Yeni koronavirüs salgını dünyada bilimsel yayılım (scientific divulgation) ile birlikte felsefi yayılımı (philosophical divulgation) da arttırdı. Slavoj Zizek, Markus Gabriel, Yuval Noah Harari, Byung-Chul Han, Boaventura de Sousa Santos, Sergio Agamben, Jan-Luc Nancy, Alan Baidou, Judith Butler ve Noam Chomsky pandeminin sonuçları üzerine konuştular. Yazdılar da. (Zizek bir kitap bile yetiştirmişti.) Bu düşünürlerin görüşleri bizim medyaya da yansıdı.
Küresel medyada ‘salgın sonrası dünyada hiçbir şeyin aynı kalamayacağı düşüncesi’ yerleşti.
Baktığımızda aralarında Latin Amerika’dan bir filozof göremiyoruz. Biz o tarafa bir göz atalım:
Bu salgında kıtada ilk vaka 26 Şubat günü Brezilya’da tespit edildi. Martın ortasından itibaren de gazetelerde yazar, entelektüel ve düşünürlerin görüşlerine yer verilmeye başlandı. Yazılar alındı, röportajlar yapıldı.
Zibechi’nin militarizm endişesi
Uruguaylı gazeteci, denemeci ve sosyal aktivist Raul Zibechi bu anlamda elini çabuk tuttu; 16 Mart’ta bir internet sitesindeki yazısında pandeminin sonuçlarına ilişkin projeksiyonda bulundu.
Zibechi, Çin’in “başarısı” yerine yöntemleri üzerinde duruyordu. Bu yöntemler (kontrol biçimleri) kapitalizmin nihai krizinde alt sınıfları sosyal patlamadan, hele hele ayaklanmadan uzak tutmak için (sistemin sınırları içinde tutmak) egemen sınıfların işine yarayabilirdi. Geleceğin bu küresel egemen devletinin nüfus üzerindeki uygulamaları seçkinlerin gönüllerinde yatan toplum tipini ortaya koyuyordu.
Sol siyasi kuramcı ufukta bir komünizm görmüyordu. Tersine, militarist sapmayla seçkinlerin kontrolcü devletiydi karanlıkta göz kırpan.
Pandeminin gösterdiği
Arjantin’den antropolog Alejandro Grimson, virüsün beraberinde yeni bir gezegen getireceğine dair yaygın kanaate katılmıyor. Ona göre, “pandeminin yaptığı şu anki dünya sorunlarını ifade etmek; insana yaşanması en zor şartları göstermek”miş. Devletin elinin yoksunluğunun ve sağlık sistemindeki adaletsiz paylaşımın zaten daha önceden var olan çelişkiler ve çatışma konuları olduğunu söyleyen Grimson, eğer yeni bir dünya inşa edilecekse bunların çözümlenmesiyle inşa edileceği görüşünde.
“Vatandaş”ın yeniden tarifi mi..?
“Bizler vatandaşlık fikrinin yeniden tarif edilmesi konusunda tarihi bir fırsat yaşıyoruz,” diyor Darío Sztajnszrajber. (Soy ismi zor söylendiği için Dario Z. diye de anılır.) Kendisi popüler bir filozof, Arjantin televizyon kanallarında program yapıyor. “Vatandaşlık fikri”nde olduğu gibi “demokrasi fikri” konusunda da bir ayar geçiyor. “Demokrasi, aynı zamanda devletin anayasal sınırlardan çıkmamasını sağlamaktır,” diyor. Devletin demokrasiyi kurtarmak için demokratik kurumları bir kenara koyduğu felaket durumlarını hatırlatıyor. Bunu yaparken de disiplin teorilerine atıfta bulunuyor. (İspanyol filozof Fernando Savater daha önce “Vatandaşlık fikri anlaşılamadı, bu da demokratik kültürdeki en büyük kusurdur” demişti.)
Bencilliğe karşı Cumhuriyetçi duygu
Santiago Kovadloff, gelecek hakkında büyük beklentisi olmadığını söylüyor. Ona göre, insan nasıl ki geçmişte veba salgını sonrasında sosyal, politik ve psikolojik alışkanlıklarını değiştirmediyse bugün de değiştirmeyecek. Aynı zamanda şair de olan Arjantinli filozof, şu anki deneyimin de insanda böyle köklü bir değişime yol açabileceğini düşünmüyor. Bir mücadele olacaksa, “Cumhuriyetçi duyguyla demokrasi her gün daha fazla kazansın diye” olmalıymış. Zira Kovadloff, sosyal inançtaki çöküntüyü olduğu gibi demokrasideki yozlaşmayı da büyük ölçüde bencilliğe bağlıyor.
Popülizm yerine bilim
Moises Naim, pandemide “Devlet ana aktör” diyor. Lakin Devlet nasıl davranacak; kontrol, sosyal izleme… O, Koronavirüs sayesinde bilim insanlarına ve analistlere hak ettikleri değerin verildiğini de açıkça yazdı.
Moises Naim 90’lı yılların başında Venezuela’da Endüstri ve Ticaret Bakanı’ydı. Sonra da Venezuela Merkez Bankası’nın Direktörlüğünü yürüttü. 12 yıldır Washington’da yaşıyor. Derdi gücü popülist politikalarla uğraşmak. Naim, yeni Koronavirüsün kitlelere demogoglar yerine uzmanların güvenirliğini sunduğunu söylüyor.
Felsefe için erken
Son olarak, Latin Amerika’nın en büyük beyinlerinden Alberto Buela’ya kulak verelim.
Halen Barcelona Üniversite’sinde ders veren Arjantinli filozof, Hegel’in “Minervanın baykuşu” metaforunu hatırlatarak, konuşmak için erken olduğunu söylüyor. Avrupalı filozofların -isimlerini sayarak- erken konuştuklarını, hatta sırf konuşmuş olmak için konuştuklarını belirtiyor. (Buela yazıda geçen diğer Arjantinli düşünürlerin isimlerini anmıyor. Daha önce onları pseudo filozof denemeciler olarak anmıştı.)
‘Kapitalist toplum çöküyor (mu)’
‘Yeni bir sosyalizm kuruluyor (mu)’
‘Kitlelerin yönetiminde ince bir totaliterlik geliyor (mu)’
Buela, öne atılan bu temalarda konuşmanın erken olduğunu söyledi.
Önemli düşünür, bunun hemen ardından, kendi bloğunda “Koronavirüs ve Sabır Sanatı” başlığıyla ‘karantina ve insan erdemi’ üzerine bir deneme yayınladı.
Yeni yorum ekle