DÜŞÜNCE

Yaşar Nuri Öztürk Yazısı-1

06 Temmuz 2016

Yaşar Nuri Öztürk de gürültülü bir ömrün sonunda sakin bir hayata ebediyen geçiş yaptı. Yaşar Nuri Hoca için -vechimi pâk eyleyerek ve bühtandan sakınarak -eski bir mesai arkadaşı ve onu iyi tanıyan birkaç kişiden biri sıfatımla- vefatının ardından bir yazı yazma ihtiyacı hissettim. Kendisiyle geçmişte, 2.5 yıla yakın aynı mekânı paylaştım. Hoca’yı benim kadar tanıyan azdır. Yaşar Nuri Hoca, sıradan bir insan değildi kuşkusuz. Kendisinin ve sahip olduğu vergilerin farkındaydı. Ona Yaratan’ın bağışladığı bu vergileri nasıl kullandığının değerlendirilmesi bize düşmez. Biz sadece bir tespit yapacağız. Bu sebeple bu yazının amacı ne Hoca’yı tezkiye ne de onu tenzil veya terzildir. Amacımız, Hoca’nın doğru anlaşılmasına katkı sağlamaktır. 

Hep Aynı Söz:"Dağdaki Çobanın Oyu ile..."

01 Temmuz 2016

Herkesin oyunun eş değer kabul edilmesi anlayışı bir siyasi tercih olmanın ötesinde insana bakışımızla bağlantılı, ahlâki bir konudur. Karşımızdakini insan kabul edip etmememizle ilgili bir konudur. Karşımızdakinin oy hakkını sorguluyorsak bilelim ki aslında onun insan olup olmadığını sorguluyoruzdur. İnsan kabul etmediğimizi ise insan haklarından yararlanmaya layık bulmuyoruz demektir. İnsan kabul etmediğini, yaşamak istediği yerden sürmekte beis görmez mülteci de yaparsın. İstediğin gibi konuşmadığı ya da davranmadığı için işkenceden geçirirsin. Kendi fikirlerin uğruna öldürürsün. Parasını, malını gasp edersin, her türlü ayrımcılığa maruz bırakırsın. Okula gitmesini, işe girmesini, işinde yükselmesini, istediğiyle evlenmesini engellemeyi kendinde hak görürsün. Düşüncesine, inancına yasak koyarsın. Oy hakkı insan hakkıdır.

Yunan Halkı Çipras’da Aradığını Buldu mu?

29 Haziran 2016

Yunan halkı denize düştüğünde kurtuluşu için çırpınırken kurtarıcı olarak karşısında duran, sarıldığı Çipras’ın kurtarıcı olmadığını  görmesine rağmen, yeni maceralardan da korkmaktadır ve eski partilerin sicillerine de güvenemiyor, hiç bir partinin mevcut siyasi düzen içinde gerçek manada alternatif bir çıkış yolu göstermediğini düşünmektedir. Ayrıca bir daha seçilmesi mümkün olmayacağı kesin olan bir çok milletvekilinin de vaktin yatsıya doğru (malum ya o mum daha fazla yanmaz) olduğunu sezinlemesi ve dolayısıyla sandalyeden olma korkusunun etkisinde olarak partiyi mümkün olduğunca zinde tutma ve erken seçim söylentilerini uzak tutma gayretleri, bir de eski iktidarlarda nemalanan ve aslında krizlere neden olan icraatlarının  aktörleri konumundaki bazı icraat adamlarının iktidar ipine sıkı sıkıya sarılması sayesinde Çipras, hali hazırda belli bir oy potansiyelini korumakta gözüküyor, yoksa halkın gerçek kızgınlığı onu %10 ların bile çok altlarına indirebilecektir.

Brexit'le AB Dağılır mı?

27 Haziran 2016

Brexit ile Avrupa zayıfladı. Küreselleşme tecrübesine sahip tek devletini kaybeden Avrupa Birliği içersinde bir vizyon daralması mutlaka olur, ama dağılma ihtimali hiç yok. Zira AB keyfi olarak kurulmadı, siyasi zaruretler onu yarattı, ve ekonomik boyut kazanarak günümüze kadar ulaştı. Avrupa Birliği, kendi iç muhasebesi ve hasar kontrol çalışmasını yaparak yeni gerçeklerle yüzleşir. Merkezde sert çekirdek etrafında toplanan halkalardan ibaret AB'ye doğru gider. Birleşik Krallık için de yeni bir durum ortaya çıkardı Brexit. Beklenmedik sonuç açısından 2014 yılında AB uğruna Birleşik Krallık bünyesinde kalan İskoçya'nın ayrılması kaçınılmaz gözüküyor. Etkileşim anlamında ise İsveç benzer bir yol tutabilir. AB bütçesine İngiltere'nin yaptığı katkılar doğrudan Balkan ülkeleri için kullanıldığı için yakın vadede Balkan coğrafyasında yeni karışıklıklar duyabiliriz.

Federalizm Başkanlık Sisteminin Olmazsa Olmazı mı?

22 Haziran 2016

Bugünlerde ülkemizde en çok konuşulan konulardan biri, kuşkusuz başkanlık sistemi. Adeta ülke başkanlık sistemi taraftarları ve karşıtları şeklinde ikiye bölünmüş durumda. Ama henüz ortaya konmuş, üzerinde tartışılacak hiçbir metin yok. Metin yok ama herkes konuşabiliyor. Bazıları başkanlık sistemini olmazsa olmaz olarak kabul ediyor. Başkanlık sistemi gelecek ve bütün sıkıntılar bitecek diye bakıyor. Bazıları da başkanlık sistemi gelince eyalet sisteminin geleceğini sanıyor. Amerika’da olduğu gibi eyaletlere mi ayrılacağız, her eyaletin ayrı parlamentosu, ayrı kanunları mı olacak, şeklinde ortalıkta sorular uçuşuyor. Başkanlık sisteminin totaliter sisteme kayabileceği söyleniyor; hatta zaten başkanlık sisteminin bunun için amaçlandığı iddia ediliyor.

Yurtdışındaki İnsanlarımızın Vatan Algısı

19 Haziran 2016

Onca yaşadıklarımdan sonra, dünya bana da vatan görünüyor; kendimi de onun vatandaşı görüyorum. Bu bakış, insana daha geniş bir pencere sunuyor. Bu bakış denendiğinde bir anda millî sınırları aşıyor; ırk, renk, din ve dil farkının bir çatışma gerekçesi olamayacağını da görüyorsunuz. Bu bağlamda bütün insanları kardeş ilân eden Hz. Peygamberin Veda Hutbesi hâlâ erişilememiş bir evrensel bildiri niteliğindedir. Avrupa’da yaşayan insanlarımız, sadece ‘vatan’ kavramının kendisi üzerinde değil; bu kavram etrafında yeni bir değerler sistemi de yaratıyorlar.

Tarihe Daha Farklı Bakılabilir mi?

17 Haziran 2016

Başta tarihçilerimiz hemen tüm sosyal bilimcilerimiz sorgulanamaz, sorgulanması düşünülemez, sorgulanması teklif dahi edilemez bir sayıltıdan hareket ederler. “Her tekil olay kendi koşulları içinde incelenmelidir”. Bu ifadenin daha genişletilmiş halleri de mevcuttur: Her tekil olay o günün kavramları, o olayın aktörlerinin olan bitenlere verdikleri anlamlar ile anlatılmalı, betimlenmeli, açıklanmalıdır gibi. Evet, ilk bakışta mantıklı, doğru bir ifade: Eğer biz o tekil olayın aktörlerinden biri olsaydık. Ama değiliz. Biz o tekil olayın faillerinden biri değil, anlatıcısıyız. Biz işittiğimize, okuduğumuza göre o olayı anlatırız. Bazen ayrı bir mahallenin mensubuyuzdur, bazen ayrı bir kültürün, ayrı bir coğrafyanın, ayrı bir zaman diliminin, ayrı bir metafiziğin. Hans-Georg Gadamer mealen diyor ki “ne yaparsak yapalım, kendimizi sıfırlayıp başka bir aktörün yerine koyamayız”.

Kürt Sorununda Başa Sarmak: Doğrular, Yanlışlar, Yapılması Gerekenler

17 Haziran 2016

Cumhuriyet tarihi boyunca hükümetlerin, onların da üstünde devletin izlediği inkâr ve asimilasyon politikaları Kürt sorununun zaman içinde çözülmek yerine daha da büyümesine ve kangrenleşmesine yol açmıştır. Rahmetli Özal’a gelinceye kadar “devletlülerimiz”den hiç kimse bu meseleyle yüzleşmek istememiş, herkes ya “duymadım, görmedim, bilmiyorum” mottosuyla adeta “üç maymun”u oynamış, ya da askeri-polisiye tedbirlerle bu meselenin çözüleceğini sanmıştır. İlk defa rahmetli Özal ve dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis bu meselenin sadece askeri tedbirlerle çözülemeyeceğini, Kürt realitesini tanıyıp onun gerektirdiği siyasi, iktisadi ve hukuki açılımları yapmak gerektiğini dile getirmiştir.

Türk Düşüncesini Ararken

16 Haziran 2016

Türk düşüncesi, Türkçenin yatağında açılır ve akar. Bu dilin olanaklarıyla ve onun eseri olarak. Bu olanak, eserde somutlaşır; Türk dili ve Türk düşüncesi ilişkisini, sadece arkada saklı duran gizil güç olarak değil Türkçe düşünme eylemi ile somut bağı içerisinde ele almak bir mecburiyet haline gelir. Bu manada kültürün ruhundaki logosta görünen ve oradan Türk düşüncesi olarak yansır. Yansıyan elbette aradığımız öz/mahiyet değil, bu mahiyetin kültür aynamıza yansımasıdır. Yansı ise bir yandan gösterir, öte yandan gizler. Mevcut kültürün yansıdığı ayna, bihakkın bu mahiyeti yansıtmıyorsa, sırı dökülmüş ve yer yer saydamlaşmışsa, aradığımız da sırlar içinde yitebilir. Kültürün mevcut hali, böyle gelmekte, böyle görünmekte. O zaman arama-araştırma, mevcut halin tasviri ile başlamalı; görüneni/görüntüleri tasvir etmeli.

Cemil Meriç'i Anarken

13 Haziran 2016

Ben kendisine gidişlerimde, bir gün olsun, gözüm gibi değer verdiğim Yönelişler dergisinden söz etmeyi bir haddi aşmak diye bildiğim için aklıma getirmemiştim. Bir gün bana durduk yerde. “Adnan bana yazmamı ne zaman teklif edeceksin“ dedi.  Ben “ne teklifi hocam?” diyerek işi bilmezliğe vurdum! “Hadi canım, dergi çıkardığını biliyoruz işte” diye sitemle takıldığında ense kökümden topuklarıma bir ter boşandı. “Hocam bu gençlerin çıkardığı bir dergi daha ziyade“ diyerek durumu kurtarmaya çalıştım. (O dönemde ben 27 yaşında idim)  Fakat üstadın karşısında bu ne acemi cevaptı! “Yani ben genç değil miyim?” diyerek gürleyen sesi beni yeni bir mazeret aramaya itti. “Hocam, bu dergi kendi halinde bir sanat, edebiyat dergisi” demez olaydım. Üstad, “Yani şimdi sen Balzac çevirmiş, sanat üzerine onca yazı yazmış bir insana sanat, edebiyattan anlamaz mısın demek istiyorsun?” dediğinde kekelemem artmaya başlamıştı. Belli ki üstad hazırcevaplığıyla bana takılmanın zevkini yaşamak istiyordu. Meseleyi sonunda tatlıya bağladık.