AVRUPA BİRLİĞİ NOTLARI

“Ankara Kriterleri”nde Neredeyiz?

21 Mayıs 2020
Türkiye-AB ilişkileri kriterler boyutuyla ele alındığında Müzakere Çerçeve Belgesi kapsamında, 35 fasıl üzerinden yürütülen müktesebat uyumu sürecinde 15 yılda sadece 16 fasıl müzakereye açılıp, bunlardan biri geçici olarak kapatıldı. Bu yönüyle son on yıldır fetret devrinde olan AB’nin Türkiye’nin adaylık sürecinde motivasyonunu giderek tüketen bir yaklaşım sergiledi. Birlik açısından ele alındığında Türkiye henüz Kopenhag kriterlerinin çok uzağında fakat söz konusu kriterlere AB üyelerinin ne kadar uyum sağladığı da bir tartışma konusu niteliğinde.

Demokrasinin restorasyonu ve Avrupa’da popülizmin yükselişi

Veyis Güngör
24 Haziran 2019

Mayıs (2019) ayında yapılan Avrupa Parlamentosu milletvekili seçimleriyle Avrupa’da popülizmin yükseldiği bir kez daha görüldü. Avrupa seçmeninin bir iki Avrupa ülkesi hariç, diğer Avrupa ülkelerinde popülist partilere yönelmesi, bu partilerin Avrupa Parlamentosunda temsil edilmesi ve grup kurmalarını da beraberinde getirdi. Sağ popülistler özellikle Fransa ve İtalya’da seçimlerinin kazananları olarak tarihe geçtiler. Söz konusu yükseliş uzmanlar tarafından yorumlandı ve yorumlanmaya devam ediyor. Bazı uzmanlar, son siyasi gelişmelerle ‘peuplecratie’, halkın gücünün sınır tanımadığı olgusunun ortaya çıktığını belirttiler.

Acaba Neden?

27 Mayıs 2019

Türk edebiyatında 'Uyurgezerler romanının bir muadili mevcut aslında: Yakup Kadri'nin 'Kiralık Konak' eseri. Ama biz daha ileri gidelim. Herman Broch, Stefan Zweig seviyesinde bir yazar iken Mithat Cemal Kuntay, Thomas Mann ayarında bir romancımız. Onun tek eseri 'Üç İstanbul' bir dünya klasiği niteliğinde ve Elias Canetti'nin 'Körleşme', Thomas Mann'ın ' Buddenbrocks' ve Herman Broch'un ' Uyurgezerler' romanlarından daha üstün. Fakat ne yabancı dillere çevrilir ne de okullarda okutulur.

Hollanda Türkiye Diplomatik Krizi ve Hollanda Türkleri

Veyis Güngör
18 Mart 2017

Hollanda ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkiler 400 yılı aşkın bir tarihi geçmişe sahiptir. Bu uzun süre içinde iki ülke arasında ciddi bir gerilim, sıkıntı ve krizin yaşandığına şahit olunmamıştır. İki ülke tarih boyunca çok yönlü ilişkilere sahip olmuş ve birbirleri için vazgeçilemeyecek dost konumuna gelmişlerdir. Öyleki bir Hollanda atasözü şöyledir: ‘Liever Turks dan paaps’: Katolik olmaktansa Türk olurum. Ancak, Hollandalı yetkililerin 15 Martta yapılacak olan seçimlerin de etkisiyle  Türk yetkililere karşı her türlü diplomatik kuralı hiçe sayarak tavır alması ve buna Türk yetkililerin gösterdikleri haklı tepkiler, asırlar boyunca büyük emeklerle tesis edilen bu dostluğu tehlikeye atmış ve hayal kırıklığı yaratmıştır.
Dolayısiyle yaşanan diplomatik krizin Hollanda ile Türkiye arasında 400 yılı aşkın geçmişe sahip dostane ilişkilere kalıcı zarar vermemelidir. Bu noktada çok hassas davranılmalıdır. Yaşanan bu krizin kazananı olmayacağı gibi en çok zararı da şüphesiz Hollanda’da yaşayan Türkler göreceklerdir.  

Avusturya da siyasiler ve hukukçular arasında başörtüsü yasağı tartışmaları

Rukiye Sancar
15 Şubat 2017

Avusturya`da geçtiğimiz günlerde Entegrasyon Bakanı Sebastian Kurz ve Hükümet sözcüsü Heinz Faßman, kamusal alanda başörtüsü yasağının getirilmesini önerdiler. Hizmet alanlarında önemli bir gösterge olduğunun söylenmesiyle, başörtüsü yasağı tartışmaları yeniden başlamış oldu.  Buna gerekçe olarak da memurların dini değerlere karşı tarafsız olmaları gerektiğini, ifade etti. Hükümet sözcüsü Faßman`ın bu konudaki açıklaması; "Sorun şu ki, devlet okullarındaki öğretmenlerin başörtüsü takıp takmamaları üzerine açık cevap: Hayır." Aynı zamanda Dışişleri ve Entegrasyon Bakanı Sebastian Kurz da, Entegrasyon yasasını destekleyerek; Heinz Faßmann`ın önerisi olan başörtüsü yasağının, kamusal alanda olması gerektiğini ifade etti. Oysaki Sebastian Kurz, 2011 yılında Heute gazetesine verdiği röportajda başörtüsünü bir sorun olarak görmediğini ifade etmişti.

Elveda Avrupa

09 Ocak 2017

Sayısız çatışma alanına rağmen Avrupa yalnızca siyasi değil, hukuki birlik de tesis etmek istemektedir bugün. Ancak egemenliğin paylaşımı ve  Avrupa Anayasası gibi sorunlarla baş etmekte zorlanmaktadır. Özellikle Hobbes ve Rousseau'ya dayanan, mutlakiyet çağının ürünü egemenlik kavramını terk etmeye hiç bir ülke yanaşmıyor. Devletler Hukuku'ndan alınacak çoğulculuk anlayışı ile egemenlik ve anayasa sorunu çözülmeye çalışılıyor. Atlantik'ten Urallara dek uzanan bir alanda 'cennet' kurmak mümkün mü? Henüz kimse kestiremiyor. Çünkü bu zor günlerde yalnız Türkiye değil, Avrupa da önünü göremiyor...