Dijital medya bağımlılığının, köleliğinin; daha doğrusu enformasyon fetişizminin birinci yüzü tüketim ile ilgiliydi. İktisat tarihine göz atınca gördük ki, endüstriyel emtia olarak kullanılan enformasyon, kapitalizmin hayatını kurtarmış. Enformasyon bu yüzden kutsanmış ve fetişleştirilmiş.
Enformasyon fetişizminin ikinci yüzü; insan özü, ruhu, aklı, zihni, daha doğrusu fiziksel olmayan tüm melekelerini tasvir etmek ve açıkçası, insanın tanrısal niteliklerini tabir etmek için kullanılan kogito ve geist ile ilgilidir. İnsan ruhunun uzantısı olarak tasarlanan dijital medya, böylece, insan ruhunda var olduğu düşünülen tanrısal niteliklerle donatılmıştır. Bu sayede, hem insan tanrı teknoloji kul hem de teknoloji tanrı insanın kulu haline gelmiştir.
Düz mantığımıza ters düşen bu ilişki biçimini birlikte anlamaya çalışalım. Bu ilişki biçimi, Dijital Medyanın Ekonomi Politiği isimli kitapta işlediğimiz ve bir önceki yazımızda ilk fragmanını sunduğumuz yazının ikinci fragmanının konusu.
Birinci yüz, “gelen”lere baktığı için sevimli, sempatik, gülen bir yüz. Anlaşılabilir ve anlatılabilir. İkinci yüz donuk, soğuk, anlamsız, duygusuz. Anlaşılabilir gibi değil. Anlatılabilir hiç değil. Enformasyon fetişizminin ikinci yüzü, Janus’un ikinci yüzü kadar esrarengiz ve sofistike. Ama aynı zamanda da bu yüz, şeytani bir bakışla bakıyor. Janus’un ikinci yüzü gibi enformasyon fetişizminin ikinci yüzü; gidenlerin kör bir kuyuya düştüklerini, tutunamayanların girdaba kapıldıklarını, ateşten hortumun nefes çekişiyle emildiklerini görüyor ve gördüklerini bizden gizliyor gibi bakıyor.
Geleneksel (mass) medya, insan bedeninin sınırlarını ortadan kaldırdığı için elbette tanrısal bir güç telkin ediyordu. Yaratıcının takdir ettiği sınırları aşma lütfunu bahşediyordu. Tanrı kadar görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymak, bilinmeyeni bilmek ve doğal sınırları medyatik aygıtlar aracılığı ile aşmak, medyayı yaratıcıdan daha sevimli kılmış olmalı. Çünkü bu lütfun karşılığında mass medya, teslimiyet ve sadakat dışında tüketicisinden başka hiçbir ibadet beklemedi.
Dijital medya ise bedenin değil, insan ruhunun uzantısı. Öteden beri kogito ve geist kavramlarıyla betimlenen insan ruhu, insani zaaflarından arındırılarak tüzel kişiliklere hamledilmişti. Tüzel kişilikler bu yolla, tanrısal bir kudrete kavuşmuştu. İnsan ruhunun uzantısı olarak devreye sokulan ve tek tek insanlardan emilerek dijital medyaya aktarılan kogito ile geist, artık, günümüzün en çok sevilen tanrısı. Bir zamanların helvadan tanrıları gibi. Canınız tapınmak istiyorsa tanrınız her an elinizin altında. Buyruklarını, bin bir çeşit enformasyonla iletiyor. Böyle bir fetişizme tapınmak demek; sıfır sorumluluk, sıfır risk ve sınırsız haz demek. Canınız çekerse ucundan azıcık tadına da bakabilirsiniz.
Dijital teknoloji ürünü teçhizatlar, hem tanrısal geist’ın davetiyelerine her an ve her koşulda icabet etmeyi mümkün kılıyor. Hem de her türden eğlence, haz, oyun bu cihazlar aracılığı ile her bir bireyin özel olarak emrine amade. Bilgisayarlar her işe yarıyor. İnsanın kendi zihnini avuçlarının içine almış gibi kullandığı akıllı cep telefonları, tanrısal geist’ın her bir kişiye özel lütfu ve bahşişi. Dijital medya aygıtlarıyla, ne kadar talep ediliyorsa o kadar tanrısal geist’tan enformasyon sunuluyor. Niyetiniz ister adak olsun isterse lütuf; siz de tanrısal vasfınızla dijital medyaya istediğiniz kadar enformasyon sunabilirsiniz. Dolayısıyla her bir kullanıcının dijital medya aygıtlarındaki enformasyona tapınması; hem ibadet görevinin ifası açısından gerekli hem de günü zevkli, eğlenceli, mutlu geçirmesi için elzem.
Bunun elbette bir izahı var ama akademik içeriğinden dolayı bir miktar sıkıcı.
Kapitalist Tanrının Ruhları: Kogito ve Geist
Kogito, fiziksel olarak cisimleştirilebilir anatomik bir organ değildir. İnsan bedeni fiziksel olarak var olmasa, cisimler ve nesneler mevcut olmasaydı da kogito onların varlığını bilebilirdi. İnsanın fiziksel varlığından müstakilen var olabilen ve varlığı kendisinde menkul bir insani meziyet olduğu için kogito; beden gibi yaşlanmaz, hastalanmaz, fiziksel dünyanın marazlarına maruz kalmaz. Beyin dahil, bedenin bir organı hastalandığında, hastalık kendisine musallat olmadığı için, kogito hastalığı anlar ve bu sayede tedavi mümkün olur. Kogito, taş kütlelerinden mimari harikalar, simsiyah kömürden olağanüstü enerji, cüruflardan mükemmel cihazlar yaratabilir.
Demek ki insan, düşünen özne kogito ile düşünülen nesne bedenin bir araya getirilmesiyle var edilmiştir. Beden, yönetme ehliyetini insan deneyimlesin diye ‘kogito’ya bindirilmiş bir yüktür. Tanrı, kogito’dan ibaret bir varlık olduğu için mükemmeldir. Tüm kâinat tanrının bedenidir ve insanın bedenini disipline ettiği gibi, tanrı da kainatı disipline etmekte, düzenlemekte, yönetmekte ve düzeni tesis etmektedir.
Kogito bedene hükmeder, onu terbiye, ıslah ve ihya ederse; insan varlıkları da, tanrı gibi mükemmel olabilir. Kogito’nun bedeni boyunduruk altında tutması gibi; ‘kogito’dan ibaret olmayı başaran yüce ve erdemli insanlar, bedenin kölesi olan insanları denetim ve gözetim altında tutabilirse; huzurlu, düzenli ve medeni bir toplum yaratılabilir. Aynı şekilde yüce ve erdemli toplumlar, barbar toplumları egemenliği altına aldıkları zaman da tüm gezegen huzurlu, düzenli ve medeni hale gelebilir. Bu da tıpkı tanrının tüm evreni egemenliği altında tutmasına benzer.
Dijital medya “kogito” ile teçhiz edilebilirse, insanların zaaflarını tatmin etmesi, bedensel zevk ve hazlarını perhize sokmasına gerek kalmaz. Çünkü her bir kullanıcı, her istediği anda, dijital medyada mücehhez ‘kogito’dan yararlanabilir. Aynı zamanda da, dijital medya mecraları dolayımıyla; birilerine kötülük etmeden, en ufak bir risk yaratmadan, tahribat ve zarara sebebiyet vermeden, bedensel zaaflarını dilediğince tatmin edebilir.
Sorun şu ki, insan varlığının zihinsel işlemcisi, kogito’nun işlevleri ile bedensel işlevleri birbirine karıştırabiliyordu. Daha doğrusu, kogito’nun erdemli işlevler ifa etmesine çoğu zaman bedensel zaaflar musallat oluyordu. Dijital medya bu iki işlevi ayrıştırabildiği, yani multimedya ya da hibrit medya gibi teçhizatlarla, aynı anda, iki farklı işlemcinin aynı cihaz üzerinde işletimini sağlayabildiği için, insanın zihinsel işlemcisinde mündemiç bu sorun aşılmıştır. İnsan zihninden daha mükemmel bir teçhizat, insanlığın emrine amade kılınmıştır. İş ki, insan varlığı kendisini dijital medyaya teslim etsin ve sadakatte kusur işlemesin.
Geist İçin de Aynı Durum Söz Konusudur:
Düalist kogitonun diyalektik ile tekemmül ettirilmiş hali ‘geist’tir. Tasarım aynı. Yani, anatomiye eklemli olmayan insanın fiziksel varlığının haricindeki metafizik bir cevherden söz edilmektedir. Dünya gezegeni böyledir. Yerküre fiziksel bir varlıktır, elle tutulup gözle görülebilir ve duyularla algılanabilir. Ancak atmosferin varlığı bilinir, lakin tadı, kokusu, boyutları algılanmaz. Yerküredeki canlıların yaşamı atmosfere bağlıdır. Atmosfer sayesinde nefes alınır, zararlı ışınları ve radyoaktiviteyi o süzer, göktaşlarından yerküreyi o korur. Meteorolojik oluşum ve olaylar sayesinde yerküredeki yaşam döngüsü süreklilik kazanır. İnsan da aynen, fizik ve metafizik boyutlarıyla tasarlanmaktadır. Fiziksel boyutlarıyla duyumsanabilir, algılanabilir ama fiziksel görünümünü atmosfer gibi saran metafizik bir balonu vardır. Bütün performansını, dinamizmini, aktivitesini insan varlığı bu metafizik cevhere borçludur.
Bu tasarım inorganik varlıkların “matter” ve “substance” ayrıştırmasından farklıdır. Petrolün “substance”ı potansiyel olarak enerji ihtiva eder ama “matter” (fiziksel suret) olarak bakıldığında, petrol maddesinde mündemiç cevheri algılamak mümkün değildir. Bu cevheri maddeden çekip çıkartan ve insanlığın emrine amade kılan, insanın metafizik balonu – cevheri, tam tanımıyla geist denilen donanımıdır.
Diyalektik Yok Oluş
İnsanın istek (orijinali begierde olan bu kavram, irade anlamında da kullanılan will veya volonte kavramlarına denk düşer. Desir anlamına gelmez)’leri dolayımıyla kendini belli eden Geist, “diyalektik yok oluş” (olumsuzu olumsuzlama = negative negatrice – negation) işlemcisidir. Çok basit: Sevilmek isteyen biri var. Sevmek isteyen de bir başkası. Karşılaşırlar; sevilmek isteyen sevilmiş, sevmek isteyen sevmiştir. İnsanlar acıkır. Besin tüketilmek için vardır. Yenilmez ise çürür ve çöpe atılır. İnsan da beslenmek zorundadır. İnsan beslenir ve ne insan önceki insandır ne de besin. Her ikisi de yok olmuştur; ama bu diyalektik yok oluş, yeni bir mükemmel oluşuma, mutluluğa, tatmine vesile olmuştur.
Bu basit ifadeler; gündelik hayattaki ebeveyn – çocuk, arkadaşlık, duygusallık gibi sosyal ilişkileri; ast – üst, amir – memur gibi iş ilişkilerini; kurum – birey, devlet – vatandaş, alıcı – satıcı, üretici – tüketici gibi siyasal ve ekonomik ilişkileri aydınlatacak yetkinlikteki açıklamalardır. Bu ilişkileri kuran, ayarlayan, programlayan, yöneten ve projekte eden geist’tir. Bu anlamıyla geist toplumsal varlığın kurucu unsurudur. Geist; doğada var olanların sırrını onlardan çekip çıkartarak keşifler ortaya koyar. Doğada var olanı farklı bir formla tahayyül eder ya da var olan örneklerden var olmayanı icat eder veya varlığını belli etmeyeni alenileştirir. Geist, toplumun kurucu unsuru olmakla ve toplumsal bütünü oluşturan unsurların ihtiyacı olan teçhizatları, araçları, enstrümanları keşif ve icat etmekle elbette yetinmez. Geist; bireyin ve toplumun varlığını koruyan, sürekli geliştirip ilerleten, geçmişten geleceğe doğru doğayı, toplumu, bireyi her aşamada tekemmül ettiren lokomotif güçtür.
Dijital medya, “geist” tasavvurunu tecessüm ettirsin diye yaratılmıştır. Dijital medya, tıpkı geist gibi; kullanıcıları, izleyenleri diyalektik yok oluşa maruz bıraksın diye icat edilmiş bir teçhizattır.
Dahası var: Geist; siyasal, ekonomik, bireysel ve toplumsal işleyiş ile intizamı tanzim eden, sıkı sıkıya kurallar koyan; asık suratlı, emredici, acımasız bir tanrıdan ibaret değildir. Geist aynı zamanda oyun ve eğlencelerle insan yaşamına mutluluk saçan, insanların bedensel ihtiyaçlarını karşılayarak tatmin elde etmesini temin eden, sevimli ve samimi bir tanrıdır. Toplumsal huzuru, bağlılığı, mensubiyeti temin eder, rızayı imal eder ve insanlar arasında alturizmi inşa eder.
Bunu şöyle yapar: Göstergesel ve medyatik mekanizmalar halinde (en başta dil) icat edilip, toplumsal varlığın müktesabatı haline getirilen toplumsal törenler, ritüeller, oyun ve eğlenceler geist tarafından tasarlanır, koordine ve organize edilir. Her toplumun kendine özgü kültürel varlıkları olan bu oyun, tören ve eğlencelerin; düğün, nişan, bayram, sünnet, oturak âlemi, masal gecesi, ateş dansı gibi sayısız örnekleri vardır. Kına, çeyiz, hediyeler, gelini ata bindirme, araç konvoyu, oku çekme, mani okuma, kırmızı şerit bağlama gibi pek çok göstergesel ve medyatik alametleri bulunmaktadır. Geist’in tecessüm etmiş cüssesi hüviyetine bürünen toplumsal varlık; oyun, tören ve eğlencelere tüm bireyleri davet eder. Her bir toplum üyesi bu davete icabet ederek; herkesle, hep birlikte, aynı şeyi yapıyor olmanın hazzı ile tatmin elde eder, toplumsal bütünün bir parçası olmanın mutluluğunu tadar. Bunun adı, topluca diyalektik yok oluştur. Toplum bu yok oluşların yuvası olduğu için, her bir kişi üzerinde gayri ihtiyari yaptırım gücünü haizdir. İmal edilmiş rıza dolayımıyla kişilerin narsisizm ile bencilliklerini denetim altına alıp, baskılar ve kişiler bu baskının hiçbir vakit farkında olmazlar.
Efendi Köle Diyalektiği
Geist’ın ifa ettiği bu işlevi günümüzde, büyük ölçüde dijital medya icra etmektedir ki, eve çakılı kaldığımız bugünlerde bu iş, artık, tümüyle dijital medya mecralarına emanet edilmiş durumda.
Diyalektik yok oluş işlemcisi geist, mükemmel birliktelikler var etme işlemini, efendi köle diyalektiği (master – slave dialectic) tekniğini kullanarak gerçekleştirmektedir. En basit haliyle efendi; üstün bilgi, sezgi ve görüşü ile davetiye çıkartır. Köle bu davete kayıtsız kalamaz ve kendi rızasıyla icabet eder. Bunu ezen ezilen, sömüren sömürülen ilişkisi gibi yorumlamak hatadır. Bu ilişki biçimine, usta çırak ilişkisine benzer bir anlam yüklemek doğru olur. Master, bildiğimiz master’dır. Yani uzmanlık gibi bir anlamı vardır. Dolayısıyla, efendi köle diyalektiği, davet ve icabet kavramlarından ibarettir. Gündelik hayatın, psikolojik ve sosyolojik alanlarındaki ilişkilerde gözlemlenebileceği gibi; siyasal, ekonomik, diplomatik ilişkilerde de gözlemlenebilir. Her vakit barışa, huzura, anlaşmaya, uzlaşmaya vesile olmayabilir. Zorunlu hallerde ahenk, uyum ve bütünleşme; çatışmalarla, savaşlarla, galibiyet ve mağlubiyetlerle tesis edilir.
Göstergesel ve medyatik mekanizmalar ile bütün kültürel artefact’lar, teknik prodüksiyonlar gibi; bilimsel, entelektüel, artistik, edebi eserler, efendi – köle diyalektiğinin üretimleridir. Geist; birliktelik ya da diyalektik gerçekleşmeden önce, zuhur edecek birlikteliğin, sentezin mükemmelliğini hayal ederek davetiye çıkaran ve bu davete icabet edecek olanda istek uyandırmasını, onu tahrik etmesini bilen güçtür. Bu sayede, yani, davet eden ile icabet edenlerin isteklerinin buluşması sayesinde, diyalektik yok oluş tatmin ve mutluluğa vesile olmaktadır. Çünkü davetiye çıkaran geist, icabet eden henüz farkında olmasa da, diyalektik yok oluş sonrası, isteklerin tatmin olacağını ve mutluluğa vasıl olunacağını görebilen, anlayabilen, kavrayabilen taraftır. Diyalektik yok oluş gerçekleşmeden önce yok oluşu tahayyül edebildiği ve tahayyülünü tasavvur ederek davetiye çıkarmasını bildiği için geist farklıdır.
Geist’ın performansı, bu tarz öngörüye sahip olmaktan ibaret değildir. Geist aynı zamanda, uygun mekan ve konjonktüre göre birey ve toplumların ihtiyacı olan kurumsal mekanizmaları tam vaktinde tasarlayandır. Geist, varolanı var olduğu halden farklı bir biçimde, çok daha mükemmel biçim ve içerikle tahayyül edebilen bir cevherdir. İnsanlık tarihi boyunca icat edilen göstergesel sistem ve teknolojiler gibi; medyatik mekanizma ve araçlarla medya teknolojileri bu sayede var olmuştur. Daha doğrusu, insanlığın her türlü ihtiyacını karşılamak üzere bugüne kadar var edilmiş epistemolojik gerçekliklerin mucidi geist’tır. Geist, epistemolojik gerçeklikler aracılığı ile öne sürülen davet ve bu davete icabet edenlerin diyalektik yok oluşunu ayarlayıp, programlayarak; bireysel ve toplumsal sorunların ortadan kalkmasına, ilerleme ve gelişmenin temin edilmesine, her geçen gün daha mükemmel bir dünyanın var edilmesine vesile olması açısından, ayrıca büyük bir önem arz etmektedir.
Toplumsal ve bireysel varoluşların (diyalektik yok oluş) kurucu unsuru olması hasebiyle, geist, hiç kuşkusuz ki tanrısal bir yücelik ihtiva etmektedir. Tanrısal yücelik her insanda az veya çok elbette mevcuttur. Ancak insanların pek çoğu, davet eden taraf olma kaygısına, külfetine, azmine ve çabasına cesaret edemez. Çünkü icabet etmek çok daha kolay, ziyadesiyle güvenlidir ve hiçbir yükümlülük gerektirmez. İnsanlar arasında davet eden azaldıkça toplum geriler. Çok büyük davetiyelere azim ve cesaret edenler çıkmadığı takdirde toplum çözülür, dağılır. Düzen bozulur, huzur kaybolur, tatminsizlik artar ve mutluluk kaybolur.
Mass medyadan çok daha mükemmel bir geist olan dijital medya, en ufak çıkar gözetmeden, hiçbir ücret talep etmeden günümüzde, her an, bizim için mükemmel davetiyeler çıkartmaktadır.
Bu davete icabet etmez iseniz, bu sevimli, çekici, baştan çıkartıcı tanrıya ihanet etmiş, olmazsınız sadece: Bizzat kendinize de ihanet etmiş sayılırsınız.
Tam da bu türden ihanet tehdit ve ürkütmesi ile korku çekiciliği yüzündendir ki; hepimiz, her fırsatta, dijital medya ortamına adım attığımız her an; karanlık kör kuyulara atlıyoruz, mutluluktan dört köşe, sırıtık hallerimizle.
Yeni yorum ekle