Nüksedip Metastaz Yapan Kanserimiz: Neo-İttihatçılık

02 Kasım 2022

Gözlerinin önünde paramparça olan devletlerinin çöküşünü durdurup, hiç olmazsa elde kalanları bir arada tutmayı kendilerine ideal edinmiş son dönem Osmanlı gençlerinin ideolojisi: “ittihatçılık”…

Önce “Genç Osmanlılar” (1860’lar), sonra “Jön Türkler” (1880’ler), ardından “İttihat ve Terakki Cemiyeti”(1900’ler) ve Nihayet “İttihat ve Terakki Fırkası” (1908-1920) isimleri altında organize olan gençlik hareketlerine dahil olanların, kimi fabrika ayarlarına dönüp daha çok Osmanlılaşarak, kimi daha çok İslamlaşıp dindarlaşarak, kimi daha çok Batılılaşıp modernleşerek, kimi ülke insanlarını homojenleştirip Türkleştirerek gerçek birliği (yani “ittihadı”) sağlayabileceğimizi ümit eder.

Canhıraş çabaların, farklı girişimlerin hiçbiri fayda etmez.

İttihadı (birliği) sağlamak için her geçen gün daha radikal adımlar atılır.

Zamanın ruhu gereği, “mutlak doğruyu” bilme ve gerekirse herkese zorla belletme iddiasındaki elitist ittihatçılar idealleri uğruna “ne gerekiyorsa” yapmaktan çekinmezler.

Hızla dağılan ülkede "birliği" sağlamak adına dozu gittikçe arttırılan siyasi baskılar, tehditler, cezalar, yasaklar, zorbalıklar, zulümler başını alır yürür.

Fakat başvurulan hiçbir tedbir dağılmayı, bölünmeyi, parçalanmayı durduramaz, “ittihadı” sağlayamaz.

Altı asırlık çınar, Devlet-i Âliye yıkılır gider.

Ne var ki üst üste yaşanan travmaların marazi bir takıntı haline getirdiği “neye mal olursa olsun ittihadı sağlama” fikri, imparatorluktan geri kalan son toprak parçasında kurulan yeni cumhuriyetin bânilerinin ana ideolojisini derinden etkileyecektir.

Image

İttihatçılık, Bir Mağlubiyet İdeolojisidir.

İttihatçılık, sürekli yenilerek toprak kaybeden, bilimde, sanatta, teknolojide gerileye gerileye rekabet gücünü yitirmiş bir imparatorluğun yıkılış yıllarında, güçlü düşmanlar karşısında acze düşmüş, korku ve dehşet içinde kıvranan bir halkın toplumsal psikolojisine yaslanır.

İttihatçılık, korku, hayal kırıklığı, ümitsizlik, kifayetsizlik, çaresizlik gibi menfi hislerin teşkil ettiği temeller üzerine kurulmuş sağlıksız, tepkisel ve reaksiyoner  bir ideolojidir.

Maalesef bugün tecrübe ettiğimiz, adaletsizliklere, yasaklara, yolsuzluklara zemin hazırlayan sebeplerin izlerini sürenlerin yolu, başlangıçta iyi niyetlerle atılmış olsalar da “çürük” olmaktan kurtulamayan temellere çıkar.

Toplumca içselleştirilmiş yenilme, elindekileri kaybetme, bir müstemleke haline gelme endişesinin, dört yanı kuşatan düşmanlara karşı duyulan dehşetin, hayatta kalma reflekslerinin sürekli istismarı, yönetici elitlere konforlu bir iktidar alanı açmaktadır.

İttihatçıların pek çoğu, masonik nitelikler taşıyan gizli bir örgüt kurarak başladıkları mücadelelerinde kendilerince samimidirler, “kutsal ittihat” davası uğruna büyük fedakârlıklar, özverili çalışmalar yapmışlardır. 

Image

Ama ihtilalci/devrimci bir örgüt olarak yola çıkan ittihatçılar, “dava” uğruna şiddette başvurmak, cinayet işlemek, terör yaratmak gibi gayrimeşru vasıtalara başvurmaktan çekinmemişlerdir!

Zaten ittihatçıların hatırı sayılır bir kısmı Balkan komitacıları, çetecileridir. Gözünü budaktan sakınmayan, kanun kural dinlemeyen, çareyi kesin, hızlı ama illegal yöntemlerle çözmeye meyilli tiplerdir.

Kurdukları ihtilalci gizli çete güçlenip iktidar ortağı haline geldiğinde de baskıcı ve komitacı yönetim anlayışlarını, marazi ideolojilerini elde ettikleri büyük gücün istismarı yönünde kullanmışlar, artık siyasi bir partiye dönüşüp Osmanlı Devleti’ni yönettikleri (ve sonun getirdikleri) 1908-1918 arası dönemde kesif bir bürokratik diktatörlük kurmuşlardır.

 

İttihatçılık, yöneticilere kendilerini “toplumun bekası” için büyük fedakârlıklar yapan, emek harcayan, zor kararlar alan “kahramanlar” olarak pazarlama imkânı tanırken, eksikliklerine, hatalarına, beceriksizliklerine mazeretler üretme fırsatı vermektedir.

Korkunç düşmanlara karşı vatanın “birliği”, “bölünmez bütünlüğü” için en ön safta savaşan “kahramanların” eksiklerinden, hatalarından, beceriksizliklerinden bahsetmek kimin haddinedir? Yarı tanrı makamına oturtulan layüsel kahramanların hata yapmaları asla söz konusu olamaz. Ne yaparlarsa, ne karar verirlerse (önceki kararlarına taban tabana zıt olsa bile) doğrudur. Sadece kararlarının hikmeti o an anlaşılmıyor olabilir. İttihat fikrine gönül vermiş topluma düşen, sabırla "vatanın bekası için ölümü bile göze almış" o yüce varlıkların kararlarının ne kadar doğru ve mükemmel olduğunu anlayacakları ana kadar itiraz etmeden sabırla beklemeleridir.

 

İttihatçılık, yöneticilere her türlü demokratik muhalefeti, alternatif görüşü kolayca itibarsızlaştırıp ezme imkanı vermektedir.

Image

Anlı şanlı “kahramanlardan” azıcık bile olsa farklı düşünenler, onları eleştirmeye cüret edenler hainlerden, satılmışlardan, ajanlardan, gafillerden ya da meczuplardan başkası olabilir mi? Kahramanlar ve hainlerden ibaret siyah-beyaz bir dünya tasavvurunda kahramanların yanlışlarından bahsedenler, hatta onlara yan gözle bakanlar ancak hainlerdir! Her türlü iktidar eleştirisi, birlik beraberliğe (ittihada) vurulmuş bir darbedir. İdeal toplum “kahramanların” ardında sorgusuz sualsiz saf tutmuş, içinde tek bir çatlak ses bile bırakılmamış toplumdur! 

 

İttihatçılık, iktidarı elinde tutanların kanun, kural, hukuk tanımamalarına mazeret ve rıza üretmelerinin en kuvvetli vasıtasıdır.

Image

Kavgada yumruk sayılmaz, ölüm kalım savaşında hukuka uygunluk aranmaz! Mevzuubahis vatansa (her türlü temel insan hak ve hürriyetleri dahil) gerisi teferruattır! Toplumun bir arada tutulması için devlerle savaşan “kahramanların” hukuka aykırı tutumlarından bahsetmek, müşteki olmak, bunlara karşı çıkmak “bizi” parçalamak isteyen hain düşmanların ekmeğine yağ sürmektir, şımarıklıktır, ihanettir. 

Kanunlar, kurallar normal zamanlar içindir. Halbuki ittihatçı zihniyetin sahiplerine göre her an bir hayatta kalma mücadelesi verilmektedir ve bu da olağanüstü hâl demektir. Olağanüstü hâller olağanüstü tedbirleri meşru kılar! 

 

İttihatçılık, bir mağlubiyet ideolojisi olarak, ezilmiş, korkmuş, öz güvenini yitirmiş halka sürekli bir “muhteşem maziye dönüş” propagandası yapmaktır. Yalan da olsa, bir yandan savaşırken bir yandan düşmanlarımızı dize getirecek askeri ve ekonomik atılımların yapıldığına dair efsaneler üretip satmaktır.

Korku en temel, en belirleyici motivasyon vasıtası olsa da uzun vadede sadece “sopa” kifayet etmez. Biraz da “havuç” gerekir. Hakikatin tekelini zorbaca elinde tutan, güya “ittihat” adına her türlü sorgulanmayı kategorik olarak reddeden ittihatçı kafa için havucun gerçek olması mühim değildir. Propaganda makinesi hiç durmadan çalışır. İttihatçı kahramanların hain düşmanlara karşı güçlendirdikleri, kalkındırdıkları bir ülke resmi pompalanır.  Vaat edilenlerin gerçekleşmemesi mühim değildir. Nasıl olsa hesap sormaya kalkan herkes “birliğin” (ittihadın) düşmanı, bizi bölüp parçalamaktan başka bir şey düşünmeyen dış güçlerin maşası olduğu ithamıyla anında itibarsızlaştırılacak, susturulacaktır.

 

Faşizmin Türkiye Şubesi: İttihatçılık

Image

İttihatçılık, yerli boyaya batırılmış faşizmdir.

Faşizmde halkın, mutlak bir birlik ve beraberlik halinde kitlesel seferberliğini sağlayan, tek lider ve onun tek partisinin varlığında ifadesini bulmuş totaliter bir devlet hedeflenir. Devlete ihtiram, güçlü lidere (tapınmaya varan) sonsuz bir hayranlık ve sadakat, toplumun iyiliği adına birliği bozanlara yöneltilmiş siyasi şiddet, ahlaki ve hukuki prensipler yerine kuvvetin ikamesi, aşırı milliyetçilik ile militarizme verilen ehemmiyet faşizmin alamet-i farikalarındandır.

İttihatçılık, yirminci asrın başlarında yeşeren faşist, nasyonal sosyalist, falanjist ideolojilerin özelliklerini üzerinde taşır. Toplumu birlik-beraberlik, ulusal değerler, tarih bilinci, vatan, bayrak, lider ve devlet kavramlarının yanısıra, halkçılık ve devletçilik gibi anlayışların altında bütünleştirme iddiasıyla, kolayca ırkçılığa kayan, saldırgan milliyetçi tavrıyla ittihatçılık, faşizmin Türkiye şubesidir.

 

Toplumun İçselleştirdiği Kök İdeoloji Olarak İttihatçılık

Bugün ülkemizde "ittihatçılık" maalesef toplumun sağ-sol ayrımı olmadan her kesimince içselleştirilmiş bir ana ideolojik damar. Başka ideolojilere sahipmiş gibi görünenlerin bile “ittihatçı” söylemle karşılaştıklarında derhal teslim olduklarını, farklı görünen ideolojik duruşlarının yüzeyini azıcık kazıyınca altlarındaki "ittihatçı özün" derhal ortaya çıktığını görüyoruz. 

 

Pek çok kişi fanatik ihtilalci bir gizli örgütün hayranı gibi hareket ediyor. "Vatan" için çekirdek yer gibi adam öldürülen "Kurtlar Vadisi" dizisinin zihinlere yeniden ektiği "ittihatçılık" fikri bir kez daha filizlenmiş görünüyor. Kanun, kural, ahlaki prensip tanımayan, tutarlılık derdi olmayan "ittihatçı" tiplerin söylemleri tüm siyasi partilerin taraftarlarını zihnen ele geçiriyor.

Geniş kitleler maalesef “ittihatçı” zorbalığın doğrudan hedef tahtasına oturttuğu toplum kesimlerinin feryatlarına sağır.

İnsan hakları, demokrasi, hak hukuk hatırlatıldığında "siz ne diyorsunuz, biz  beka derdi ile uğraşırken bunlar bizim için teferruat bile sayılmaz" diyen ittihatçı zihniyeti bir kanser gibi topluma yayılıyor.

Yirminci asrın sonlarında iyice yıpranan ittihatçılığın bir devlet ideolojisi olarak görünürlüğünü azaltmak zorunda kaldığı yaklaşık 15 yıllık aradan sonra sahnelere geri döndüğüne şahitlik ediyoruz.

Bir zamanlar, bürokratik vesayet adını verdiği, sivil siyaseti boğan, hürriyetleri kısan “ittihatçı” söyleme karşı çıkarak iktidara gelen AK Partinin hızla o karşı çıktığı devlet ideolojisi tarafından teslim alındığı görülüyor. 

Özellikle büyüme ve gelişmenin durma noktasına geldiği, ekonomik sıkıntıların hızla arttığı bu dönemde dizginleri yeniden ele alan neo-ittihatçı odakların demokratikleşmeden otoriterleşmeye, ümitten korkuya, havuçtan, sopaya dönen söylemleri yeniden revaç buluyor.

Çünkü artık refah ve huzur üretilemediğinde, hemen hemen tüm toplum kesimlerince içselleştirilmiş bir kök ideoloji olan ittihatçı söylemler üzerinden oy devşirmek siyasetçilere çok daha kolay geliyor.

İttihatçıların empoze ettiği vatanseverlik anlayışı, ne kadar derin olursa olsun her türlü maddi sıkıntıya tahammül edip, emperyalist güçlerle savaşan, küresel odakların ekonomik saldırılarına göğüs geren “kahraman” idarecilerin arkasında saf tutmayı gerektiriyor!

Bir yandan da, hâlâ  üzerlerindeki ağır aşağılık kompleksi ve eziklikten kurtulmayı başaramamış halk kitleleri, kendilerine pazarlanan “elektrikli otomobil yaptık tüm Avrupa telaşta, Afrika’da oyun kuruyoruz, Almanya bizi kıskanıyor, bu asır Türk asrı olacak, ümmetin liderliğini yapıyoruz, Karadeniz'de gaz bulduk, muhteşem maziye geri dönüyoruz” türünden “hikâyeleri” satın alıyor.

Buna karşılık muhalefet partileri “ittihatçı retorik” karşısında bir alternatif söylem geliştirme konusunda istekli ve gayretli görünmüyorlar. Hatta sık sık kendilerinin bugün iktidar koltuğunda oturanlardan daha vatansever olduklarını, “ittihatçı” düşünce tarzını onlardan daha çok benimsediklerini ima ediyorlar! Biz iktidara gelince daha iyi eğitimli, daha ahlaklı, daha düzgün, liyakat sahibi adamları iş başına getirip rasyonel çözümler üreteceğiz, duran çarkları yeniden döndüreceğiz diyorlar. İdeolojik bir reform önermemeleri, ittihatçı ideolojiyle bir alıp vermediklerinin, bir hesaplaşma ajandalarının olmadığını işaret ediyor.

Kurtarmaya soyunduğu Osmanlı devletinin ipini çekip sonunu getiren ittihatçı zihniyet bugün yine iktidarı sarıyor. 

Image

Etyen Mahcupyan Fikir Coğrafyası youtube kanalında yayınlanan önemli söyleşisinde şunları söylemişti:

“İktidarın yazdığı hikaye gerçekler karşısında başarısız olmaya mahkum Ama bu başarısızlığı ölçmek için 20-30 yıl sürünmek zorunda kalabiliriz toplum olarak. Başka ülkelerde olduğu gibi sert, yanlış, millici ideolojiler toplumları giderek daha kötü daha kötü durumlara sevk edebilir. Giderek daha büyük dış düşmanlar, iç düşmanlar üretmek zorunda kalabilir. Giderek o ideolojinin değişmesi için uğraşmak daha riskli hale gelebilir. Toplum daha da geri çekilebilir kamusal alanı tamamen devlete terk etmek zorunda kalabilir ve bu bir iki nesil sürebilir.”

Umalım ki geçmişte bol bol şiddet, zulüm, adaletsizlik, yolsuzluk üretmiş  hastalıklı “ittihatçılık” ideolojisinin bugünün sıkıntılarına da çare olamayacağı gerçeğini kitlelere görüp anlatacak ve bir iki nesli heba etmeden yolumuza devam etmemizi sağlayacak birileri çıkabilsin aramızdan…

Abdurrahman

Yani öyle çok olumsuz yönünü anlatmışsınız ki ittihatçılar şeytanmış gibi… turan birliğimi İSLAM birliğimi bunlara hiç girmeden sadece sonuçlar üzerinden analist yapılmış
Veya ben öyle anladım

Cu, 11/04/2022 - 23:40 Kalıcı bağlantı
Mehmet Necip Sinoğlu

Yani cumhuriyet faşistlerin kurduğu bir devlettir ve faşizm devam etmektedir diyor. Bu hiçte sağlıklı bir bakış açısı değildir başlangıçta sosyolojik tesbitler doğru ama bağlamından koparılmış bir sonuç ile her gelişmenin faşist eğilimleri örterek toplumun zihninde uyulması zorunlu bir başarı hikayesine indirgemek sosyolojik tedbirlerini alt üst etmiştir.

Ct, 11/05/2022 - 08:01 Kalıcı bağlantı
Konuk

ben yazarın ulaştığı snuca katılıyorum. İttihatçılığın ne olumlu yönü var ki ? Ayrıca temeller maalesef faşist bir bakış açısı içeriyor. Bundan kurtulmak için kim gayret ve hareket ettiyse asılmış engellenmiş yok sayılmış....

Per, 11/10/2022 - 15:33 Kalıcı bağlantı
ziya özçelik

Konuyu Ak parti eleştirisine getirene kadar güzel işlemişsiniz. Ama güzel bağlayamamışsınız değerli yazar. Hikaye dediğiniz şeylerin hepsi gerçek ve ittihatçı faşist zihniyetin tüm engellemelerine rağmen kazanılmış özgürlükler aynı zamanda. Bu kadar tutarlı tespitlerden sonra nasıl sapla samanı karıştırdınız anlamadım. Müzmin bir karşıtlık sezinleniyor. Ağır aşağılık kompleksi ve eziklikten kurtulmayı tam olarak başaramadık henüz bu doğru. İttihatçı Faşist zihniyetin Cumhuriyetimiz kuruldu kurulalı yaptığı baskıdan ve oluşturduğu hem zihni hem fiili travmadan kurtulmak öyle kolay değil. Ama bu halk uğraşıyor. Uğraşıyoruz kurtulmak için. Başaracağız inşaallah...

Per, 11/10/2022 - 18:21 Kalıcı bağlantı
ziya özçelik

sayın yazar. tespitler güzel giderken sonuca bir ölü kanser hücresi de sen eklemişsin. Hikaye deiğniz şeylerin bizatihi gerçekler olduğunu anlamamak için tersinden faşist bakış açısıyla bakmayı başarmışsınız.

Cu, 11/11/2022 - 14:04 Kalıcı bağlantı
Ali

-elektrikli otomobil yaptık tüm Avrupa telaşta,
-Afrika’da oyun kuruyoruz,
-Almanya bizi kıskanıyor,
-bu asır Türk asrı olacak,
-ümmetin liderliğini yapıyoruz,
-Karadeniz'de gaz bulduk,
-muhteşem maziye geri dönüyoruz” türünden “hikâyeler” mi gerçek. Bunlar ahaber başlıkları ve ben günlük hayatımda gerçekliklerine nedense şahit olamıyorum. Bu noktada yazara katılıyorum. Biz mi körüz, bunlara gerçek diyenler mi bilemiyorum ama ortada bir körlük olduğu kesin.

Çar, 12/28/2022 - 09:41 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
1 kez görüntülendi. 1,667 kez görüntülendi. 7 yorum yapıldı.