Boş tencere iktidarı neden götürmüyor?

21 Ağustos 2025
Image

Geçtiğimiz yıllar boyunca birçok siyasi yorumcudan sık sık “boş tencere iktidar götürür” argümanını işittik.

Ekonomik sıkıntılar çok derinleştiğinde mevcut iktidarın artık seçim kazanmayacağını söylüyorlardı.

Bugün artık nüfusumuzun hatırı sayılır bir kısmı açlık veya fukaralık sınırının altında yaşıyor.

Çalışan nüfusun dörtte üçünden fazlasını oluşturan asgari ücretliler ve emekliler korkunç ekonomik zorluklarla pençeleşiyorlar.

Yani tencere epeyce zamandır boşalmış vaziyette.

Ama buna rağmen iktidar koalisyonunun hâlâ hatırı sayılır bir oyu var.

Yaşadıklarımız siyasi yorumcuların öngörülerini doğrulamıyor.

Peki, boş tencere, yani açlık ve geçim sıkıntısı, halkın siyasi tercihlerini değiştirmesinde beklenilen rolü neden oynamıyor?

Image

Celal Kazdağlı ile Cemalettin Taşçı'nın CKare isimli YouTube kanallarında yaptıkları “Karısını Şapka Sanan Adam” programında bu soruya bir cevap bulur gibi oldum.

Taşçı’nın söylediklerinden yola çıkarsak bu durumun (birilerinin sürekli ima ettiği gibi) halkın kalın kafalılığından, cahilliğinden, irrasyonelliğinden, hayalperestliğinden, kandırılmış olmasından kaynaklandığı klişesini reddetmemiz gerekiyor.

Hakikat bunun tam tersi olabilir!..

Yani seçmenler gayet rasyonel seçimler yapıyor olabilirler!..

Cemalettin Taşçı’nın uzmanlık alanı kompleks sistemler.

Taşçı, iktidara oy vermeyi ısrarla sürdüren toplum kesimlerinin, deterministik şekilde davranan basit, mekanik, ön görülebilir topluluklar olarak değil, bir “kompleks sistem” olarak ele alınması gerektiğine dikkat çekiyor.

Bu kompleks sistemi teşkil eden bireylerin kendileri için neyin daha faydalı olduğunu ölçemeyen değil, bilakis çok iyi ölçen ve ona göre hareket eden bireyler olabileceklerini söylüyor.

Kompleks sistem derken neden bahsettiğimizi biraz izah edelim.

Çok sayıda benzer bileşenin birbiriyle karmaşık ve genellikle öngörülemez şekillerde etkileşime girdiği sistemlere “kompleks sistemler” deniyor.

Bu sistemler, tekil parçaların basit davranışlarından ortaya çıkan kolektif davranışlarla karakterize ediliyor. Bu analiz bağlamında dikkat etmemiz gereken temel özellikleri şunlar:

  1. Çok Sayıda Bileşen: Kompleks sistemler, çok sayıda bileşenden (mesela insanlardan, hücrelerden, makinelerden) oluşuyor.
  2. Ortaya Çıkan Davranış (Emergence): Sistemin bütünü, parçalarının toplamından daha karmaşık ve öngörülemeyen davranışlar sergiliyor.
  3. Adaptasyon: Kompleks sistemler, çevrelerine, değişen şartlara uyum sağlayabiliyor ve kendi kendilerini organize edebiliyorlar (örneğin, biyolojik sistemlerde evrim).
  4. İstikrar: Bileşenlerin bir veya birden fazlasında birtakım eksilmeler, kusurlar ortaya çıkarsa kompleks sistem varlığını ve istikrarını korumak adına birtakım telafi (trade off) mekanizmaları üretebiliyor.
Image

Kompleks sistemlere örnek olarak, insan beyni, ekosistemler, iklim sistemleri gibi doğal sistemler, toplumlar, ekonomiler, şehirler, sosyal ağlar gibi sosyal sistemler ve internet, yapay zeka ağları gibi teknolojik sistemler veriliyor.

Kompleks sistemler, matematiksel modeller, simülasyonlar ve disiplinler arası yaklaşımlarla inceleniyor. Bu sistemlerin anlaşılması, özellikle kaos teorisi, ağ teorisi ve sistem dinamiği gibi alanlarda önemli.

Taşçı, işte bu kompleks sistemlerdeki telafi mekanizmalarından bahsediyor.

Kompleks sistemlerde mevcudiyetin ve sistem kararlılığının sürdürebilmesi için “trade off” (ödün verme, pazarlık, değiş tokuş, mübadele) mekanizmalarının bulunduğunu anlatıyor.

Canlı organizmalar olan karmaşık sistemler, bozulan bileşenlerinin görevini başka bileşenlere aktarmak suretiyle varlıklarını sürdürebiliyorlar.

Bir gözü kör olan insan diğer gözüyle yaşayabiliyor. İki gözü kör olanın işitme, dokunma, koku alma hisleri keskinleşiyor, hafızası kuvvetleniyor.

Image

Bir karmaşık sistem olan toplumu teşkil eden kitlelerin -şuuraltı seviyede olsa da- mantıklı, rasyonel seçimler yapan bireylerden oluştuğunu düşünmek gerekiyor.

Fareli köyün kavalcısı hikayesindeki fareler gibi hareket etmiyor insanlar.

Çıkarlarını, menfaatlerini ince ince hesaplıyor, kime ne kadar taviz vereceklerini, ne karşılığında neden vazgeçeceklerini iyice ölçüp biçiyorlar.

İktidar koalisyonuna oy veren vatandaşlar fakir, işsiz, hatta aç olsalar da, gerçekten çok zor şartlarda yaşasalar desteklerini sürdürüyorlar.

Çünkü iktidarın değişmesinin onlar için son tahlilde daha kötü neticeler doğuracağın, çok farklı şekillerde zarar görebileceklerini hesap ediyorlar.

Farklı kesimlerin farklı hesapları olsa da neticede desteğin sürdürülmesi davranışı zuhur ediyor!

Mesela hayatta kalmak için sosyal yardımlara muhtaç olanlar, aldıkları yardımların kesilmesinden endişe ediyorlar.

Akrabalarını torpille hak etmedikleri işlere yerleştirmiş olanlar, yakınlarının işten atılmasından korkuyorlar.

Ekonomik ve sosyal varlıklarını siyasi hamilerine borçlu olanlar, o figürlerin yokluğunda ne yapacaklarını bilemiyor, tanıdıkları, irtibatlı oldukları siyasilerin koltuklarına başkaları oturması halinde sahipsiz kalmaktan korkuyorlar.

Servetlerini birtakım usulsüzlüklerine göz yumulmasına borçlu olanlar, siyasi dengeler değişince kazançlarının kesileceğini görüyorlar.

Bazıları yeni gelecek bir iktidarın suç sayacağı bazı işlemlere imza atmış olmalarından dolayı yargılanıp hapse atılmaktan endişe ediyorlar.

Özetle yeni bir iktidarın, akraba kayırmacılığı ve usulsüzlük olarak algılanan işlemleri mercek altına alacak olmasından rahatsız oluyorlar.

Hiçbir şey yapmamış olsalar bile rövanşist duygularla hücuma uğrayabileceklerini düşünenlerin sayısı da hiç az değil.

Ama tüm hesapların sadece bu bencil çıkarlar üzerine olduğunu söylemek yanıltıcı.

Kimlik olarak benimsediği değerlerin devlet eliyle korunmasından memnun olan kimseler bu koruma kalkarsa kimliklerini koruyamayacaklarından endişeleniyorlar.

Şu an yoksulluk çekseler de en azından kamu kurumlarında birinci sınıf vatandaş muamelesi gördüklerini, “ötekilerin” iktidarında aşağılanacaklarını, itilip kakılacaklarını, hakir görüleceklerini düşünüyorlar.

Image

Bir de kimlik ve haysiyet meselesi var.

İktidar seçmeni için “CEHAPE" zihniyetinin geri gelmesi dehşet verici bir şey!

Çünkü Cumhuriyeti kuran kadronun, imparatorluk mirasını reddederek ülkemizi önemsiz, kenara itilmiş, kimselerin takmadığı, etliye sütlüye bulaşmaz, ezik bir üçüncü dünya ülkesi hüviyetine soktuğuna inanıyorlar.

Bunun bilinçli bir tercih, Batılı güçlere sorgusuz sualsiz bir teslimiyet, bir “mağlubiyet ideolojisi” olduğuna inanıyorlar.

Cumhuriyet kurulurken realiteyle yüzleşmenin neticesinde ortaya çıkmış “yurtta sulh, cihanda sulh” sloganı onlar için kafayı devekuşu gibi kuma gömmenin bir kılıfı…

Savaşmaktan yorgun düşmüş bir aslanı evcilleştirme, ehlileştirilme, gözünün kurdunu kırma, “mankurtlaşma” görevini üstlenmiş bir kadronun telkin aracı…

Bir zamanlar ormanın kralı olan Aslanı etkisiz hale getirmek için dişlerini ve tırnaklarını sökerken kullanılan bir anestezik

Tek başına bu fikrin doğurduğu rahatsızlık bile boş midenin verdiği huzursuzluğu bastırıyor.

Tenceremiz boş olsa da artık dünyanın görmezden gelemediği, aşağılayamadığı, itip kakamadığı, düştüğü yerden ayağa kalkan, küllerinden doğan bir ülke haline geldiğimiz algısı büyük anlam ifade ediyor iktidar seçmenleri için.

Emperyalist güçlerin iradesiz oyuncağı olan, her türlü küresel iddiasından arındırılmış bir ülke olmak mı, yoksa dünya beşten büyüktür gibi sloganlarla süper güçlere meydan okuyan, van minüt çıkışıyla, minyatür uçak gemisiyle, TOGG’u, KAAN’ı, ihası, sihasıyla, Libya'da, Somali'de, Suriye'de, Ukrayna’da masada olmasıyla dünyada yeniden görünür olan ve saygı gösterilen bir ülke olmak mı sorusunun cevabı aşikâr!

Bunların hakikat planında bir karşılığının olması çok da mühim değil. İnsanların ümitlerini beslemek için hayallere ihtiyaçları var.

İktidara aday olan muhalefet partilerinin sunabildikleri bir “parlak gelecek tasavvurları” yok!

Bugünün iktidarına oy verenleri heyecanlandıracak hikayeleri, peri masalları yok.

Muhalefet partilerinin temsilcileri ve mensupları onları bilakis itiyor, tehdit ediyor, korkutuyorlar!

Ellerine fırsat geçtiğinde, daha önce yapılmış ırka dayalı ayrımcılığı, etnik kimliklerinin inkârını, dindar insanlara yönelik zulümleri tekrarlayacaklarını ağızlarından kaçırıyor, ima ediyor, yahut açık açık dile getiriyorlar.

Kendi hafızalarındaki “geçmiş güzel, güneşli günlere” dönüşü vaat ediyorlar!

Ama onların pırıl pırıl diye hatırladıkları o günler, iktidar seçmeninin kafasında hiç de günlük güneşlik değil, bilakis kasvetli, boğucu, karanlık günler.

İktidar seçmeni muhalefet partilerinin vaatlerini, “mazinin mağduriyetlerini geri getirmek” olarak algılıyor.

Üstelik boş tencereyi doldurmaya yönelik bir ümit ışığı da yakamıyor muhalefet!

İktidara aday olan muhalefet partilerinin ülkedeki ekonomik sıkıntıları bitirebilecek dişe dokunur, iktidar seçmenini ikna edecek ekonomik modelleri ve projeleri yok. Yaşanan adaletsizliklere sadece retorik düzeyde ve yüzeysel itirazların ötesinde ayakları yere basan fikirleri yok.

Üretimi, verimi ve dolayısıyla refahı arttıracak bir proje olmayınca, iyice küçülmüş mevcut pastanın yeniden paylaştırılmasının iktidar seçmeninin lehine olmayacağı ortada.

Bu şartlarda açlığa, fakirliğe, adaletsizliğe biraz daha tahammül etmek daha makul bir tercih gibi görünüyor.

Boş tencere tek başına iktidar götürmüyor çünkü toplum basit bir açlık–tokluk denkleminden ibaret değil.

İnsanlar sadece ekonomik çıkarlarıyla değil, kimlikleriyle, aidiyetleriyle, ümitleriyle, rüyalarıyla, kâbuslarıyla, korkularıyla, endişeleriyle, gelecek tasavvurlarıyla karar veriyor.

Kompleks bir sistem olarak toplum, istikrarını koruyabilmek için fedakârlık ve telafi mekanizmalarını devreye sokuyor; boş tencereyi görmezden gelip kimliğini, güvenliğini veya onurunu önceleyebiliyor.

Siyasetin, sadece mutfaktaki eksikliklerin yansımasıyla değil, insanların kimlik, aidiyet, korku ve umutlarının karmaşık bir sistem içinde birbiriyle etkileşimi sonucunda ortaya çıkan kolektif bir şuurla şekillendiğini akıldan hiç çıkartmamak gerekiyor.

Hanifi

Sn Baydar, teorik kısımdaki başarıyı / tespiti, analiz/ örnek kısmında göremiyoruz; orada bazı klişelere, önyargılara teslim olmuşsunuz gibi...
Savunma sanayiindeki gelişmeler,
Türkiye DIŞINDAN daha iyi görünüyor olmalı ki biz içerden minyatür uçaklar arabalar, uçurtmadan az hallice İHAlar, SiHAlar filan görüyoruz...

Muhalefet konusunda söyledikleriinize katılıyorum. Bütüne gelecek vaad eden bi muhalefet olsaydı...

Per, 08/21/2025 - 12:19 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
KONTROL
Bu soru bir bot (yazılımsal robot) değil de gerçek bir insan olup olmadığınızı anlamak ve otomatik gönderimleri engellemek için sorulmaktadır.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
29 kez görüntülendi. 116 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.