İsrail Ne Zaman Yıkılır?

08 Ekim 2023

Son zamanlarda hatırı sayılır kişilerin İsrail devletinin geleceği ile ilgili karamsar söylemlerini duymaya başladık. Batı merkezli bu söylemlerin, Doğu toplumlarında hamasetle karışık bir memnuniyete dönüştüğünü görünce olayı farklı bir boyuttan okumak gerektiğini düşündüm. 

Uluslararası sistemin köklü bir değişimin eşiğinde olduğunu defaatle yazmıştık. Bu dönüşüm sürecinde her toplum ve devlet tarihten gelen birikimlerini dikkate almak suretiyle, kendilerine yeni mevziler oluşturmaktadır. Mevcut konumların terk edilip yenilerinin oluşturulması bu süreçte oldukça iyi takip ve analiz edilmelidir. 

Öncelikle, İsrail devletinin geleceğinde zeval gören görüşlerin gerçekçi boyutlarının olduğunu yadsımamak lazım. Bu ne demek? Gelecek çeyrek yüzyılda İsrail, devlet olarak mevcut konumundan daha işlevsiz bir hale dönüşecek demektir. Ancak bu, Yahudi politikasının uluslararası sistemdeki etkinliğinin azalacağı anlamına gelmiyor. İşte ironi de burada başlıyor. Zayıflayan bir devlet lakin güçlenen bir Yahudi varlığı. 

Yahudiler tarihte çeşitli krallık ve devletler kurdular. Ancak hayat onlara bu birlikteliğin dışında farklı devlet ve topluluklar içinde var olma zorunluluğunu da sunmaktan çekinmedi. Öyle bir vakit geldi ki içinde yer aldıkları toplumların devlet aklını oluşturabilecek kabiliyete kavuştular. Bu kabiliyet onlara uluslararası sisteme hâkim olan devletleri belirleme gücünü bile kazandırdı. 

Bir devlete sahip olmadan elde ettikleri güç, bir süre sonra bütün devletlerin kendileri için hizmet edebileceği düşüncesini oluşturdu. Oldukça uzun bir süre bu düşünceyle hareket etmenin dönemsel sıkıntılarını da çekmediler değil elbet. Avrupa’da bazı ülkelerin Yahudilere karşı olumsuz tavırları 19. Yüzyılda bir devlet olmanın gerekliliği düşüncesini somutlaştırdı. 

Bir devlet kurabilme düşüncesi Yahudilerin maruz kaldığı eziyetlerle eş zamanlı olarak gelişti. Bunu tersinden de düşünmeniz mümkündür elbet. Sonuçta kendileri için tarihsel bir anlamı olan bölgede bir devlet kurdular. Bu devletin kuruluşu yeni Yahudi politikaları için bir ihtiyaç mıydı? Yoksa bazı Yahudi topluluklarının arzularını tatmin miydi? Bugün Yahudilerin içinde bulunduğu psikolojik durum bu soruların cevabıyla ortaya çıkacaktır. 

Bir kısım Yahudiler yüzlerce yıllık sürgün ve dağılmışlığın ardından elde ettikleri onca güç ve servetin bir devlet olarak tecelli etmesi gerektiğine inandı. Aslına bakarsanız çekilen onca meşakkatten sonra toplumun geniş bir kesimi de bu düşünceye sıcak bakmıştı. Toplumsal baskı binlerce yıllık Yahudi aklına yeni bir yön verince, devlet kurmakla ilgili süreç başlatılmış oldu. 

Devletin kurulmasıyla birlikte hali hazırda her ülkede farklı ama kümülatif olarak aynı hedefe yönelen Yahudi politikaları sonlanarak, ortak aklın mevcut devlet üzerinden gerçekleştirilmesi durumunu ortaya çıkardı. Böylece İsrail Devleti Yahudi toplumunun doğal merkezi haline geliverdi. Günlük politikalarda her ne kadar diaspora hâlâ eski gücünü elinde bulunduruyor olsa da şekilsel olarak Yahudilere dair söylem ve işlemler artık İsrail üzerinden şekilleniyordu. 

Devlet kurmak tarihsel bir hedefin sonucu olarak ortaya çıkmış olsa da bu hedeflerin aynı devlet politikalarıyla gerçekleştirilmesi gerekliliği artık sorgulanmaya başlamıştır. Zira burada önemli olan devletin değil Yahudi toplumunun tarihsel hedef ve çıkarlarıydı. İsrail devleti kurulduğu andan itibaren üzerine düşen görevleri ziyadesiyle yerine getirmiştir. Toplumsal akıl bundan sonraki süreci daha farklı yönetmek istese de bu dönüşümün pek de kolay olmayacağının farkındaydı. 

Bugün İsrail’de yaşanan siyasal ve sosyal olaylar bu dönüşüm sürecinin sancılarıdır. Siyasal alanda yaşanan bütün sıkıntılara rağmen, toplumsal aklın binlerce yıllık birikimi bu süreci de akl-ı selim bir şekilde yönetecektir.  

Yahudiler İsrail devletini kurduktan sonra bile siyasal süreçlerini tarihi ezilmişlikleri üzerine inşa ettiler. Uluslararası sistemdeki efsanevi güçleri kendilerinden ziyade rakipleri, muhatapları veya dostları tarafından yazılıp çizildi. Her ne kadar bu kudretli gücün sahibi olarak gösterilmelerine destek vermiş olsalar da bunu kendi dışındaki yapılar tarafından oluşturulmasından hep memnuniyet duydular. 

Mitolojik ideallerinden kaynaklanan arzularını yerine getirme hususunda tarihsel ezilmişlikleri onlara hep destek verdi. Mazlum konumunu Yahudiler kadar güzel kullanabilen bir başka topluluk muhtemelen yoktur. Ancak devlet kurma sürecindeki zalimce tavırları hem tarihsel zavallılıklarına zarar verdi hem de Yahudi aklının dönüşümüne vesile oldu. Bu günlerde yaşadığımız çatışmalarda ölen Yahudiler bu aklın yeniden kazanılmasına ve uluslararası sistemdeki zalim görüntüsünün törpülenmesine vesile olacaktır. Ezilmişlikleri üzerine kahraman olanlar mı kahramanlıkları üzerine ezilenler mi? sorusuna verdikleri cevap çok netti. 

Yahudiler, İsrail devletinin dini bir idealin sonucu olarak ortaya çıkmış olduğunu bilseler de bunun ancak bir aşamayı kapsadığını kabullenmek zorundaydılar. Bu devleti nasıl kurdularsa aynı şekilde sınırlandırmasını da bilmeliydiler. 

Kahramanlık yapmak gibi hamasi bir duyguyla hareket etmeyen Yahudi aklı, amaçlarını gerçekleştirmek üzere tarihsel bir dönüşümün eşiğine geldi. Burada verecekleri karar muhtemelen belli. Ancak bunun doğal olarak bir ikna süreciyle gerçekleşmesi lazım. Zira Devlet, kahramanlığın hamasetini görmüş yeni bir neslin evlatlarına emanet edilmişti artık. Bu neslin devlet aklıyla değil, Yahudi aklıyla hareket edebilmesi gerektiğine inandırılması gerekiyor.

Elbette ki bir devlet olmanın verdiği sosyolojik değerler insanlarda yeni psikolojik dönüşümler oluşturdu. Filistin, Araplar ve Müslümanlarla giriştiği sıcak ve soğuk mücadeleler doğal olarak hamasi duyguları da beraberinde getirdi. Bu yapının kalıcı hale gelmeden doğal şartlarına dönüştürülmesi bir zorunluluk haline geldiğinde, bazı kişiler devletin varlığına dair sorgulayıcı söylemlerde bulunmaya başladı. 

Yahudiler şayet uluslararası sistemin ana unsurlarından biri olmaya devam edeceklerse, kendilerini küçücük bir devletin varlığına hapsetmenin tehlikesine de vakıf olmalıydı. Ki bu vukûfiyetin toplumsal akıllarında var olduğunu zaten çok iyi biliyorlar. 

Hal böyle olunca önümüzdeki süreçte İsrail devletinin bölgede istikrarı ve barışı sağlayıcı çok radikal kararlar alacağını şimdiden söyleyebiliriz. Hatta Filistin ile kalıcı bir barış anlaşması yapılması hususunda tarihi adımlar atacaklar. (Bu bağlamda İsrail-Filistin arasındaki son büyük çatışmaların da zaman içinde paranteze alınacağını düşündüğümü söylemeliyim). Bu barış süreci yeni düzenin şifrelerini de bizlere açıkça gösterecektir. 

İsrail’in Orta Doğu’da uygulayacağı bu politikalar bazı ülkeler tarafından devletin tarihsel misyonundan vazgeçtiği şeklinde yorumlanacaktır. Lakin her şeye rağmen, Yahudiler İsrail’in bu uzlaşmacı tavrı dolayısıyla, kendilerine atfedilen güç ve kudrettin zeval göreceğinden korkmadan hareket edecekler.

İsrail’in geleceğine dair olumsuz söylemlerin gerekçesini bu şekilde anlamak lazım. Peki ya gerçekte ne olacak? Zayıf bir İsrail devleti, güçlü bir Yahudi halkı ortaya çıkacaktır. Devletsiz bir halk olur mu? sorusunu sorar gibisiniz sanki. Devlet halk için vardır, halk devlet için değil. Yahudiler bu felsefe üzerinden devlet ve toplumsal akıllarını çok zekice yönetebiliyor.  

Milliyetçilik düşüncesinin en önemli teorisyenleri olan Yahudiler, devlet mi milleti, millet mi devleti oluşturur? sorusuna cevaben çok mantıklı teoriler oluşturdular. Sadece kendilerine değil, başka topluluklara da milliyetçilik teorisi ihraç etmekten hiç çekinmediler. Böylesi bir yol ayrımında devleti öteleyen ve toplumu önceleyen bir milliyetçilik Yahudiler açısından çok kolayca benimsenebilecektir. 

Ya sonra? Yahudiler binlerce yıldır başka bedenlerdeki tecelli edişlerini yeniden gündeme getirecekler. Uluslararası sistemde meydana gelen hiçbir sorun ve sıkıntı ile ilişkilendirilmeyen bir topluluk olarak sadece var oluşlarına dair mücadelelerini gerçekleştirecekler. Ne mazlum ne de kahraman pozisyonunda bir yer almayı tercih edecekler. Başka bir bedende var olmanın hazzı ile hiçbir sorunun muhatabı olmadan yaşayacaklar. Ödenmesi gereken bir bedel olduğunda onu hükmettikleri bedenler ödeyecek. Lakin bunun tersi de geçerli olacak elbet. Ancak bundan da hiçbir zaman gocunmayacaklar. 

Akl-ı selim Yahudilerin bu süreçten kazançlı çıkmalarını takdirle seyretmekten başka çaremiz yok. Peki ya kaybedenler kim olacak? Onları boş verin, zira bedenlerini kiraya verenler hep kazandıklarını varsayarak yaşayacaklar. 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 736 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.