Türkiye'nin Enflasyon Sorunu: Nedenler, Sonuçlar, Çözüm Önerileri

06 Eylül 2022

Dün açıklanan son enflasyon rakamlarına göre Türkiye'de enflasyon son 24 yılın rekorunu kırarak, resmi rakamlara göre TÜFE bazında %80,2, gayri-resmi araştırma girişimi ENAGrup tahminlerine göre ise %181,37 olarak gerçekleşmiştir. Uluslararası karşılaştırmalarda da Türkiye maalesef, Zimbabwe’den sonra dünyada enflasyonu en yüksek ikinci ülke olarak görünmektedir (Tablo 1). Bu yazıda Türkiye'nin müzmin yüksek enflasyon sorunu nedenleri, sonuçları ve çözüm önerileri bağlamında ele alınmaktadır.

Türkiye'de Enflasyon Düşecek mi?

Fıkra bu ya, 1990’lı yılların başlarında, SSCB yeni dağılmışken, Türkiye enflasyon açısından iki haneli rakamlarla üç haneli rakamlar arasında gidip gelirken, ABD, Rusya ve Türkiye’nin en yetkili temsilcileri “Şeytan Hazretleri”nin huzuruna çıkmış. Her birinin birer soru sorma hakkı varmış. Önce ABD’li yetkili sormuş: Şeytan Hazretleri, tam SSCB dağıldı, tek kutuplu dünyanın gerçek lideri olmanın sefasını sürmek istiyoruz, ama bir türlü olmuyor; her taraftan isyanlar, meydan okumalar sökün edip duruyor, sizce bu emelimize ulaşmak ne kadar sürer? Şeytan biraz düşündükten sonra cevap vermiş: 20-30 yıl alabilir. Bunun üzerine ABD Başkanı başlamış ağlamaya “ben göremiycem, ben göremiycem” diye. İyi kötü kendisini teskin etmişler, ardından Rus yetkili sormuş: Şeytan Hazretleri, SSCB dağıldı çok üzüldük, ama pes etmedik, Çarlık Rusya’sının ihtişamlı günlerine dönmek istiyoruz, ama kolay görünmüyor; sizce bu ne kadar zaman alır? Şeytan biraz düşündükten sonra cevaplamış: 50-60 yıl alır. Bunun üzerine Rusya Başkanı başlamış ağlamaya: “ben göremiycem, ben göremiycem!” Neyse onu da teskin etmişler, sıra Türk yetkiliye gelmiş, o da sormuş: Şeytan Hazretleri, ben kendimi bildim bileli Türkiye yüksek enflasyonla boğuşuyor, acaba Türkiye'de enflasyon ne zaman düşecek? Fıkra bu ya, bu kez Şeytan başlamış ağlamaya, “ben göremiycem, ben göremiycem!..” 

Türkiye, 1970’li yılların başından 2000’li yılların ortasına kadar yaklaşık 35 yıl süren bir kronik yüksek enflasyon süreci yaşadıktan sonra, Ak Parti iktidarlarının ilk yıllarında sağlanan ekonomik ve siyasi istikrar, piyasalara verilen güven, sağlanan mali disiplin, merkez bankası bağımsızlığını tanıma ve karşılıksız para basmama gibi doğru politikalar sayesinde enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmeyi başarmıştı. Ancak, yukarıdaki fıkrada vurgulanan ana fikri adeta doğrularcasına, 2017 yılından bu yana enflasyon yeniden yükselme sürecine girdi, önce çift haneli rakamlara yükseldi, giderek daha da hızlandı, bugün resmi rakamlara göre bile üç haneli rakamlara yaklaşmış durumda (Grafik 1). İster resmi ister gayri-resmi, ister TÜFE ister ÜFE, hangi verilere ve hangi açıdan bakarsanız bakın, Türkiye'nin bir müzmin, kronik enflasyon sorunu olduğu ortadadır. Acaba neden? Popüler siyasi söylemlerde sık sık dile getirildiği gibi, enflasyonun nedeni dış mihraklar mı? Bizi kıskananlar, gelişmemizi çekemeyenler mi? Vahşi kapitalizm mi? Başıboş bırakılmış piyasalar mı? Covid-19 pandemisi mi? Rusya-Ukrayna savaşı mı? Biz bu süreçte acaba “sütten çıkmış ak kaşık” mıyız? Bizim hatalarımız yok mu? Enflasyon belası hakkından gelinemez bir canavar mıdır, yoksa doğru politikalarla hakkından gelinebilir, kontrol edilebilir, düşürülebilir bir iktisadi sorun mu? Eğer öyleyse, çare nedir, ne yapmak gerekir?

Enflasyon nedir, çeşitleri ve potansiyel nedenleri nelerdir?

Geniş anlamda şişme, şişirme, kabartma, coşturma, aşırı genişleme ve şişkinlik anlamına gelen “enflasyon” kelimesi, dar ve kavramsal anlamıyla “fiyatlar genel seviyesinde görülen etkili ve sürekli artışlar” demektir. Başka bir deyişle, enflasyon bir tek veya birkaç malın fiyatının bir defalığına artışı değildir; fiyat artış hızıdır, malların ezici çoğunluğunun fiyatlarının sürekli artışı demektir; bütün malların ortalama fiyatlarının birlikte ve hissedilir ölçüde şişmesi, kabarması demektir. Dolayısıyla enflasyonun düşmesi de fiyatların düşmesi, gerilemesi yahut mevcut seviyesinin altına inmesi değildir; enflasyonun düşmesi “fiyat artış hızının yavaşlaması”dır, örneğin eskiden %50 artmış olan fiyatların şimdi %30 artması demektir.

Enflasyonu nedenlerine göre ve şiddetine göre çeşitli kategorilere ayırmak mümkündür. Nedenlerine göre enflasyon üçe ayrılır: talep enflasyonu (aşırı talepten, üretim yetersizliğinden, arzın talebi karşılayamamasından kaynaklı enflasyon), arz ya da maliyet enflasyonu (üretim girdilerinin fiyatlarındaki, dolayısıyla üretim maliyetlerindeki artışlardan kaynaklı enflasyon), ve fiyat ya da piyasa gücü enflasyonu (piyasada yeterince rekabet olmamasından, firmaların tekel veya oligopol gücünden, kâr marjının yüksek tutulmasından kaynaklanan fiyat artışları). Dolayısıyla enflasyonun, aşırı fiyat artışlarının üç potansiyel sebebi olabilir: aşırı talep, maliyet artışları, rekabet eksikliği.

Şiddetine göre enflasyon ise dörde ayrılır: sürünen enflasyon (%0-2), ılımlı enflasyon (%2-9, tek haneli rakamlar), kronik-yüksek enflasyon (%10-99, çift haneli rakamlar), hiperenflasyon (%100’ü geçmiş, üç haneli rakamlarda enflasyon). Bir de enflasyonun önceden tahmin edilip edilmediğine bağlı olarak “beklenen enflasyon” ve “sürpriz/beklenmedik enflasyon”dan söz edilebilir. Bunlardan ilk iki kategorideki enflasyona katlanılabilir, hatta sürünen enflasyonun üreticiler açısından teşvik edici bile olduğu ileri sürülür. Ancak kronik enflasyon ile hiperenflasyon artık fiyat artış hızının gemi azıya alması, katlanılabilir olmaktan çıkması demektir; bunların yaptığı tahribat hem ekonomik, hem sosyal anlamda çok büyüktür. En berbat olanı doğal olarak hiperenflasyon olup, yerli paranın artık bir alış-veriş ve değer saklama aracı olmaktan çıktığı, “dandik para” haline geldiği fiyatların her saat değiştiği durumu ifade eder.

Enflasyonun Parasallığı Kanunu: Karşılıksız Para Basmak Enflasyon Yaratır!

Enflasyonun nedenleri ve enflasyonla mücadele tartışması bağlamında belki de vurgulanması gereken en önemli nokta, türü ve şiddeti ne olursa olsun, enflasyonla ilgili en önemli gerçeğin, piyasadaki para miktarı yani para arzıyla ilgili olmasıdır. Nobel ödüllü ünlü iktisatçı Milton Friedman’ın veciz ifadesiyle, “enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur.” İktisadi hayatın bu temel gerçeğini günlük konuşma diliyle ifade edersek diyebiliriz ki, karşılıksız para basmanın, piyasadaki para arzını gereğinden fazla artırmanın kaçınılmaz sonucu fiyatların şişmesidir, yani enflasyondur. Enflasyon, sebep-netice tartışmaları vesilesiyle daha önce (21 Kasım 2021) bu köşede yapılan bir değerlendirmede de (https://fikircografyasi.com/makale/enflasyon-faiz-sebep-netice-vesaire-…) vurgulandığı üzere, iktisadın da aynen fizik-kimya-biyoloji kanunları gibi evrensel kanunları vardır. Politikacıların, bürokratların ya da toplum mühendislerinin hoşuna gitmese de, işlerine gelmese de iktisadi sorunların açıklanabilir nedenleri vardır; bizim arzumuzdan bağımsız olarak, belirli nedenler belirli sonuçları doğurur; dolayısıyla bunların çözümü için söz konusu nedenlerin ortadan kaldırılması gerekir. “Biz kafamıza göre takılalım, nedenleri azdıralım, ama sonuçlardan kaçınalım” gibi bir beklenti beyhudedir, saçmadır, başını kuma gömmektir. İşte bu evrensel yasalardan biri de “enflasyonun parasallığı kanunu”dur.1 İster gelişmiş, ister azgelişmiş, isterse gelişmekte olan kategorisinde yer alsın, dünyanın hemen her ülkesinin deneyimi, karşılıksız para basıp para arzını şişirmenin, belirli bir gecikmeyle de olsa, eninde sonunda enflasyon yaratacağına işaret etmektedir.2

Türkiye'de yaşayan ve geçim derdi olan hemen herkesin artık yaşayarak öğrendiği üzere, enflasyon hem ekonomik, hem de sosyal ve siyasal maliyetleri olan bir sorundur. Dar ve sabit gelirlileri fakirleştirmek, paramızın alım gücünü azaltmak, fiyat sinyallerini bozarak yatırımcı ve girişimcileri yanlış yönlendirmek, istikrarı bozmak, öngörülebilirliği azaltmak, kaynak dağılımında etkinliği bozmak, borçlu ile alacaklı ve işveren ile işçi arasında haksız gelir ve servet transferine yol açmak, gelir dağılımını bozmak, yerli paradan kaçışa (dolarizasyona) yol açarak döviz piyasalarında istikrarsızlık yaratmak, bütün bunların bileşik sonucu olarak da bir ülkenin uzun vadeli büyüme imkânlarını olumsuz etkileyerek ortalama büyüme hızını aşağı çekmek (Grafik 4), yani gelişme/kalkınma yollarını tıkamak gibi sayılmaz zararları ve maliyetleri vardır. Bu nedenle dünyanın istikrarlı, demokratik, gelişmiş ülkelerinin çoğunda merkez bankasının bağımsızlığı ve enflasyonla mücadele çok hassas bir konu olup, merkez bankasının en öncelikli, hatta çoğu kez tek görevinin “fiyat istikrarı” yani enflasyonla mücadele olduğuna vurgu yapılır.

Tablo 1: Dünyada Enflasyonu En Yüksek Ülkeler (Temmuz 2022)

Son zamanlarda ABD ve AB gibi gelişmiş ülkeler de dâhil olmak üzere bütün dünya yüksek enflasyon sorunundan mustariptir. Ancak, Tablo 1’den de görüleceği üzere, Türkiye enflasyonun rekor seviyede yüksek olduğu ülkelerin başında gelmektedir. Gelişmiş ülkelerde de son aylarda rekor seviyelerde yüksek enflasyon kaydedilmekle birlikte, onlardaki enflasyonun hâlâ tek haneli rakamları aşmadığı unutulmamalıdır.

Dünyada ve Türkiye'de Enflasyonun Nedenleri

Türkiye'deki kronik enflasyonun içsel ve dışsal nedenlerinden söz etmek mümkündür. Dışsal nedenlerin başında Covid-19 pandemisi ile Rusya-Ukrayna savaşı gelmektedir. Gerek pandemi ve gerekse Rusya-Ukrayna savaşı tedarik zincirini bozmuş, arz-yönlü sorunlar yaratmış, petrol ve doğalgaz fiyatları başta olmak üzere enerji ve girdi maliyetlerini yükseltmiştir. Pandeminin yarattığı eve kapanma, üretim ve iş kayıpları ve sağlık sorunlarıyla başetmek üzere hükümetlerin ve merkez bankalarının genişletici para (düşük faiz, para basımı) ve genişletici maliye (yüksek kamu harcamaları, düşük vergiler) politikaları talep yönünden, tedarik zincirindeki bozulmalar ile enerji ve diğer girdi maliyetlerindeki artışlar da arz yönünden bütün dünyada enflasyonu azdırmıştır. Ancak pandemi ve Ukrayna krizi sadece Türkiye değil, bütün dünya ülkeleri için geçerli olup, Türkiye'ye özel bir tarafı yoktur. O halde Türkiye'nin enflasyon oranının aşırı yüksekliği bakımından dünyadan negatif ayrışmasının başka sebepleri olmalıdır.

 

Grafik 1: Türkiye'de Enflasyonun Seyri (TÜFE, %, 2004-2022)
Kaynak: TÜİK. (2022 rakamı Ağustos ayı itibariyle.)

Bu sebeplerin başında Türkiye'nin bu süreçte para arzını rekor seviyede artırmış olması gelmektedir. Grafik 1 ve 2’den de görüldüğü üzere, 2020 ve 2021 yıllarında dünyada ortalama parasal genişleme %13 civarında iken, Türkiye (geniş ve dar tanımlı para arzı bazında, sırasıyla) %50 ve %95 gibi anormal düzeylerde parasal genişlemeye gitmiştir. Bu noktada, pandeminin olumsuz etkileriyle mücadele edelim derken ölçünün fazlaca kaçırıldığı açıktır. Buna Türkiye'nin iç siyasi gerilimlerin yüksekliği, (son zamanlarda tamiri yönünde epey çaba harcanmakla birlikte) dünya ile ilişkilerinin genelde gerilimli olması, yabancı sermayenin eskisi kadar gelmemesi, ülke riskinin rekor düzeyde yükselmesi, aşırı maliyetli (köprü,

havalimanı vs.) kamu yatırımları veya Hazine garantili yatırımların kamuya mali yükünün artmış olması, Merkez Bankası yönetimlerinin sık sık değiştirilmesi, fiilen Merkez Bankası bağımsızlığının ortadan kalkması ve yüksek enflasyona rağmen (hem dünyanın, hem ekonomik aklın ve evrensel iktisat yasalarının aksine) faizlerin siyasi talimatla düşürülmeye çalışılmasının beklentileri bozması ve kurlarda anormal yükselmelere yol açması, kur artışlarını frenleme amacıyla getirilen Kur Korumalı Mevduat (KKM) mekanizmasının kamuya yeni yükler yüklemeye devam etmesini de eklemek gerekir. Bu geniş çerçeveden bakıldığında esasen enflasyon bir sebep değil, sonuçtur; Türkiye'nin asıl sorunu sadece yüksek enflasyon değil, ondan daha da önemlisi iç siyasi gerilimin yüksekliğidir, dış ilişkilerin sorunlu olmasıdır, hukuk devletiyle ilgili sorunlardır, keyfiliktir, öngörülebilirliğin olmamasıdır, liyakatten sapılmasıdır, belirsizlik ve ülke riskinin yüksekliğidir.

Grafik 2: Türkiye ve Dünyada Pandemi Döneminde Parasal Genişleme

Para Basarak Enflasyon Yaratmanın Faydaları

Para basıp enflasyon yaratmanın kime ne faydası vardır sorusu önemli bir sorudur. Enflasyonun aslında kimseye bir faydası yoktur, bir merci hariç: devlet! Karşılıksız para basıp enflasyon yaratmanın devlete, devleti çekip çeviren merci olarak da hükümetlere üç temel faydası vardır: 1) Senyoraj geliri, 2) Enflasyon vergisi, 3) Borçlarını “elçabukluğu marifet” yöntemiyle, ödemeden, reel olarak kırpmak. Senyoraj geliri, para basma tekelinden kaynaklanan, kâğıt ve mürekkep maliyetine gelir yaratabilme, akşam olmayan parayı, para basma makinelerini “sabaha kadar” çalıştırarak, çuval çuval parayı önüne koyma imkânıdır. Bilindiği gibi bunu sivil vatandaşların yapması “kalpazanlık” olarak adlandırılır ve cezası hapsi gerektiren bir suçtur. Oysa devletler bunu sürekli yapmaktadırlar; karşılıksız para basmak bir anlamda kalpazanlıktır. Enflasyon vergisi, devletin vergi yasalarıyla açıktan toplayamadığı vergiyi para basıp fiyatları şişirerek dolaylı yoldan yapması, vatandaşın evine götürebileceği erzak ve ekmeği azaltmasıdır. Borçlarını reel olarak azaltmak ise Hazineye verilen borçların yüksek enflasyon yüzünden alım gücünün azalmasıyla ilgilidir. Bunu basit bir örnek üzerinden açıklamak anlamayı kolaylaştırabilir. Diyelim ki tanesi 1000 TL’den 10 masa almak yerine %20 faizle 1 yıl vadeli hazine bonosu/devlet tahvili alıp devlete 10.000 TL borç verdiniz. Bir yıl sonra devlet faiziyle birlikte size 12.000 TL ödedi; ama unuttuğunuz bir şey var: enflasyon %80! Siz hevesle bir yıl önce almayı ertelediğiniz 10 masayı almak üzere mobilyacıya koştunuz. Abi al şu 12.000 lirayı, ver bana 10 masa, dediniz. Mobilyacı size ne der, tahmin edebilirsiniz: Abi, kusura bakma, o geçen yıldı; şimdi her bir masa 1.000 değil, 1.800 TL, dolayısıyla size 10 değil ancak 6,6 masa (12.000/1.800) verebilirim! Kısaca devlete 10 masa borç verdiniz, ama 6,6 masa ancak geri alabildiniz; böylece devlet baba, enflasyon yaratmak suretiyle, borcunu 3,4 masa değerinde azaltmış oldu.

Enflasyonu Düşürmenin Çareleri: Denk Bütçe Politikası, Para Basmaya Son Vermek, Acı Reçeteye Razı Olmak, Merkez Bankasının İşine Karışmamak

Hemen bütün sosyal, siyasal, hukuksal ve kültürel sorunlarda olduğu gibi iktisadi sorunları da önlemenin olmazsa olmaz şartı, sebepleri ortadan kaldırmaktır. Aynı kural enflasyon için de geçerlidir. Bu bağlamda Türkiye'nin kronikleşmiş müzmin enflasyon sorununu çözmenin yolları sebepleri mümkün olduğunca ortadan kaldırmaktan geçmektedir. Sondan başa doğru bir sorgulama yaparsak, şunu görmek mümkündür:

Grafik 3: 2018-2020 Döneminde Türkiye'de Parasal Genişleme

Neden bu kadar çok para basmak zorunda kalıyoruz? Çünkü devasa bütçe açıkları veriyoruz. Neden devasa bütçe açıkları veriyoruz? Çünkü bütçe gelirlerini artıramıyor, ama bütçe/kamu harcamalarını alabildiğine artırıyoruz. Kamu harcamaları neden artıyor? Çünkü savunma harcamalarımız çok fazla; kısa sürede kendini amorti etmesi mümkün olmayan büyük çaplı kamu yatırımlarına girişiyoruz; fizibilitesi iyi yapılmamış Hazine garantili yatırımlara izin veriyoruz; sosyal yardım amaçlı kamu harcamalarında ölçüyü kaçırıyoruz. Yine bu çerçevede dış ilişkilerimizin gergin olması, gücümüzle orantılı olmayan risk alma iştahımız, iç siyasi gerilimin yüksek olması, merkez bankası bağımsızlığını fiilen ortadan kaldıran müdahaleler, liyakatten sapan, kurumları zayıflatan keyfi uygulamalar, belirsizliği artırıp ülke riskini artıran icraat ve tutumlar, zaten olumsuz uluslararası konjonktürle birleşip bize yüksek CDS primi, yüksek kamu açığı, yüksek borçlanma ve para basma ihtiyacı olarak geri dönmektedir. O halde yapılması gerekenler bellidir:

Her türlü keyfiliğe son vermek, hukuk devletini bütün kurumlarıyla tesis etmek, uluslararası ilişkilerimizi barışçı bir temelde iyileştirmek, Merkez Bankası bağımsızlığını tanımak, kurumları ehil, tecrübeli, işini bilen ellere teslim etmek, ayağımızı yorganımıza göre uzatıp denk bütçe politikaları uygulamak, sosyal refah programlarında ölçüyü kaçırmamak, kamu harcamalarını kısmak, kamuda israf ve savurganlığa kesinlikle son vermek, kamu ihalelerini herkese açık ve şeffaf, rekabetçi usullerle yapmak, yerli ve yabancı yatırımcıya güven vermek, yatırım ortamını iyileştirmek, her türlü belirsizliği azaltıp ülke riskini düşürmek, öngörülebilirliği artırmak, karşılıksız para basmaya da behemehal son vermek.

Grafik 4: Gelişmekte Olan Ülkelerde Enflasyon-Büyüme İlişkisi (2001-2020)

Her kronik rahatsızlığı olan hasta acı reçeteye katlanmak zorundadır. Her alkolik, bu illetten kurtulabilmek için bir süre baş ağrısından kıvranma pahasına alkolden uzak durmak zorundadır. Acı ilaç içilecek, bir süre baş ağrısı ve türlü sıkıntılar çekilecek, iyileşme ancak ilacı içtikten belirli bir süre sonra, tedaviye ısrarla devam edilmesi sayesinde başlayacaktır. Bu anlamda enflasyon da, para basmaya ve toplumun her kesimine bol keseden para dağıtmaya son verilmeden, kısa vadede ekonominin durgunlaşması, büyümenin yavaşlaması, işsizliğin kısmen artması vb. şikâyetlerin arttığı bir sıkıntı dönemi yaşanmadan atlatılamaz. Asgari ücreti artırarak, emekli maaşlarını artırarak, para basıp KKM sahiplerini finanse ederek, son tahlilde bütçenin açık vermesine sebep olan politikalara devam ederek maalesef enflasyon düşürülemez. Kararlı bir şekilde ve piyasa paydaşlarıyla bir araya gelerek, herkesi elini taşın altına koymaya davet ederek, en başta da hükümetin elini taşın altına koymasıyla, karşılıksız para basmaya kesin olarak son verildiğini ilan ederek ve merkez bankasının bundan sonra işine kesinlikle karışılmayacağı vaat edilerek yeni bir sayfa açılabilir. Geçmişteki hataların dürüstçe kabul edilmesi, özeleştiri yapılması, kurumsallaşma ve liyakate önem verilmesi, belirsizliklerin ve risklerin azaltılıp öngörülebilirliğin artırılması konusunda ne kadar inandırıcı olunabilirse enflasyonun düşmesi ihtimali de o kadar artacaktır.

 


1 İktisadın evrensel yasaları konusunda geniş bir tartışma için bkz. İktisadın Evrensel Yasaları ve Kadim Sorunları, M. Acar, https://www.kitapyurdu.com/kitap/iktisadin-evrensel-yasalari-ve-kadim-sorunlari/469526.html

2 Enflasyonun niteliği, parasallığı ve dünyanın çeşitli ülkelerinin enflasyon deneyimleri ve enflasyondan kurtulmanın yolları konusunda daha geniş bir tartışma için bkz. Tercih Özgürlüğü, M. ve R. Friedman, https://www.kitapyurdu.com/kitap/tercih-ozgurlugu-amp-piyasanin-gucune-dair-kisisel-bir-izah/577184.html

İsmail

Katma değer üretmeden, zaten az olan üretimden gelen geliri paylaşan büyük kesimi de dahil edelim. Bunlar saçma sapan güvenlik elemanları, kapıcılık kavrami, siyasi erkini devam ettimek için 1 kişilik işi yapmak için devletin 5 kişiyi istihdam etmesi, ve dünya da açık ara yapılan israf, gelir adaletsizligi, liyakatsiz istihtamlar v.b...

Pa, 07/23/2023 - 10:02 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
2 kez görüntülendi. 7,241 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.