Ömrünü Kur’ân’ı Kerim hizmetine adamış, 8 yaşında öğrendiği Kur’ân’ı Kerim’i kesintisiz olarak 75 yıldır öğretmeye devam eden, ”TARZ-I OSMÂNÎ ve FEM-İ İSTANBUL İLE KUR’ÂN-I KERÎM-İ TİLÂVET”in son temsilcilerinden olan ve mûsıkî alanında güfteleri kendisine ait 150’den fazla besteleri bulunan, binlerce öğrenci yetiştirmiş, eğitimci ve Kurrâ Hâfız İlhan TOK hocamızla, Kur’ân’ı Kerim’den mûsıkîye sizler için sohbet ettik.
Nebahat Konu
-Efendim hoş geldiniz.
-Hoş bulduk. Önce özel olarak, kalbi ve çok samimi teşekkürlerimi ifade edeyim. Zahmet buyurdunuz. Bizi Kur’an-ı Kerim aydınlığında görmeye çalışarak ve “hüsn-ü zan” besleyerek belki istifadeye sunulacak bazı şeyler buluruz ümidiyle zaman tahsis ettiniz. Müteşekkirim.
Biz teşekkür ederiz efendim.
-Kur’an-ı Kerim ile mûsıkî arasındaki kurduğunuz bağı anlatarak başlayalım dilerseniz sohbete, nasıl bir bağ kurduğunuzu anlatabilir misiniz?
Efendim. İzninizle sohbetimize mûsıkî nedir onu cevaplayarak girelim. Mûsıkî, Kâinatta yankılanan sayılamayacak kadar bütün seslerin tamamının adıdır. Peki, mûsıkî anlamında insan marifetiyle ortaya konanlar nelerdir ve kaç tanedir? Sadece iki tanedir.
a)Sesli- Sözlü icralar.
b)Enstrümanlarla sergilenen icralar.
Böylece sonsuz mûsıkî içindeki yerimizi sezmiş ve insafımız varsa haddimizi bilmiş ve hudut çizgimizi görmüş ve tanımış olduk. Şimdi gelelim Kur’ân-ı Kerim ve mûsıkî ilişkisine. Kur’ân’ı Kerîm, kâinâtın yaratıcısı Allah’ın kelâmıdır ve sözlerin en güzelidir (Zümer sûresi,âyet 23). İnsan da, yaratılmışların en mükemmelidir (Tîn sûresi, âyet 4). Sözlerin en güzeli Allah’ın Kelâmı “Kur’ân’ı Kerim”. Canlı varlıkların en mükerrem ve mükemmeli de ”İnsan”. Kur’ân’ı Kerim kime emanet? İnsan’a. Kâinatın merkezinde kim var? İnsan…Allah’ın sözlerine ve sedasına kim tercüman oluyor? İnsân…Kur’ân’ı Kerim’de İlâhî mûsıkî ahengi olduğunu, O vahyi alan Hz. Muhammed (sav)’den öğreniyoruz.
Şöyle ki:
Namaz kıldırırlarken Kur’an-ı Kerim-i hüzünlü ve ağlamaklı bir sesle okuyor. Namaz sonraları Mihrab’da da öyle okuyor. Kur’ân’ı Kerim’i öğretirken öyle uyguluyor. Kur’ân’ı Kerim’in hüzünlü ve ağlamaklı tarzda okunması hususunda emir ve tavsiyeleri var. Seslerinizi Kur’ân’ı Kerim’le süsleyiniz tarzında Hadîs’i şerifleri yanında, Kur’ân’ı Kerim’i seslerinizle süsleyiniz buyurmuşlar.
Açık seçik şunu görüyoruz ki, Kur’ân’ı Kerim kurallara uygun tarzda hüzünlü sesle okunduğunda O’nda var olan İlâhî mûsıkî ahenk ve letafeti ortaya çıkıyor. Şu halde benzeri olmayan Kur’ân’ı Kerim’in şanına yakışır biçimde okunması için mutlaka ses kullanımı tekniğine ihtiyaç var. Böyle bir eğitimin hem O’nu okumada uzman, hem de mûsıkîye âşina olanlarca verilmesi gereklidir. Çünkü eğitilmiş ses ve makamsal kazanımların Kur’ân’ı Kerim’in okunuşuna uyarlanması vazgeçilmez kurallara uymakla olacaktır, bu da kolay bir şey olmamak bir yana, üst düzey kıraat uzmanı olmayı gerektirir.
-Mûsıkînin dinisi, la dinisi olur mu?
Efendim, mûsıkîyi tanımladım ve dedim ki, mûsıkî: Kâinâtta var olan bütün seslerdir. Şimdi soralım, sesin dinlisi-dinsizi olur mu? Bir beste formunu icra veya serbest tarzda bir sözün seslendirilmesini müzikal bir sunum olarak düşündüğümüzde bu, mûsıkî yoluyla sesin dışarıya yansıması ve yankılanmasıdır. Bunun dinlilikle, dinsizlikle ne ilgisi olabilir ki? Böyle şeylerle insanları meşgul etmekte kasıt yoksa koyu bir cehalettir.
-Mûsıkînin ulvîsi, süflîsi var mıdır?
Evet vardır. Mûsıkî adı altında yapılan icra ve sunumların sözleri, melekleri utandıracak kadar hafif, aile fertlerinin ve hayâ duygusuna sahip toplulukların yüzünü kızartacak kadar basit ve ahlâki normların dışına taşan işlevlere san ’at ve mûsıkî deniyorsa, bu mûsıkî süflîdir. Ayrıca, Allah’ın en güzel eserim ve en mükemmel varlık dediği insanın bütün azalarını âdeta parselleyerek ve en mahrem yerlerinin güftelere döküldüğü sözcükleri notaya alarak san’at şemsiyesi altında sunuyor, bunları sanatsal çalışmalar diye ballandıra ballandıra sunmanın yanında bunlara doyumsuz zevkler de diyebiliyorsanız deriz ki, bunlar san’at olamaz ve güzelim san’at, sefîl sözlere feda edilemez. Sonuç olarak Söz konusu mûsıkî olunca, sözler ulvi, yüce ve edebî ise, mûsıkî yücedir, temizdir.
-Yıllarca Diyanet işleri Başkanlığı bünyesinde Tashîh‐i Hurûf dersleri verip bu kurslarda eğitim verdiniz. Tashîh‐i Hurûf nedir?
Ankara’da Diyanet İşleri Başkanlığı Ankara İl Müftülüğü gözetim ve denetimi altında 3 Nisan 2006 tarihinde başlattıkları “Tashîh-i Hurûf” kursları”nın kurucu hocasıyım.
Kursiyerler: İmam- hatipler/ müezzinler ve Kur’ân’ı Kerim öğretmenleridir.
Ders konuları: Kur’ân’ı Kerim, imâmet, ezanlar- müezzinlik icraları, İslâmi bilgiler, mûsıkî çalışmaları, ses kullanımı tekniğini öğretim gibi hususlardır.
Peki, Tashîh-i hurûf nedir?
Tashîh-i hurûf, “Kur’ân’ı Kerim harflerini sağlığa kavuşturmak” demektir ki, bu tanım pek yerine oturmamaktadır. Çünkü Kur’ân’ı Kerim harfleri sağlıklı olarak yerindedir. Bu ismi bendeniz koymadım. Gerçeği yansıtmıyorsa da böyle denmiş, şöhret bulmuş gidiyor. Fakire göre doğru tanım, Kur’ân’ı Kerim’i sağlıklı okumak için ilgili azaları eğitmedir.
-Siz Kur’an-ı Kerim’in İlahi beste formunda nâzil olduğunu düşünüyorsunuz. Bu fevkalâde önemli bilgi, tespit ve düşüncenizi biraz açar, bilimsel yolla anlatır mısınız?
Çok önemli bulduğum bu sorunuzu sevinç duyarak cevaplıyorum. Kur’ân’ı Kerim’in kurallara uygun şekilde okunabilmesini teorik olarak anlatan ve 28 tane harfin, dudaklardan başlayarak ağız içindeki dağılıma göre hangi harfin nereden ve nasıl çıkacağını anlatan kaynak kitabın adı tecviddir. Tecvid’in sözcük anlamı, bir şeyi güzel yapmaktır. Kur’ân’ı Kerim’le ilgili anlamı, Kur’ân’ı Kerim’i tilâvet kurallarını zedelemeden okumaktır.
-Tecvid ve Kur’ân’ı Kerim-i tilâvet’in mûsıkî ile ilişkisi nedir?
Tecvid, teorik olarak ritmi ve her hecede kullanılacak zamanın ne olmak gerektiğini anlatır. Ritmik olarak her hecenin sür’ate göre alacağı zaman tabiatıyla farklıdır ama an itibarı ile ilâhiyat fakültelerinde dahi kıraatte, her hecede ritmik olarak tecvid kuralı bulunduğu gerçeği noktasına gelinememiştir ve gelinmesi de muhal gibidir zira bilimselliğe kapalıyız. Tecvid, heceler üzerinde süre kullanımını “med- kasır” yani, uzun- kısa zaman kullanımı olarak anlatır ve onları da, medlere (uzatmalara) 1-2-3-4 elif miktarı ve uzatmasızlara da ”kasır” der. Zaman kullanımları için de, bir elif’e parmak kaldıracak kadar derken, kat ölçülerini de size bırakır yani, belirsizliğe not bu gerçektir ve geneldir. Gerçek uzmanları tenzih ederim. Kasır yani, uzatmasızlar için ne kadar zaman kullanılacağı belli değildir, onların zaman takdiri de köy, mahalle imamı ve Kur’ân’ı Kerîm öğretenlerle kürsü sahibi ilgili akademisyenlere bırakılmıştır. Eğitim, üretim çarkı böyle olunca, üretilen kırâat ölçüleri de ülkemizin hâlini yansıtmaktadır. Daha da hazîn olanı, yasal sorumlu Diyanet İşleri Başkanlığı ve Kurumun Kırâat Kurulu da olup bitenlere karşıdan bakmaktadır. Sözlerin en güzeli ve eşsiz edebi üslûba sahip Kur’an’ı Kerîm’in doyumsuz hitabını ortaya koyan hecelerdeki farklı zaman kullanımını, yürürlükte olan kaynak, öğretim ve anlatımlara bir şey katmadan ve eksiltmeden aktardım.
-Kur’ân’ı Kerim’i nasıl bir sür’atle okumalıyız ve okuyuşta birlik ve disiplin nasıl sağlanabilir?
Kur’ân’ı Kerim’in hız bakımından okunuşu 3 kategoridir.
a)Tahkîk (ağır tempoda okuyuş) Bilimsel anlatımla: Metronom ritmiyle dakikada 85 vuruş”hızıdır.
b)Tedvîr (orta hızla okuyuş dakikada 110-120 vuruş hızıdır.
c)Hadr (hızlı tempoda okuyuş)ise dakikada 210-220 vuruş hızıdır.
Görüldüğü üzre tecvid, ritmi, matematiği içeriyor yani, bilimselliği….Hecelerde zaman kullanımı değişken olduğundan, zaman birimlerini parmak hesabı, keyfilik ve otoriter tutumla kabul ettirmeye kalkışmak ilkellik ve bağnazlıktır. Ne yazık ki bu hâl Kur’an’ı Kerîm’e reva görülüyor.
Kur’ân’ı Kerim ve İlahi mûsıkî ilişkisinde diğer önemli husus da genizle ilgili tecvid kurallarıdır.
İhfâ: Dudak ihfâsı / İklâb: İdğâm, meal, ğunne / İdğâm misleyn meal ğunne/İdğâm şemsiye meal ğunne/ gibi tecvid kurallarının uygulanmasında ses zorunlu ve ağırlıklı olarak geniz’den gelir ki, buna teğannî denir. Yukarıda isimlerini verdiklerimin seslendirilmeleri bu kurala tabidir. Ağlamaklı ses veren bu kuralların gereği gibi haklarının verilmemesi eksikliktir. O kelâma haksızlıktır. Genizden gelecek ses tonunun ne kalın ne ince, natürel olması gerekir ki, bu da mûsıkîmizdeki “diyez-bemol” le ilgilidir. Ayrıca saydığım tecvid kurallarında her hece için okuyuş hızlarına göre zaman kullanımı farklı olacağından bilimsel uygulama dışında ölçüleri tutturmak çok zordur ve üst düzey uzmanlık gerektirir.
-Efendim, kısa zaman dilimi içinde ortaya koyduğunuz bu bilgi ve görüşlerinizi, taraf olanların da katılacağı geniş bir platformda açıklar ve nota’yı bilen ama Kur’ân’ı Kerim okumasını bilmeyenlere hâzirûnun huzurunda ve medya mensupları önünde bilimsel metotla Kur’ân’ı Kerim okutmaya söz verir misiniz?
İnşallah. Tabii Kur’ân’ı Kerim-i okutacaklarımın “1’lik/2’lik/3’lük/4’lük/8’lik/16’lık/32’lik” notaların değerlerini solfej tarzında seri ve sağlıklı olarak seslendirebilmeleri yeterlidir. Bunu ortaya koyamazsam, ilgililere, Diyanet kurumu ve aziz Türk milletine bir özür borcum olur ki, bu da benim 75 yıllık Kur’ân’ı Kerim hizmetimi gölgelemem anlamına gelir ancak, böyle bir şey olmaz. Burada kazanan benim milletim, mevcut nesil, gelecek nesiller ve insanlık olacaktır. Bu bir ilk ve Milat’tır. Kur’an’ı Kerîm’i tilâvet ve öğretimde Allah’a şükür, üst düzey görev verilen kişi olarak söylüyorum…
Kur’an’ı Kerîm “bilimsel metotla” okunduğunda hiç kimse asla kuralları ihlâl edemeyecektir. Türk Milleti’nin kullandığı dil Kureyş lehçesine yatkın Kur’ân’ı Kerim dilidir ve 21 tane harfi eğitime gerek olmaksızın telaffuz edebilmektedir. Bunu hâfız ilhan tok olarak söylüyor, imzalıyorum. Var mısınız 7’den 70’e “Kur’ân’ı Kerim-i İstiklâl marşı” gibi tek yürek ve tek sesle okumaya? Bu hizmete öncülük edenler, Allah katında kayda ve millet vicdânında târihe geçecektir.
HÂFIZ İLHAN TOK KİMDİR?
Hâfız İlhan TOK, 1937 Yılın’da Düzce'de doğdu. 1949–1955 yılları arasında Düzce ve Hendek’te Düzce’li Hâfız Hilmi Ak’tan Hfızı ve kırâatini tamamladı. Sultan Ahmet Camii İmam-Hatibi ünlü bestekâr Saadettin Kaynak’ın öğrencilerinden Tahir Karagöz ile mûsıkî üzerine çalıştı. Ayrıca Cabir Gürsu Hoca Efendi’den Arapça dersleri aldı. 1956 Yılı ortalarında İstanbul Üsküdar'da müezzin olarak göreve başladı. 25 yıllık hizmet serencâmını 1981 yılında Üsküdar Yeni Camii İmam Hatibi olarak noktaladı. İlhan Tok, 1981 Yılı’nda Malezya’da İslam ülkeleri arasında yapılan Kur’ân-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması’nda ülkemizi başarıyla temsil etti. Sesli ve görüntülü olarak okuduğu Hatim-i Şerif setleri ülkemizde ve dünyanın çeşitli ülkelerinde neşredilmektedir. Na’t, kaside, münacat gibi çeşitli sözler yanında tasavvufî şiirler de yazan İlhan Tok, güftelerinden 150’den fazlasını çeşitli makamlarda bestelemiş ve vakfı olarak ”GERÇEĞE DAVET” adıyla bütün insanlığa ve öğrencilerine hediye etmiştir. Şiirlerinde “Garip” mahlası da kullanan Tok, kendisini “Kur’ân-ı Kerim’in kölesi” olarak tanımlamaktadır. 2006 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Ankara İl Müftülüğü’nün organize ettiği Tashih-i Hurûf kurslarına uzun süre emek veren Kurrâ Hâfız İlhan Tok, evli ve iki kız bir erkek evlat babasıdır.
Değerli ve kıymetli…
Değerli ve kıymetli hocamızla çok feyizli bir sohbet olmuş ilgiyle okudum . Size de bu güzel bereketli röportaj için ayrıca teşekkür ediyorum.Ben de hafız bir müezzin olarak şükürler olsun ki tashihi huruf kursunu başarıyla bitirip formatör ezan öğreticisi olarak Konya'da 25 ilçede ezanı Güzel okuma kursları vermek nasip oldu.Bu vesileyle kıymetli hocamıza tashihi huruf kursları için çok teşekkür ediyorum.selam ve dua ile...
Bu farklı iki tınının cem'i,…
Bu farklı iki tınının cem'i, bu iki farklı akarsuyun birleşmesi, bu iki farklı enerjinin gökkuşağı renklerine katkı yapışı, bu iki farklı gece ve gündüz gibi olan özlerin özlere dokunuşu, bu iki farklı ışık olan güneş ve ay gibi bir ölümü ve dirilişi hatırlaşı,
Bu iki farklı arayayan yolcunun arayış yoluculuğundaki sırlara vâkıf oluşu,
Bu iki farklı aynanın birbirlerindeki aynâ ile, sesleri hem ten kulağı ile, hem de cân kulağı ile, dinleyip hazmedip, daha sonra ruhlarında olgunlaştırıp, ongunlaştırdıkları tatları ise, dünyânın en değerli yaratılan insanına sunmayı bir lezzet bilmişlerdir, işte bu sunuş sanattı, işte bu sunuş müzikti, işte bu sunuş edebiyattı, işte bu sunuş belki de ilâhi edebiyata en güzel dokunuştu. Bu dokunuş ise bizleri belki ötelere belki de ötelerin de ötesine, belki berilere, belki de berilerin de berisi olan ilk karşılaşmaya ve secdeye götürecektir.
Bu duygularla hem İlhan Tok Hocamızı, hem de Melehat Konu Hocamızı selamalar hürmetlerimizi iletiriz....
Yolcu Aziz Kaya
Emre Yücelen diye bir…
Emre Yücelen diye bir YouTube kanali var. Kendisi cok objektif. Lütfen, hoca ile bu kişiyi bulusturun.
Yeni yorum ekle