Televizyon programlarında çocukların hakları en ağır şekilde ihlal ediliyor. Çocukların soybağı programcılar tarafından araştırılıyor. Yaptırılan dna testi sonuçları, gerilim müziği eşliğinde adeta yarışma sonucu açıklanır gibi ekranlardan kamuoyuna ilan ediliyor. Çocuklar biyolojik babaları sandıkları kişilerin öz babaları olmadığını ekranlardan öğreniyor.
Yakın geçmişte yine bir program, bir bebeğin haklarını en ağır şekilde ihlal etti. Bir kadının, bebeğinin “kocasından değil komşusundan” olduğunu öğrendiği anda getirdiği “şükür” Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Toplumda infial oluşunca RTÜK artık kayıtsız kalamadı.
Ancak yaptırım amacıyla program hakkında düzenlenen para cezasının hafifliği, “asıl amacın” çocuk hakları ihlallerinin önlenmesi olmadığını ortaya koyuyor. Toplumu sakinleştirme amacıyla uygulanan bu hafif yaptırımın caydırıcı etkisinin olmadığı çok açık.
Sürekli ağır ve sistematik çocuk hakları ihlallerinin yaşandığı bu programı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi Sayın İlhan Taşçı mercek altına aldı. Sayın Taşçı’nın raporu ile korkunç boyutlara ulaşan çocuk hakları ihlallerini kamuoyu bir kez daha, bu defa derli toplu öğrendi. Öyle korkunç ihlaller var ki, çocuklar baba sandıkları kişilerin biyolojik babaları olmadığını bu programdan öğreniyor. Hatta ensest ilişkinden doğduğunu mesela “öz dayısının” aslında “babası” olduğunu bu programdan öğrenen çocuklar da var. (Okumak isteyenler için haber linkini yazının sonuna ekledim.)
Bu program ile çocukların mahremiyetlerine ve saygınlıklarına zarar veriliyor. Çocukların özel yaşamlarının gizliliğine saygı gösterilmiyor. Esasen sadece bu programda değil, bir kısım yayın kuruluşlarının yayınlarında, programların izlenirliğini artırmak için çocuklar sansasyonel içeriklerde nesne haline getiriliyor. Bu program bunlardan sadece bir tanesi. Bununla birlikte çocuk hakları ihlallerinin en ağır yaşandığı biricik örnek. Bu sorumsuz yayıncılık anlayışı, çocuk hakları ihlallerini önlemek ve denetlemekle görevli kurumların kayıtsızlığı karşısında giderek kök salıyor. Netice olarak çocuk hakları ihlalleri giderek olağanlaşıyor, toplum tarafından kanıksanıyor.
Kurumların çocuk hakları ihlallerine yönelik bu kayıtsızlığı, sorumsuz yayıncı ve programcıların cesaretini giderek artırıyor. Maalesef gerek RTÜK gerekse ilgili bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından çocuk hakları ihlallerinin yaşanmasını engelleyecek mahiyette önleyici tedbirler alınmıyor.
Bu ihlaller karşısında kamu otoritesinin kayıtsız kalması ya da yukarıdaki örnekte olduğu gibi etkisiz tedbirler alarak konuyu geçiştirmesi karşısında yapılabilecek bir şey yok mu? Çocuklarımız, program yapımcıları ve yayın kuruluşlarının insafına mı terk edildi?
1995 yılından bu yana ülkemizin taraf olduğu bir Sözleşme var; Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme. Bu Sözleşme’ye göre tüm kurum ve kuruluşlar bütün faaliyet ve kararlarında çocukların üstün yararını gözetmekle yükümlüdür. Taraf devletler çocuk hakları politikalarını oluştururken ÇHS’ni bir rehber olarak kullanacaktır.
Sözleşmedeki ilkelere rağmen ülkemizde kamu idaresi tarafından ekranlardaki çocuk hakları ihlallerini önlemeye yönelik hiçbir tedbir alınmamakta, etkili müeyyide uygulanmamaktadır.
Gerek devleti yönetenlerin gerekse kamu idaresinin bu umursamazlığı karşısında, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin (ÇHS) izleme organı olan Çocuk Hakları Komitesi’ne doğrudan başvurma koşulları oluşmuştur. Şöyle ki:
Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne Ek Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokol 26 Mart 2018 tarihinde ülkemizde yürürlüğe girmiştir. Taraf devletlerin ÇHS’ni nasıl uyguladıklarını izlemekle görevli uzmanlardan oluşan Komite tarafından yapılacak “kabul edilebilirlik” incelemesinde; Protokol hükümlerine göre “Haklı sebeplerin varlığı halinde ilgili kişilerin onayı olmaksızın” hatta iç hukuk yolları da tüketilmeden doğrudan başvuru kabul edilmektedir. Yine Protokol hükümlerine göre “Çözüm, telafi ve tazminatın gerekçesiz biçimde uzadığı veya etkili sonuçlar vermesinin muhtemel olmadığı durumlarda” iç hukuk yolları tüketilmeden doğrudan başvuruda bulunulabilecektir.
Ülkemizde ekranlarda yaşanan çocuk hakları münferit vakalar olmayıp artık bir olgu haline gelmiştir. Bu ihlalleri önlemekle sorumlu olan kurumların etkisizliği karşısında, yukarıda izah edildiği gibi “Doğrudan başvuru koşulları oluştuğundan” iç hukuk yolları tüketilmeden Çocuk Hakları Komitesi’ne başvuruda bulunulabilecektir.
Tarafı olduğumuz Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre çocukların özel yaşamlarına, onur ve itibarlarına yönelik saldırılara karşı yasa ile korunma hakları vardır. Çocuk hakları, sadece çocuk olmaktan kaynaklanan haklar olup evrensel ve devredilemez niteliktedir. Bu bakımdan Program yetkililerinin, çocuklardan hukuken sorumlu olan kişilerden “çocukların soybağının araştırılması ve açıklanmasına ilişkin” açık ya da örtülü rızalarını temin etmesi, kendilerine hukuki koruma sağlamaz.
Öte yandan yine Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre “Medya, çocukların refahının desteklenmesinden” sorumludur. Madde metnindeki ilkenin aksine, çocuklarla ilgili sansasyonel içerikte konulara odaklanan sorumsuz yayıncılar, çocukların refahını desteklemedikleri gibi çocukların haklarını ihlal eden aktörler haline gelmiştir.
Evlilik dışı veya ensest ilişkiden dünyaya geldiklerinin deşifre edilmesi çocukların adeta damgalanmasına yol açar. Bu ise çocukların kendini değersiz hissetme, suçluluk duyma gibi duygular yaşamalarına neden olacaktır. Program tarihinde yaşları çok küçük olan çocukların ise damgalandıkları için bu duyguları ileriki yıllarda yaşamaları kaçınılmazdır.
Özel yaşamları ihlal edilen, soybağları deşifre edilen çocuklar ruhsal dengeleri sarsılmış olarak yapayalnız bırakılıyor. Çocukların omuzlarına binen bu ağır yükle başa çıkmaları mümkün değil.
Hakları ihlal edilen çocuklar çok küçük yaşta olup kendi haklarını koruyup, gözetecek yaş ve olgunluk düzeyinde değiller. Kamu otoritesinin kayıtsızlığı karşısında tamamen sahipsizler.
Ayrıca bu içerikteki programların diğer çocuklar ve gençler üzerindeki yıkıcı sonuçları ise yetişkinlere göre çok daha fazladır.
Sonuç olarak bir toplumun çocuklarını ihmal etmesinin maliyeti çok büyüktür. Çocukların temel hakları güvence altına alınmalı, programların nesnesi olmaktan kurtarılarak hakların öznesi olmalıdır.
Yeni yorum ekle