim ki 'Tamam' Bazı çizgiler ve duruşlar ve buna göre mücadele edeceğiz. Bir şeylere şahit olmak... Bir şeyleri anlamak için daha fazla sadece izlemek...
Kafaların içinde olan “iyi adam” fikirleri, adeta kardan adam gibi erimektedir. Bunun ne demek olduğunu veya A. Julies’in yaşadığı durumu, ilk felsefe okumalarımda Kant’ın yüksek ahlak bilincine sahip olduğunu düşünüyordum ve söz konusu bu ahlaka hayrandım. Her ne zaman diğer metinlerine vakıf olduğunda Kant’ın, diğer ırklar ve Afrika siyahileri hakkındaki berbat önyargılarını okuduğumda ahlakına ve bilginliğine duyduğum hayranlık sona ermişti. Benim hayal kırıklığım, Angelina Jolies’in hayal kırıklığı gibi değil. Zira benim Kant’la kurduğum ilişki, ona inancım ve ondan beklentim Jolie’nin Batılı değerlerle kurduğu ilişkisi, ona duyduğu inanç ve ondan beklentisi ile aynı düzeyde değil.
Tüm değerlerin (eşitlik, adalet, hürriyet ve medeniyet) kendinde olduğuna inanılan bir toplumda, bu değerlerin bir karşılığının olmadığını görmek söz konusu toplumun tüm bireyleri için tam bir hayal kırıklığı olmalı. Zira olduğu söylenilen bir şeyin olmamasının bir toplumda yaşatacağı hayal kırıklığı çok büyük olur. Bu hayal kırıklığı Batılı değerlerin ve iddiaların sorgulanmasına yol açacak. Nitekim Wilson Center bülteninde Hasan b. Talal, insani/humanity dayanışma etiği ve hümanizm savunucusu olan Batılı koalisyonun nerede olduğunun sorusunu sorar. Marion Kawas ise Batılı ahlakının Gazze’de sonsuza kadar enkaz altında kaldığını söylemiştir.
Batılı sistemin, söylemlerin ve düşünürlerin çelişkileri görünür hâle gelmiştir. Habermas ve Zizek gibi filozofların İsrail’in saldırılarını meşrulaştıran bildirgelere imza atmaları, Batı’nın gözde düşünürü olarak görülen Harari’nin İran’ın veya Hizbullah’ın füzelerle İsrail’e saldırması durumunda nükleer silah kullanma hakkının olduğunu söylemesi, Batılı düşünce biçimin sorunlu olduğunu gösteren örneklerdir. Bu sorun ve çelişkiler, Batılı toplumlarda sorgulanmaya başlanacak. Önce gazeteciler ve akademisyenler tarafından sorgulanan Batılı değerler, daha sonra halk tarafından da sorgulanacak. Bu sorgulama, daha sonra Batılı düşünce ve siyaset sisteminin, sorgulanmasına yol açacak. Batılı toplumlar, bu dayanılmaz çelişkilere ve açmazlara çok dayanamayacaklar.
20 bini aşan sivilin öldürüldüğü ve bir milyon insanın sürüldüğü savaşta; Gazze’deki hastanelerin, okulların ve sivil yerleşim yerleri ve kamplar vurulduğu gibi sağlık, su ve gıda ihtiyaçlarının karşılanması engellenmektedir. Enerji ve internet erişim alt yapısı ise çökertildi. Bu şehirde yapılan katliamlar ve soy kırım Batı için turnusol kağıdı işlevi gördü. Batılı medya, düşünür ve devlet adamlarının İsrail’in modern Batılı uygarlık değerlerinin ve söylemlerinin boş olduğunu gösterdi. İyiliğe ve güzelliğe yol açacağı iddia edilen, Aydınlanma’nın, modernliğin ve modernliğin; simgesel bir anlatı olduğu ortaya çıktı. Olan bitenler bu anlatının, kötücül doğasının dışavurumudur.
Tüm insanlığın şahit olduğu katliam, Batılı hegemonyanın ve değerlerin aslında matah bir şey olmadığının bir işaretidir. Uluslararası hukuku ve insanlığın barışçıl biçimde yaşamasını sağlayacağı iddia edilen kurumlar (BM, AB, AİHM vb.), insanlık barışı ve huzurunu sağlayan yapılar olmak yerine Batılı gücün tahakkümünün ve hegemonyasının araçları olmuştur. Her bir kurumunu çıkar aparatı olarak kullanan Batılı düzen için bu kurumlar iki yüzlü enstrümanlar haline gelmiştir.
Batılı düzen, uygarlık ve devletlerin iki yüzlülüğünün en büyük göstergesi, Filistin ve Ukrayna’da olanlara gösterdiği tepkidir. Tiyatrocu beceriksiz devlet başkanını gazlayarak başlattıkları savaşta Ukrayna için çırpındıklarının çok azını Filistin için göstermediler. Ateşkes sağlamayı amaçlayan BMGK karar taslağını ya veto ettiler ya da çekimser kaldılar. Adeta küresel bir onayla bir şehrin öldürülmesine izin verildi. Baudrillard Körfez Savaşı’nda canlı yayında insanların öldürülmesini “pornografik savaş” olarak adlandırmıştı. Aynı ayıba ikinci hatta defalarca aracı olan yani yol açan Batı bu ayıbı, bir daha Filistin’de yaşamaktadır. Baudrillard, acının anlaşılması kanın aktığı yere gitmeyi teklif etmişti. Batı’nın değerlerinde simgeselleşen Musk, çitle çevrilmiş bir tiyatro mekanına gitmeyi tercih etti.
Daha öncesinde olduğu gibi sürekli sınandığı imtihanı kaybeden ve girmiş olduğu imtihanlardan sürekli sınıfta kalan Batı gerçekliği ile karşı karşıyayız. Batılı uygarlık; üç asırdır iddiasından vurulan bir uygarlıktır. Bir gün, Batılı değerlerin iki yüzlü, sığ ve samimiyetten uzak değerlerin insanlığın onurunu korumaya yeterli olmadığı anlaşılacak.
Kaleminize sağlık hocam…
Kaleminize sağlık hocam.
Harika bir yazı olmuş
Yeni yorum ekle