Avrupa Parlamentosu seçimleri birçok Avrupa Ülkelerinde süprizlerle sonuçlanırken,Almanya için de deprem niteliğindeki sonuçlar siyasi partileri etkilemeye devam ediyor.
Almanya’daki koalisyon ortağı ve kitle partisi konumundaki merkez sağ CDU/CSU Birlik Partileri ve merkez solu temsil eden SPD büyük oy kayıpları ile gündeme otururken, SPD Genel Başkanı Andrea Nahles parti içinde gerekli desteği göremediğini ifade ederek Milletvekilliği de dahil tüm siyasi görevlerinden istifa etti.
CDU/CSU Birlik Partileri yüzde 35 lerden yüzde 28 e düşerken,SPD ise yüzde 27 lerden yüzde 15 e düşerek tarihi bir hezimete uğradı.
Seçimin asıl galibi ise süpriz bir çıkışla Yeşiller Partisi oldu.Partilerini yüzde 10 lardan yüzde 20 ye taşıyan Yeşiller Partisinin eşbaşkanları Robert Habeck ve Annalena Baerbock başarılarını sürdürmeye devam ediyorlar.
Son anketlere göre Yeşiller Partisi Almanya genelinde yüzde 26-27 lere çıkarak birinci parti olurken, CDU-CSU Birlik Partileri yüzde 25 ile ikinci, SPD ise yüzde 12 lere düşerek üçüncü parti konumundalar.
Peki bu sonuçlardan Almanya ve Avrupa Birliği için hangi anlamları çıkarmak gerekiyor?
Bu suali cevaplayabilmek için önce partilerin mevcut durumlarını iyi analiz etmemiz gerekiyor.
Yeşiller Partisinin dışındaki iki büyük parti Genel Başkan tartışmaları ile seçmenler nezdinde oy kaybetmeye devam ediyorlar.
Merkel’den boşalan Genel Başkan koltuğuna uzun bir maratondan sonra oturan Kramp Karrenbauer umulan ve beklenen rüzgarı partisine getiremediği gibi hızla kan kaybediyor ve yeni Genel Başkan tartışmalarını da beraberinde getiriyor.
Koalisyon ortağı SPD ise tam bir siyasi kriz yaşıyor.Andrea Nahles’ in Genel Başkan koltuğunu bırakmasından sonra parti geçici olarak yetkilendirilen üç kişi tarafından yönetiliyor.
Mecklenburg-Vorpommern Eyalet Başbakanı Bayan Schwesig,Rheınland-Pfalz Eyalet Başbakanı Bayan Dreyer ve Hessen SPD Eyalet Başkanı Schäfer-Gümbel üçlüsünden oluşan geçici parti yöneticileri kendilerinin Genel Başkanlığa aday olmayacaklarını da peşinen ifade ettiler.
Almanya’yı yöneten iki partideki sözkonusu tartışmalar ve kargaşa ortamı koalisyonun siyasi ömrünü olduğu gibi şüphesiz Avrupa Birliği ile olan ilişkilerin de sorgulanmasına yol açmaktadır.
Nitekim CDU’ lu siyasetçi Friedrich März koalisyonun yıl sonuna kadar dayanamayacağını ifade ederek,kendi partisini de ağır eleştirerek halkın ihtiyaçlarına cevap veremediği suçlamasında bulunuyor.
Hal böyle iken adeta kendilerine faydası olmayan iki parti (CDU/CSU ve SPD) Almanya’ ya ne kadar faydalı olabilirler?
Küresel ısınma,çevre sorunları,mülteciler ve göçmenler sorunları,işsizlik ve ekonomik sorunlar Almanya’nın öncelikli konularını oluşturuyor.
Bu sorunlara ABD Başkanı Trump’ ın ekonomik baskıları da eklenince siyasi olarak oldukca zayıflayan Merkel mevcut sorunlara karşı nasıl mücadele edebilecek?
Almanya’nın kendi sorunlarını kısa zamanda çözüp Avrupa Birliğinin lokomotif gücü olmaya devam etmesi önümüzdeki sürecte mümkün görünmüyor.
Nıtekim bu konuda Brüksel’den de aynı istikamette sesler ve kaygılar gelmeye başlamıştır.
Fransa seçimlerinde aşırı sağ partinin güçlenmesi ve Macron’un zayıflaması Avrupa Birliğini ayakta tutan iki Ülke konumundaki Almanya ve Fransa için iyi olmamıştır.
Avrupa Parlamentosundaki güçlerini kaybeden Merkel ve Macron için orta ve uzun vadeli siyaset üretmek yerine daha çok kısa vadeli siyaset dönemi başlamıştır.
Siyasi olarak zayıflayan Avrupa Birliğ ABD ile küresel rekabete ne kadar göğüs gerebilecektir sualini ise Alman iş çevrelerinden şimdiden sormaya başladılar.
Peki tüm bu analizler doğrultusunda Almanya ve diğer Avrupa Birliği Ülkelerinde yaşayan Türkler için seçim sonuçları ne ifade ediyor?
Almanya’da aşırı sağ popülist parti AFD’nin beklenen çıkışı gösteremeyerek yüzde 11 lerde kalmış olması Türklerin ve diğer göçmenlerin bir nebzecik olsun kaygılarını azaltmıştır.
Şüphesiz yüzde 11 de küçümsenmeyecek bir oy potansiyelidir ancak beklenen yüzde 15 ve daha fazlası idi.
Neue Osnabrücker Zeitung gazetesinin haberine göre Almanya’da sadece 2019 yılının ocak-mart arasında göçmen ve müslümanlara yönelik 132 saldırı kayda geçmiştir.
2018 yılının tamamındaki saldırılar ise Almanya İçişleri Bakanlığınca 824 olarak ifade ediliyor.
Kayda geçilmeyen saldırılar da hesap edildiğinde ne kadar ürkütücü bir tablo ile karşılanabileceğini
tasavvur edebiliriz.
Merkel Hükümeti şimdiye kadar yükselen yabancı düşmanlığı ve ırkçı partilere karşı yeterli siyaset üretip etkili olamamıştır.Bunda özellikle Türklerin ve diğer göçmenlerin de büyük beklentileri olan
SPD’nin payı da büyüktür.
Tam bu noktada Yeşiller Partisinin yeni eş Başkanları Habeck ve Baerbock’un daha etkin bir siyaset izleyecekleri yönünde beklenti ve ümitleri var.
Nitekim anketlerde birinci parti kunumundaki Yeşiller Partisi tüm Almanya’nın ümidi olma yolunda hızla ilerliyor.
Belki de buradaki en önemli faktör Özdemir gibi Türkiye karşıtlığı ve popülist söylemler yerine Almanya’nın gerçek sorunları ile mücadele edip çözümler öneren yeni parti yönetimi olmuştur.
Özetleyecek olursak Almanya’daki Hükümet ortağı olan partilerin kendilerini toparlayıp istikbal vad etmeleri çok uzakta görünürken, Yeşiller Partisi Alman siyasetinin yeni yıldızı olma istikametinde hızla ilerliyor.
Muhtemelen Sosyal Demokratların Merkez Sol Parti olma özelliğni hal böyle devam ederse Yeşiller Partisi üstlenebilir.
Almanya ve Avrupa Birliği için daha çevreci,daha sosyal ve çok kültürlü yaşamı destekleyen siyaset biçimi sözkonusu olabilir.
Avrupada yükselen aşırı sağ ve ırkçı popülist akımlara karşı belki de Almanya’da güçlü bir Yeşiller Partisine ihtiyaç vardır.
Kim bilir ?
Duisburg,10.06.2019
Yeni yorum ekle