1766-1794 arasında İngiltere avam kamarasında milletvekilliği yapmış muhafazakâr düşünür, filozof ve siyaset bilimci Edmund Burke, 1787’de çalışmalarının basına açık hale getirilmesi konusu müzakere edilirken parlamentoda temsil edilen üç kuvvet olduğunu ama gazetecilerin bulunduğu kısımda hepsinden daha önemli olan “dördüncü bir kuvvetin” oturduğunu söyledi. O zamandan bu zamana “basın” dördüncü kuvvet olarak anılıyor.
Demokrasilerde özgür basın, vatandaşlar adına denetleme görevini yaptığı için çok önem taşıyor. Denetleme vazifesi gereği, ister istemez muhalif bir tonda yayın yapacak basının diğer kuvvetlere karşı korunması gerekiyor.
Ancak özgür basının yaşaması ve vazifesini icra etmesi için korunması yeterli değil.
Her kurum gibi basın kurumunun özgürlüğü finansal özgürlüğüne bağlı.
Hızlı bir Türkiye'de basın tarihi turu
Türkiye'de ilk gazete hemen Fransız devrimi arkasından, İstanbul'daki Fransız elçiliğince "Bulletin des Nouvelles" ismiyle 1795 yılı ortalarında yayınlanmaya başlanmış.
Türkçe dilinde basın hayatı ise bir Kasım 1831de II. Mahmud himayesinde Takvim-i Vekâyi ile başlamış.
İlk özel gazete veya yarı resmi gazete olan Ceride-i Havâdis İstanbulda ticaretle uğraşan, İngiliz William Churchill tarafından üç Temmuz 1840'ta çıkarılmış.
21 Ekim 1860 tarihinde de Âgah efendi tarafından Tercümân-ı Ahvâl gazetesi, 27 Haziran 1862'de Şinasi tarafından Tasvîr-i Efkâr gazetesini çıkarılmış.
Şinasi'nin Avrupa'ya gitmesiyle Tasvîr-i Efkarın başmuharrirliğine Namık Kemal geçmiş.
Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi gibi çok önemli aydınlar yazdıklarından ötürü takibata uğramışlar. Bazıları sürgüne gönderilmiş.
Cumhuriyet döneminin daha ilk yıllarında (1925) takrir-i sükun düzenlemesiyle en ufak bir muhalif sesin çıkması yasaklanmış.
Demokrasiye geçilen 1950'den sonra da gazeteciler devletin tarassutundan ve baskısından yakalarını kurtaramamışlar.
Günümüzde "özgür" basın
Basın devletten bağımsız bir mali güce dayanmak zorundadır. Bu her şeyden önce satıştır, tirajdır.
Bugün Türkiye'de en çok satılan gazete Sözcü. Yaklaşık 244 bin satıyor. Bir buçuk liradan satılan gazete baskı ve dağıtım maliyetleri düştükten sonra muhabir ve yazarının giderlerini karşılayabilmek için yine de reklam gelirlerine ihtiyaç duyuyor.
Peki tirajları çok daha düşük olan gazeteler nasıl ayakta duracak?
Kamunun verdiği reklam ve ilanlar hür basını canlı tutmak için önemli bir kaynak. Reklam verme işinin hükumetlerin elinde basına karşı bir tehdit aracına döneceği ön görüldüğü için Basın İlan Kurumu (BİK) diye özerk bir kurumumuz var. BİK kamu ilanlarını görüşlerine bakmadan milli ve mahalli gazeteler arasında paylaştırıyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişten sonra Merkez Bankası bile özerkliğini koruyamazken Basın İlan Kurumu da payına düşeni aldı. Nedendir bilinmez 16 Ağustos 2019'da "özerk" BİK'in Genel Müdürü Yakup Karaca Cumhurbaşkanlığı kararıyla görevden alındı, yerine SETA genel koordinatörü Burhanettin Duran'ın kardeşi Rıdvan Duran atandı.
Türkiye'de ekonominin tüm çarklarını kontrol eden hükumet, basını besleyen damarlardan sadece kamu ilanlarını kontrol etmekle yetinmeyip, özel sektörün de ilanlarıyla özgür basını desteklemesine müdahale etmekten geri durmadı!
Kimileri sessizce bu baskılara boyun eğerken kimileri derlerini kamuoyu ile paylaşarak bir çıkış aradılar.
Örneğin Karar gazetesi, ilanını yayımladıkları şirketlerin patronlarının tek tek aranarak "ikaz edildiğini" birinci sayfasından şu satırlarla kamuoyuna duyurmak zorunda kalmıştı:
Öncelikle, yayın hayatına başladığımız günden bugüne kadar aralıksız uygulanan bir ilan ambargosu ile karşı karşıya bulunuyoruz. Sadece reklamveren durumunda bulunan kamu kuruluşları değil, bütün özel sektör şirketlerinin gazetemize ilan vermesi açıkça engellenmektedir. Reklamverenler ve ilan-reklam dağıtımını yapan ajanslar KARAR’a ilan verilmemesi konusunda uyarılmıştır. Bu uyarı ve tehditlerin netice almış olduğu zaten gazetenin sayfalarında kolayca görülmektedir. Bu hukuk dışı ambargoya rağmen gazetemize ilan vermeye teşebbüs eden şirketler de ikaz edilerek, muhtelif yollarla engellenmektedir. Çok sayıda özel sektör şirketi bu baskı nedeniyle en temel ticari hakları olan, gazetemize ilan verme tercihini kullanamamaktadır.
Yapılan baskılar, Türk Ticaret Kanunu ve rekabeti düzenleyen kanunlara aykırıdır. Bu durum demokrasinin temel unsurlarından biri olan basın özgürlüğüne karşı da açık bir tehdit ve müdahaledir. Gazetemizi hedef alan bu eylemlerin aynı zamanda açıkça suç teşkil ettiğini belirtiriz.
KARAR Gazetesi bu şartlar altında, personel ve bütün ünitelerde ilk günden bu yana sürekli olarak tasarruf önlemlerine müracaat ederek; sadece Basın İlan Kurumu gelirleri sınırına mahkûm kalarak, son derece ağır ekonomik şartlar altında yayın hayatına devam etmektedir.
Maruz bırakıldığımız ambargonun ve baskıların bir an önce sona erdirileceğini umarak, bu haksızlığı okurlarımıza ve kamuoyuna saygıyla duyururuz.
Bu ilan ambargosundan kurtulmak için sayın Cumhurbaşkanı ile önceden tanışıklıkları, yol arkadaşlıkları, kişisel hukukları olan bazı yazarlar bir görüşme talep edip bu ambargonun sürdürülmemesi için ricacı olmak zorunda kaldılar.
Bu yaşananlar da basın tarihimizde bir başka leke olarak yerini almış oldu.
Yabancı devletlerin Türk basınına ilgisi
Batılılar, bu tabloya baktıklarında totaliter yönetimlerin ya satın aldığı ya da satın alamazsa hapisle, sürgünle pasifize ettiği bir basın görür.
Bu şartlarda demokrasinin gelişemeyeceği aşikârdır.
Özgür basının finansmanı meşru ve şeffaf kanallardan gerçekleşmelidir.
Özellikle Avrupalılar için, önemli yatırımlarının bulunduğu, üzerinden kendilerine enerji taşınan nakil hatlarının geçtiği Türkiye'nin istikrarını kaybetmemesi önem taşır. İstikrarın sürmesini sağlayan emniyet sübaplarından biri fikir hürriyetinin ve özgür basının mevcudiyetidir.
Eğer batılı devletler yerli gazetelere mali yardımlar yapsa, bunu kabul eden gazeteler/gazeteciler ajanlıkla itham edilebilirler.
O yüzden batılı devletler Türkiye'de +90 gibi Independent Türkiye gibi, DW Türkiye gibi kendi haber kanallarını kurarak yerli gazetecileri oralarda istihdam etme yoluna gittiler.
Böylece demokrasiyi, basın özgürlüğünü yaşatabilecek demokratik olgunluğu gösteremediğini düşündükleri ülkemize "el atmış" oldular.
Bu bizim açımızdan aslında oldukça onur kırıcı bir durum.
Bizim gibi düşünmeyen hemen herkesi kolayca "ihanetle" itham edip sustururken hiçbir muhalif sese tahammül edemeyen totaliter bir rejim resmi veriyoruz.
Halbuki basın dediğiniz denetleme görevi gördüğü için eleştirel bir pozisyon almak zorunda. Bunu yapamayan basının "pravda" gibi, parti propaganda bülteni gibi görüneceğini görmek istemiyoruz.
Tabi sadece Avrupa Birliği ülkeleri değil ülkemizde oluşan özgür basın boşluğunu fark eden.
Şu an Türkiye'de Çin'lilerin CRI Türk (Chinese Radio International), Rus'ların RS (Rusyanın Sesi) radyoları belli sayıda Türk gazeteci istihdam ediyor.
İngilizlerin BBC Türk haber sitesi ile birlikte Rusların Sputnik isimli haber sitesi en çok okunan haber sitelerinden birisi oldu.
Amerikalıların CNN Türk ve Fox televizyonları Türkiye'deki yayın organları olarak faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Kendi "yerli ve milli" gazetecilerinizi besleyecek damarları kestiğinizde o gazeteciler hayatta kalmak için mecburen böyle yerlerde çalışmaya başlıyorlar.
Ruşen Çakır, Cüneyt Özdemir, Kemal Öztürk, Çağlar Cilara gibi bazı gazeteciler de sosyal medya imkânlarını seferber ederek alternatif bir kanal oluşturmaya gayret ediyorlar.
Burada da çözülmeyi bekleyen açık bir kriz var.
Umarız yöneticilerimiz problemi derinleştirdiklerini bir an evvel fark ederler ve tuttukları yanlış yoldan bir an önce dönerek gazetecilere biraz nefes aldırılar.
Yeni yorum ekle