Aşağıdaki metinler, geçtiğimiz yıllar içerisinde facebook’ta bazen bir bağlam gereği gündemle ilintili olarak, bazen de öylesine ortaya karışık babından, insana ve insanlığa dair olarak paylaştığım bazı kısa tespitlerdir.
Bu yazının bir bütünlüğü yok belki ama okursanız göreceksiniz ki, kesinlikle bir derdi var, birkaç iddiası ve önemli uyarıları var. Şahsen, böyle bir yazıyı bugün özenerek yazmak isteseydim, bu denli renkli ve kolay okunabilir bir metin olur muydu hiç emin değilim. Evet, burada parça bölük değinilerden söz ediyoruz ama bu iki açıdan okuyucunun lehine bir durum oluşturuyor.
Birincisi, her kısa metin diğerinden bağımsız olarak tek bir konuya dikkat çekiyor ve dolayısıyla bahse konu sorunu anlamak için okuyucuya yazının diğer kısımlarını hatırlamak külfeti yüklemiyor.
İkincisi ise, yine aynı sebepten yazı okuyucuya kendisini dayatmıyor. Zira okuyucu, birkaç metin okuduktan, genel olarak meseleye vakıf olduktan sonra ya da (gerçi tekrara yer vermemeye özen gösterdik ama) ola ki sıkılırsa, metnin geri kalanını okumaktan vazgeçebilir. Yani yazı, bir anlamda, dikkatli okuyucuya, hikayenin en sonunda ne olduğunu, daha başından kavrayabilme şansını da veriyor. Bununla birlikte, kafa karıştırmama sözü vermiyor ama.
İyi okumalar…
İ lim, irfan, idrak ve iman sahibi
N eliğinin, niteliklerinin ve noksanlığının farkında
S ağduyulu, sabırlı, soğukkanlı, sevecen ve saygılı
A kıllı, anlayışlı, alçakgönüllü ve ağırbaşlı
N azik, nadim ve namuslu
olmak demektir.
Aciz Varlık
Biliyor musunuz, tüm evrende kendi doğasını inkar eden insandan başka bir varlık yoktur. İnsan bu ihanetini medenileşmek olarak adlandırılmıştır ve bunun için hem doğayı vahşice katletmiş hem de ötekine zulmetmiştir. Bitmez tükenmez bir iştaha ile, vahşetini ve zulmünü halen sürdürmektedir.
Ve biliyor musunuz bunca vahşeti ve zulmüne rağmen evrende insandan daha aciz, daha çaresiz daha zavallı bir varlık da yoktur. Zira paha biçilmez bir varlığa sahip olduğunu unutup, kendisini kendi var ettiği gerçekliği olmayan iki şeyin kulu - kölesi haline getirmiştir: Para ve devlet.
Bilinçsizce, birinden kurtulmak isterse, diğerine sarılır. Oysa elde ettiği şey, uğruna kaybettiğinden hiç bir zaman daha değerli değildir, olmayacaktır.
Bağımlı İnsan
İnsanlar, kendilerini geliştirmek için edindikleri hobilere, bilinçli ya da bilinçsiz, tutkuyla bağlandıkça, giderek aynı oranda profesyonel yaşamlarından ya da aile yaşamlarından uzaklaşıyorlar.
Örneğin, taraftarı oldukları futbol takımı hakkındaki her şeyi takip ediyorlar ama profesyonel çalışma alanları ve mesleklerine ilişkin gelişmelere bigane kalıyor ya da çocuğunun öğretmeninin ismini merak bile etmiyorlar.
Dikkatinizi çekiyor mu, tembelliği, üşengeçliği, okumazlığı, düşünmezliği, kısacası cehaleti yüzünden kendine ait bir fikri ol(a)mayan pek çok kişi, hep başkalarının dedikleri ve yapıp ettikleri üzerinden kendilerini var etme çabasında.
Ancak ne var ki, içselleştiremediği fikirleri kendisine mal etmeye kalkışmak, bedenini kapatmayan giysilerle ortalık yerde dolaşmaya benziyor.
İnsanlık Tarihi
İnsanlık tarihi, teolojik açıdan “günahkarlıklar”; felsefi açıdan “değersizlik ve yozlaşmışlıklar”; bilimsel açıdan “mantıksızlık ve tutarsızlıklar” tarihidir.
İnsani değerler sürekli biçimde azaltılmış, eksiltilmiş, eritilmiş, yitirilmiş, şimdilerde ise tamamen yok edilmektedir.
Kısacası insanlık çürümüştür ve kokuşma başlamıştır.
İnsanlığın tarihi, “insan”ın talihsizliğidir
En hafif ifadesiyle pragmatistlerin egemen olduğu bir dünyada hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, ahlak, vicdan, inanç, iman gibi kavramlardan söz etmek, ancak ve sadece onların da kirlenmesine yol açıyor.
Altını çizerek tekrar söylüyorum. İnsanlık tarihi, günahkarlık tarihidir. İnsanlık tarihi, yozlaşmışlıklar tarihidir.
İnsanlık tarihi, insanın egoizminin, hırsının, şerrinin, vahşetinin, acımasızlığının, zulmünün, kısacası megalomanlığının tarihidir.
Peygamberler ve filozoflar hariç, kitlelerin iltifatına mazhar olduktan bir süre sonra hırsına yenik düşüp de sapmamış bir fani görebilmeniz çok zordur.
Allah Milletimi onlardan korusun.
İnsan mı, Birey mi?
İnsanın kendisini “birey” olarak tanımlamasının (tarihsel, sosyolojik, antropolojik arka plan bilgileriyle birlikte) teorik ve pratik bakımdan hikmeti nedir diye düşündüğümde aklıma gelen tüm ihtimaller beni “insan” vasfına daha sıkı sarılmaya sevk ediyor.
İnsan, Kendini Bilmekle Olunur!
İnsanları şahsi ölçütlerinizle değil, kendi referansları ile yargılarsanız, ancak o zaman onların niceliksel kalitesi hakkında doğru bir fikre sahip olabilirsiniz, ama eğer siz onların nitelikleri hakkında fikir sahibi olmak istiyorsanız, o zaman “insan” oldukları varsayımı ve ön kabulünden bağımsız olarak, insani vasıfları haiz olup olmadığını sorgulamanız gerekecek ki önce kendinizi (bu vasıfların neler olduğunu) bileceksiniz. Zordur. Pek zordur.
İnsanca Yaşamak
İnsanca yaşamın ön şartı biyolojik anlamda doğaya ve doğallığa; sosyolojik anlamda norma ve normalliğe saygıdan geçer. Sanayileşme / kentleşme ve bunların gerektirdiği güç ve enerjiye sahip olmayı, gelişmişliğin yegane şartı sayan zihinler, insanı insan olmaktan çıkarıp, uzaylı / robot olmaya dönüştürme ve dolayısıyla yapay dünyalarda sürecek robotik yaşamlar peşindedir.
İnsanı Hırsı Bitirir!
İnsanoğlu hırsına yenik düştüğü sürece vicdan (akıl + ahlak) sahibi hiç kimseye rahat ve huzur yok bu dünyada. Bazıları, açlık, açıklık, sefalet ve ölüm korkusu gibi sebeplerden, diğerleri ise maddi varlığa, güç ve ihtişama rağmen mana yoksunluğu dolayısıyla asla hakkıyla tüketemeyecek yeryüzü mesaisini.
Nereye?
İnsanlık, her anlamda, manayı yitireli çok olmuştu, sıra maddi alemin yok oluşunda. Çöküş, hızla, göz göre göre ve (sözde) insan eliyle geliyor. Ve yazık ki, bu çöküşe, bu insani vahşete dur diyecek ne gerçek, ne mistik bir güç bırakmadık dünyada. Bazılarınız, henüz (idrak edebilecek halet-i ruhiyede olmadığı için) bilmiyor ama, ömürlerimiz vefa etse de, etmese de, hepimiz aynı kaçınılmaz sonun yolcusuyuz. Bakiye ömrümüzde, ya insan olur, insan yaşar, insan ölürüz. Yahut yaşarken öldürür, öldürürken ölür, ölürken öldürürüz. Artık hiç birimizin, masumiyet karinesine sığınabilme şansı yok. Özetle, bugün zalim ya da mazlum olmaktan başka seçenek yok insanoğlu için.. Ve çok büyük çoğunluğumuz, mazlumlar için üzüldüğümüzü söylerken bile, zalimin yanında duruyoruz.
Hepimiz için azıcık, izan, idrak ve hakikat bilinci temenni ediyorum.
Akıl, Ahlak ve İnsan
Aklı ve ahlakı, dolayısıyla vicdanını, iradesi ve menfaatinin önüne taşımayı beceremeyenlerin dünyasıdır bu dünya, yani ahlaksız ve yozlaşmışların dünyası. O yüzden görünürde, ne güzel duadır: “Allah akıl versin.” Lakin öte yandan bu dua, inkarıdır Varlığın. Aklın ise kendisine ihanetidir. Zira, aklı olmayanın, insani varoluşa sahip olduğunu düşünmek, herhangi canlı varlığa (bir bitkiye, hayvan ya da mesela bitkisel yaşamdaki bir insan bedenine) haiz olduğundan fazla anlam ve değer atfetmektir. İnsanlığın asıl ve en temel sorunu bence burada yatmaktadır. Sizce de üzerinde düşünmeye değmez mi?
İnsanlık Ölüyor!
Aklımız, hafızamız, muhayyilemiz, sağduyu ve insanlığımız giderek soluyor. Gelecek nesillerin tüm vebali üzerimizde.
Bir kaç cılız çırpınış dışında, insanlığın geleceğini kurtaracak ne bir felsefe, ne bir teori, ne bir siyaset ya da eylem var ortada.
Herkes, her okuryazar, düşünür, siyasi aktör, mevcut durumdan rant üretme peşine düşmüş, her ölü beden bir basamak, her vahşet bir aşama olarak kullanılmakta.
İnsanlığımdan utanıyorum ben.
Kaf Dağı ve Biz
Haset, böbürlenme. nefret, rencide ve aşağılama, bugünün Türk etiketli insanının en temel vasıfları haline geldi. Kim olursa olsun fark etmez, Cumhurbaşkanı, bakan, profesör, akademisyen, din adamı, iş adamı, sanatçı, sporcu, aksiyoner, öğretmen, öğrenci tek bir hatası yeter tarafımızca linç edilmesi için.
Hak etmiş, etmemiş, layıkmış, değilmiş hiç önemli değil.
Yeter ki gaf yapmış olsun, hata etsin, dili sürçsün ve bir de “karşıt” fikirde, ekipte, kutupta olsun.
İnsan olmasının da bir değeri, bir anlamı yok.
Sevgi yok, saygı yok, değer verme yok, güven, dostluk, sadakat, dayanışma, birlik, beraberlik falan mı? Hak getire, hikaye.
Boğarız biz, birbirimizi birer kaşık suda.
Ve iyi halt ederiz, ettiğimizi sanırız.
Kendimiz, istisnai varlıklar olarak çok daha iyi bi haltız ya.
Hiç hata yapmayız, kusurumuz yoktur.
Kaf dağı burnumuz için yaratılmıştır.
Hep unuturuz, ne demişti bir ünlü Türk düşünürü: “Hatasız kıl olmaz “Pardon, kul muydu o yoksa.
Neyse, öyle işte.
‘Birey’ Hakları, ‘İnsan’ Haksızlıkları mı?
“Birey” için öngörülen “hak ve özgürlük” söylemlerinden üç yüz yıldır “insan hakları” çıkmadı, mümkünü yok, çıkmaz. İnsana ilişkin (pozitif bilimsel) gerçekten başka, insanın (felsefi, metafizik) hakikatini kavrayamadığımız sürece de tüm çabalar boşa. Çağdaş dünyada gözümüzün önünde vuku bulmakta olan insan haksızlıklarından doğan bu zulmün tüm vebali de aynı yanlışta ısrar eden tüm yönetici ve siyasetçiler başta olmak üzere onlara, ameli veya nazari, aktif veya pasif destek veren herkesin üzerindedir.
Özetle, Batı medeniyetini savunan hiç kimse masumluğa soyunamaz.
İnsan Ahlaki Varlıktır
Çevresine karşı mutlak surette sorumludur.
Kimse; “bana ne”, “bilmiyordum”, “öyle sandım”, “tahmin etmedim”, “hoşuma gitmedi”, “beni ilgilendirmez”, “başkası yapsın”, “kimse bana karışamaz”, “şeyhim / şefim / liderim öyle dedi” vb. bahanelerle asla sorumluluklarından kurtulamaz.
Sadece kendi eylem ve söylemi değil, desteklediği her eylem ve söylem ile, engelleyebileceği halde engellemediği eylem ve söylemlerden dahi doğan, giderebileceği halde gidermediği tüm zarar ziyandan sorumludur. İster bilinçle reddetsin, ister tembellikten üstlenmesin. Hiç bir meşru bahanesi yoktur.
İnsanlığın vicdanı, tüm sorumsuz(luk)ları tek tek mahkum edecektir.
Kimliksiz!
O kadar şuur yoksunu ki, tüm insanlık tarihine damgasını vurmuş, gelmiş geçmiş en büyük medeniyetlerin inşasına vesile olmuş her ne varsa köhnemiş diye inkar ederken, son üç yüz yıl boyunca dünyayı cehenneme çeviren her ne varsa, gelişmişlik diye peşine düşüyor.
O kadar aptal ki, kendisini, inanç ve değerlerini ebediyen yok etmek isteyen düşmanıyla aynı amaca hizmet ediyor, aynı dili kullanıyor, kendi ırkından, dininden, kültüründen olan insanlara burun kıvırıyor, hakaret ediyor.
Ve o kadar aciz ve zavallı ki "kim" olduğunu bilmiyor.
Müslüman değil, Önce İnsan!
Bu satırları yazmanın bile utanç verici olduğu bilinciyle, çaresizlik ve umutsuzluk içinde, çok değerli, yüreği temiz, ruhu güzel dostlarımın teşvikiyle bir kez daha altını çize çize, üzerine basa basa söylemek istiyorum.
Salt Müslüman sıfatını taşıyarak, olur olmaz her konuda yasaklar varsayarak, fetvalar yayarak, onu bunu kınayarak, sürekli hamaset yaparak değil;
ancak ve sadece, önce "insan olmayı", "insan kalmayı" başararak;
bilgili, erdemli, şuurlu, çalışan, üreten, etki eden, değiştiren, sözü geçen, itibar edilen, hükmü dinlenen, dürüst, ahlaklı, yardımlaşan, paylaşan, gelişen, geliştiren, koruyan, kollayan, kimliği, kültürü ve medeniyetine sahip çıkan "iyi" insanlar olarak;
sonra, her ne işle meşgulsek, işimizi hakkıyla, hilesiz, hurdasız doğru ve nitelikli biçimde yaparak;
ayrıca sadece işlerimizde değil tüm sosyal ilişkilerimizde de çıkar ve kar amacı güderek değil, insanın, diğer canlıların, doğanın ve tüm dünyanın "iyiliği" hedefine yönelerek; bilgiyi arayarak, haktan, doğruluktan, hakikatten ayrılmayarak;
insana, insanlığa, Müslümana, Müslümanlığa hizmet edebiliriz.
Aksi halde zulme nasıl karşı durduğumuzun, ne kadar yüksek sesle, ne kadar avaz avaz bağırdığımızın, ne miktarda maddi yardım yaptığımızın, hatta ne ölçüde güçlü silahlara ve cesarete sahip olduğumuzun hiç bir değeri, anlamı ve faydası yoktur.
İşte bunu anlamadığımız, başaramadığımız sürece, ABD'nin AB'nin, İsrail'in senaryolarının figüranı olmanın ötesinde bir varlığımız da yoktur.
Fikrine Karşı, İnsana Dost Olmak Gerek!
Hangi şartlar ve psikoloji etkisi altında olursa olsun, insanları, lütfen buraya dikkat, sırf sizden farklı düşünüyorlar diye, hedef seçer, aşağılar, haklarında kin ve nefret duyguları uyandırır, zalimlerin önüne atarsanız, zulmü davet etmiş, zalimi teşvik etmiş, (psikolojik ve fiziksel) şiddeti meşrulaştırmış, işlenecek suçlara iştirak etmiş olursunuz.
Bir fikri beğenmemek, rahatsız edici ve hatta düşmanca bulmak, karşı fikir belirtmek, hatta şiddetle eleştirmek başka, fikir sahibine yönelmek, hakaret etmek, hain, düşman, cani, katil, terörist ilan etmek, kısacası yargısız infaz etmek çok başka şeydir.
Biz insanlığımızı unuttuk, birbirimizi dinlemeyi, anlamaya çalışmayı, empati kurmayı, samimiyetle yaklaşmayı, tatlı dilimizle ikna etmeyi çoktan unuttuk. Bizim gibi değilse eğer, vuralım, gömelim gitsin. Ülkenin yarısı mezarlık olacakmış, gömülen kendisi olmayacaksa, kimin umurunda!
Güzellikler içindeki çirkinliği, çirkinliğin örttüğü güzelliği;
iyiliklerle gizlenen kötülüğü, kötülüğün unutturduğu iyiliği;
doğruları götüren yanlışı, yanlışlarla gizlenen doğruyu;
kolaylık içindeki zorluğu, zorluklardaki kolaylığı,
görmeyen, göremeyen, seçemeyen, ayırt edemeyen, bunun için ciddi çaba sarf etmeyen kimse,
ya gerçekten salaklık derecesinde saf; ya saplantılı / önyargılı;
ya art / kötü niyetli; ya da Hak’tan, Hakikat’ten bihaber bir zavallıdır.
Öldürmekle “İyi İnsan” Olunur!
İdeal bir insan yaşamı öldürmekle mümkündür!
İnsan önce kendinden başlamalı öldürmeye...
Nefsini öldürmeli önce, dünya nimetine düşkünlüğünü, zevk-i sefa arzusunu, fani olana bağlılık ve her türlü bağımlılıklarını, tutkularını.
Sonra, kinini, öfkesini, nefretini, düşmanlık hislerini, hasedini, telaşlarını, inatlarını, ihtiraslarını.
En son batıl inançlarını, kör fikirlerini, ön yargılarını, hasılı kelam, nefsinin sözcüsü, iradesini.
Eğer bu kadarını yapabilirse, sonra tüm yeryüzü tanrılarını da öldürmeli!
İşte ancak o zaman insan, insan olur. Ve işte o zaman "öldürmenin" insan yaşamı için ne denli "hayati" olduğunu kavrayabilir.
Son bir not: Kendisinden başlamayanın başkasını öldürme hakkı yoktur!
Yeni yorum ekle