Bir medeniyet ile bir kuşu eşleştirmek akla ziyan bir delilik olarak düşünülebilir. Lakin Yaradan bütün âlemleri insanlara rahmet ve ibret olarak yarattığını her vesile ile Kur’an’da ifade etmiştir. Kabil katlettiği kardeşinin başında çaresizce otururken “…Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi.” (Maide 31) O gün bu gündür kuş beyinli diye küçümsediğimiz yaratılmışlar insanlara örnek olmaya devam etti.
Belki çoğumuz guguk kuşunun nasıl çoğaldığını biliriz. Ancak yazı bu biyolojik teamülün üstüne kurgulandığı için karşılaştırmalı olarak bu süreçten bahsetmek durumundayım. Guguk kuşu çoğalmak için kendi yuvasını yapıp burada yumurtaları üzerine kuluçkaya yatan bir kuş değildir. O, üreme vakti geldiğinde etrafında yuva yapıp kuluçkaya yatan kuşlardan bir tanesini gözüne kestirir. Ev sahibi kuşun beslenmek için yuvadan ayrılışını fırsat bilerek hızlıca kendi yumurtasını yuvaya bırakıverir. Sonra da etrafını dikkatlice kontrol ederek yaptığı sinsiliğin farkına varılmaması için, yuvadaki yumurtalardan bir tanesini alıp aşağı atar. Operasyonu başarıyla tamamlayan guguk kuşu gurur ve mutlulukla yuvadan uzaklaşır. Bir daha geriye bakmamak üzere kendi yavrusunu bir başka kuşun şefkatli kanatlarına teslim etmiştir.
Batı medeniyeti de kendi değerlerini yaymak ve yaşatmak için benzeri bir yöntemi tercih etti. Gözüne kestirdiği medeniyet havzalarına yumurtalarını bıraktılar. Bunu yaparken de guguk kuşu gibi ev sahibine ait bir parçayı çöpe atmayı ihmal etmediler. Bu sayede sistemin içine bir yabancıyı sokmak suretiyle, belki neslin genetik dokusuna değil ama coğrafyanın sosyolojik şartlarına müdahil oldular. Afrika’da da her şey böyle başladı. Sömürgeci Batı ticari faaliyet olarak başlattığı süreçte yumurtalarını kısa sürede çok geniş bir alana bırakmayı başarabildi.
Kimi zaman guguk kuşu yanlış bir tercih ile daha zeki bir kuşun yuvasına yumurta bırakmak hatasına düşerse -ki bu yumurta büyüklükleri ve rengi ile ev sahibi kuşun dikkatini çekebilmektir- işte o zaman hainliğin farkına varılıp ajan yumurta hızlıca yuvanın dışına atılır. Guguk kuşu başarısız olmuştur. Lakin bu onun açısından bir önem taşımaz, zira şansını başka yuvalarda denemeye devam eder.
Bu da demektir ki bir medeniyetin başka bir medeniyet içinde var olabilmesi her zaman kolaylıkla mümkün olmamaktadır. Genellikle üstün özelliklere sahip medeniyetlerde bu tehlike kısmen daha azdır. Zira her türlü tehlike ve tehdide karşı ortak bir korunma içgüdüsü geliştirilmiştir. Ama bu ilanihaye devam edecek değildir elbet. Ne zaman ki bu yapı içinde yozlaşmalar ortaya çıkar, işte o zaman rakip medeniyet yeni bir havzada var olma mücadelesine başlamış olur.
Bazı kuşlar, ajan guguk kuşu yumurtasının farkına varamaz, bazıları ise kafası biraz karışsa da pek aldırış etmez. Bu kuşlar kendi yumurtaları ile birlikte guguk kuşu yumurtası üzerindeki annelik görevini itinayla yerine getirir. Birçok medeniyet havzasında olduğu gibi, Afrikalı topluluklar da Batı medeniyetinin kendi toplumsal yapılarına ekledikleri kültürel ve dini değerlerin ya farkına varmadı ya da kendisine zarar vereceğini düşünmeden kabullenmeyi tercih etti. Afrikalı bu Batılı unsurların başlarına neler açacağının farkına varmadan onlara analık yaptı veya yapmak zorunda kaldı.
Takdiri ilahi budur ya, guguk kuşu yumurtaları çoğu zaman ev sahibinin yumurtalarından önce canlanır ve guguk kuşu bazen birkaç günlük bir fark ile dünyaya gözlerini açar. Anne bu durumda bir gariplik olduğunu fark etse de o da takdiri ilahiye boyun eğer ve ilk yavrusunu itinayla besler. Yalnız olmanın avantajıyla üvey annenin getirdiği bütün besinleri tek başına yiyen guguk kuşu bu birkaç günde hatırı sayılır şekilde güç kazanır. Yavru kuş genetik olarak kodlarına işlenmiş duyguyla, üvey annesinin kendisine yemek getirmek için yuvadan ayrıldığı bir anda, yuvadaki yumurtaları tek tek aşağı atmayı başarır. Anne geldiğinde yuvada gözyaşlarıyla kendisini bekleyen üvey evladını görür. Diğer evlatlarının katledilmesinin faturasını küçücük bir yavruya yükleyemeyen anne bunun hain bir dış saldırı olduğuna ikna olup kaderine boyun büker. Ve elinde kalmış guguk kuşuna canı gönülden sarılır.
Batı medeniyeti de Afrika’ya yerleştirdiği yumurtalarını bu şekilde çoğalttı. Artık her tarafta bu medeniyete ait değerler yerleştirilmişti. Diğer taraftan kıtanın binlerce yıllık medeniyetinde gözle görülür gerilemeler başladı. Zira artık medeniyet kendisini besleyecek ve büyütecek yeni nesillere sahip değildi. Bu yayılma içgüdüsü genetik dokulara şifrelenmiş olduğu için sonradan öğrenilmeye gerek kalmadan dağıldığı bütün coğrafyada aynı etki ile çoğalmaya başladı. Yeni medeniyetin etkilerinin genişlemesi doğal olarak mevcut medeniyetin yavaş yavaş ortadan kaybolmasına ve kendisini yenilemekten aciz kalmasına neden oldu. Batı medeniyeti bu süreçte sadece kendini korumakla kalmayıp, aynı zamanda yayıldığı coğrafyadaki değerleri de yok etmeyi başardı.
Bazı üvey kardeşler yuvalarının bulunduğu ortamın elverişsizliği nedeniyle yavru guguk kuşu tarafından yuvadan atılamazlar. Ancak bu defa da kardeşlerinin yumurtadan çıkmasını bekler ve yeni doğanları yuva içinde boğarak veya ısırarak öldürmeyi başarır. Yuvaya gelen anne, hayatın doğal şartlarına dayanamayıp öldüğünü sandığı yavruları için üzülse de elinden gelen hiçbir şey yoktur.
Sömürgeci Batı da yerleştiği Afrika kıtasında güçlenmek ve iktidar sahibi olmak için kendisine rakip olarak gördüğü Afrikalıları katletmekten hiç ıstırap duymadı. Öldüremediklerini de kıtadan atmak için köleleştirerek dünyanın çok farklı bölgelerine sattılar.
Üvey anne, guguk kuşunu her şeye rağmen özveri ile büyütmeye devam eder. Ancak bir süre sonra yavrusunun kendisinden daha büyük hale gelmesi onu şaşırtmış olsa da buna aldırış etmez. Artık yuvaya sığmakta zorlanan guguk kuşu annesinin getirdiği yiyeceklerle doymayacak hale gelir. Üvey anne yine de annelik içgüdüsü ile kapasitesinin üstünde bir gayret ile yavrusunu beslemek için kendini perişan eder.
Afrika bir zamanlar misafir olarak gelen Batılıları bağrına basar ve büyütür. Lakin bir süre sonra misafirler ev sahibinin misafirperverliğine kanaat getirmez ve daha fazlası için mücadele ederler. Ev sahibi bir süre daha misafirini ağırlamak için fedakârlık etse de bu Batı için hiçbir zaman yeterli olmaz. O artık evin sahibidir. Kıtanın yeraltı ve üstü ne kadar zenginliği varsa hepsini toplayıp kendi menfaati için kullanmayı meşrulaştırır.
Yeterince palazlanan guguk kuşu artık üvey annesini yuvaya alamayacak kadar büyür. Sonra da kendi yaşam alanında yeniden aynı serüveni başlatmak üzere yeni bir hayata başlar.
Sömürgeci Batı 1884 Berlin Konferansına kadar genel itibarla sahil ve sahil şeridini besleyen yakın iç bölgelerde çalışmalarını sürdürdü. Bu tarihten itibaren cetvelle çizmek suretiyle paylaştıkları Afrika kıtasının tamamında sadece biyolojik değil aynı zamanda kültürel bir soykırım başlattı. Artık sömürgecilik döneminden emperyalizm dönemine geçmiş oldular. 15. Yüzyılın ikinci yarısında başlayan bu süreç 20. Yüzyılın ilk yarısına kadar acımasızca devam etti.
500 yıllık süre zarfında Batı Afrika’yı tahayyül edilemez bir şekilde yeniden şekillendirdi. Afrika’da binlerce yıldır var olan medeniyet unsurları bir anda allak bullak edildi. Afrikalı bile artık kendini tanıyamaz oldu. Zira dini, dili, eğitimi, psikolojisi, sosyolojisi, tarihi yeniden şekillendirilen Afrika, artık yeni bir Afrika olmuştu. Guguk kuşları Afrika’yı işgal etti. Tabiatta istisna olan guguk kuşları Afrika’da kaide haline geldi.
Her şeye rağmen yüzlerce yıldır bu durumun farkında olan ve dillendiren insanlar elbette ki var oldu. Lakin bunların yaşamları da uzun soluklu olmadı. Hasbelkader Batı’ya rağmen hayatta kalmayı başaran Afrikalılar yalnız olmanın bedelini canlarıyla ödediler.
Afrika bu saatten sonra kendi yerel değerlerine sahip çıkamayacak. Çünkü bu değerlerin ne olduğunu kendisi dahi bilmiyor. İşin aslına bakarsanız bunu kimse bilmiyor. Ancak bildiğimiz bir şey var ki o da herkesin kendi yuvasında kendi yavrularını yetiştirebileceğidir. Afrikalı bugün kendi yavrularını yetiştirmeye ve yeni bir nesil üretmeye başlasa -ki bunu bir süredir yapıyor- bir süre sonra yeni bir kültürel yapı oluşturmayı başarabilecektir.
Ana ve yavru guguk kuşları elbette ki içgüdüsel olarak yapmaları gerekenleri yapmaya devam edecekler. Ancak bazı ev sahibi kuşlar vardır ki yuvasına konan yumurtanın büyüklüğünden ve renginden kendisine ait olmadığını fark edip ajan yumurtayı anında yuvanın dışına atabilmektedir. Afrika’nın böylesi gözü açık analara ihtiyacı var. Bunların sayısı her geçen gün artıyor. Afrika’nın gelecekte kendine ait yeni bir yaşam alanı oluşturacağından kimsenin endişesi yok. Bu, yeni ama her şeye rağmen kendisine ait bir yaşam alanı olacak. Bu yeni yaşam alanında elbette ki geçmişin her türlü olumlu ve olumsuz izlerini de görebileceğiz.
Guguk kuşları sadece Afrika için mi bir tehdit oldu? Elbette ki hayır. Her toplum, kültür ve medeniyet içinde guguk kuşları var. Bu kuşlar var olmaya devam edecekler tabi ki. Ancak anneler yuvalarına sahip çıkmalı, başka bir dişi ile paylaşmamalı, buna engel olamasa da yavrularını guguk kuşlarına yem etmemeli.
GUKUK KUŞUNU ÖĞRENMİŞ OLDUK…
GUKUK KUŞUNU ÖĞRENMİŞ OLDUK veya HAFIZALARIMIZI TAZELEDİK
Bu yazı vesilesiyle hep duyduğumuz Guguk Kuşunun diğer kuşlardan farkını ve davranış biçimini öğrenmiş olduk, Ali beye teşekkür ederiz.
Afrika kıtası özelinde konu edilen genlere işlemiş kültürel sömürge illetini aslında dünyanın bir çok coğrafyasındaki ''Celladına aşık'' kişi ve toplumlara teşmil etmek mümkündür.
Afrika kıtasında son 1 yılda CORONA' nın kendisiyle beraber dayattığı uygulamalara direnen karşı çıkan 2 ''Devlet Başkanı'' nın şaibeli ölümleri tam da ''Guguk Kuşu'' nun davranış biçimidir.
Bütün olumsuzluklara ve ''Öğretilmiş Acziyet'' in çok yaygın olarak tezahür etmesine rağmen artık kaderine !!! razı olmayan Afrika'lı gençler var . Bu gençlerin önemli bir kısmının eğitim için Türkiye' yi tercih etmeleri incelemeye değer bir konudur. Afrika'lı gençler ümit veriyor , yakın gelecekte ''Guguk kuş'' larının hareket alanı daralacak inşaAllah.
Yeni yorum ekle