Bir Dağ Hikayesi: Kaçkar Dağları

06 Temmuz 2021
Image

Çocukluğumda hep rüyalarıma Ilgaz Dağı girerdi. Sonra başka dağlar rüyalarıma girdi ve başka dağlarla tanıştım. Büyük dağlara çıktıkça insan büyüklenir mi? Tam tersi bendeki etkisi ne kadar yetersiz ve küçük olduğumu düşündürmek yönünde oldu. Yine de dağa çıkmak gündelik hayatta basit gibi görünür. Aslında hiç de öyle değil. Sabır, dayanıklılık, kararlılık, cesaret yanında günler öncesinden fiziksel performans hazırlıkları ve elbette Kaçkar gibi özel dağlar için daha da öncesinden dağcılık eğitimi, gerekli malzeme/ekipman ve teknik bilgi gerekiyor.

Ekip bunlara hazır. 

Son günlerde rüyalarıma hep -özellikle karantina sonrası-  Karadeniz’in zirvesi, Ilgaz’ın uzantısı ve kardeşi Kaçkarlar giriyordu. Arınacağımı, karantinanın her şeyini üzerimden atacağımı, daha da özgürleşeceğimi düşünüyordum.

Öyle de oldu...

Image

Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra Gezginlerin Rotası Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü sporcularından başta kulübün kurucusu ve başkanı Mehmet Ekim, Mustafa Pehlivanoğlu, Hüsamettin Aslan, Bahar Erol, Coşkun Beştepe, Orhan Pekdemir ve Ramazan Yelken olmak üzere 7 Kişilik ekiple yola çıktık. Ankara’dan Trabzon Havalimanı’na 09.38’de indikten sonra transfer minibüsümüzle Artvin Yusufeli’ne doğru Karadeniz sahil yolundan yaklaşık 7 saat sürecek yolculuğa başladık.

Kaçkarlara seçtiğiniz rotaya göre Rize, Erzurum üzerinden de ulaşabilirsiniz. Biz klasik rota yani Güney Rotası’nı takip edeceğiz. Ayrıca Öküz Çayırından çıkılan daha zor olan Kuzey Rotası ve özel eğitim isteyen çok daha zor olan iki tane Büyük Buzul ve Küçük Buzul rotaları var.

İlk molayı Ekibin tek kadın üyesi ve Karadeniz kızı Bahar Erol’un memleketi Hopa’da verdik. Annesi Yasemin Hanım ve Babası Turgay kaptan bizi güler yüzle karşıladılar. Israrla evlerine davet ettiler ancak dönüş için söz verdik. Yasemin hanım börekler, kara lahana sarması ve bahçesinden topladığı taze fasulye yemeğini bize yol azığı olarak verdi. Bu lezzetli menü hem yolda hem de kampta çok işimize yaradı. 

Image

Rize’den sonra Artvin, Borçka ve nihayet Yusufeli sınırlarına girdik. Karadeniz sahil yolundan ayrıldıktan sonra dağların arasında devam eden, sürekli tüneller, viyadükler, köprüler, iş makinaları ile dağların delinmesi, kısaca insanın doğa ile çılgın bir savaşı diyebileceğimiz dev bir inşaatlar zinciri içine girdik. Türkiye’nin bütün bütçesinin adeta buraya aktığını düşündük. Bu dev çalışma Türkiye’nin en yükseği, Dünyanın 3. Derin barajı olacak olan Yusufeli Barajı ve Hidroelektrik Santralı içindi. Çoruh Nehri’nin üzerindeki 4. baraj olarak kendisinden önceki Deriner Barajı ile buluşmuştu. Anlaşılan acımasız enerji savaşları ve gelecekteki su savaşlarına hazırlık yapılıyor. Bu arada içinden geçtiğimiz koskoca Yusufeli ilçesi suların altında kalacaktı. Şimdiden yukarıya dağların üstüne yeni bir Yusufeli inşa ediliyordu. Şükür ki kendisi gibi suların altında kalan Halfeti, Hasankeyf gibi çok önemli bir tarihi sit alanı değil. Fakat bir çok insanın anıları sular altında kalacak. 

Bu düşünceler içinde yorucu bir yolculuktan sonra Yusufeli Yaylalar Köyü ve onun mahallerinden birisi olan Olgunlar (2100 m.)’a akşam 5 civarı ulaştık. Hazırlıklardan sonra ağır kamp yüklerimizi katırcı Ahmet Çele (0430 245 55 08)’ye vererek sırt çantalarımızla yürüyüşe geçtik. Hava kararmadan kamp alanına ulaşıp çadırlarımızı kurmak istiyorduk. Artık Kaçkar Dağı Milli Parkı sınırları içinde Karadeniz’in yeşili ve suları ile baş başaydık. Eriyen kar sularından oluşan ve gürültüyle akan dere boyunca 3 saat yürüdük ve akşam 8 civarı Dilber Düzü (2860 m.) kamp alanına ulaştık. Suyu bol, yemyeşil hatta dağcılar için tuvalet bile yapılmış, çok güzel bir kamp alanı idi. Katırlar bizden önce malzemeleri getirmişti, başka kampçılar da vardı, çadırlarımızı tepe lambalarımızla kurduk, Yasemin hanımın verdiği yiyeceklerle akşam yemeğimizi yedik ve yarınki zirve için dinlemeye geçtik. Aklimatizasyon (bedeni yüksekliğe alıştırma) için grubun bir gün daha beklemesine gerek yoktu çünkü herkes fiziksel olarak hazırdı. 

Image

Sabah 5 te Bahar’ın gerçek ayı sesiyle yaptığı Ayı şakası ile uyandık. Kahvaltı ve hazırlıklar sonrası 06:00’da yürüyüşe geçtik ve tırmanmaya başladık. İnanılmaz endemik bitkiler, muhteşem çiçekler, kar sularından oluşan dereler eşliğinde çok güzel güneşli bir havada yürüyorduk. Elbette rakım yükseldikçe ve kayalık çarşaklar ve kar geçişleri ile dağı artık bütün zorluklarıyla yaşamaya devam ediyorsunuz. Kar geçişleri nispeten yumuşak olduğu için, (bizden biraz önce bölgeden geçen ayının ayak izlerini de gördük) yanımızda getirdiğimiz halde, kazma ve krampona ihtiyaç duymadan tırmanabiliyorduk. Krampon takacağımızı düşündüğüm için altı çok sert tabanlı ağır kışlık botlarımı giymiştim. Malzeme hatası yaptığımı anladım ve tırmanış boyunca beni epeyce yordu ve performansımı çok düşürdü. Karadeniz havası ne olacağı belli olmaz, bir açılıyor bir kapanıyor soğuktan, serine, sert rüzgardan esintiye ve küçük yağmur, dolu serpintileriyle bizi uyarıyor hafta sonu tatil yürüyüşüne çıkmadığımızı bize sürekli hatırlatıyordu. Üzerimizdeki termal kıyafetler sürekli terleme sonucu teri atıyor bunun için düzenli kısa molalar ve düzenli su içmeler yapılıyor. Güzel ve nadir şeylere ulaşmak sabır, dayanıklılık ve yüksek çaba gerektirir. İşte yorucu bir tırmanıştan sonra önümüzde bütün ihtişamı ile serilmiş muhteşem bir güzellik bizi ödül gibi karşılıyordu. İnanılmaz bir güzellikti.
 

Image

Büyük Deniz Gölü veya Peşevit gölü... 3384 metre rakımda, derinliği 64 metre, çapı 150 metre ve 750 m2 alanı ile Kaçkarların en büyük, Türkiyenin en derin, buzul krater gölü. (Vikipedi). On ay boyunca buzul kaplı olan göl şu an masmavi dev bir nazar boncuğu gibi bütün güzelliği ile bize gülümsüyordu. Büyülenme, seyir ve fotoların çekiminden sonra hemen kendimizi toparladık. Bu aldatıcı cazibeye kapılır geç kalınırsa zirve hedefine veda etmek durumunda kalabilirdik. Çünkü kulüp günler öncesinden hava raporlarını takip etse de havanın ne olacağı belli olmaz ayrıca dönüşte karanlığa kalmamak için zamanı da iyi ayarlamak gerekiyor. Gerçi grubun hepsi karanlıkta da tırmanmaya hazırlıklı fakat ekstra maceraya gerek yoktu. Gölle yakınlaşmayı belki girmeyi denemeyi dönüşe bıraktık. Zirve buradan artık açık bir şekilde görünüyordu ve çok ihtişamlıydı. 

Image

Kendi adıma söyleyeyim Hasan Dağı, Demirkazık, Kızılkaya, Erciyes, Dedegöl’den vb dağlardan sonra Kaçkar’da çok çok zorlandım ve zaman zaman bırakmayı düşündüm içimden. Özellikle kayalık şelaleler bölgesi ve zirveye uzanan son kayalık dik tırmanışta... Grubun en yaşlı iki üyesinden birisiydim. Dizlerim eskisi gibi değildi ve dizlik takmıştım fakat yanlış bot seçimi kötü etkiliyordu. Ayrıca çantamda omuzlarımı sürekli aşağıya çekiyordu. Diğer yandan tecrübeli dağcı Başkan Mehmet Ekim’e yaşlılık sanki hiç değmemiş gibi idi. Kendisini bırakıp beni adeta yönetti, motive etti, sabırla beni ikna etti ve zirveye çıkardı. Grubun genç öncüleri yarım saat önce zirveye çoktan çıkmışlardı. Kaçkarların üç binin üstünde bir çok zirvesi var. Bunlardan ilk üçü Kaçkar Kavrun, Verçenik ve Altıparmak’tır. İşte Kaçkarların en yükseğinde idik. 

Video file

Türkiye’nin Ağrı(5137), Cilo(4135) ve Süphan(4058)’dan sonra 3937 metre ile dördüncü büyük zirvesinde idik.... Saat öğle 12:10’du, 6 saattir tırmanıyorduk, hava çok güzeldi, dağ bizi iyi karşılamış ve ağırlıyordu. Manzara müthişti. Sis içinde olmayan diğer zirveleri görebiliyorduk. Rüzgar çok sert değildi, sis ve yağış yoktu. Her şeye rağmen mesafeyi koruyarak birbirimizi kutladık, fotolar çekildi, bayrak ve flamalar açıldı. Bende şu an danışmanlığını yürüttüğüm ve yeni genç dağcılar yetiştiren Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü’nün flamasını açtım. Zirve defterinin saklanması için buraya monte edilen demir sac kutunun içinde defter olmadığı için yazamadık.

Image

Bu tırmanışımı 12 gün önce Babalar Gününde bize bir hediye gibi doğan ilk torunum Toprak’a adamıştım. Grup bir jest yaparak TOPRAK için zirvede iyiki doğdun videosu yaptılar. Yıllar sonra izlediğinde neler hisseder acaba?. Zirve piknik yapma yeri değildir ve bir an önce inişin planlanması ve inişe geçilmesi gerekir. İnişin tırmanıştan daha kolay olacağı gibi bir yanılgı vardır. Tam tersi yorgun olduğunuz, zirve sarhoşu olduğunuz için dikkatiniz dağılmıştır, saatlerdir kendisini sıkan beden artık bırakmıştır ve refleksler zayıflamıştır, bu nedenle çok daha dikkatli olmak zorundasınız ve bilincinizi toplamanız gerekir. Büyük bir dikkatle inişe geçtik. İnişte bana dikkat ve sabırla eşlik eden Mehmet Ekim ve Orhan Pekdemir’e minnet borçluyum. İnişte en çok yaşanan duygu “buraları nasıl tırmandık nasıl başardık, inanılmaz” duygusudur. 

Dönüşte birden hava kapandı ve kısa süre de olsa dolu yağdı. Bir kaya altında geçmesini bekledik. Zaman zaman yağmur çiselemesine ve yağmurlukları giymemize rağmen Karadeniz’in meşhur sağanağına çevirmedi. Dönüşe bıraktığımız Deniz Gölüne girme keyfini yaşayamayacağız derken hava yeniden açıldı ve Göle yaklaştığımızda güneşi yeniden gördük. Ekip kararlıydı göle girecekti. İlk girenler üzerinde gölün keskin soğuğu açıkça görülüyordu. Buz gölüydü öyle uzun uzun yüzmeye izin verecek değildi elbette, belki Ağustos'ta olabilirdi. Yine de gençlerden yüzenler oldu. Ben sadece dört dakika durabildim üstelik saçlarımı ıslatmadım, çünkü hipotermiye girme tehlikesi vardı.  Gölün keskin suyu bütün kasları yeniden canlandırmıştı, yorgun ancak keyifle dönüşe devam ettik. 

Image

Kamp alanı göründüğünde akşam olmuştu. Yeni kampçılar gelmiş alan rengarenk çadırlarla kaplanmıştı. Ankara’dan gelen üniversite öğrencisi üç izci gençle tanıştık ve bize çok ısındılar ve uzun uzun sohbetler ve paylaşımlar oldu. Sanırım artık bazı faaliyetlerde bize katılırlar. Her zamanki gibi gençler önce geldi ve yemek, çay hazırlığını yaptı. Ben ve beni bırakmayan Mehmet hocayla kampa geldiğimizde saat akşam 6 olmuştu. Toplam tırmanış 12 saat sürmüştü. Kazasız, sorunsuz ve çok temiz bir faaliyet olmuştu. Su kenarlarındaki endemik bitkilerin arasında yemyeşil yabani soğanlar görmüştük. Bu soğanlarla Pehlivanoğlu’nun yaptığı yumurtalı soğanlı yemek denemesi muhteşem olmuştu. Yemek, çay, akşam eğlencesi ve sohbeti sonrası yorgun bedenleri çadırlara attık. 

Image

3. gün muhteşem kahvaltı sonrası çadırları topladık, saat 10.30’da katırcılar geldi ve yükleri aldılar tekrar Olgunlar’a indirmek için. Biz de artık 10 kişi olan ekiple dere kenarından tekrar yürüyüşe geçtik. Akşam yemeğinde Olgunlar Cafe’de muhteşem bir alabalık ziyafeti çektik. Geceyi olgunlar pansiyonda geçirdik. 

4.gün dönüş günü idi. Ekipten dört kişi Mustafa Pehlivanoğlu, Hüsamettin Aslan, Coşkun Beştepe ve Orhan Pekdemir akşam Kaçkar Trans (zirveden zirveye veya yayladan yaylaya geçmek) yapmaya karar verdikleri için sabah 04:00’te kalkarak tepe lambaları ile yürüyüşe geçtiler. Olgunlardan dereyi takip ederek Lanetleme adı verilen zor bölgeyi geçip Kavrun Yaylasına ulaştılar. Yani Artvin’den yürüyerek/tırmanarak Rize’ye geçmiş oldular. Oradan Ardeşen’e Karadeniz sahil yoluna indiler ve biz minibüsle Trabzon havaalanına giderken onları yoldan aldık.
 

Image

4. gün sabah kahvaltı sonrası minibüsle havaalanına dönüşe geçtik. Ekip üç kişi kalmıştık. Yolda önce Yusufeli Altıparmak köyündeki ünlü Barhal (Parhali Manastırı)’nı ziyaret ettik. 9. yy.’da Gürcü kralı III. Davit tarafından yaptırıldığı bilinen, kubbesiz bazilika usulü muhteşem bir yapı idi. Daha sonra 16. yy’da Osmanlı zamanında camiye çevrilmiş ve halen cami olarak kullanılmakta. Karşı dağda kalıntıları olan iki şapelinin (küçük kilise mescit benzeri günlük ibadetler için) kalıntıları da uzaktan görülebiliyor. Yörede Gürcü Ortodoks Kilisesi olarak tanınıyor. (Wikipedia).
 

Image

Yusufeli barajının inşaatlarını geçerek tekrar Karadeniz sahil yoluna indik ve gelirken verdiğimiz sözü tutmak üzere Bahar’ın memleketi/evi Hopa’da mola verdik. Bu esnada tam Karadeniz iklimine yakışır şekilde müthiş bir yağmur yağıyordu. Minibüsle Hopa’nın en yüksek tepesinden Karadeniz’e bakan Sugören köyündeki muhteşem bahçeli evlerine çıktık. Baba, Elektrik Kurumu emeklisi Turgay Kaptan, anne Yasemin Hanım, enişte emekli hukukçu/noter Orhan Turan, dayı Metin Bilgin (Merhum Kazım Koyuncu’nun arkadaşı) ve Almanya’dan tatile gelen akrabalar ve evin köpeği Zeus bizi yağmur altında büyük bir içtenlikle karşıladılar. Dağdan gelmenin etkisi ile ilk defa geldiğimiz bu eve hediye almadan eliboş geldiğimizi fark ettim. Fakat çok anlayışla karşıladılar.  Barbun, istavrit ve kefalden oluşan balıklarla sofra hazır olmuştu. Kaçkar Transı yapan ekibin diğer dört elemanı bu durumu çok kıskandılar. Balkondan bakınca aşağıda dimdik inen yemyeşil çay bahçesi ve meyve ağaçları, daha aşağıda ise sisler içinde Karadeniz... Yasemin hanım, bütün bu bahçe ile işçi tutmadan kendilerinin baş ettiklerini ifade etti. Orhan Bey, Metin Bey, ve Turgay Kaptan’la yemek eşliğinde koyu bir sohbet sonrası tekrar yola koyulduk. 

Ardeşen’de Trans ekibi, sanki hiç tırmanmamış gibi gayet dinamik bir şekilde bizi bekliyordu. Uçak yolculuğu sonrası akşam 11:30’da Esenboğa’ya indik. Her dağın bir hikayesi hatta onlarca hikayesi vardır da bazıları halkın diline düşmüştür. Ben de araştırdım ve Kaçkar dağı ile ilgili Kör Ahmet’in acıklı hikayesine ulaştım. Buraya kadar okumak zahmetine katlandıysanız bunu kaçırmayın derim. 

Image

KAÇKAR dağlarının bugün Kör Ahmet Yaylası olarak anılan bölgesinde bir gözü kusurlu olan ve bundan dolayı da Kör Ahmet lakabıyla anılan yiğit bir delikanlı varmış. Ahmet her gün Kaçkar dağlarının zirvelerine yakın tepelere  kadar tırmanır ve bu bölgede o zamanlar bol miktarda var olan ve sürüler halinde gezen yaban keçilerini avlarmış Ahmet. Görmeyen tek gözüne rağmen yaman bir avcıymış ve gittiği  her gün sırtında bir yaban keçisiyle yaylaya dönermiş. İhtiyacı kadar olanı alır ve artanını da fakir fukarayla paylaşır onlara dağıtırmış. İşte bu yüzden yaylada ve civar köyler de çok sevilirmiş Ahmet.


Yaz kış demeden Kaçkarların, karlı, yağmurlu ,sisli tepelerine aralıksız her gün tırmanan Ahmet, hiç eli boş dönmezmiş. Öyle ki, çocuklar da dahil herkes Ahmet'in dönüşünü beklermiş. İşte bu bekleyişlerin birinde bir gün bir de ne görsünler, Ahmet bu kez eli boş dönmüş ... Bu eli boş dönmeler, bundan sonraki günler de devam edince Ahmet'in canı iyiden iyiye sıkılır olmuş... Bir gün Köyün yaşlılarından birisi Ahmet'e, " Yaban keçileri Perili kızın peşinden gidiyor...Onları sürü halinde toplayan Perili kız, senden kaçırıyor..." demiş... Durumu anlayan Ahmet hazırlığını yapmış ve geceden yola çıkmış...Bugün Kör Ahmet geçidi diye anılan bölgede pusuya yatmış...
 
Günün ilk ışıkları ile Perili kızın peşinden sürüler halinde gelen Yaban keçilerini görmüş...Perili kız keçi sürüsünü bir çoban gibi geçidin batı yüzündeki göllerin yanına indirmekteymiş... Ahmet silahını doğrultmuş ve nişan alıp peş peşe ateşlemiş...Günlerdir eli boş dönmenin verdiği hırsla gölden su içmeye hazırlanan keçilerden, her atışında ayrı bir keçi yeşil çayırların üzerine ve gölün sığ sularına düşüp can veriyormuş...Şaşkın bakışlarla keçilerin acıklı ölümünü seyreden Perili kız dayanamamış ve "Yapma ... " diye haykırmış önce.. sonra üzüntüsünden ne yapacağını şaşıran Perili Kız , bu kez de "TAŞ OLASIN AHMET " diye bağırmış... işte ne olduysa da o anda olmuş ve Ahmet olduğu yerde taş kesilmiş.. O günden sonra, keçilerin su içtiği yukarı gölde balık bile yaşamaz olmuş... Bu gün hikayeyi bilenler Kör Ahmet Geçidinden geçerken Kör Ahmet'in taş kesilmiş siluetini de görmeden gitmezler... (Kaynak: adına ulaşmadığım yazara teşekkürler.)

https://www.patikatrek.com/yol-hikayesi/kackarlarin-ote-yuzu-1/yol-hikayesi/bir-dag-bir-masal-kackarlar-korahmet-geciti/11.html )

Ağustos'ta Ağrı Dağı hikayesinde buluşmak üzere...
 

Feriha Yıldırım

Tadına doyulmaz Kaçkar dağlarını ne güzel anlatmışsınız Ramazan Bey; eski anılarımı tazeleyerek keyifle ve özlemle okudum.
Kör Ahmet'in hikayesine gelince bende isyan başladı: "Hergün bir adet dağ keçisi vurulur mu, yılda 365 keçi eder, dağ mı dayanır her yıl bu kadar çok keçi kaybetmeye, yiğitlik bu mudur?.." diye dellenmişken, Perili kız yetişti imdadıma ve benim yapmak istediğimi o yaptı sağolsun.. 😊
Elinize gözünüze sağlık! Kaleminiz güzel yazılarınızı ve maceralarınızı sağlıkla, neşeyle yazmaya devam etsin...

Çar, 07/07/2021 - 08:35 Kalıcı bağlantı
Orhan Turan

Ramazan hocam Kaçkar tırmanışı sırasındaki gözlem ve izlenimlerinizi büyük bir keyifle okudum.Çok teşekkür ederim.Sizi tanımış olmaktan dolayı mutlu oldum.Size ve tüm ekip arkadaşlarınıza,özellikle yeğenim Dağların prensesi Bahara selam ve sevgiler sunarım.Kazasız ve belasız daha nice zirvelere tırmanmanız dileğiyle selam ve sevgiler sunarım.Orhan Turan

Çar, 07/07/2021 - 10:48 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 1,682 kez görüntülendi. 3 yorum yapıldı.