Bugün Hicri takvim ya da ay takviminin dini bakımdan en önemlisi, en faziletlisi, 11 ayın sultanı olan Ramazan ayının ilk günü; tüm İslam âlemine hayırlı olmasını, hayırlara vesile olmasını dileyelim.
Ramazan ayı oruç ayı. Oruç önemli bir ibadet. Yalnızca gündüz saatlerinde yeme-içmeyi bırakmaktan ve belirli zevklerden kaçınmaktan ibaret değil; aslında bütün aşırılıklardan uzak durma, sabretme, aç-susuz kalan insanlarla empati yapma, nefsimizi terbiye etme, günlük yaşantımıza çeki düzen verme, insanlarla ilişkilerimizi gözden geçirme ve kendimizi topyekün bir muhasebeye tabi tutma gibi derin anlamları ve içerimleri var. Dileyelim Ramazan ve oruç bütün bunlara vesile olsun.
Ramazanın ve orucun ruhuna uygun olarak, aslında sadece bireysel eylemlerimizi değil, insan-doğa ilişkilerini de topyekün gözden geçirmemiz gerekiyor. Zira son yıllarda küresel ısınma, iklim değişikliği, çevre kirlenmesi ve kaynakların hızla tükenmesi ile ilgili olarak o kadar alarm verici gelişmeler ortaya çıkmıştır ki, insanoğlunun bu kötü gidişi durdurması ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakması için doğa ile mevcut ilişkilerini sorgulayarak, doğal çevreye, dünyaya, tabiattaki diğer canlılara ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluğunu yeni bir vizyona oturtması gerekmektedir.
Temiz Üretim, Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilir Atık Yönetimi Çalıştayı
Bu çerçevede Konya 17-18 Mart 2023 tarihlerinde önemli bir bilimsel etkinliğe ev sahipliği yapmıştır. Konya Büyükşehir Belediyesi ile Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) işbirliğinde “Temiz Üretim, Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilir Atık Yönetimi” konulu çalıştay düzenlenmiştir.[1] Necmettin Erbakan, Selçuk, Hacettepe, İTÜ, Yıldız Teknik, Fırat, Marmara, Dokuz Eylül ve İstanbul Medipol gibi çok sayıda üniversiteden akademisyen ve araştırmacıların yanı sıra, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tübitak, Konya, Kayseri ve Samsun Büyükşehir Belediyesi gibi kamu kurumları ve özel sektör kuruluşlarından temsilcilerin katıldığı çalıştayda iki gün boyunca katılımcılar küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı çevre sorunlarıyla nasıl baş edileceği, katı atık yönetimi ve yeşil mutabakat konularını konuştular; yaptıkları araştırmaların ve projelerin sonuçlarını paylaştılar; fikir alış-verişinde bulundular. Bu satırların yazarı da “Döngüsel Ekonomiye Giriş ve Mevcut Durum” konulu bir bildiriyle çalıştaya katkıda bulunmuş, meselenin çeşitli boyutlarına işaret ederek, sürdürülebilir kalkınmanın başarılabilmesi için yapılması gerekenlere ilişkin bazı önerilerde bulunmuştur.
Bazıları biraz abartılı bulsa da küresel ısınma artık inkâr edilmez bir gerçekliktir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, son yüz yılda dünya üzerinde ortalama sıcaklık 0,74 (santigrat) derece, sanayi devriminden sonraki dönemde ise 1,2 derece yükselmiştir. Dahası, 1880-2011 arasındaki 131 yıllık dönemin en sıcak 13 yılının 11’i, yani %85’i 2000’li yıllarda, 2001-2011 arasında yaşanmıştır. Belgesel yayınlar yapan TV kanallarında da zaman zaman çarpıcı biçimde dile getirildiği üzere, küresel ısınmaya bağlı olarak iklim değişmekte; bu bağlamda kutuplardaki buzullar erimekte, yeryüzünde yağışlar dengesizleşmekte, bazı alanlar aşırı yağışlar, su baskınları ve sellere maruz kalırken, bazı bölgeler bunun aksine kuraklık tehlikesi yaşamakta, çölleşme ve ormansızlaşmaya konu olmaktadır. Geçtiğimiz yıl Kastamonu ve Sinop çevresinde, geçtiğimiz günlerde ise Urfa’da görülen anormal, can ve mal kayıplarına yol açan aşırı yağışlar ve buna bağlı su baskınları bunun canlı bir örneğidir. En başta fabrika bacalarından çıkan dumanlar ve sanayi tesislerinin sulara bıraktığı zehirli atıklar olmak üzere, fosil yakıtların tüketimiyle ortaya çıkan sera gazı salınımlarıyla yeryüzü ısınırken, zehirli atıklar vb. çeşitli kanallardan çevre kirletilmekte, hava kirliliği, su kirliliği ve toprak kirliliği, kısaca çevre kirliliği tehlikeli boyutlara tırmanmaktadır. Tutumluluk, azla yetinme, ihtiyacı kadar tüketme, kanaat gibi değerlerin ihmal edilmesi; bunun aksine israf, savurganlık, sorumsuz üretim ve sınırsız tüketim çılgınlığının birikimli bir sonucu olarak kaynaklar azalmakta, çevre kirlenmekte, kuraklık artmakta, yer yer açlık tehlikesi baş göstermekte, bazı canlı türleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır.
Bu nahoş gerçeklerin artık bütün yerküreyi ve canlı hayatın geleceğini tehdit eder bir hal almaya başlaması son yıllarda bazı çare arayışlarını da beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede özellikle 1990’ların başından beri Rio (1992) ve Paris (2015) gibi şehirlerde küresel çapta iklim değişikliği zirveleri düzenlenmiş, sera gazı emisyonlarını azaltmayı öngören Kyoto Protokolü imzalanmış (1997); daha temiz teknolojiler kullanma ve iklim değişikliğinin önüne geçip çevre kirliliğini önleyecek tedbirler alınmasına yönelik çeşitli projeler yürürlüğe konulmaya başlanmıştır. Söz konusu arayışların öne çıkardığı başlıca kavramlar arasında sürdürülebilir kalkınma, döngüsel ekonomi, yeşil büyüme, yenilenebilir enerji, geri dönüşüm, katı atık yönetimi, sıfır atık, ekolojik ayak izi ve karbon-nötr gibi kavramlar yer almaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma, doğrusal ve döngüsel ekonomi modeli
Sürdürülebilir kalkınma en basit tanımıyla “gelecek kuşakların kendi ihtiyaçları için kullanacağı imkânları daraltmadan şimdiki kuşakların ihtiyacını karşılayan kalkınma” demektir. İktisadi kalkınmanın ya da gelişmenin “sürdürülebilir” olması, bugünden yarına uzanabilmesi, çocuklarımız ve torunlarımıza da yaşanabilir bir dünya bırakabilmemiz ancak daha sorumlu ve daha bilinçli davranmamıza, kaynakları hoyratça tüketmemeye, hor kullanmamaya, israf ve savurganlıktan kaçınmaya, daha az girdi kullanarak daha çok çıktı üretmeye imkân veren daha etkin üretim ve tüketim yöntemleri geliştirmemize bağlıdır. Sürdürülebilir kalkınma ile akraba kavramların (döngüsel ekonomi, yeşil büyüme, sıfır atık, karbon-nötr vb.) hepsi de daha az kaynak kullanımı, daha az tüketim, çevreyi kirletmeme, atıkları geri dönüşüm yoluyla kazanma ve doğayı koruma düşüncesi etrafında dönmektedir. Bu çerçevede yeşil büyüme doğaya zarar vermeden ve çevreyi kirletmeden büyüme; sıfır atık ise katı atıkların mümkün olduğu kadar geri dönüşüm yoluyla ekonomiye kazandırılıp yeniden kullanıma sunulması anlamına gelmektedir.
Şekil 1: Doğrusal ve Döngüsel Ekonominin İşleyiş Biçimi
Şekil 1’den de görüldüğü üzere, bugüne kadar egemen olan “doğrusal” ekonomi modeli “al-yap-kullan-at” ilkesiyle çalışmaktadır. Buna göre kaynaklar, girdiler ya da hammaddeler doğadan alınmakta, çeşitli yöntemler kullanılarak mamul madde haline getirilip piyasaya arz edilmekte, tüketiciler tarafından kullanıldıktan sonra da atılmaktadır. Sürdürülebilirlik kaygısı olmayan bu model daha çok kaynak tüketmekte, atıklar geri dönüştürülmediği için de çevreyi kirletmekte, tabiata zarar vermekte, kalkınmayı sürdürülemez hale getirmekte, yeryüzünün geleceğini tehdit etmektedir.
Yukarıda değinilen küresel ısınma, iklim değişikliği, tabiatın tahribi, yeryüzünde canlı hayatın devamı konusunda artan kaygılar gibi sebeplerle, çevre kirliliğinin azaltılması ve sürdürülebilir kalkınmanın başarılması amacıyla başlayan arayışların sonucu olarak gündeme gelmiş olan döngüsel ekonomi ise, doğrusal ekonominin aksine daha sorumlu bir “tasarım-üretim-dağıtım-tüketim-toplama-geri dönüşüm” modeli olup, daha az kaynak kullanmayı, daha az tüketimi, atıkları geri dönüştürüp tekrar kazanmayı ve yeniden kullanmayı hedeflemektedir.
Şekil 2: Döngüsel Ekonominin İşleyişi ve Geri Dönüşüm
Döngüsel ekonomiden beklenen faydaların kısaca kirliliğin azaltılarak daha sağlıklı bir gezene kavuşulması; doğal kaynakların kullanımı üzerindeki baskının azaltılması; iklim değişikliğine yol açmayacak şekilde karbon emisyonlarının azaltılması; yeni iş imkânları ve yaşanabilir dünya yaratılması şeklinde sıralanması mümkündür. Şekil 2’de görsel olarak özetlenen döngüsel ekonominin işleyişini sağlamaya dönük ilkeler, her biri R harfi ile başlayan 8 İngilizce kavramla şu şekilde özetlenebilir:
Döngüsel Ekonominin İlkeleri
R1: Refuse (Reddet): Ürünün işlevinden vazgeçerek veya aynı işlevi farklı bir (örneğin dijital) bir ürünle sunarak, ürünü gereksiz hale getirmek.
R2: Rethink (Yeniden düşün): Ürünün kullanımını daha yoğun hale getirmek (yeniden kullanım, paylaşım, çok işlevli ürünler sunma yoluyla).
R3: Reduce (Azalt): Daha az doğal kaynak ve malzeme tüketerek ürün imalatı veya kullanımında verimliliği artırmak.
R4: Re-use (Yeniden kullan): Hâlâ iyi durumdaki (atık olmayan) ürünü tasarlandığı amaç için yeniden kullanmak.
R5: Repair (Tamir et): Arızalı ürünün orijinal işlevi ile kullanılabilmesi için tamir ve bakımını yapmak.
R6: Refurbish (Yenilemek): Eski bir ürünü restore edip güncel hale getirmek.
R7: Remanufacture (Yeniden üretmek): Atıl ya da ıskartaya çıkmış bir ürünün parçalarını aynı işleve sahip yeni bir üründe kullanmak.
R8: Repurpose (Başka bir amaca uygun hale getirmek): Artık ya da atıl bir ürünü veya parçalarını farklı işlevlere sahip yeni bir üründe kullanmak.
Dünyada ve Türkiye'de Katı Atık Yönetimi
Sürdürülebilir kalkınma ve döngüsel ekonomi konusunda henüz yolun başında olduğumuz söylenebilir. Zira döngüsel ekonominin başarılabilmesi, en başta katı atıkların geri dönüşüm yoluyla toplanıp ekonomiye başarılı bir şekilde yeniden kazandırılmasını gerektirmektedir. Bugün dünya çapında ortalama plastik atıkların sadece yüzde 9’u geri dönüştürülürken, bu konuda karnesi en iyi durumda olan ülkeler, %13 civarında bir geri dönüşüm oranıyla Hindistan, Çin ve AB üyesi OECD ülkeleridir. Plastik atıkların genel olarak en büyük kısmının katı atık depolama alanlarında (çöplüklerde) toplandığı, Asya ve Avrupa ülkelerinde bu atıkların daha çok yakılarak yok edildiği, her halükârda bütün dünyada genel olarak plastik atıkların bugün kötü yönetildiği anlaşılmaktadır. Katı atık depolama alanında biriktirme konusunda Kanada, ABD ve OECD üyesi Amerika ve Okyanusya ülkeleri başı çekerken, kötü yönetim konusunda önde gelen ülkeler Afrika ülkeleridir.[2] 2020 yılı itibariyle yerel yönetimler düzeyinde katı atıkların başarılı yönetimi konusunda dünyada %67,1 ile Almanya başı çekmektedir. Bu ülkeyi %59,7 ile G. Kore, %59 ile Avusturya ve %56,8 ile Hollanda izlemektedir. Batı Avrupa ülkelerinde katı atık geri kazanım oran %50 dolayında, İngiltere’de ise %42,9’dur. Dünyanın geri kalanı bu oranların çok daha altında bulunmaktadır.
Çevre bilinci giderek artıyor olsa da Türkiye'nin de bu konuda kat etmesi gereken çok uzun bir yol vardır. Her şeye rağmen başta Konya, Kayseri ve Samsun olmak üzere yerel yönetimlerin döngüsel ekonomi uygulamaları konusunda çabaları dikkat çekicidir. Nitekim Konya Büyükşehir Belediyesinin son yıllarda geliştirip yürürlüğe koyduğu Sıfır Atık Platformu ve Bilgi Sistemi, Sıfır Atık Yönetim Sistemi Planı, Çevre ve Sıfır Atık Festivali, İklim Şurası, Çevre Eğitimi Projesi Değerlendirme ve Planlama Çalıştayı ile yukarıda atıfta bulunulan Temiz Üretim, Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilir Atık Yönetimi Çalıştayı takdire değer girişimlerdir.
Son olarak vurgulamak gerekir ki, gerek Türkiye'de ve gerekse dünyada çevre kirliliğinin önlenmesi ile döngüsel ekonomi ve sürdürülebilir kalkınmanın başarılabilmesi için insan-insan ve insan-tabiat ilişkilerinin topyekûn gözden geçirilmeye ihtiyacı vardır. Az ile yetinip ihtiyacı kadar tüketmeyi, fazlasını muhtaçlarla paylaşmayı öngören “kanaat ekonomisi” anlayışı ve doğayı kendimize bir rakip olarak değil atalarımızın mirası, üzerinde çocuklarımızın ve torunlarımızın hakkı olan Allah’ın bir emaneti olarak gören bir zihniyet bu açıdan son derece önemlidir. Bu bağlamda sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için yapılması gerekenler şu şekilde sıralanabilir:
Yapılması Gerekenlere İlişkin Öneriler
-Küresel düzeyde iklim değişikliği ve çevre sorunlarıyla mücadele ve sürdürülebilir kalkınma konusunda daha sıkı bir işbirliği ve dayanışmaya gidilmesi,
-Ulusal düzeyde kitle iletişim araçları, medya ve sosyal medyayı da kullanarak bu konularda farkındalık yaratmaya dönük etkinliklerin yoğunlaştırılması,
-Yerel yönetimlerin döngüsel ekonomi konusunda daha duyarlı olmalarının sağlanması, atık yönetimi ve geri dönüşüm kapasitelerinin artırılması,
-Çevre dostu yöntemler benimsemiş olan, bu konuda çevreye güzel örnek teşkil eden kişi ve kuruluşların ödüllendirilmesi, örnek uygulamaların topluma tanıtılması,
-İş dünyası ve yerel yönetimlerin bu konularda proje geliştirme ve uygulamaya teşvik edilmesi,
-Sürdürülebilir kalkınma, çevre, yeşil ekonomi ve döngüsel ekonomi konusunda seminer, konferans, panel, sempozyum vb. bilimsel toplantıların düzenlenmesi, bu tür faaliyetleri düzenleyen kuruluşların desteklenmesi,
-Çevre kirlenmesi, doğal kaynakların tükenmesi, iklim değişikliğinin kaçınılmaz sonuçları bu konularda bireysel ve toplumsal yükümlülüklerimizin eğitim müfredatına dâhil edilerek, ilkokuldan itibaren bu konuda daha bilinçli nesillerin yetiştirilmesi,
-Çevre koruma, geri dönüşüm ve katı atık yönetimi konusundaki yasal düzenlemelerin gözden geçirilip yenilenmesi, güncellenmesi, iyileştirilmesi,
-Üniversiteler bünyesinde çevre koruma, küresel ısınma ve iklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma, yeşil ekonomi ve döngüsel ekonomi üzerinde yoğunlaşacak kürsü ve araştırma merkezlerinin kurulması,
-İsraf ve savurganlığın önlenmesi, tasarruf, kaynakların etkin kullanımı ve doğayı bize emanet olarak gören bir anlayışın, bakış açısının, yeni bir epistemoloji ve zihniyetin egemen olması için devlet ile sivil toplumun işbirliği içinde çalışması.
Yeni yorum ekle