Siyasal Tercih ve Bilinç Kırılması

15 Şubat 2021

 

Seçmenin günümüzdeki halet-i ruhiyesini; yani obsesif veya histerik hale gelmesini Siyasal Tercih ve Özne Yarılması başlıklı yazımızda okumuştunuz. Bu yazımızda ise, günümüz seçmeninin halet-i ruhiyesini, yani obsesif ve histerik hale neden geldiğini maddeler halinde aşağıda sıraladık.

Bu açıklamalar, Bilinç Kırılmasına seçmenin nasıl sürüklendiğini gösteren emareleri ortaya koymaktadır. Aynı zamanda da bu emareler, araştırmacılar açısından birer parametre niteliği arz etmektedir. Seçim araştırmaları yapan akademisyen, uzman ve araştırmacıların; bu parametrelere ilişkin verileri gerektiği gibi derleyip, değişkenler arası ilişkileri yetkin bir biçimde analiz ettikleri takdirde; özellikle siyasal tercihte bulunma hevesini kaybetmiş seçmenin içinde bulunduğu ruh halini, isabetli bir biçimde gözlemleme ve anlama imkanı elde edeceklerini umut ediyoruz.

1. Doğrular ile Yanlışların Sürekli Yer Değiştirmesi

İnsan varlıkları dünyaya geldikleri andan itibaren faydalı- faydasız, doğru -yanlış, iyi-kötü, hayırlı- hayırsız gibi eksenler oluşturmaktadır. İnsan varlığı bu eksenleri, zihinsel mizan olarak ölünceye kadar kullanmaktadır ve onun yaşamı boyunca en fazla işine yarayan müktesabatı bu mizandır. Bu zihinsel mizan; filtre, süzgeç, elektir ve en fazla da zihinsel gözlüğün merceğidir. Kişiler yaşadıkları süre boyunca, algıladıkları her şeyi bu gözlük merceği ile görmektedir. Gördüklerini, zihinsel eleklerinde elemekte, zihinsel süzgeçten süzmekte, zihinsel filtreden geçirmektedir. İnsan varlığı, bu zihinsel aktivite sayesinde karar verme becerisi göstermekte; bu sayede itikadını (kaideler, ilkeler) takdir ve tayin etmekte, amellerine (tavır, davranış) şekil, yön ve yoğunluk vermekte, kendisini gerçekleştirmekte -varlığını hissettirmekte ya da kendisini günün insanı haline getirmekte; yani insan olma başarısı göstermektedir. En önemlisi de insan olduğunun fevkini idrak etmektedir.

Günümüzde; faydalı-faydasız, doğru -yanlış, iyi- kötü, hayırlı- hayırsız kriterleri, tanımları, tasvirleri o kadar hızlı yer değiştirmekte ve birbirinin yerine kullanılmaktadır ki, bu yer değiştirme; insanların zihinsel mizanlarını işlemez hale getirmektedir. Düşünün; kahvaltıda “her derde deva” dedikleri için yediğiniz yiyecek hakkında “sakın yeme, en kötü zehir” tembihleri öğle yemeğinde kulağınıza fısıldanıyor. Doğru olduğundan asla kuşku duymadığınız ahlaki bir ilkenin, ne kadar kötü olduğu trajik bir deneyimle size gösteriliyor. En büyük kötülükleri yapanların, “iyi biri” dediğiniz insanlardan kaynaklandığını işyerlerinde defalarca deneyimliyorsunuz. Hayır diye benimsetilenlerin şer, şer diye benimsetilenlerin hayır olduğu nidaları sürekli kulaklarınızı çınlatıyor.

Hibrit teknoloji, hibrit diploması ve daha da vahimi hibrit eğitim yaftalarıyla aklileştirilen ve meşrulaştırılan oynaklıklar; herkesin, belirli bir durumda dostunuz, destekçiniz, hısımınız; başka bazı durumlarda da düşmanınız, rakibiniz, hasmınız olmasının mukadderat olduğu gerçeği ile her an sizi yüzleştiriyor. Özellikle de siyasal alanda, siyasal otoritelerin çılgınca bir tutkuyla “dün dündür, bugün bugündür” söylemini sürekli tekrar etmeleri ve bunlara benzer sayısız 'yer değiştirme' örnekleri, sadece seçmenin değil, bütün yurttaşların küresel düzeyde zihinsel gözlüklerini köreltmektedir. Köreltilen zihinsel gözlük mercekleri yüzünden her şeyin bulanıklaşması; bireylerin zihinsel filtrelerini, süzgeçlerini, eleklerini yalama hale getirmekte ve onların bilgi işleme amacıyla en fazla kullandığı zihinsel müktesebatlarını çöplüğe dönüştürmektedir. Dolayısıyla, zihinsel omurgadan mahrum kalan birey, hangi konuda ne tür karar vereceği yetisini kaybetmekte ve telkinlere, manipülasyonlara karşı tümüyle savunmasız hale gelmekte, zihinsel direncini tümüyle kaybetmektedir.

Biz buna 'Bilinç Kırılması' diyoruz. Nasıl ki insan bedeni; bacaklar kırılınca yürüyemez, kollar kopunca tutamaz, omurga dik durmadığında ayakta kalamaz ise; bilinç kırılmasına maruz kalan insan varlığı da tahayyül, tasavvur, muhakeme, muhasebe, kıyas, temyiz, rüşt yetilerini; yani düşünme yetisini kaybetmektedir. En basit, en sıradan konularda bile karar alıp, uygulama ve harekete geçme becerisi gösterememektedir. Bunun sonucunda da kimin dediği hoş ve sevimliyse, kim ne kadar etkili ve çekici sesleniyorsa, kim hiçbir tehlikesi olmayan heyecan vaat ediyorsa, ne tür bir otorite hiçbir sorumluluk ve yükümlülük yüklemeden haz ve tatmin gösteriyorsa; modern insan, bilinçsizce, o otoritenin her tür tasarruf ve inisiyatifine ram olmakta, egemen gücün temellükü haline gelmektedir.

Bilinç kırılmasının emaresini tanımlamak amacıyla önerdiğimiz zihinsel mizan kaybı şuna benzemektedir: En çok sevdiği, biricik besin kaynağı olarak bellediği, benimsediği ve yegane oyuncağı olarak haz ve tatmin elde ettiği “meme”den kopartılan bebek; annesi dost mudur, düşman mı? Annesinin itikadı hayırlı mıdır, hayırsız mı? İyi bir insan mıdır annesi, kötü mü? Doğru mudur annesinin yaptığı, yanlış mı? kararlarını nasıl ki veremiyorsa; modern insanın zihinsel mizan kabı da aynen böyle bir mahrumiyet ve yoksunlaşmadır. 

Burada kısaca çerçevelenen halet-i ruhiye; bilinç kırılmasının en önemli ve en bariz emaresi olmakla birlikte, genelde modern bireyin ve özelde seçmenin maruz kaldığı bilinç kırılmasının emareleri, zihinsel mizan kaybından ibaret değildir        

2. Alternatif Maliyetin Sürekli Seçmene Fatura Edilmesi

Bilinç kırılmasının ikinci emaresi alternatif maliyet kavramıyla açıklanabilir. Alternatif maliyet, sadece ekonomide değil, hemen her alanda kullanılan bir kavramdır. Belirli bir tercihin sonucunda uğranılan kayıp anlamına gelmektedir. Bu makale bağlamında, seçmenin siyasal tercihleriyle teşekkül eden siyasal otoritelerin neden olduğu olumsuz sonuçlardan seçmenlerin sorumlu tutulmasına alternatif maliyet denilmektedir. Gerçekten de iktidar ya da muhalefet, aktif siyasal aktör ve kurumlar- örgütler, belirli bir memnuniyetsizlik veya hoşnutsuzluk zuhur ettiğinde, bu durumla ilgili hiçbir mesuliyet üstlenmemektedir. Bütün suç, onlara oy veren seçmenlere hamledilmektedir. Ağzını açan her siyasetçi, yönetici, kanaat önderi; “senin yüzünden bu haldeyiz, sen seçtin, sen tercih ettin, suçlu sensin, bedelini öde” çığlıklarıyla, yönetilenleri hedef göstermektedir. Bütün olumsuzlukların faturası vatandaşa kesilmektedir. Her türlü belanın, sıkıntının, sorunun müsebbibi olarak sıradan insan yığınları işaret edilmektedir.

Tereyağından kıl çeker gibi mesuliyetten kaçmak ve alternatif maliyeti oy verenlere yüklemek, sadece seçmen için geçerli değildir. Onlardan daha fazla tüketiciler, yurttaşlar veya ortalama bireyler için söz konusudur. Siyasal örgüt ile sivil toplum örgüt tapınaklarının sunaklarında, azmettirenin yüceltilip, tetikçilerin bu denli toplu kurban edildiği ilişki biçimine kanaatimizce insanlık tarihinde ilk defa rastlıyoruz. Örneğin tüketici sürekli hesaba çekilmektedir. Modern tüketim mantığının, körü körüne tüketim güdüsü üzerine konumlanmış olduğu ısrarla göz ardı edilmekte ve “körü körüne tüketen” tüketiciye insafsızca çullanılmaktadır.

İhtiyari ve gayri ihtiyari olarak yığınların kendilerini beceriksiz, akılsız, bilinçsiz hissetmeleri temin edilmekte ve onların her vakit hatalı oldukları, yanlış yaptıkları vurgulanmaktadır. Sıradan insan yığınlarının her şeye, herkese zarar verdiği söylenmektedir. Sadistçe bir aymazlıkla ifa edilen bu söylem ve tavırlar yüzünden özelde seçmen ve genelde modern birey, mazoşist bir ruh haline büründürülmekte, zulüm ve işkenceyi hak ettiğine inandırılmaktadır. Kişiler, mazoşist ruh halini içselleştirdikçe, sadizme direnme güçlerini gitgide daha fazla kaybetmekte ve direnç gösterme eğilimleri yok olmaktadır.   

3. Tarafgirliklerin Hasımlaştırılması ve Palyatif Polemiklere Malzeme Yapılması

Bilinç kırılmasının üçüncü emaresi tarafgirliklerin istismarında gözlemlenmektedir. Takım tutar gibi insanların saf tutma, cephelerde yer alma eğilimleri vardır ve iyi ki de vardır. İnsanın saf tutma eğilimleriyle dünyaya gelmesi onun sosyal bir varlık olduğunun göstergesidir. Topluluk ve toplumları var eden, toplumsallaşma ve mensubiyetleri tesis eden bu eğilimlerdir.  

Günümüzde bu eğilim ziyadesiyle istismar edilmektedir. Belirli bir ürünü kullanmak suretiyle sosyal itibar ve statü edinme, modayı takip ederek takdir ve itibar görme gibi yaşamsal pratikler; sosyal mensubiyet ve sosyalleşme değil, taraf tutma eylemi olarak benimsetilmektedir.  Günümüzde tarafgirlik, spor takımı tutmaktan, bilgisayarda oyun oynamaya kadar hemen her alanda yaşam tarzı haline getirilmiştir. Bu tarz tarafgirlik, yani simgeler ve eşyaların dolayımıyla saf tutma ve cepheleşme;  yarışmacı ve rekabetçi bir doktrinle inşa edilmiş olduğu için modern dönemlere özgüdür. İnsanlık tarihinde ilk defa kişiler, rekabetçi ve yarışmacı bir sosyal ortama doğmaktadır. Bu yarışmacı ve rekabetçi ortam; en yakınındakini, en çok sevilen kişiyi bir adım geride bırakmayı icap ettirmektedir. Kişiler, kaybedenlerin değil her vakit kazananların arasında yer almaya icbar edilmektedir. Bu ortam, kişiler arasındaki güvensizliği sürekli beslemekte, aile bireyleri olsa bile insanların birbirlerini tehdit olarak algılamalarına neden olmaktadır. Bütün çocukluğu ve gençliği sınav maratonunda geçen insanları düşünün. Kendi kardeşini bile bir adım geride bıraktığı zaman anne babasının sevgisine nail olan yeni yetmeleri dikkate alın. En özel sırlarınızı paylaştığınız en yakın dostunuzun günü geldiğinde en gaddar rakibiniz olup sırlarınızı nasıl kullandığını hatırlayın. Buna benzer pek çok tarafgirlik, insanları paranoya bataklığına sürüklemektedir.

Bu tarz tarafgirlik ve ötekileştirme kuşkusuz ki en fazla siyasal kişi, kişilik ve kurumlar marifetiyle gerçekleştirilmektedir. İlk olarak, ehliyetli ve liyakatli olunmasa, hak edilmese bile; güç ve nimet elde etmek için en uygun zamanda ve en uygun şekilde siyasal taraf olmak günümüzde zorunlu hale gelmiştir. İkincisi ve asıl önemlisi ise güç ve nimete en kısa yoldan nail olmanın biricik yolu, kendi tarafına ziyadesiyle taraftar bulmaktır.

Esasında her seçmen, gündelik yaşamın sorunlarının hafifleyeceği umudu ile oyunu kullanmaktadır. İktidar da olsa, muhalefet de olsa, siyasal kişi ve kurumların ülke sorunlarına topyekün odaklanmasını beklemektedir. Ancak bu beklentilerinin tam tersi ile karşılaşmaktadır. Seçim arifesinden çok daha kesif bir biçimde, siyasal kişi ve kişilikler, gündem maddeleri bağlamında seçmeni tarafgirliklere sürüklemektedir. Gündelik polemiklere konu olan ve her an şu veya bu safta yer almaya zorlanan vatandaşlar, yer aldığı safın olası sonuçlarına dair kendisini sürekli tehdit altında hissetmektedir. Belirli bir tarafgirliğe zorlanan vatandaşlar, başka bir gündem maddesi bağlamında, aynı gün içinde, safını ya da duruşunu inkâr etmeyi gerektiren başka birtakım tarafgirliklere zorlanmaktadır. Hemen her gün pek çok gündem maddesi bağlamında kristalize olmaya zorlanan vatandaşlar, yegâne çıkış yolu olarak siyasal konularla ilgilenmemeyi tercih eder hale gelmiştir.   

4. Ciddiyet Kıskacında İşletilen İmage Maker’lık       

Bilinç kırılmasının dördüncü emaresi image maker’lık denilen, profesyonel kandırma mesleği ile ilgilidir.  Başkanın Adamları, image maker’lık marifetiyle insanların nasıl kandırıldıklarını en çarpıcı biçimde anlatan sinema filmidir.

Sinema filmi ya da dizilerin izler kitle bulmasının koşullarından birisi, oyuncuların yarı tanrı ya da tanrı görüntüsüyle izleyiciye görünmesidir. Oyuncular bu yüzden acıkmayan, susamayan, yorulmayan, uyusa bile makyajı bozulmayan, burnu akmayan, tuvalet ihtiyacı olmayan; yani insani hiçbir zaaf göstermeyen ikonalardır. Film ya da dizinin esas kızı veya esas oğlanı; güzelliği ya da yakışıklılığı, nezaketi ya da iyilikseverliği ile büyüleyici olmalıdır. Başoyuncular; içgüdüsel veya duygusal davranmayıp her zaman en iyi, en doğruyu yapıyor olmalı, en olumsuz durumlardan en olumlu sonuçları çıkarmalı, en iyi çareyi bulmalı ki; izleyenler onlarla kendilerini özdeşleştirip, onları ‘büyük öteki’ olarak kurgulayıp, film ya da dizinin tutkun izleyicisi haline gelsin.

Bu tarz image maker’lık, günümüzde artık en fazla siyasetçiler adına icra edilmektedir.  Kişileri, toplumu, ülkeyi, yer yer tüm dünyayı kurtaracak tanrı ya da tanrıça olduğu imajı her siyasal kişi ve kişiliğe nakış nakış işlenmektedir. Lakin oyuncu ile siyasetçi arasındaki şu narin fark, bütün image maker’lık çabalarını ters yüz etmektedir.

Oyuncu eninde sonunda eğlence dünyasının ikonasıdır ve izler kitle bunun bir oyun olduğunun az veya çok ayrımını yapabilmektedir. Oyuncudan farklı olarak siyasetçiler ciddiyet maskesi ve kılıfı ile teçhiz edilmekte ve siyasal ikona, bu ciddiyet teçhizatının üzerine işlenmektedir. Dolayısıyla, tanrısal vasıflar siyasetçiye yüklendikçe, seçmenin ona kul olma iştahının daha fazla tahrik olacağı umulmaktadır. Daha da önemlisi siyasetçinin sorgulanması günahkârlıkla denk tutularak, olası itiraz veya başkaldırıların önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Ancak, siyasetçinin en ufak bir insani zaaf göstermesi, tutarsızlığa düşmesi, kusur veya eksikliğinin görülmesi; tanrısal imajı birdenbire yok etmekte ve siyasal kişiye, kişiliklere sığınan seçmen kitlelerini hayal kırıklığına sürüklemektedir. Hayal kırıklığı olarak kendini belli eden bu türden bilinç kırılması, siyasetçiye, siyasal konulara, siyasal kurum ve işleyişe, vatandaşların ilgisini, güvenini yok etmektedir. Aynı zamanda da “siyasal” sıfatı taşıyan konulara, kişilere, olaylara hınç ve öfke duyulmasına neden olmaktadır.        

SONUÇ

Birkaç madde daha sıralamak gerekir ama biz okurumuzun sabır taşlarını çoktan çatlatmış olduğumuz için, başka vesilelerle buluşmak umuduyla şimdilik veda edelim.

Bütün bunlar yurttaşların siyasete, siyasal kişi ve kişiliklere, siyasal kurum ve örgütlere, siyasal olay ve konulara ilgisizliğini açıklamak için yeterlidir. Oy kullanma oranlarında bu denli hızlı düşüş neden gözlenmektedir? Sorusunun cevabı da, Bilinç Kırılması kavramında bulunmaktadır. Hatta siyasal konuları bile insanların konuşmaktan imtina etmesinin altında da bilinç kırılmasının neden olduğu duyarsızlık ve yoksunlaşma gizlidir.   

Bu makaleyi bir kez daha okuyalım lütfen ve sonra bu hale getirilmiş seçmen kitlesini, meşruiyetin yegâne kaynağı olarak konumlandırıp konumlandıramayacağımızı bir kez daha düşünelim. Ben haklıysam, seçmen kitleleri kırık dökük ve hatta tuz buz olmuş bir bilinçle oy kullanıyorlarsa şayet, onları suçlamadan önce, kendimize bir daha soralım: Bunun bir çaresi olmalı, başka bir yolu bulunmalı. Bu barikatı aşmanın bir merdiveni, bu labirentten çıkışın bir kapısı olmalı. Yani demek istiyorum ki, hanımlar beyler; yazarçizer taifesi olarak bizler de taşın altına elimizi, kolumuzu bir koyalım bakalım; taş yerinde ne kadar ağır.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
1 kez görüntülendi. 267 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.