Haysiyeti ve Vicdanı Olmayan Bilgi ve Düşünce

23 Ocak 2022

 

En alışılmış deyimle insanın alamet-i farikası düşünmesi.

Düşünmenin menzili ise sorumluluk. O menzilde yazar/aydın duruyor. Yazarı/aydını diğerlerinden ayırdeden sadece düşünmesi değil, düşündüğünü ifade edebilme yeteneğine sahip olması ve düşündüğünü ifade edebilme sorumluluğunu duyması.

Yazmanın iki yönü var. Biri bireysel yönü. Yazar, kendini ifade ettikçe rahatlayan, ontolojik olarak varlığını gerçekleştirme araçlarından birini kullanmanın hazzını duyan kişidir. İkinci yönü toplumsaldır. Yazar, düşüncelerini bu defa toplum için yazar, topluma yazar, toplum adına yazar.

Bu anlamda yazmak hem bireysel ontolojik hem de toplumsal bir sorumluluktur.

Bilmek ve düşünmek tek başına bir anlam ifade etmez.

Bilginin ve düşüncenin ikiz kardeşi fikir haysiyetidir. Biri yoksa öbürünün de anlamı yoktur.

Aydın sorumluluğunu yerine getirirken vicdanına ve topluma karşı kendini sorumlu hisseden, vicdanına ve topluma karşı hesap verebilen kişidir.

Aydın bu nedenle muhaliftir, muhalif duruşunu korur. Ama bu ebedi muhalefet, her şeye muhalefet, sorumsuz muhalefet demek değildir. Zor zamanlarda, herkesin sağduyusunu yitirdiği dönemlerde ferasetini, her türlü mahrumiyete rağmen koruyabilen bir muhalif duruştur bu.

Bu muhalif duruş, yapıcı eleştirisiyle yöneticilerin de, kurumların da kılavuzudur. Onların özeleştiri yapmasını, kendilerini geliştirmelerini ve gerektiğinde kendilerine gelmelerini sağlar.

Bu tür bir aydın duruşunun olmadığı bir toplumun vicdanının derisi nasır tutar. Eklemleri kireçlenir. Damarlarındaki kan pıhtılaşır. O nedenle toplumlar, zaman zaman sevimsizleşiyor gibi gözükseler de bu tür bir aydın duruşu dikkate almak zorundadırlar.

Onun için her bilgi sahibi olan ve her düşünene aydın demeye dilim varmıyor. Haysiyetin ve vicdanın olmadığı bir bilgi ve düşünce, hırsızın ve  muhtekirin elindeki mala benzer.

Kriz dönemleri, toplumların -adı üstünde- zor dönemleridir.

Kriz dönemleri bilgi ve düşünce sahipleri için turnusol dönemleridir. Bizim kuşak 60 yıllık hayatımızda çok kriz dönemleri gördük. Dönekleri, yalakaları, rantiyeleri, çanak yalayıcıları gördük. Her dönemde ayakta durmanın ustalıklarını sergileyen hacı yatmazları.

Muhalefetteyken aydın duruşu gösterenlerin iktidara geldiklerinde  gevşediklerini, esnediklerini gördük.

Sınanmamış hiçbir meziyetin anlamı yoktur. İnsanın ve toplumların hayatında iki zorlu sınama dönemi vardır. Biri nimet dönemleridir. Nimetle sınanmışsanız birinci aşamayı geçmişsiniz demektir. İkincisi ise kriz dönemleridir. Kriz dönemleri en zor sınama dönemleridir. Sizi önüne katıp götürecek selleri ve tayfunları çoktur. Sizi bir anda dibe çekecek anaforlarına direnmek zorundasınızdır.  Tüm sevdiklerinizi yakıp kül eden yangınları, hayatınızı yerle bir eden depremleri vardır. O nedenle kriz dönemleri sizin kişiliğinizin kaç kırat ettiğini gösteren mihenk taşıdırlar. Kıymetini bilir, metanetinizi korursanız...

Bizim inancımıza göre zaten hayat bir imtihan dünyasının, o puslu aynada yansıyan yanılsamaları değil midir ?

Ben de şimdi o puslu aynada hem kendi yüzüme bakıyorum hem de dost bildiklerimin görüntülerini kaybetmemeye çalışıyorum.

 

 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
2 kez görüntülendi. 211 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.