Doğu Avrupa ve Balkanların Gayrimüslim Türkleri*

02 Eylül 2020

 

2013 yılında Litvanya’ya yaptığım bir ziyarette, ülkede bulunan Karay toplumu ile sohbet etme fırsatım oldu. Kültür merkezi ve ibadethane olarak kullandıkları ahşaptan yapılmış çok şık bir binada bizi karşılayan delikanlı, kısa bir hasbihalden sonra kendilerini tanıtmaya başladı. “Öncelikli olarak söylemem gerekir ki, biz Türk değiliz. Ayrıca sizlerin düşündüğü gibi Yahudi de değiliz. Bizler kendine özgü bir inancı olan Karay toplumuyuz” diyerek kendilerine ilişkin genel çerçeveyi en baştan çizmiş oldu. Zira bizlerin kendilerini Yahudi Türkler olarak tanımladığımızı çok iyi biliyordu. “bizim açımızdan sizin hangi dine ve etnik yapıya mensup olduğunuzun bir önemi yok”  diyerek sohbetimize devam ettik.

Çerçevesini belirlediğimiz kapsamda Karay toplumunu tanımak üzere sorular soruyor ve cevaplarını büyük bir ciddiyetle dinliyorduk. Bir ara kutsal kitaplarının ne olduğunu merak ederek “bana kutsal kitabınızı gösterebilir misiniz?” dedim. “Elbette” diyerek yan odadan bir kitap getirdi. Kitabı elime alıp sayfalarını karıştırmaya başladım. Kelimeler hiç yabancı gelmeyince kitabı okumaya başladım. Birkaç dakika farklı sayfalardan farklı bölümleri okudum. Sonra başımı kaldırıp delikanlıya,

-“Siz bu kitabı okuyup anlayabiliyor musunuz?” dedim.

-“Anlamıyoruz ama okuyoruz”.

-“Sana muhtemelen ilginç gelmeyecek ama ben okuyup anlayabiliyorum”.

Yarı mahcup bir şekilde başını öne eğdi,

-“Evet biliyorum”

-“Senin ataların Türk olmayabilir ama Türkçe konuşup Türkçe yazmayı tercih etmişler sanırım”

Kısık bir sesle

-“Evet öyle olmuş” diyebildi.

 

Sonra hemen yan taraftaki müzelerini ziyarete gittik. Müzenin giriş kapısında ‘Seraya Şapşal Karay Ulusunun Muzieji” yazıyordu. Sadece kapıda değil müzenin içinde de Karayca yani Türkçe yazılmış bilgilendirme tabelaları vardı.

Aynı etnik yapıya sahip olmasak da (!) aynı kültürel değerlere sahip topluluklar olarak birbirimizi daha yakından tanımamız gereğinden bahisle, kendisini Türkiye’den bazı kurum ve kişilerle irtibata geçebileceğini ifade ederek kısa lakin anlamlı gezimizi sonlandırdık. Takip ettiğim kadarıyla sonraki aylarda bu bağlantıları kurmak suretiyle ortak kültürel faaliyetler gerçekleştirildi. Hattı zatında Türkiye’den bir hocamız kendilerine Karayca dersleri dahi verdi.

Sonraki bir dönemde gerçekleştirdiğim bir Gagauzya ziyaretimde, Gagauzya meclis başkanı, Gagauzca yani Türkçe olarak yaptığı konuşmada “biz Türkler ne kadar büyük bir milletiz, bu milletin Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi ve hatta Şamanı bile var. Bizden başka hangi millet bu kadar farklı dinlere mensup olarak yaşayabiliyor ki?” demişti. Akabinde yağmur duası için gittiğimiz kilisede Papazın yaptığı Türkçe duaya amin diyen teyze ve amcaları alın, Anadolu’nun herhangi bir şehrine yerleştirin, kimse bunları kendilerinden farklı bir topluluk olarak algılamaz.

2014 yılında ailemle birlikte Macaristan’nın Bugac ovasında yapılan Kurultay’a katılmıştım. 250 binden fazla kişinin katılım sağladığı törenlere dünyanın dört bir tarafından Türk boyları katılmıştı. Sanıyorum hali hazırda Türk dünyasının bir araya geldiği ve herkesin kendi geleneklerini sergilediği bu boyutta başka bir organizasyon bulunmamaktadır. İlk zamanlar neden böylesi bir toplantı Macaristan’da gerçekleşiyor diye kendi kendime soruyordum. Bir akşam bu kurultayı düzenleyen Vakıf Başkanı antropolog Andras Biro’nun evinde çay içerken “madem bu kadar Türk sevdalısı bir antropologsun benim kökenimle ilgili ne söyleyebilirsin?” diye sordum. Çayından bir yudum aldı sonra bana bakıp “Ali bey, Toros dağları Yörüklerindensin” dedi. O an bu organizasyonu ancak Andras gibi birisinin yapabileceğine kanaat getirdim.

Yine benzer dönemlerde Türkiye’nin çok kıymetli bir üniversitesinde öğretim üyeliği yapan bir Bulgar tarihçi ile küçük bir arkadaş grubu olarak sohbet ediyorduk. Nezih Türkçesi ile “biz Bulgarlar aslen Türk’üz” diye başladığı cümlesini detaylandırdığı yaklaşık yarım saatlik konuşması hala aklımdadır.

Katolik Macarlar, Ortodoks Bulgarlar müstakil birer ülkede, Ortodoks Gagauzlar özerk bir bölgede ve Karaylar Yahudi bir Türk topluluğu olarak farklı ülkelerde yaşamlarını sürdürmektedir.

Bu milletlerin kimisiyle aynı dili konuşuyoruz, kimisiyle aynı tarihi paylaşıyoruz, kimisiyle aynı kültürü. Lakin kimisine nefretle, kimisine ilmi siyasetle, kimisine hayretle, kimisine de acımayla bakıyoruz.

Balkanlar ve Doğu Avrupa hattının küresel uluslararası ilişkilerde daha aktif hale geldiği bu günlerde bölgeye dair her kazanım tarifi mümkün olmayan diplomatik jokerleri beraberinde getirecektir. Romanya-Litvanya hattındaki Tatarlardan bahsetmeye gerek bile yok,  diğer taraftan bu toprakları biraz eşelesek altından Kuman, Kıpçak ve Peçeneklerin torunlarının her yerden çıktıklarını göreceğiz.

Sonuç olarak, bugün diplomatik, siyasi ve kültürel çekim merkezi haline gelen Balkan ve Doğu Avrupa coğrafyasında aynı türküleri söylediğimiz, aynı kıyafetleri giydiğimiz, aynı yemekleri yediğimiz, aynı tarihe ve kültüre sahip olduğumuz o kadar çok topluluk ve ülke var ki, hangisine gitseniz size bir kahve ikram edecek dost kapısı bulursunuz. Bu dostlukların ne kadar önemli olduğunu her geçen gün dana fazla anlamaktayız.

 

*    Başka bir yazımızda Türk azınlığa değindiğimiz için burada Müslüman Türklere özellikle yer vermedik. Ama bunun haricinde Litvanya-Romanya hattında üstünde durulması gereken Tatar toplumuna yönelik ayrı bir yazı yazılması daha uygun olacaktır. Orta Asya ile Avrupa arasındaki bu hat üzerindeki sahip olduğumuz değerlere ilişkin sadece hatırlatma yapmak istedik. https://www.sde.org.tr/ali-maskan/genel/balkanlardaki-turk-azinliklarinin-siyasi-varligi-kose-yazisi-17542

 

 

 

 


 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 471 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.