Kültür: Sadece Bir Vâhâ Değil, Bir Ahmaklıklar Zindanı

15 Şubat 2022

APTALLIĞIN TEORİSİNE ZEYL

İnsan doğuştan aptal ya da akıllı değildir evet. Dietrich Bonhoeffer bu konuda çok haklıdır. Uzun araştırma ve tartışmalar aslında insanın doğuştan ne getirdiği konusunda kolay bir tanım ve ayrım yapılamayacağını ortaya koymuştur. Bugün gönül rahatlığı ile söyleyebiliyoruz ki, doğuştan geldiği sanılan yetersizlikler, büyük ölçüde bireyin sosyal çevresi tarafından ya ihmal edilmiş ya da kötürümleştirilmiş potansiyelleri ile ilgilidir.

Örneğin çoğu insanın Matematik konusundaki "akıl erdiremezlikler"i aslında zamansız, bozuk organize edilmiş, kötü öğretmenlerin beceriksiz öğretme işkenceleri, adım adım ve eksiksiz öğrenilmesi gereken temel ve ayrıntı bilgilerinin zihinde yerleşmesini sağlayamayan okul ve müfredat sistemleri, cezalandırıcı, yetersizlik hissini pekiştirici eğitim öğretim pratikleri...nin bir sonucu olarak yerleşik hale gelip kemikleşmiş yetersizliklerdir. Bu durum, sadece bu olumsuz deneyimleri yaşamamış şanslı kişilerin "sayısal zeka ile doğdukları" önyargısına yol açmaktadır. Oysa meşhur ve çarpıcı bir açıklama bize der ki, "Matematikte bugüne kadar keşfedilmiş her bilgiyi kavramak için gerekli kognitif yeterliliğin iki ölçüsü vardır:

  1. Ayakkabısını kendi kendine bağlayabilmek,
  2. Evinin yolunu kaybolmadan bulabilmek.
Image

Bu ikisinde bir yetersizlik söz konusuysa kişinin zihinsel ve bilişsel yatkınlıkları ve yeterlilikleri de sakatlanmış olabilir. Değilse aşağı yukarı hiç kimsenin Matematikte anlayamayacağı hiçbir "kanıtlanmış problem ve çözümü" bulunmamaktadır. Bunları kavrayamayacak doğuştan gelen bir yetersizlik söz konusu değildir. Ancak bu yatkınlık ve yeterlilik düzeyi sizi elbette Matematik dehâsı yapmaz. Memleketimizde bu sıradan kavrayış becerisi dehâ yerine konmaktadır, oysa matematiksel deha, henüz akledilmemiş problemlerin ortaya atılmasında ve çözülememiş problemlerin çözümünün keşfedilmesinde kendisini ortaya koyar. Bu da bir popülasyonda az sayıda insana bahşedilmiş bir yeterliktir. O halde "matematiksel ispatları kavrama yeterliği" her toplumda nüfusun neredeyse %95'ine neredeyse eşit düzeyde bahşedilmiş bir yeterlik olmasına rağmen büyük çoğunluğun kendisini "sayısal gerzek" saymasına yol açan şey, doğuştan sahip olunan yeterlik düzeyinin düşüklüğü değil, çok kötü ve sakatlayıcı matematik eğitimi organizasyonunun muhteşem başarısıdır.

Bununla birlikte, aptallık sadece bozuk toplumsal işleyişin (ki buna despotlaşmış siyasi yönetim de dahildir) ve yıkıcı sosyal ilişkilerin bir hasılası olarak açıklanamaz. Bir toplumda toplumsal işleyişin ve sosyal ilişkilerin faturası, incelenen dönemde o toplumda yaşayan insanların bütünüyle cârî beceriksizliklerine veya başarısızlıklarına çıkartılamaz. Ortalama insan, hayatını düşüne taşına ve her seferinde muhakeme ederek karar verip seçimler yaparak sürdüremez. Çoğu insan neyin doğru neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü, neyin gerekli neyin gereksiz, neyin hayal neyin gerçek, neyin güç yetirilebilir neyin yetirilemez... olduğunu muhakeme yürütmeden ve muhasebesini yapmadan sosyalleşme sürecinin olağan ve kendiliğinden işleyişi aracılığıyla aktarılıp benimsetilen "elde var bir" hayat çerçevesi olarak edinir. Süreç sosyal olsa da, aktarılan tarifler, tasavvurlar, yargılar o toplumun kültüründe kalıcı ve dirençli hakikatler olarak nesilden nesile varlığını sürdürme gücü kazanmıştır.

Her kültür, insan bireylere belirli potansiyellerini harekete geçirip kullanacak bir dinamizm kazandırıyor olsa da tersinden bakılacak olursa her kültür aynı zamanda insan bireylerin potansiyellerinden çok önemli bir bölümünü kısıtlayıp kötürümleştiren "ortak yetersizlik standartları" empoze eder. Böylece kültür, bu standartların sınırlarını çizdiği bir hayat düzeni temeli oluşturarak insanları bu sınırları çiğnemeden yaşamağa mahkum eder. Sonuç olarak her kültür, farklı alanlarda ve farklı düzeylerde olmak üzere sürdürüldüğü topluma özgü ahmaklıkların kalıcı ve nesilden nesile aktarılarak sürdürülen "kalıcı, dirençli, aksi düşünülemez, dışına çıkılamaz" ahmaklıklar olarak inşa edildiği kolektif ve çok güçlü bir yapıdır.

Bizi aptallaştıran sadece aktüel sosyal çevremiz değil, nesiller boyunca sürdürülen tariflerimiz, tasavvur ve inançlarımız, yargılarımız, sevaplarımız, günahlarımız, ayıplarımız, kültürel talimatlar (emir ve yasaklar) ile bunları ihlal edecek olanlara uygulanacak caydırma, cezalandırma ve hatta hayatı sona erdirecek yaptırımlardır. Her kültür onayladığı ahmaklıkları sürdürenleri ödüllendirip bu ahmaklıkları aşma çabası gösterenlerin davranışını sıradan ihlal ya da büyük ihanet girişimi olarak yaftalayıp genellikle göze alınamaz bedeller ödetmek tehdidiyle caydırıp imkansız girişimler haline getirir.

Bu nedenle kendi kültürleri ile övünenler aslında iki şeyi birlikte yapmış olurlar:

  1. Kültürün kendilerine kazandırdığı ve başka kültürlerin mümkün kılamadığı başarıları yüceltmek,
  2. Kültürün kendilerini hapsettiği ve dışındaki insani potansiyel ve mutluluklardan mahrum bıraktığı hayat çerçevesinin ahmaklıklarını kör bir inançla sahiplenmek.

Bu yüzden her nesilde kültürün ahmaklık duvarlarını genişletecek seçkin bireyler yetiştirilmesi ve onların zihin ve gönül emeğine her emeğin üstünde değer biçilmesi insan toplumları için bütün aptallıkların sonunu getiremese de, daha az aptallığa mahkum edileceğimiz bir dünyanın doğuşuna hizmet eder. Kültürünüzü eleştirenlerin değerini kavrayamadığınız sürece cârî aptallıkların yalın kılıç gladyatörleri olarak Allah'ın toplumunuza bahşedeceği en değerli nimet olan bu nadide zihin ve gönülleri daha doğmadan boğar veya ortaya çıkacak olsalar arenalarda parçalarsınız.

 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 364 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.