Bitmeyen Cinayetler, İstanbul Sözleşmesi ve Görmek İstemediklerimiz

23 Temmuz 2020
Image
harita
Şiddet insanın doğasında olmayan, sonradan toplumsal kültürel çevresiyle öğrendiği bir olgu. Potansiyel olarak kadının kadına, kadının erkeğe, erkeğin erkeğe ve erkeğin kadına şeklinde ortaya çıkabilir ve daha karmaşık bir çok yönelimler de bulunabilir. Bunlardan hangisinin hangi toplum zaman ve koşulda ortaya çıkacağını içinde yaşanılan kültür, sosyal ortam ve bireyin psikolojik durumu birlikte belirler. Bugün tartıştığımız, bahsettiğimiz erkeğin kadına yönelik şiddeti. Bu durumu diğer şiddet türleri de var diye görmezden gelip üstünü örtüp kadın cinayeti yok denemez.

Bu gün yukarıda saydığım şiddet türleri de vardır fakat birbirine çok benzeyen alttaki nedenleri koşulları neredeyse aynı nedenlere dayanan erkeğin kadına yönelik şiddeti olarak ortaya çıkan kadın cinayetleri diye inkar edilemeyecek derecede bir gerçek var. Bu gerçeğin sosyolojik psikolojik ve kültürel nedenleri diğerlerinden farklı ve çok ayırt edici özelliklere sahiptir. Diğerleriyle karıştırarak ve karşılayarak yok saydığımız görmemezlikten geldiğimiz, bütün erkekleri zan altında bırakıyor diye baktığımız sürece tedbir almak ve gerekeni yapmak konusunda daha çok bulanıklık yaşayacağız.


Sevgili, koca, abi, baba, gibi yakın roller içindeki erkekler tarafından kadına karşı işlenen şiddet ve kadın cinayetleri diye bir sosyolojik gerçek var ve her gün artan rakamlarla bu olgu daha da görünür olmaktadır. Hırsızlığın bir çok türü vardır. Bu türlerin hepsi ayrı neden koşul teknik ve alt nedenlere dayanır. Eğer hepsine hırsızlık tek başlığı altında ele alır toptancı yaklaşırsanız önleyici tedbirler konusunda yaya kalırsınız. Onun için her hırsızlık çeşidi ayrı uzmanlık alanları tarafından incelenir ve tedbirler ona göre alınır. Şiddet ana başlığı altında cinsiyet temelli bir şiddet türü olan erkeğin kadına karşı şiddeti ve cinayetle sonuçlanan bir olguyla karşı karşıyayız. Önce bunu tespit edelim. Bunu görmez, "kadın da erkeğe karşı şiddet uyguluyor" diye bu olguyu bulanıklaştırırsak ne çözüm üretebilir ne de etkili tedbir alabiliriz. Bu özel şiddet ve cinayet biçiminin diğerlerinden farklı nedenleri var. En başta geleni yaşadığımız bu büyük toplumsal değişme sürecinde cinsiyet rolleri değişmektedir. Cinsiyetler değişiyor demiyorum. Bu başka bir bahis. Roller değişiyor ve bu yeni rollere uyum konusunda erkekler dünyası büyük bir travma yaşıyor. Bu travmanın en görünen biçimi erkeğin kadını her türlü tasarrufta bulunabileceği bir mülkü olarak görmesidir. Şimdi bu mülk, artık erkeğin mülkü olmadığını haykırmakta bunu her türlü yaşam ve eylemiyle ortaya koymaktadır. Bu mülkiyetin sınırları kadının bedeni, namusu, ekonomisi, emeği, eğitimi, dini, doğurduğu çocukları, istek ve arzuları gibi çok geniş bir yaşam dünyasında karar mercii olarak erkeği tayin eden bir alanı kapsamaktadır. Erkek bu geniş mülkiyet alanının kaybı gerçeğini yaşamakta ve yaşamının bu yeni kadın kimliği karşısında aciz çaresiz ve kendini artık korumasız hissetmektedir. Bunun karşısında tek çare olarak toplumsal kültürel ortamın kadın karşısında kendisine verdiği güce sarılarak güçlü erkek rolünü şiddete ve cinayete dönüştürmektedir.

Mülkiyet olgusu elbette tek neden değil bir çok başka nedenler de var fakat bence en büyük çarpan.

Image
Nahide Opuz

Olayı net olarak böyle teşhis edersek  İstanbul Sözleşmesinin adının neden İstanbul Sözleşmesi olduğunu da anlayabiliriz. 2009 Nahide Opuz cinayetini hatırlayın. İlk defa AİHM başvuru üzerine bir devleti yani Türkiye’yi, her yere başvurmasına rağmen bir vatandaşını koruyamadığı adeta ölüme bile bile sürüklediği için mahkum etmişti. Sonra ve hala günümüzde aynı cinayetler tekrar etti. İstanbul Sözleşmesi ve ona göre çıkarılan 6284 sayılı yasa bu tür şiddet ve cinayetlerin önlenmesi için elimizdeki en somut ve tek belgedir. Bu iki metin en çok biz sosyologların dikkat ve önem vermesi gereken şiddet ve cinayetler öncesi eğitim ve önlemler üzerine çok dikkatli bir şekilde odaklanmakta, çok detaylı önlemler sıralamaktadır.  Biz bu metinlerdeki önleyici ve koruyucu tedbirlere odaklanmak yerine, içinde geçen toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim vb en çok biz sosyologların anlayacağı kavramlar nedeniyle ve metinlerde asla geçmeyen LGBT ve eşcinsellik konusuyla bulanıklaştırarak kaldırılmasını tartışıyoruz. Dünyada etkili bir LGBT pornografi ve pedofili ile harmanlaşmış bir cinsiyetsizleştirme lobisi var mı? Evet var. Bu ayrı bir tartışma ve bu metinlerin odaklandığı bu özel şiddet türüyle, bir kaç kavram nedeniyle kurulan zorlama ilişkiyle bu metinleri de itibarsızlaştırırsak -ki öyle oluyor-  elimizde hiç bir şey kalmayacak. Zaten tedbirleri uygulayacak olan kurum, kolluk, yargı mensupları bu nedenle ellerinden gelen ihmal, öteleme, ve kolaylaştırıcı bütün yetkilerini kullanıyorlar. Artık aklımızı başımıza alma zamanı gelmiştir. Aynı şey bizzat kendimizin, kızımızın, kardeşimizin, anamızın başına gelecek kadar çok yakın ve geldiği zaman çok geç olacaktır.

Yanıldığımız noktalardan birisi de bu tür şiddet ve cinayetleri din ve ideoloji temelinde tartışıyor olmamız. Her konuda bunu yapıyoruz aslında. Son profildeki cani çok prezantbl, eğitimli, varlıklı, ilerici, Atatürkçü, laik CHP'li ve metroseksüel bir kimlik çiziyor. Evli kız çoçuğu olan, etrafında “saygın” bir kişilik profili çiziyor. (Bu arada eşinin kızının ve ailesinin bu caniyi reddetmesini bekliyorum. ) Daha öncede dindar, milliyetçi vb profiller vardı. Bunlar aldatıcı. Aslında kazıyınca canilerin kimlikleri değişse de kadına bakış ve erkek olarak kendilik algıları konusundaki benzerlikleri dikkat çekecektir. Biz buraya odaklanmalıyız. Bu algının değiştirilmesi için çocukluktan başlayarak neler yapılabilir. Sözleşmeyi açın ve sosyolog gözüyle okuyun, detaylı tesbitler, önlemler, öneriler olduğunu göreceksiniz. Önleyici tedbirler öncelikli elbette. Fakat acil olarak koruyucu tedbirleri de hemen uygulamalıyız. Benim şahsi fikrim sadece bu tür cinayetler için idam kesinlikle uygulanmalı. Ayrıca cani böyle bir cinayeti -önce işkence, sonra boğarak öldürme, sonra bidonda yakma, sonra beton dökme ve finalde bu varili gömme- tek başına değil çevresinin gizli açık onayıyla işlemiştir. İşte bakmamız gereken ikinci önemli şey yakın çevredir. Bu yaratık o güne kadar mutlaka kendi ailesine yakınlarına veya ilişkide bulunduğu çevreye mutlaka küçük büyük şiddet gösterilerinde bulunmuştur. Her bulunduğunda gizli açık bir onay ve sessizlikle karşılaştıysa bu durum onda mülkiyeti olarak gördüğü kadın konusunda her türlü tasarrufta bulunabileceği bilincini ve özgüvenini pekiştirmiştir. Eğer çevresi ona tepki gösterseydi zaten genelde korkak bir kişilik profiline sahip olan bu tipler toplumda bastırılabilirdi. Bu nedenle ben koğuşturmada azmettirici özelliği olan, sessiz kalan yakın çevrenin de soruşturularak katkıları oranında kesinlikle cezalandırılması gerektiğine inanıyorum. Fakat herşeyden önce önleyici tedbirler.

Kenan Alkılıç

şahsen kadının toplumdaki rolünün değiştiği konusuna tamamen katılıyorum.kadın anne olmaktan uzaklaştırıldı sonuç bu kadın Anneliğe döner sorun biter çözümde bu.saygılar.

Cu, 08/07/2020 - 19:02 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 991 kez görüntülendi. 2 yorum yapıldı.