Düşüncenin ve Hakikatin Yitirilmesi ve Unutmak

08 Mayıs 2022

 

Birçok anlama sahip olan kelimelerden biri olan düşünme kavramının; “algılama, kavrama, anlama, idrak etme, karar verme, isteme, hayal, tasavvur ve tahayyül etme, yargılama, hüküm verme, tefekkür, teemmül, murakabe, muhakeme, akıl yürütme, istidlal, ispatlama, sezme, ilham alma, vehmetme, tasarlama ve keşfetme” gibi birçok manası vardır. Bilişsel vazife ve işlevleri olan düşünmenin başlatıcısı; hayret/merak ve sorunları giderme çabasıdır. Algılamanın psişik tepkisi, meraklanma ve şeylerin “neliğini” sorgulamaktır. Kişisel düşünme olduğunda hissedilen ve bireyde hasıl olan cüzî bir süreç olan düşünme, düşünülen şeyin hoşlanılması veya sevilmesiyle bereketlenir. Kendisini düşünmemiz gereken şeyden hoşlanıldığında düşünmeye muktedir olunabilir. Akıl, kendini düşünmede bulur ve istendiğinde düşünülür. Kendi içine düşmek olan düşünmeyi sağlayan toplumsal-kültürel (numenal) ile doğal (fenomenal) olanlara dair inançlardır. Gerçekliğe tekabül eden fenomenal düşünme, gerçekleşmiş şeylerle düşünümün örtüşmesidir. Düşünce, doğru olmak veya gerçekliği yansıtmak zorunda değildir. Yanlış veya gerçek-dışı düşünceler ortaya konulabilir. Düşünce, malumatı doğurup bilgiyi doğurmazken sezgi ise kavramları zihinde düzenli hale getirir ve akıl yürütmeyi mümkün kılar. Nitekim Descartes’ın sezgi tanımlaması da böyle bir tanımlamaya tekabül eder.

Fikirlerle örülmüş sistem olan numenolojinin ‘konusu da yine fikirdir. ‘Fikr’in, ‘fikr’i ele alıp incelemesi, ‘teemmülü düşünme’ye giderek tefekküre dayanır. ‘Akl’ın üstüne ‘katlanması olan Akıl; insanda duygulanma, idrâk, anlama ile düşünme süreçlerini düzenlediğine ve nazarî/teorik bilginin üretilmesinde gündeme giren işlemleri ayarlayıp bağdaştırdığına inanılan en üst mercidir. Düşünmenin diğer iki unsuru; dikkat kesilme ve öğrenmeyi öğrenmektir. İlgilenmek/enterese, eşyanın ve hadisenin ortasında olmak ve orada kalmaktır. Düşünmeme, insanın özüyle ilgili değil habitatla, düşünülene yönel(e)meyişle ve düşünülmesi gereken şeyin kendisinin insandan yüz çevirmesiyle ilişkilidir. Düşünür, kendisiyle ilişkili kılarak şeyleri mevzu eder ve düşünülene yani düşünülmesi gerekilen varlığa bağlıdır.

Felsefede akıl, düşünmeyi duygulanmalardan tecrîd ederek iş görür. ‘Duygulanma’lardan tecrîd olunmuş ‘düşünme’ler ‘biçimsel’dirler. Düşünme ve bunun ifâdesi demek olan düşüncenin ortaya konulmasında uyulması gereken akıl kurallarının biçimsel bütünlüğü ‘mantık’tır. Akıl’daki ‘varlık kuvve’si ‘kavram’dır. Maddi doğanın ve doğal olayların bir parçası olan, Dünya ile karşılaşan-insan’ın, ‘akl’ındaki ‘varlık kuvvesi’ uyanıverir. Düşünmenin başlangıcı olan duyumlama;, ‘insan’ın ‘dünya’ya yönelik ‘tavrı’dır. Bu ‘tavır’, kendisini ‘etki’ ile ‘tepki’ gibi iki ‘tarz’da gösterir. ‘Duygulanma-düşünme’ ise ‘kendi’ne dönük, ‘içrek’ bir fiildir. Tutarlı ve gidimli düşünme tavrının en dikkate değer semeresi olan temyiz; tarifin sıkı ve tavîzsiz biçimde başarılmasıyla manaların açık ve seçik kılınmaları sâyesinde temîn olunur. ‘Teemmüllü düşünme’nin ürünü olan ‘tam teşekküllü düşünce’, ‘kavram’ın ‘öz anlam’ına, yani ‘manâ’ya,‘algı’ ile ‘izlenim’ evrelerindeki ‘düşünce gücü’ne oranla daha yakındır. İster genelleme/soyutlama, birleştirim/sentez düzleminde, ister fikirden hareketle idrâkın belirlenmesinde olsun hâkim düşünme süreci ‘teemmül’dür.

Duralı’nın tasnifinde üç ana düşünme vardır; ‘düzayak düşünme’, ‘teemmül’, ‘tefekkür’. Teemmüllü düşünmeden doğan bilgi çeşidi, ilimdir. Edinilmiş bilgi/lerden, sınanan, denetlenen ve kanıtlanabilen sonuçlar çıkarılır. ‘Düşünme’ ediminin doruğu olan ‘tefekkür’, felsefe sisteminin ‘yüreği’ konumundaki ‘metafizik’ ile asıl uğraş alanı olan ‘ahlâk’ta geçer, metafiziğe dolayısıyla felsefe sisteminin sınırlarını aşan ‘mistikliğe dek uzanır. ‘Transsendental düşünme düzlemi’nde ‘fikir’lerin ‘yakalanma’sını sağlayan düşünüşü tefekkür gören Duralı, neyi neden ve niçin yaptığını bilenin her şeyden önce katlanarak düşünmek zorunda olduğunu ifade eder. Katlanarak düşünmek/teemmül, bilincin en belirgin göstergesidir. Bilge, düşünceleri ile eylemleri üstüne katlanmağı âdet edinmiş, ‘öz ben’ini araştırmağa girişmiş kişidir. Genelleyici-soyutlayıcı-sentezci ile transandantal, teemmülü düşünme tarzları, tefekkürle buluşup birlikte iş görmeğe koyulurlar.

Teemmül ve tefekkürü metafizik, düşünüşün önemli unsurları olarak gören Duralı’ya göre metafizik düşüncelerin fizik tecrübelere aykırı görünmesi onların mantıksız yahut saçma düşünceler olduğu anlamına  ilan olunamazlar. Çünkü aklın ortaya  koyduğu bütün düşünceler, salt mantık sürecinin dışında tasavvur edilemez. Teorik–sistematik fikrî yapılanmanın en üstün raddesi olan Metafizik düşünme, her şeyden önce, salt imkan halinde bulunan varlık ile onun gerçekleşme tarzları arasındaki ilişkinin, sezgisel olarak tasavvur edilmesine dayanır. Metafizik düşünüşün kaybedilmesi, hem varlığın hem de kişinin kendi ve diğer varlıkların varoluşunu kavranma imkanını ortadan kaldırmaktadır.  Metafizik düşünüşün bitişi -Nietzsche’nin ifade ettiği- “hakikatin yitimi” ve “çölün büyüdüğü” bir hayatı doğurmaktadır. Böylesi bir dünyada ilgiyi çeken şey, sadece ilginç olandır. Hakikat ve metafizik içeren cümleler poplumda hiçbir makes bulmazken anlamdan ve düşünüşten yoksun sosyal medya yazıları binlerce beğeni ve paylaşımın mevzusu haline gelebilir.

Felsefeye ilgi duymak, düşünmeye hazır olunduğunu göstermek iken felsefeyle meşgul olmak ise “felsefe yapıyor'' olmak veya “düşündüğümüz zannına” kapılmaktır. Hakiki anlamda düşünülen şeyin idrakine ve alanına girmek değildir. Bunun nedeni; insanların düşünülmeyi isteyen şeye yeterince yönelmeyişindendir. İnsan, düşünülmesi gerekenden ve kendisinden uzaklaşırsa düşünmeye muktedir olamaz. Düşünmeyi öğrenmek; yürümeye başlanılan yolun üzerinde kişiye sıkıntı veren soruları aceleyle görmezden gelmemek değil bilakis hiçbir icat ile bulunamayacak olan şeyi arayan sorulara yanaşmaktır. İnsanın düşünmemesinin sebebi, asla, insanın düşünülmesi gerekene yeterince yönelmemiş olması değil asıl düşünülmesi gereken şeyin kendisinden yüz çeviriyor olmasıdır. Düşünme, hem sis perdesini yırtıp açma hem de yırtığın/açığın kapanmamasına dikkat etme amacında olmalıdır. Hayat ile dini, düşünme ile inanmayı iç içe yürüyen insanî süreçler olarak gören Duralı’ya göre zemininde yaşama sürecinin yer aldığı mistik bilgelik, dinle harmanlanmış bir duygu–düşünme hâlidir. Felsefe ise ‘pınar’ı bilgelikten öncelikle de ahlâk olarak ‘fışkırır yani düşünme-inanma iç içe yürür. İmân; inanma ve düşünme’nin kılavuz’udur. ‘İnanç’, dokusu toplumsal olan, başka bir anlatımla, topluma mâlolmuş ‘düşünce’dir. İnançlaşmamış düşünce, bireysel olandır. Duyma-düşünme-hatırlama gibi işlevler; geçmişte temellenip henüz yaşanmamış zaman dilimi demek olan ‘geleceğe hamle yapan inanç varlığımızın zeminidir.

Tarihte var olan iki düşünme biçimi; klasik hikmet ve çağdaş maddeci-mekanist zihniyettir. Klasik hikmet tasfiye olmuş yerini çağdaş maddeci-mekanist zihniyet almıştır. Duralı’ya göre düşünme sorununda klasik ve çağdaş açıklama tarzlarını birbirinden ayıran başlıca özellik, varlık ile düşünce ilişkisini “varoluştan düşünmeye” ya da “düşünmeden varoluşa” doğru anlaşılma keyfiyetinde yatar. Düşünce, Varlık kavramıyla özdeştir yani (üstün) düşünmenin ürünü olmayan hiçbir var olan yoktur yani düşünülemeyen aslında var olmayandır. Yalnızca varolan düşünülebilir ve dile getirilebilir. “Çağdaş Düşünme” yorumlarında sınırsızlık, zorunsuzluk ve hürriyet ana düşünceler olmuş ve anlama, yargılama ve varolma içerisinde gerçekleştiği zaman ile mekan ise sınırsızdır. Klasik hikmet geleneğindeki nitelik esaslı paradigma varlığını kaybederek nicelik esaslı modern düşünce biçimine evrilmiştir. Çağdaş hareket anlayışının temelleri, genel olarak materyalist-mekanisist denilen bir zihniyet tarafından belirlenmiştir. Nitekim Klasik hikmet bilimlerinde düşme fiili bedenle değil ruhla gerçekleşirken düşme veya düşünmenin maddi boyuta evrildiği çağdaş bilgi anlayışında sabite ve kes(k)inliğin tek kaynağı, nicelik ve niceliktir. Kant'ın ifadesiyle doğa bilgisi; uygulamalı matematiğin verdiği yere kadar nicelleştirilebildiği ölçüde mümkündür.

Mutlak bilim ülküsü; salt aklı, matematik ve matematik sezgi üzerine dayandıran ve cebirsel düşünme yöntemini geliştiren, Galileo, Descartes, Leibniz, Newton ve Kant vb. Yeniçağ/16.yy. filozoflarının işidir. Klasik alem tasavvuru; madde-madde-ötesi, görünüm-gerçeklik dünyası diye iki ayrı yapıdan oluşur. Bu âlem tasavvurunda madde, edilgen ve hareketsiz, form ise fail’dir. Yeniçağın madde anlayışında ise şeyler, klasikte olduğu üzere edilgen ve hareketsiz olmayıp, onların hareket ilkesi kendindedir ve düşünme hareketi de maddi süreçlerle açıklanabilir. Elektro-kimyevi zincirleme bir faaliyet olan bilişsel tepkilerin incelenmesiyle, bedenin, zihin, düşünme süreci, hafıza ve diğer yüksek bilişsel görevlerle olan ilişkisinin açıklanacağı kabul edilmektedir. Her ne kadar, elektro-kimyevi ve biyo­ psikolojik yaklaşımların indirgemeci olduğu düşünülse de bu açıklamalar, çağdaş materyalist-mekanist zihniyetin tarihi gelişimiyle son derece mütenasiptir. Öznelliği esas alan Yeni Çağ felsefesinde ise varlık-düşünce arasında büyük bir yırtılma ve yarılma meydana gelmiştir. Bu yarılma tekillik gibi teknolojik çalışmalarla giderilmeye çalışılmaktadır. Her zaman düşünülmesi gereken şey, tarih boyunca insandan yüz çevirmedi, fakat modernlikle birlikte asıl düşünülmesi gereken şey, yüz çevirme sürecindedir. İnsan unuttuğunu unutur hale gelmiştir. Unuttuğunu hatırlamak için zihnini data deposu haline getirme varlığını ise siborglaştırma çabası içindedir.

Kaynaklar:

Dağ, A. (2016). Ş. Teoman Duralı Düşüncesinde Metafizikten Makinaya Batı Medeniyeti. FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi).

Duralı, A. Sorun Nedir, Dergah Yayınları.

Türker, Düşünce Maddesi, Felsefe Ansiklopedisi.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 603 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.