Kur’an’ın Anlamı/Meali ve İmkânı 

06 Haziran 2025

Bu coğrafyada yaşayan, bir şekilde muhafazakârlık (daha dar anlamda dindarlık) üzerine bir yaşam inşa etmeye çalışan ve buna kafa yoran kişilerin karşılarında problem olarak duran en temel konuların başında, kutsal kitap, Kur’an-ı Kerim’ in en doğru mealinin hangisi olduğu gelir. 

Bu sorun, dün olduğu gibi bugünde sıcaklığını korumaktadır. 

İnsanımız doğal olarak inandığı dinin temel metni olan Kur’ an’ı Kerimi, yani Allah’ ın ne dediğini net olarak öğrenmek istemektedir. 

Lakin bu hususta ciddi bir problem var. İşin esası bu, modern dönemlerle beraber son yüzyılda ortaya çıkan bir problem. 

Image

Klasik anlamda İslam toplumları, dinin esaslarını kendi özel çabalarıyla değil, bir şekilde işin uzmanı olarak kabul ettikleri, sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen hoca/alim olarak gördükleri kişilerden öğreniyorlard. Daha teknik anlamda Edille-i Şer’iyye (Şeri Deliller) olarak adlandırılan epistemik hiyerarşinin tüm aşamaları sıradan halkın bilebileceği bir şeyler olmayınca bu iş (bu bilgilere ne kadar hakim olduğunun ölçülemeyecek/bilinemeyecek kişiler olan) hoca/din alimleri marifetiyle yürütülmüştü. 

Lakin zaman değişti ve her konuda olduğu gibi, inanılan dinin ne olduğunu öğrenebilmek için formal/informal-örgün/yaygın hiçbir aracı kuruma artık gerek kalmadı. Hele hele yapay zekâ gibi bir yıl sonrasında hangi aşamaya gelineceğinin öngörüsü bile yapılamayan bilişim teknolojilerinin devreye girmesi, daha şimdiden yaşama (öğrenmeye/uzmanlaşmaya/mesleklere) dair her türlü olgunun tahtını sorgulatır hale geldi. Bu durumda kutsal metinlerin kimden, nasıl öğrenileceğinin ve bu konuya dair önerilerin hiç anlamı kalmadı. Bunu anlamak istememenin mantıklı bir açıklaması sanırım yok. Buna rağmen halen cari olan öğrenme biçimleri üzerinde kısaca duralım. 

Neyin din esası olup, neyin olmadığı üzerindeki kafa karışıklığını giderebilmenin en doğru yolunu arayanlar, dinin ana metni olan Kura’an'ın ne dediğini doğrudan anlama yoluna yönelmişlerdir. Bu durumda yapılacak ilk şey sağlam ve iyi anlaşılır bir meal üzerinde Allah’ ın buyruklarını öğrenmek olacaktır.  Çünkü tefsirler üzerinde de farklı ekol ve farklı yorumlar vardır ve bu işin içinden çıkabilmek için ileri düzeyde akademik çalışma gerekmektedir.

Konumuza dair temel sorunsala geçmeden önce iki ana ekol üzerinde kısaca durmak gerekir. Özellikle günümüzde İslam’ı ve Kur’ anı anlama noktasında (geleneksel/pratikteki inanç ve uygulamalar dışında) iki ana yol var. Bu iki yol son dönem daha belirgin olarak gündeme gelen, özellikle gençleri de kuşatan tartışmaların odağını oluşturuyor. Bu iki yoldan birine evrenselcilerin yolu diğerine tarihselcilerin yolu diyebiliriz. Bu yolların kendi içerlerinde farklı yorumlama usullerine göre ara tanımlamaları da var.

Evrenselci bakış kısaca, Allah’ ın Kur’ andaki ayetlerini belli bir sosyoloji, coğrafya ve zaman dilimine değil, insanın var olduğu tüm zamanları kuşatan emir ve yasaklar olarak kabul eder. Bu paradigma yine kendi içinde iki ana kola ayrılır; birincisi vahyin esaslarının literal anlamı ve bu anlamın her daim, olduğu gibi geçerli olduğunu benimseyen en arkaik görüş, diğer ise Kur'an ayetlerindeki anlamın bize anlatıldığı anlamda olmadığı, tarih içerisinde dinin esaslarından rahatsız olan ve din üzerinden menfaat sağlayan belli güç odaklarının Kur’ anın anlamını olduğundan farklı şekilde yorumladıklarını iddia eden görüştür.

Tarihselci bakış açısı ise, Allah’ın "akait" (inancın ana esasları) dışındaki emir ve yasaklarının tarihsel bağlamı olduğu; zaman, mekân ve kültürlerin değişimine bağlı olarak bu esasların değişebileceği ve güncellenebileceği, daha çok insanın zamanla değişen bilinç düzeyi ve yine zamanla değişen beşeri ilişkilerin değişimine paralel olarak insani/vicdani eksende vahyin ana ilkeleri esas alınarak yorumlanması gerektiği düşüncesini esas alır. Bu alanla ilgili detaylar, bu alanın uzmanları ile onların metinlerine bizzat ulaşılarak öğrenilebilir.

Tüm bu ansiklopedik kısa açıklamalardan sonra cevabını bulmak istediğim asıl soru şu: Bir Müslüman inancını tam ve doğu bir şekilde yaşamak için, neyin vahyin esası, neyin kültür değeri olduğunu nasıl öğrenecek? Kısaca, Allah Kur’an’da gerçekten kullardan ne istemiştir sorusuna cevap bulabilmek için ne yapmak gerekir? İlk etapta bu sorunun cevabı, "Kur’an mealleri ve tefsir var, bunları alıp okuyun" şeklinde olabilir. Lakin piyasada Kur’an’ın iki yüzden fazla farklı meali ve farklı tema ve ekoller üzerinden yazılan onlarca tefsiri var. Durumun böyle olması, özellikle yeni nesli doğal ve bireysel olarak farklı arayışlara yöneltmektedir.  

Image

Bu konuyla ilgili olarak akademik, farklı bir çalışmayı gündeme getirmek istedim. Konuyu farklı açıdan değerlendiren bir kitabı okurken zihnimde yeni sorular belirdi. Prof. Dr. Hasan AYDIN’ ın "Felsefi Antropolojinin Işığında Hz. Muhammet ve Kuran" adlı eserinde kritik gördüğüm bazı hususları gündeme getirmek istedim. Maksadım, kitapta açmaz olarak değerlendirilen problem alanlarıyla ilgili olarak yeni düşüncelere, yeni açılımlara fırsat verilmesi ve eğer mümkün olursa neyin mümkün, neyin mümkün olmadığı gerçeği üzerinden bir uzlaşı zemini bulmaktır. Bir cümleyle özetlersem Aydın, Hz. Peygamber döneminde kullanılan dil, dile ait anlam bilgisi, dönemin kültür yapısı, insani biliş ve mantık tam olarak bilinmeden Kur’an'ın anlaşılmasının pek mümkün olmadığı özellikle belirtilmektedir. 

Kitapta özellikle vurgulanan temel birkaç hususu gündeme getirelim.

Kitapta, biliş, dil-kültür ilişkileri bağlamında Kur’an’ı değerlendirirken, “Dinsel bildirilerin (vahyin) ortaya konmasına zemin hazırlayan tarihsel olayların yanında, dil-kültür, dil-deneyim, dil-mantık ilişkisi ve ilk muhatapların bilişsel düzeyleri göz önüne alındığında, kutsal kitabın hangi toplumun dilini kullanmışsa, onun kültürünü taşıdığı, kullandığı sözcük ve kavramların tecrübi bir temele dayandığı, sınırlı bir anlatım olanağına sahip olduğu kendiliğinden anlaşılacaktır”  şeklinde bir çözümleme yapmaktadır.

Kur’ anın Oluşum Süreci ve Tarihsel Bağlamı, başlığı altında konuyu değerlendirirken özetle; “Nüzul Sebebi, mekki-medeni, nasih-mensuh olguları konusunda ortaya koyduğumuz veriler ve çözümlemeler, Kur’an’ın, genel içerik ve kapsamının ve onda savunulan zihniyetin nüzulünde etkin olan tarihsel ve yerel nedenler tarafından belirlendiğini göstermektedir.” şeklinde yapılan yorum sonrasında, “Muvafakat-ı Ömer” olgusuyla birlikte, Hz. Muhammet’ in, toplumsal statüsünün değişimine koşut olarak, Mekke ve Medine dönemlerinde ortaya konan bildirimlerin(Vahiy) gerek dilsel biçem(üslup) gerekse konu yönünden farklılaştığı, nasih ve mensuhta olduğu gibi, niyet ve strateji değişince kimi yargıların değiştirildiği olguları göz önüne alınırsa, nüzul nedenlerinin ve niyetlerin, bildirilerin içeriğinin ve zihniyetinin yanında, dil-biçem gibi biçimsel yönünü de etkilediği ileri sürülebilir” şeklindeki açıklaması aslında, genel kabul gören gelenekçi paradigma tarafından da (anlatım ve yaklaşım farklı olsa da) kabul gören bir düşüncedir. Zira Kur’ an’ ın 23 yıllık bir sürede tekâmül etmesine yönelik sunulan en temel gerekçe, vahiy prensiplerinin yaşamla entegre olması, değişen zaman ve tikel olgular üzerinden (bağlı) yeni hükümlerin ortaya çıktığı şeklinde açıklanmaktadır.

Kitabın devamında, “Kuran’ a Göre Hz. Muhammed’ e Yönelik İtirazlar ve İstekler, Hz. Muhammed’ in Ayrıcalıkları ve Kur’an, Hz. Muhammed’ in İçsel Deneyimleri ve Kur’an, Kur’an’da Kölelik ve Cariyelik, Yaratılış Öyküsü ve İnsanın Serüveni, Kur’ anda Cennet, İslam Modernizmi ve Kur’ an” başlıkları altında oldukça detaylı açıklamalara yer verilmiş. İslam Modernizminin Doğuşu ve gelişimiyle ilgili tarihi seyr ve gerekçelerin açıklandığı kitapta, özellikle Fazlur Rahman’ ın yorum modeli ekseninde, ondan etkilenen ilahiyatçıların(Hüseyin Atay, Yaşar Nuri Öztürk gibi) yorum biçimleri ele alınmıştır.

Kitap elbette akademik kitlenin muhatap olacağı hacimde bir eser. Lakin günümüz dünyasında bireyselleşmenin yanında, her şeyin sorgulandığı ve bir daireye/kimliğe kolayca(düşünmeden) dahil olunamayacağı gerçeğinden hareket edildiğinde; inanılan dinin kişilerden ne istediğinin net ve anlaşılabilir şekilde ortaya konulması gerekecektir. Bu durumda Hasan Aydın Hocanın bu kitabında ortaya koyduğu düşünce ve açılımların, bağımsız/bağlantısız ve bir bilimsel bir konseptte daha da derin olarak masaya yatırılması; (yukarıda da belirtildiği üzere) yeni düşüncelere, yeni açılımlara fırsat verilmesi ve eğer mümkün olursa neyin mümkün, neyin mümkün olmadığı gerçeği üzerinden bir uzlaşı zemininin bulunması gerekir. Elbette bu bahis daha çok üst segmentte akademik camianın uğraşı olanı olacaktır. 

Konu bağlamında son söz olarak bir anımı paylaşayım. Meal tartışmasının gündeme geldiği günlerde, ömrünü özellikle ilahiyat okumalarına adamış ilahiyatçı bir dostum birkaç ay önce kendi meal çalışmasını tamamlayıp, bu çalışmayı sanal ortamda yakın dostlarıyla paylaşmıştı. Kendisini arayıp, -üstad, senin meale ruhsat verilir mi? diye sormuştum. O da bana, -benimki kişisel subjektif bir anlama çabası. Resmi meal standardına uymuyor, diye bir cevap vermişti. Selam ve esenlikle kalınız…

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
KONTROL
Bu soru bir bot (yazılımsal robot) değil de gerçek bir insan olup olmadığınızı anlamak ve otomatik gönderimleri engellemek için sorulmaktadır.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
54 kez görüntülendi. 54 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.