DÜŞÜNCE

Ayaklar Yerde Başlar Dik

20 Mayıs 2019

Evet, ilerlemeci  yaklaşımın yıldızı söndü. İlerlemecilik ve evrimcilik  artık eleştirilmeye bile layık bulunmayan yaklaşımlardır. Ama bu böyle diye zaman okunun varlığını da, ışığın bilinen evrendeki hızının sabitliğini de yok sayamayız. Zaman oku mekanla birlikte seyrüseferine devam etmektedir. İşte bu seyrüseferde insanın deneyimlerinden damıttığı bir kültür unsuru da insan birlikteliklerinin çekip çevrilmesi, yönetilmesidir. İnsan birlikteliklerinin kabileden site devletine, imparatorluktan modern devlete uzanan yönetim macerasında, günün sonunda gelinen nokta, güçler ayrılığıdır.

Anneler günü: Muhalif Olmak ile Taraf Olmak Arasında Kalmak

12 Mayıs 2019

Anneler gününü,  tüm bu acıları yaşayan kadınlar ve anneleri kucaklayacak şekilde geniş bir yelpazede kutlamaya özen gösteren bir kültüre sahibiz.  Kültür yapısı  itibariyle değişime açıktır. Bilgiden  kaçamadığımız şu dijital çağda değişim  çok daha hızlı gerçekleşiyor.  Bir kültürün gücü ve büyüklüğü kültürel uyarlama yeteneğinden belli olur. Bizim kültürümüzde  özel gün ne kadar geniş bir çevre ile birlikte kutlanırsa o kadar anlamlıdır. Anneler günü ithal olabilir ama ithal edilmiş hali ile değil kendi değerlerimize uyarladığımız hali ile kutluyoruz.

Türk Muhafazakârlığı Meselesi - 2

19 Aralık 2018

İlerlemeci bakışın geleneği olumsuzlaması, özellikle geçmişten günümüze intikal eden zihniyet ve yapıları karalaması bizim açımızdan büyük bir kusurdur. Halbuki geleneğe ve oradan neşet eden muhafazar dürtülere; ilerlemeyi yavaşlatmak ya da durdurmak dışında yeni bir anlam yüklense, geleneğin oradaki yaratıcı gücü keşfedilse, daha dürüst ve verimli bir tesbit olur.

Bu varsayımı takip edersek, muhafazakar ve ilerici çevreler, sözkonusu toplumsal değişim sırasında ucu açık bir mücadelenin içine giriyorlar. Zira zamana, bağlama ve güçler dengesine göre muhafazakar dürtüleri ifade eden söylem ve saikler sadece toplumsal dinamiği engellemez, aksine teşvik de edebilir. Belki ilerlemenin önkoşulu haline gelir ki bu yazının amacı bu görüşe açıklık getirmektir.

Türk Muhafazakârlığı Meselesi - 1

09 Aralık 2018

Burada özellikle -Türk Modernleşmesi araştırmalarında görülen - iki eksikliğe işaret edeceğim: Birincisi; çağdaşlaşma süreci geniş bir zaman diliminde ele alındığı için ortaya bir 'kriter' çıkmadı. İkincisi; araştırmalarda sadece, çağdaşlık Türk toplumunda hangi hızla ve tesirle yayıldı sorusu ilgi gördü. Örneğin Türk düşüncesinin son dört atlısı; Peyami Sefa, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi ve Cemil Meriç niçin muhafazakarlığa yöneldiler veya muhafazakar tasavvurlar onları ne ölçüde etkiledi sorusu tam karşılık bulmaz.

Açık Şehir Ve Düşmanları

13 Kasım 2018

Büyük şehirlerimizde binalar ve kitlelerden oluşan 'kozmopolit' yapılar ilerde kültürel varlığımızı tehlikeye düşürecek unsurları içinde barındırabilir. Birlikte yaşamı zorlaştıracak ayrı bir zihniyet doğurabilir. Köklerinden kopan insanlar kendilerini nihilizm ya da deizmin kucağında bulabilir. Toplumsal çözülmeyi durduran manevi iklim hızla yok olmaktadır çünkü. Hayat mahalle demekti eskiden. Toplumsallaşma orada cereyan eder, kültürel kimlik 'muhit' ya da 'mahalle'de kazanılırdı. Milli Nizam ve Milli Selamet, hatta Milliyetçi Hareket Osmanlıdan miras kalan o yapılar içinden doğdu. Türk(iye) solu da aynı havayı teneffüs etti. Açık konuşalım. İnsan bir şehri niçin sever? Evleri ve mimarisinden ötürü değil mi? Çarpık kentleşme sosyal ve kültürel 'anomi', bir nevi kuralsızlık ürettiğine göre; yeni şehirler yerli insanlar yetiştirebilecek mi? Kimse bilmiyor.

Eksen Çağı ve Frankfurt Kitap Fuarı

20 Ekim 2018

Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı kapsamında verilen Barış Ödülü sahiplerini buldu: Jan ve Aleida Assmann çifti. Din ve kültür alanındaki araştırmalarıyla tanınan Assmann çiftine verilen Almanya'nın bu en büyük kültür ödülünün siyasi bir mesaj olduğundan kimsenin şüphesi yok, zira Almanya'da toplumsal zemin – mülteci akımı tartışmaları bağlamında – hızla aşıra sağa doğru kayıyor. Prof. Dr. Jan Assmann ise Almanya'nın artık bir göçmen ülkesi olduğunu savunuyor...

Alternatifsiz Doğrular, Muhalefetsiz Siyaset, Allah’a Emanet...

08 Ekim 2018

“Muhalefet yok” veya “oy verip iktidara getirilecek alternatif yok” ya da “mevcut muhalefet halktan oy alamaz” gibi teranelerle iktidarın alternatifsizliğini yücelteceğinize, “muhalefeti sadece siyasî değil, bütün sosyal varoluşa yayılmış bir ‘alternatif doğrular arama hakkı’ olarak nasıl mümkün, meşrû ve gerçek kılabiliriz” diye kafa yormak için ne bekliyorsunuz! Demokrasilerde gerçek muhalefet, önce “artık muhalefet beceri ve başarısı gösteremeyecek” karton muhalefetleri silip süpürerek iktidardakilerin yüreğini titretip aklını başına devşirmeye zorlar.

Hakim doğrusuna mahkum bir halk, o doğrunun toslayacağı kayalıklarda tuz buz olmaya müstehaktır!

Petris Dağı'nda Sartre ile başbaşa

06 Ekim 2018

Yirminci yüzyıl, aydınları düşünmekten alıkoymadı ama 'düşünmek' hiçte öyle kolay olmadı. Emmanuel Levinas, “Hiçbir çağda, tarihi tecrübe, fikirler üzerine bu kadar ağır yük bindirmedi” diye yazdı. Bernard-Henri Lévy, o cümleyi Jean-Paul Sartre hakkında yazdığı otobiyografik kitapta birkaç kez alıntılar. Orijinal başlık 'Le Siècle de Sartre' yazarın çok büyük düşünür olduğuna da işaret etmez, zira kitapta çelişkili fikirler açık şekilde okura yansıtılır.

Dad Ey Dad Ey!

26 Eylül 2018

Ankara dışındaydım uzun süredir. İş, güç, hastalık… Fiyatlarla karşılaşmam neşemi kaçırdı. Kendime biraz zaman tanımam lazım. Alışırım mutlaka. Etiketlerle birbirimize dik dik bakıyoruz. Bir iki esnafa diklenecek oldum, dövizden girip akaryakıttan çıktılar. Ağzımın tadı kaçtı.

Aaa şu benim cevizci kız değil mi ? Diyetime de uygun. Biraz ceviz almalı. Sakın fiyatı sorma ! Hiçbir şey yokmuş gibi davran.

Sonra biraz köfte biraz sarma…

Bu halden nasıl çıkarız?

04 Eylül 2018

Yeryüzünde yalnızca sığındığımız değil, bize yeni hayat alanları açan üç aşkın güç mevcut: Tanrı-Tabiat-Toplum. İlahi olanla iletişimimiz, günlük düşünme ve konuşma tutumumuza benzer şekilde değişiyor. Düşündüğümüz gibi yaşıyor ve ilişkilerimizi nasıl sürdürdüğümüzü konuşuyoruz. Eğer İlahi olanla ilişkimizi geliştirmek istiyorsak, o zaman önceliğimiz insanlarla uğraşmak olmalıdır. Çünkü din toplumsal zeminde karşılık bulur ancak. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak kendimizi tanımak ile mümkün olur. Tabiat ise kendimizle yüzleşmek için mükemmel bir vasıtadır.