DÜŞÜNCE

Faizin Anlamı II

25 Mart 2017

Kapitalizm, sermayenin belli ellerde toplanıp profesyonel bir şekilde yönetilmesi ve meydana gelecek sinerji etkisi ile üretim artışı ve refah oluşacağı düşüncesine dayanır. Öncelikle buradaki refahın yalnızca üretim artışını ifade ettiğini vurgulamalıyız. Oysa refah doğası gereği soyut bir kavramdır. En azından kapitalizmde bu yön ihmal edilmektedir. Buna rağmen kapitalizmin öngörülen sonucu verdiği söylenebilir.

Felsefe Ve Entelektüel Kakofoni

Ali K. Metin
10 Mart 2017

Felsefe yapmak, çorba yapmaya benzemez, belli bir disiplin içinde muhakeme yürütmeyi gerektirir. Felsefe yapayım derken sanatın dilini, sanat yapayım derken bilimin dilini kullanmak lezzetli bir çorba tadı verebilir ama yapılanın felsefi açıdan sahih olduğunu göstermez. Bu tarz işlerin “deneme” olarak tavsif edilmesi belki daha doğru olabilir.  Ama bilhassa akademi alanında böylesi denemelere cevaz verilmesi hatta ciddi şekilde itibar edilmeye başlanması üzerinde durulması gereken bir tür başıbozukluk hükmündedir. “Bilginin İslamileştirilmesi” tezlerinde olduğu gibi dili, yani epistemik yapıyı/temelleri bozarak, çarpıtarak, yerinden ederek  kendi ontolojik düzlemimize taşımakla bir düşünce sistematiği geliştirilemez. Evrensel bir dilin inşasından da söz edemeyiz.

Türkiye'de 'Gelenekliler' Kimlerdir ve Nasıl Tanımlanabilirler?

10 Mart 2017

Eğer Türkiye'deki olayı tam olarak anlayamıyorsak, belki bu çerçevede eksiklerimiz bulunmaktadır. Siyasal ve toplumsal değişim çok boyutlu ve çok yönlü incelenmedi. Özellikle ekonomik veçhesi ihmal edildi. Çünkü ''Great Transformation'(Polanyi) ile ulus devlet ve piyasa ekonomisi birbirine paralel gelişmiş ve 'Piyasa Toplumu' ortaya çıkmıştı. Politikacılar  yaptıkları konuşmalarla mümkün olduğu kadar çok oy «satın» almaya çalışan tüccar konumuna düşmüşlerdir. Yurtdaşların çoğunluğu ise onların konuşmaların etkisi altında kalarak ve yalnızca duygularına göre oy kullanan kimselerdir.

Türkiye İle İran Arasinda Kalan Türkmenler - 1

08 Mart 2017

Konar-göçer olan Türkler, İslamiyet’i kabul ederek yerleşik düzene geçmeye başlar ve o tarihlerde zaten Müslüman olan Farslarla Semerkant, Buhara ve Hive vs. gibi şehirlerde kaynaşırlar. İslam’ın ibadete dair terminolojisini de Farslardan öğrenirler. Nitekim, namaz, abdest, oruç vs. gibi ibadete dair kelimelerin hepsinin Farsça olmasının sebebi de buradan gelmektedir.  11. ve 14. yüzyıllar arasında Orta Asya'nın bir bölümünü ve Orta Doğu'yu yine Müslüman bir Türk devleti olan ve Oğuzların Kınık boyuna mensup Selçuklular yönetir. 1055 yılında Bağdat’a giren Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey Şehri Şii Büveyhoğullarından kurtarır ve Abbasi Halifesi Kaim’in yanında yer alır. Irak’a daha önce yerleşmeye başlayan Türkler bu tarihten sonra daha yoğun bir şekilde Irak coğrafyasına akın etmeye başlarlar. Takriben 300 yıl hüküm süren Selçuklularda ordu dili Türkçe iken son dönemlerinde saray dili Farsça olmuştur.

Baharı Beklerken!

04 Mart 2017

Orman öğretisi insanlık tarihi kadar eski, hatta daha eski. Şifrelerini yeni çözmeye başladığımız tarihi belgelerde yer alıyor. Masalların, efsanelerin, kutsal ve gizemli metinlerin ana konusunu oluşturuyor. Eğer masalı Taş, efsaneyi Bronz ve tarihi Demir Devri'ne bağlarsak, gözümüzü açtığımız her yerde bu öğretiyi görürüz. [….] Her zaman ve her yerde; değişen manzaralarda kuvvet odağının gizlendiği ve anlık görünüm altında kozmik gücün kaynağının orası olduğu bilgisi var elimizde. O bilgi yalnızca dinin sembolik-kutsal temelini oluşturmuyor, gizli öğretilerde ve mezheplerde sürmüyor, aksine kavram dünyası her ne kadar değişik olsada felsefenin de özünü sağlıyor. Fikir olsun, şey denilsin, günümüzde varlık sayılsın; hayata gözlerini açmış herkese açık bu sır aslında. Bir kere varlığa dokunan, kelimelerin, kavramların, inançların önemli olduğu o eteği aşar. Onu canlandıran bir şeyi onurlandırmayı öğrenir.

Descartes'ı Nasıl Anlamamalıyız?

27 Şubat 2017

Salih Cenap Baydar'ın '13.Kat' yazısı üzerine bir derkenar

Zihni kölelikten kurtulmak için bir çıkış yolu aramıştı. Nasıl aramasın ki? Yargıç babası masum kadınların ruhlarına şeytan girmiş diyerek yakılmalarına hükmediyordu. Paris mahkemelerinde insana zarar veren hayvanat ve haşarat hakkında soruşturmalar açılıyor, savcılar sahibini ısıran köpek ya da çifte atan at için idam cezası talep ediyorlardı. Şenliklerde çuvallara doldurulmuş canlı kediler sarayın kulelerinden aşağı atılarak öldürülüyorlardı. O ise Cizvit tarikatı elinde yetişmiş bir mümin hıristiyan olarak gidişat karşısında sesini çıkartamaz durumdaydı. İsyan da edemiyordu. Ne zaman ağzına açmak istese, gözünün önüne Bruno'nun yakılan cesedi ya da Galile'nin susturulan sesi geliyordu. Çünkü 17. yüzyıl Avrupa'nın korku çağıydı.

13. Kat

26 Şubat 2017

Kimisi çürük kimisi yenilebilir durumda bir milyon tane elmanın fotoğrafını bir bilgisayara yüklediğimizi ve hangilerinin çürük olduğunu da işaretlediğimizi düşünelim. Bilgisayara tamamen yeni bir elma fotoğrafı verdiğimizde bilgisayar bu fotoğrafı, daha önceki bir milyon fotoğrafla karşılaştırarak bir karara varabilir. Fotoğraftaki elmanın çürük olup olmadığına dair bir insanın sadece bakarak yapabileceği muhakeme ölçüsünde doğru bir muhakeme yapabilir.

Peki, bilgisayar düşünmekte midir?

 

Kültür Ve Zihniyet

23 Şubat 2017

80li yılların ortasında Venezuella’nın Orinoko bölgesinde, dış dünyadan tamamen soyutlanmış halde yaşayan ilkel bir kabile keşfedilmişti. Bazılarımız Amazon ormanlarında uçaklara ok fırlatan yerlileri televizyon haberlerinden hatırlar belki. Türünün son örneği olduğu için olay bilim dünyasında heyecan uyandırmıştı. Antropolog, sosyolog ve psikologlardan oluşan bir heyet onları araştırmaya gittiler. Hazırladıkları kısa metrajlı bir belgesel yerlileri, çağdaş uygarlık konusunda aydınlatacaktı. New York görüntüleri onlara izlettirildi: Otoyollar, gökdelenler, köprüler, havaalanı vs. Ardından filmi izleyen yerlilere ilk intibaları soruldu. Emin değildiler, aralarında fısıldaştılar, birbirlerine danıştılar ve aralarından bir sözcü çıkıp konuştu: ‘Tavukları gördük.’ Bilim adamları şaşkın bir vaziyette birbirlerine baktılar. Filmi bir kez daha izlettiler. Cevap değişmedi. Tekrar izlettiler. Sözcü ısrar etti: ‘Tavukları gördük.’

Parlamentarizm, Demokrasi ve “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” Üzerine “Devletlû Olmayan” On Soru

11 Şubat 2017

Bu yazıyı bir “sorular yazısı” olarak kaleme almayı uygun gördüm ve sözü daha fazla uzatmadan sorularımı sıralamak istiyorum. Ancak şu kadarını belirtmeme izin verin: Soruları sükunetle ya da “akademik bir renksizlik” kıvamında sorduğumu iddia edemem. Yönlendirici bir dil kullanmakla itham edeceklere de peşinen söyleyeyim: Bunlar doktora yeterlilik sınavında jüri önünde ter döken bir adaya sorulan akademik sorular değil. Sosyologlar, akademik camianın dışında, kamu meselelerine ilişkin görüş açıklama sadedindeki faaliyetlerini “Kamusal Sosyoloji” başlığı altında sürdürürler. Kamusal Sosyoloji, sosyoloğun kendi tercihleri temelinde yürüttüğü “angaje” bir faaliyettir ve bütün siyasî, sosyal, yaşam biçimsel tercihler meşrudur. Yine de, kendi tercihlerimi dile getirmekten ziyade, “üzerinde düşünmek zorunda olduğumuz” kanaatinde olduğum sorular sormaya çalıştım.