Gabriel García Márquez, işleneceğini herkesin bildiği, ancak engellemek için hiç kimsenin bir şey yapmadığı bir cinayetin hikâyesini anlatır Kırmızı Pazartesi’de. Bütün kasaba fail ve maktulün kim olduğunu bilmesine rağmen mağdur kendi ayakları ile ölüme gider.
Ukrayna savaşı da herkesin bildiği ama hiç kimsenin engellemek için müdahil olmadığı böylesi bir Kırmızı Pazartesi hikâyesidir.
Fail Rusya, yakın bir gelecekte tarihten silinircesine bir yok oluş hikâyesinden kurtulmak için böylesi bir savaşa girmek zorunda kaldı. Çar Putin’in “başka çaremiz yoktu” ifadesi savaşın tek meşruiyet gerekçesi olarak tarihe geçti. 20. yüzyılın ikinci yarısındaki ihtişamlı günlerine duyduğu özlemi Gürcistan, Kırım ve Donbass’ta göstermekten imtina etmedi. Çocuğun elindeki son oyuncakları almak istemeyen Batı bu operasyonlar karşısında vurdumduymaz kınamaların ötesine geçmedi.
Rusya Batı’nın kendine çizdiği sınırlar içinde emekli maaşı ile yaşayamayacağının farkına vardığında, aslında her şey için çok geç kalınmıştı. Lakin Afganistan batağını daha dün gibi hatırlamasına rağmen Ukrayna’ya savaş açtı.
Şayet Rusya Batı bloğunun bir parçası olduğunu kabul etseydi, sıradan bir ülke olarak daha uzun ve nitelikli bir yaşam sürebilirdi. Lakin tek adam konumundaki Putin Rus ruleti oynamayı tercih etti. Zira zamanı bir kenara bırakırsak her halükarda aynı sonuçla yüzleşmek zorunda olduğunun farkındaydı. Belki bu şekilde tarihe bir kahraman olarak geçme ihtimali vardı. Ancak bu cengâverliğe karşı Rus aksakallılarının yaklaşımını da takip etmek lazım. Oligarklar ve aklıselimlerin Putin’e karşı bir operasyon yapabilme ihtimali aklımızın bir köşesine yazılmalıdır.
Hayal kırıklığı ve korku içindeki Putin, NATO’nun ve Batı’nın ciddiyetini test etmek için nükleer silahları kullanabileceği hissini oluşturmaya çalışıyor. Böylesi bir algı operasyonu savaşı tırmandırmak, yaymak veya sürekli hale getirmek için yapılıyor. Ama sonuçlar itibariyle hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
Batı Rusya’yı kendi sistemine entegre etmeye çalışıyor Rusya ise sistemin ötekisi olmanın peşinde koşuyor. Bu nedenle savaş görünürde Ukrayna ile yapılıyor olsa da asıl muhatabın Batı olduğunu biliyoruz.
Herkesin bilmesine rağmen kendisinin anlam veremediği bir savaşın mağduru olan Ukrayna ise hala nasıl bir oyunun içinde olduğunu anlamaya çalışıyor. Tarafı olmadığı bir mücadelenin maktulü olmak ve bedelini ödemek onun açısından hiç de anlamlı değil. Lakin Batı, kapitalist dünyanın bir parçası olmak isteyen Ukrayna’yı korku kültürü testine tabi tuttu. Örgüte girmenin şartı olan acımasız sınavları başarıyla geçmesi gerektiğini kimse ona anlatmamıştı. Zelenski bu yüzden yalnızlığına ve çaresizliğine anlam veremiyor. Ukrayna bu savaşta yara alsa da acı çekse de sınavı başarıyla geçmiş olması nedeniyle üstün Batı medeniyetinin bir parçası olmaya hak kazanacaktır. Sonuçta bu savaşın Ukrayna’nın Batı’nın bir parçası, Rusya’nın ise ötekisi olma mücadelesinin bir ürünü olduğu unutulmamalı.
Kırmızı Pazartesi’nin azmettiricisi olan Batı her şeyi bilmesine rağmen hiçbir şeye müdahil olmamakta ısrarcı. Ancak Pablo ve Pedro’nun elinden bıçaklarını alan belediye başkanı gibi çok da anlamlı olmayan önleyici tedbirleri aldığını da her fırsatta ilan ediyor.
İngiltere’nin emanetini alarak sahneye çıktığı bu savaş uluslararası alanda aktör değişiminin habercisiydi. Sadece bu niteliği gereğiyle bile savaş önemli bir kırılmak noktasıdır. Yüzlerce yıldır Rusya’yı bozkırlara hapsetmeyi başaran İngiltere, yeni dönemde de cini çıktığı lambaya sokma niyetindedir. Çıktığı lambaya geri dönmek istemeyen Rusya’nın haykırışıdır bu savaş.
Batı bloğu hiçbir şeye karışmamış olmakla birlikte, birçok şeyi başarma gücünü elde etti. Öncelikle kendi içindeki bağı konsolide etme fırsatını yakaladı. Yakın bir zamana kadar Rusya’nın enerji kaynaklarına muhtaç olduğunu düşünen Almanya II. Dünya Savaşı tecrübesiyle kıta içindeki birlikteliğe duyduğu saygıyı hemen ifade etti. Japonya ise kapitalist dünyanın barışa(!) sunduğu katkıyı hiçbir zaman unutmadı. NATO ise soğuş savaşın sona ermesinden bu yana hiç bu kadar güçlü ve kararlı olmadı. Siz şu anki sakinliğine bakmayın içinde fırtınalar kopuyor.
Dosta güven düşmana korku veren Batı, bu savaşla birlikte, Çin’e yakın bir gelecekte başına gelebileceklerle ilgili çok sağlam mesajlar verdi. Ukrayna’yı yem olarak kullanmaktan hiç çekinmedi. Rusya aleyhine bütün dünyada akla ziyan bir uluslararası tepki oluşturdu. Rusya’yı yalnızlaştıran bu duygusallık ortamı, Batı’nın gelecekte uygulayacağı politikalara meşruiyet kazandırdı. Ancak bu sürecin olumsuzluklarının da farkındalar. Özellikle göç ve enerji konusunda yaşayacağı sıkıntılar üzerine bir süredir çalışmalar yapılıyor.
Kendi çıkarları için Ukrayna’yı cepheye süren Batı’nın, Rus ordusundaki Müslüman askerler üzerinden yaptığı ajitasyon ise ilgili ülkelerde ziyadesiyle karşılık buluyor. Rusya savaşa girme konusunda kışkırtmalara ne kadar aldandıysa, uluslararası camia da Rusya’nın yok edilmesi düşüncesine o kadar açık hale getirildi.
Batı bloğu için belki de en önemli gelişme İngiltere’nin yeniden şoför, ABD’nin ise muavin koltuğuna oturması oldu.
Bu çatışma içinde nerede yer alacağını kestirmekte en çok zorlanan ülke ise Çin’di. Zira böylesi bir kışkırtma ile Tayvan’a müdahale etmek zorunda kalırsa neyle karşılaşacağını görmüş oldu. Sıranın orta vadede kendine geleceğini çok iyi bilen Çin, kırmızı çizgileri Tayvan ve Sincan konusunda daha ciddi planlar yapmak zorunda olduğunu anladı. Bu kırmızı çizgilerin yarın kırmızı pazartesi olarak karşısına çıkacağının farkında.
Rusya Çin için Batı’yı sınırlama anlamında bir tampon bölge. Bu yüzden Çin Rusya’nın kendisine zarar vermeyecek şekilde ayakta kalmasını istiyor. Ancak bir ipte iki cambazın oynayamayacağının farkında olduğu için güçlü bir Rusya’dan korkuyor. Bu karmaşık duygular bu günlerde Çin’in en büyük çıkmazı. Ama her ne olursa olsun Çin, Rusya’nın kör topal bir şekilde sistemde kalması için mücadele edecektir. Zira vakti geldiğinde kendisi de Rusya’dan destek istemek zorunda kalacak.
Çin şimdiden kendini korumaya yönelik önlemler almak zorunda. Bu zamana kadar ekonomik politikalar üzerinden varlığını koruyan ülke, artık silahlı savunma yöntemlerine başvurmak zorunda olduğunun farkında. Kendi içinde, çevresinde ve müdahil olduğu alanda Batı’nın her türlü kışkırtmalarına hazırlıklı olacaktır.
Bu savaşın, sonuçları itibariyle kronik hale gelerek uzaması Çin’in arzu ettiği bir durum. Sonuçlanarak yeni bir sisteme geçilmesini kendine yönelik bir tehdit olarak algılayacaktır. Batı bloğu Ukrayna savaşı ardından Tayvan merkezli bir çatışmanın hâsıl olması için gerekli çalışmaları da başlatacaktır. Belki bu aşamada yapması gereken tek şey çip ve yarı iletkenler konusunda kendi coğrafyasında gerekli tedbirleri almak olacaktır.
Rusya’nın sınırlandırılması akabinde Türkiye için Türkistan coğrafyasında bir boşluk ortaya çıkacak. Bu boşluğun doldurulması hususundaki girişimler Batı tarafından endişeyle karşılanmayacaktır. Ancak kısa vadede Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz politikaları nedeniyle Rusya’nın tehdit olabileceği gerçeği de göz önünde bulundurulacaktır. Rusya Türkiye’nin gelecekteki konumunun farkında olarak politika üretiyor. Bu da doğal olarak iki ülke arasındaki güvensizliği ziyadesiyle artıracaktır.
Peki, bu savaşın kazanan ve kaybedenleri kim? Ukrayna her türlü mağduriyetine rağmen orta ve uzun vadede bu savaşın kazananları içinde yer alacak. AB ve Doğu Avrupa ülkeleri kısa vadede küçük bedeller ödese de kazananlar içinde olduğu kesin. Ama asıl kazanan yeni sistemin yükseleni olan İngiltere olacak. Türkiye ise savaşın doğrudan muhatabı ve bedel ödeyeni olmamakla birlikte orta vadede kazananlar listesine girecek.
Rusya ne yazık ki en bariz kaybeden olacak. Çin ise uzun vadede sıranın kendisine gelmesi nedeniyle endişeli günlere girecek. ABD ise muavinliğe geçmiş olması hasebiyle gizli kaybedenler listesinde yer alacak. Ama bu onun hiçbir zaman askeri ve ekonomik gücüne zarar vermeyecek. Otobüsün bakım/onarımı ve yolcuların düzeni yine ondan sorulacak.
Yazımız G. Kennan’ın “uzun telgraf”ı kadar uzun ve analitik olmamış olmakla birlikte, yeni bir sistemin kurulacağı ve buna bağlı uluslararası örgüt ve kurumların oluşturulacağı hususundaki tekerrürün tarihini ifade etmeye çalıştık. Kennan aslında 1946 yılında “kırmızı pazartesi”nin alt yapısını oluşturmuştu. Birileri de bugünden Çin’in “kırmızı pazartesi”sini ortaya koymalı. Aslında bunlar da çoktandır yazılıp çiziliyor ama nedense dünyanın büyük bir bölümü hala bunu bir hayal olarak görüyor.
Herkesin sonuçlarını bildiği ama buna rağmen önleyemediği bu “kırmızı pazartesi”ye ilişkin söylenebilecek çok da fazla bir şey yok aslında. Mevcut savaş hakkında yapılan bütün yorum ve analizler vakit geçirmenin ötesinde bir anlam ifade etmeyecek. Bu savaş fiyatlandı ve satıldı. Alamayanlar veya satamayanlar için geçmiş olsun. Göz göre göre gelen ve sınırları bilinen bir savaşın kendisinden ziyade sonrasını konuşmak lazım, özellikle de Çin’i ve Türkiye’yi. Bahisler çoktan açıldı beyler kapanmadan oynayın.
Harika bir analiz ve…
Harika bir analiz ve değerlendirme olmuş. Rusya-Ukrayna arasındaki süreci anlatan ve ilgili ülkeler açısından artıların ve eksilerin betimlemelerle anlatıldığı güzel bir yazı olmuş Başkanım. Kaleminize ve emeğinize sağlık.
Şükranlarımı sunarım.
Saygılarımla
Herkes birşeyler yazıp…
Herkes birşeyler yazıp çiziyor ama her yazı okunazı değil. Yazarı tebrik ederim. Meseleleri gayet güzel açık anlaşılır şekilde izah etmiş.
Yeni yorum ekle