Geleneksel öğretim aracı olmasının yanında, modern eğitim yöntemlerinin kapsamına giren, onları tanımlayan deyişler vardır. En azından bir duyarlılık oluşturur düşüncesiyle hatırlatmakta fayda var.
"Kullemâ tekerrere tekarrara” = "Tekrarlanan şey karar kılar, sabit kalır"
"Et-tekrârü ahsen velev kâne yüz seksen”= (Tekrar etmek en güzeldir, 180 kere de olsa!)
Devlet kavramı farklı şekillerde tanımlanabilir. Örneğin, devlet için kamu taleplerinin(hizmetlerinin) yasa koyucu tarafından belirlenen ortak sözleşme (yasa) zemininde, belli bir organizasyon ve işbölümü vasıtasıyla rasyonel bir şekilde karşılandığı yüksek örgütlenmenin adıdır denilebilir. Devlet kamu hizmetini belli sınıflara ayırarak yürütür. Emniyet hizmetleri, eğitim hizmetleri gibi… Konumuza bağlı daha spesifik anlatırsak, Eğitim-öğretim hizmetlerinin verimli, planlı, amaca uygun yürütülebilmesi için Milli Eğitim bakanlığı bünyesinde de farklı hizmet sınıfları oluşturulmuştur. Ve bu hizmet sınıfları kapsamında farklı görev, rol, statü alanları belirlenerek, tanımlanan pozisyon(makam) ve sorumluluk(risk) durumuna göre mali (ücret) düzenlemeleri yapılmıştır.
Bunun yanında Milli Eğitim Bakanlığı çalışan her hizmet grubundaki memurlarına kariyer yapma, yani dikey ilerleme fırsatını sağlamak için, Millî Eğitim Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatına ait kadrolara, liyakat ve kariyer ilkeleri çerçevesinde, hizmet gerekleri ve personel planlaması esas alınarak görevde yükselme ve unvan değişikliği ile yer değiştirme suretiyle yapılacak atamalarda uygulanacak usul ve esaslarını belirleyen yönetmeliği yürürlüğe koymuştur. Görevde yükselme kapsamında olan yönetim kadrolarının birisi de “şube müdürlüğü” dür. Örneğin, şube müdürü olmak için, “-En az fakülte veya dört yıllık yüksekokul mezunu olmak, - Son iki yıl Bakanlıkta görev yapmış olmak ve -Talim ve Terbiye Kurulu uzmanı, eğitim uzmanı, uzman, raportör, sivil savunma uzmanı veya okul müdürü görevinde iki; müdür başyardımcısı veya müdür yardımcısı görevlerinde ayrı ayrı veya toplamda üç; mimar, mühendis, biyolog, psikolog, istatistikçi, çözümleyici, programcı, araştırmacı, tekniker, şef veya sayman kadrosunda üç; öğretmen kadrosunda dört ya da bu alt bentte sayılan kadrolarda toplam dört yıldan az olmamak üzere asaleten görev yapmış olmak” şartları getirilmiştir. Yani bu kademeye, (ilk memuriyet) dış atama yapılmamaktadır. Halen çalışan ve kendi sınıfında belli bir kariyer ve kıdemde olan personelden atama yapılmaktadır. Ve atama için belli seçim süreçlerinden (yazılı ve sözlü sınav) geçilmesi gerekmektedir.
Ücret rejimi gereği her üst kademeye geçişte doğal ve yasal olarak personel ücretlerinde artış olması beklenir. Bir okul müdürü ya da öğretmen bir üst makama atanmak için onca zahmet ve çaba sonrasında tabi tutulduğu sınavlardan başarıyla geçtikten sonra elde ettiği makamda, ücret konusunda önemli bir avantaj sağlaması gerekir ki, bu zahmet ve riske girsin. Risk derken, devlet memurluğunda her üst statüdeki görevin sorumluluk alanı genişlemesi kast edilmektedir. Bu genişleme doğal olarak riski de barındırır. Son yıllarda bu konuyla alakalı olarak eğitim müfettişleri ve şube müdürlerinden ciddi oranda yakarışlar gelmeye başladı. Görüldüğü kadarıyla atanılan kadro (müfettişlik ve şube müdürlüğü) makamı ile atanmadan önceki makam (öğretmenlik-okul müdürlüğü) arasında ücret farkı olmaması bir yana, farklı gelir unsurları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; bir okul müdürünün geliri, rahatlıkla atandığı yeni kariyer basamağındaki gelirinden oldukça fazla olabilmektedir. Bu durumda ilk akla gelen şey, -o halde bizler bu makama(onca çaba ve zahmete girerek) niçin geldik sorusu olmaktadır.
Anayasanın 55. Maddesinde, “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.” Hükmü esas alındığında, belli bir nitelik sonucu atanılan makamın gereği olarak, daha adil ve rasyonel bir ücret politikasının yürürlüğe girmesi gerekir. Bilindiği gibi, kamu kurumlarında etkin ve verimli çalışmak için, örgütsel barışın da tesis edilmesi gerekir. Kendi himayesinde çalışan memurlardan daha düşük ya da eşit maaş alan bir memur; yasa gereği elbette görevini yerine getirecektir, lakin oluşan bu ücret dengesizliği her daim çalışma motivasyonu ve örgütsel barışı zedeleyen bir durum olarak değerlendirilecektir.
Benzer bir çelişki, aynı görevi icra eden (idari yargı kararlarınca da bozulan) müfettişlik mesleğindeki üçlü ücret uygulamasında da yaşanmaktadır. Özellikle 1985-2006 yılları arasında (kariyer meslek grubu kapsamında) eğitim müfettişliği alım süreci, öğretmenlik mesleğini icra ederken ekstradan (en son beş üniversite bünyesinden açılan eğitim fakültelerinin eğitim yöneticiliği ve deneticiliği bölümünden) fakülte mezun olma şartının ardından girilen seçme ve devamında takriben beş aşamalı yetiştirme ve sınavdan sonra atama yapılmaktaydı. Bu süreçlerden sonra, geldiği memuriyet pozisyonundaki mali hakların üstüne çıkamayan ve hatta daha düşük ücrete layık görülen kamu görevlisi ne düşünür? Bunun düşünülecek bir durumu yok. Sistemin böyle kurgulanması ne anlama gelir?
Bir başka husus ise, sayıları iki yüzü aşan, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak; İl Milli Eğitim Müdürü, Müdür Yardımcısı ve İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak belli dönemlerde görev yapan ve 6639 sayılı Kanun ve 703 sayılı KHK dayanarak araştırmacı veya şahsa bağlı eğitim uzmanı olarak atanan memurların durumudur. Araştırmacı kadrosuna atananların maaşlarındaki ek ödeme ve özel hizmet tazminat oranlarındaki düşüş nedeniyle maaşlarında 1/3 oranında düşüş görülmüştür. Bu husus, apayrı bir problem olarak beklemektedir. Ayrıca, araştırmacı kadrosu ile ilgili olarak, (ki bunlar sistemi iyi bilen ve belli yeterlik ve tecrübeleri olan yöneticilerdir) apayrı bir düzenlemenin yapılası ve bunların sisteme daha aktif katılımının sağlanması da kamu faydası açısından çözüm bekleyen bir konu olarak durmaktadır.
Konuyla ilgili olarak söz konusu kadrolarda çalışan eğitim müfettişi, şube müdürleri ve araştırmacılar, sendikalarında katılımıyla basın açıklaması yaparak seslerini duyurmaya çalıştılar. Oysa yazı içeriğinde de açıklandığı üzere, işin doğasına aykırı ve mantık dışı bir uygulama olmanın ötesinde hukuki açıdan çelişkili bir uygulamadır. Her şeyden önce kamu hizmetinin verimli, etkin ve adil yürütülmesi, çalışma barışını zedeleyici, moral ve motivasyonu azaltıcı bir uygulama olduğu hususunda bir tereddüttün olmadığı aşikârdır.
Bir kamu görevlisinin, “-efendim beğenmiyorsanız istifa edin, eski görevinize(öğretmenlik-müdürlük) geri dönün, binlerce insan bu görev için bekliyor, beğenmiyorsanız, bırakın bekleyenleri alırız” demesi, hiçbir entelektüel, bürokratik müktesebat ve duyarlılığı olmayan, ilkokul diploması yeterliliğini aşamayan, kelimenin tam anlamıyla oturduğu kamu görevinin zerrece bilincini taşımayan kişilere ait olabilir.
Özetle devlet, kamuya hizmet için vardır. Kamu hizmetinin amaca uygun olarak etkin, verimli ve faydalı yürütülmesi için örgüt yapısının yani rol/görev/statü alanlarının, rasyonel şekilde düzenlenmesi ve her sorumluluk/statü alanına uygun ücretlendirmenin yapılması gerekir. Bu alanla ilgili, yukarıda açıkladığımız müfettişlik/şube müdürlüğü örneğindeki gibi, halen devam eden ücret dengesizliklerinin giderilmesi çalışma barışı, moral motivasyon ve hukukilik açılarından değerlendirmeye alınması, hep dillendirilmesine rağmen hiçbir gelişme görülememiştir. Hatta üzülerek söylemek gerekir ki, bir önceki paragrafta değindiğim düşük profilli gerekçeler, hem bazı yorumcular ve hem de farklı statülerdeki kamu görevlilerince dile getirildiğine tanık olunmuştur.
Esen kalınız.
Yeni yorum ekle