BM Güvenlik Konseyi’nin 1993 yılında 4 farklı tarihte aldığı 822, 853, 874, 884 sayılı kararlara göre Dağlık Karabağ, Ermenistan tarafından işgal edilmiş Azerbaycan toprağı. Ve malum olduğu üzere Azerbaycan'ın işgal edilmiş Dağlık Karabağ topraklarında bir savaş var. Azerbaycan ordusu işgal edilmiş “kendi topraklarında” işgalci Ermenilere karşı savaşıyor. Cephede askerini tutamayan Ermenistan, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ dışındaki şehirlerini vuruyor. Azerbaycan, savaşı kendi toprakları olan Dağlık Karabağ bölgesiyle sınırlı tutarken Ermenistan daha önce de yaptığı gibi Gence ve Mingeçevir şehirlerine balistik füzelerle saldırıp uykudaki çocukları ve sivilleri öldürüyor.
Savaşa dahil olmayan, savaş bölgesinden uzakta, sivil noktaları vurmak, savunmasız insanları topluca öldürmek bir katliamdır. Füzelerin enerji noktalarına isabet etmesi ihtimali felaketin boyutlarını anlamak için yeterli. Şimdiki verilere göre ölen sivil sayısı: 13, yaralı sivil sayısı:40 .
Her yer kapı duvar herkes kör ve sağır.
Eğer katliam sömürülen toplumlara ve özellikle Müslümanlara yönelikse ıslık çalarak uzaklara dalan uluslararası dünya, en küçük saldırı “efendilerin” bölgesine yönelirse “insani değerler, insani erdemler” adına dünyaya cehennemi yaşatmaktan bir an tereddüt etmiyorlar.
Kaçıncı kez peki?
Bu sessizlik çok mu yabancı?
Srebrenitsa Katliamı-11 Temmuz 1995
Avrupa'nın ortasında 8 binden fazla Müslüman Bosnalı kadın, çocuk, yaşlı, genç, erkek demeden Sırplar tarafından hunharca öldürüldü. 1992-1995 arasında Bosna'da yüz bini aşkın "sivil" yalnızca "Müslüman" oldukları için öldürüldü. Bu katliam AB-BM-NATO gözetim ve denetiminde yapıldı. Katil "Muasır Medeniyetler" olduğu için "Muasır Medeniyetler"den beklediğimiz tepki bir türlü gelmedi.
Myanmar.
1970'lerde yaklaşık 2 milyon Müslüman'ın yaşadığı tahmin edilirken, sistematik saldırılar, öldürme, işkence ve bunlardan kaçışla sayı 350 binin altına geriledi. Ölenler ve göçe zorlananlar Müslüman olduğu için trajedi muasır medeniyetlerin ilgisini hiç çekmedi.
Filistin.
Toprakları işgal edildi. Binlerce sivil öldürüldü. Katil, muasır medeniyetlerin koro şefi İsrail olunca Filistinlilerin sesi kendi soydaşları olan zengin Arap petrol şeyhlerinin bile kulağına ulaşmadı.
Son yüz yılda İtalya’nın Habeşistan’da ve Libya’da; Fransa’nın Cezayir’de katlettiği sivil insan sayısı milyonlarca.
Bu esnada muasır medeniyetler “insanlık için bilim, teknoloji ve sanat” geliştirip bunları satacağı pazarları sömürüye uygun hale getiriyordu. Meşguldü.
Hocalı Katliamı’nda da muasır medeniyetler üç maymunu oynuyordu.
1994 Ruanda’da soykırım. 3 ayda 800 bin sivil öldürüldü. Öldürülen çocuk sayısı 300 bin. Baş aktör Fransa, muasır medeniyetler meşgul.*
2003’te Irak’ın düzmece raporlar marifetiyle ABD tarafından işgali sonrasında yaşanan sivil katliamında henüz rakamlar netleşmedi.
Amerika’nın Çin ile rekabeti olmasa Doğu Türkistan diye -dünyada cehennemi yaşayan- bir coğrafyanın varlığından kimsenin haberi olmayacak.
Bu “derin ve geleneksel sessizlik” listesi uzar gider. Merhum İstiklal Marşı şairinin “Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar” derken hiç de abartmadığı o dizeler yazıldıktan sonra da defalarca ispat olundu.
Şaşırıyor muyuz?
Hayır.
Niçin?
Çünkü muasır medeniyetler hiç de medeni değil. Onlar sadece "zengin". Zengini medeni sanmak hamakatinden kurtulmaya mecburuz. Bizde hamakat "öğretilmiş-ezberletilmiş bir şey" olduğu için "çağdaş uygarlıkların-muasır medeniyetlerin(?)" bizim için ve insanlık için kurtuluş olduğunu sanıyoruz. Medeniyet, insanlık için ideal hedef; Batı’yı ideal örnek saymak derin hamakat.
Allah vergisi petrol ile zenginleşen sonradan görme Arap şeyhinin zenginliği ne kadar medeni ise onu sömürerek zenginleşen Avrupalı efendisinin zenginliği de o denli medenidir.
Ne kadar düşmanlarımıza öykünsek, onların zenginliğini medeniyet sayıp onları taklit etsek, kendimize sırt dönsek de sürekli yüzümüze vurdukları bir şey var:
Bizden nefret ediyorlar.
Ya kendimiz ve insanlık için bir medeniyet inşa ederiz ya da katillerimize hayranlık duyup onlardan medet umarak "özgürce köleleşmeyi" uygarlaşmak sanırız.
Bunca katliama maruz kalmak da bizim ayrıca kabahatimizdir. İnsani ve ahlaki bir gelişmişlikle emperyalistlere karşı masum insanları koruyup gözetecek, onları refah içinde yaşatacak bir dünya kuramamak da bizim kabahatimizdir. Kötülerin güçlü olduğu bir dünyada iyilerin zayıf olması suçtur. Yine de bizim kabahatli oluşumuz, emperyalistlerin cinayetlerini görmezden geleceğimiz anlamına gelmez.
Azerbaycanlı kardeşlerimizin acısı acımız, övüncü övüncümüzdür. Allah yar ve yardımcıları olsun!
* “Hotel Ruanda” Bu filim izlememiş olanlara tavsiye edilir.
Yeni yorum ekle