Paradigma Değişiyor
II Dünya Savaşı’ndan sonra dünyaya hoş, şirin ve insancıl görünmek için hümanist düşünceleri daha çok sol ve hatta Komünist kesim savunurdu; Sosyalistler hem milliyetçiliği hem de dini birleştirici değil, insancılığa ters ve ayrıştırıcı birer değer olarak görürdü. Onun için Sovyetler Birliği bu iki kavramı yasaklar listesinin başına yerleştirmişti. Aslında o tarihlerdeki hümanizm, son zamanlarda dilimize doladığımız küreselleşmeden başka bir şey değildi. Ama Sovyetler çöktükten sonra küreselleşmeyi Kapitalizmin ürünü olarak gördük. Çünkü mal ve sermayenin serbest dolaşımı ancak bu yolla olabiliyordu. Komünizm, 20. asırda hümanizmi dünyaya yutturamazken, Sovyetlerin çökmesinden sonra Kapitalizm de 21. Asırda dünyaya küreselleşmeyi yutturamadı. Ama Kapitalizm‘in kurucu ve patronlarından olan Büyük Britanya sürpriz geri bir adım atarak Avrupa Birliği’nden çıkmaya karar verdi. Bu ricat tabi ki küreselleşmenin sonu olmayacaktır. Ama önemli bir gerilemedir. Bunun neticesinde İngiliz Muhafazakâr Parti’nin Başbakanı Cameron erdemlice istifa etmiştir.
Her şeyden önce İngiltere’de Birlikten çıkmak isteyenler kapitalistler ve kalmak isteyenler de solculardır. Pekiyi sağcılar niye çıkmak, solcular niye kalmak istiyor? Her halde ABD’nin Cumhuriyetçi adayı Trump’ı gibi Avrupalı sağ kesim şöyle düşünüyor artık:
- Ben niye Ortadoğu’dan ve Afrika’dan kaçan Müslüman ve Müslüman olmayan mültecileri barındırıp besleyeyim?
- Avrupa Birliği’ne yeni girmiş Doğu Avrupa ülkelerinin yükünü niye ben taşıyayım?
- Ekonomik krize giren Yunanistan gibi ülkeleri kurtarmak niye bana düşsün?
- Avrupa Birliği Parlamentosunun giderek artan masraflarını niye ben üstleneyim?
Bu soruları çoğaltmak mümkün. Dikkat edilirse bu soruların çoğunun altında ne hümanizm ne de globalizm yatıyor. Tek kelimeyle milli çıkar ve milliyetçilik yatıyor. Ayrılmaya taraftar olanlara sorulsa:
- Pekiyi Birlikten ayrıldığınız için Kuzey İrlanda ve İskoçlar Büyük Britanya’dan ayrılmak isterse kaybınız olmaz mı?
Muhtemelen şöyle cevap verecekler:
- Hiç umurumda değil, önemli olan rahat, homojen ve müreffeh yaşamaktır.
21. Asrın Paradigmaları
Geçtiğimiz 20. asırda insanlık iki büyük cihan harbi gördü ve neticede milyonlarca insan öldü. Çok geçmeden yine kimlik üzerinden yapılan siyaset, Sovyetleri ve Doğu Avrupa’yı böldü ve Varşova Paktı ülkelerini parçaladı. Toprakların büyüklüğü ya da küçüklüğü fark etmedi. Önemli olan tek kimlik altında sorunsuz ve müreffeh yaşamak oldu.
Arap Baharı da farklı bir sonuç doğurmayacak. Batı Emperyalizmi Arap coğrafyasını tek bir parça olarak Osmanlı’dan aldı ve 21 ülkeye böldü. Şimdi biraz daha bölünecekler. İşin garip tarafı bunu Ortadoğu halkları da istiyor. Hepsi Arap, hepsi Müslüman, hepsi Sünni ve hepsi Maliki mezhebinden olan Libya bile üçe ya da en azından ikiye bölünmek istiyor. Hal böyle iken tamamen mozaik birer toplum olan Irak ve Suriye bölünmez mi?
Büyük Britanya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılması, gelişmelerin bununla da kalmayacağını birinci günden gösterdi. Bir taraftan Britanya’nın içinde olan İskoçya ve Kuzey İrlanda Avrupa Birliği’nde kalmak isterken, Britanya’dan ayrılmak isteyecek, diğer taraftan da Fransa ve İtalya’da sağcı partiler harekete geçerek ayrılma sinyalleri vermeye başladı. Bunun neticesinde gelecek seçimlerde Almanya’da ve Fransa’da iktidar değişiklikleri bile olabilir. Belki de Büyük Britanya tam ortadan ikiye bölünerek iki müstakil devlet haline gelebilir.
Ayrıca sol hiç bir zaman Avrupa’da güçlü olmadığından ve her zaman sağ güçlü olduğundan, Batı ve Orta Avrupa ülkelerinin çoğu bu birlikten çekilerek kendi milli politikalarını oluşturmaya başlayacaklardır. Esas felaket, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkmasını alkışlayan, Trump’ın ABD seçimlerini kazanarak iktidara gelmesi ile başlayacaktır. Hiç bir Amerikalı aydın Trump gibi bir fanatiğin seçimi kazanabileceğine inanmazken, şimdi seçilmesini ihtimal dahilinde görebiliyor. Kısacası 21. Asrın paradigması çıkar ve milliyetçilik esasına dayalı bir bölünme getirmektedir. Mihenk taşı pragmatizm yanı milli çıkar olacaktır.
Kıssadan Hisse
Bütün bu olanlardan bize ne diyemeyiz. Bu olaylar bir kulağımıza şunu mu fısıldıyor? Esas olan milli devlettir. Ortadoğu’da Sünni Arapları kollamak, İslam ülkeleri birliğini kurmak, İslam ordusunu oluşturmak zamanı değildir. Gücünüz yeterse, sınır ötesi güvenliğinizi koruyabilecek (mesela) Suriye ve Irak Türklerini güçlendirmeye bakın. Rusya ve İsrail ile ilişkilerinizi (çıkarınız gereği) düzeltin. Yüzünüzü biraz güneşin doğduğu Doğu’ya çevirin ve Türk dünyasını kucaklamaya çalışın. Bu tarihî gelişme diğer kulağımıza da şunu mu fısıldıyor? Elveda küreselleşme ve merhaba milliyetçilik. Zaman en doğru hakemdir.