İnsan Niçin Yaşar?

19 Mayıs 2025

Tüm zamanların ve coğrafyaların en çok sorulan ve en çok cevaplanan sorusu bu olmalı. İnsanlığın geldiği bugünkü noktayı üreten soru da bu olmalı. İnsan nedir, varlık nedir ve insan niçin yaşar? Bu sorular olmasaydı ve bu sorulara her birbiri birbirinden farklı hatta birbiriyle çatışan cevaplar verilmiş olmasaydı, bu soruların tek ve kesin bir cevabı olsaydı bugünkü gibi bir medeniyet inşa edilemezdi. Avlanma, toplama, üreme, barınma sadeliğinde bir hayat yaşanıyor olabilirdi.

Aynı soruların, benzer ve farklı biçimlerde tüm zaman ve coğrafyalarda sayısız kez sorulmuş olması bu soruların herkesçe tekrar sorulmayacağı ve onlara cevaplar aranmayacağı anlamına gelmez. Hatta tam aksine her insan bu soruları en az bir kez sormalı ve cevabını aramalıdır. Zira insan bir evrendir. Hayat her insan için var olan biricik süreçtir. Başkalarının soru ve cevapları insan için çoğu zaman yolu aydınlatsa da o ışığın yakıcı bir ateşten mi yoksa aydınlatıcı bir kaynaktan mı geldiğini seçebilmek için bu sorulara ve cevaplara ihtiyaç vardır. Şairin de söylediği gibi: 

Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında. 
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan 
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat 
her şeyi gördüm içim rahat 
gök yarıldı, çamura can verildi” 

Hayat “ben” merkezinde hissedilir ve anlam bulur. Onun için milyonlarca yıllık dünyada milyonlarca yıllık varlık ve hayat her bir insan için yeni, bakir, bilinmez, olağanüstü ve biriciktir. Ve bu sorular zorunludur.

İnsan niçin yaşar? Bu soruya cevap verebilmek için varlık nedir ve insan nedir soruları da zorunlu sorulardır. Bu sorulara verilen kendi içinde çelişik olmayan, ikna edici her cevap da bir grup insana işaret eder. 

Bir kısım insan, “İnsan bir amaç için yaratılmıştır.” der. İçine doğduğu çevrenin hazır cevaplarına, inanç ve değerlerine uygun biçimde yaşamayı amaç edinir. Çevrenin değerlerine bağlılık göstermeyi vazife kabul eder. Bu çerçevenin dışında yaşayanlara karşı da bir kanaati vardır. Bu kanaatler de gayet keskin kanaatlerdir. İnsanlığın büyük bir kısmı hayatlarını bu bağlamda yaşar. Tarih boyunca büyük savaşlar, büyük devletler bu bağlamda ortaya çıkmıştır. 

Bir kısım insan, “Varlık, hayat ve insan bir dizi tesadüf sonucunda ortaya çıkmıştır.” der ve yaşamın kendisi bir amaçtır, diye düşünür. Bu noktada da iki farklı yaklaşım vardır. Bir kısım insan içine doğduğu çevrede hazır bulduğu ahlak ve normları benimser. Hazır bulduklarını tekrar tekrar üreterek bunlarla hayatı yaşar, iyi bir yaşam sürmeyi amaçlar. Hayata dair ezel-ebet ne varsa bu dünyada diye düşünür. Tesadüfle varlığı açıklayan diğer bir kısım insan ise haz ve konfor için yaşar. Onlar için haz ve konfor dışında bir değer yoktur. Bunun önünde engel olan her şeyi aşmak gerektiğine inanırlar. Bunlar; varlık, hayat ve insana dair herhangi bir soru sormazlar. Güçlü olana, hâkim anlayışa tabiymiş gibi görünüp sadece kendi çıkarları uğruna en çok haz ve en çok konfor için yaşarlar. Bu insanlar için eğer denetlenip bir yaptırım uygulanacaksa ahlak, yasa, iyi, kötü gibi kavramlar bir anlam taşır. Eğer yaptırım söz konusu değilse iyi, kötü, ahlak, yasa gibi kavramlar bu insanlar için bir değer değildir.

Bir kısım insan da “varlık, insan, varoluş” başlıklarında sorular sorar ve bu soruların cevaplarını bulmak için yaşar. Hakikatin izini sürer. Gelinen noktada insanlığın ürettiği iyi-kötü her ne varsa bu iz sürüşten doğmuştur. Bu insanlar olanın-görünenin değil olanın- görünenin işaret ettiği bilinmeyenin peşindedir. Bir matematik sorusunda nasıl ki verilerden hareketle x’e ulaşılıyorsa; varlık-varoluş konusunda da bilinmeyene bilinen verilerden hareketle ulaşmanın peşindedirler. Bu noktada akıl ve irade bir pusula vazifesi görür. Kavrama, anlama, muhakeme etme, eleştirme, sorgulama, kıyaslama, formüle etme, aktarma, yorumlama, hafızada tutma… Akıl, eğer zihnin tasallutu altında değilse bu hasletlere sahiptir. İnsan tasallut altında olmayan bir akılla varlık dünyasındaki işaretleri kullanarak yol alabilir. İrade bu bağlamda son derece belirleyicidir.

Bu bağlamda insanın önündeki en büyük engel zihnidir. Zira zihin çevrenin, insanların aktarımı ile biçimlenir. Bir çeşit bagajdır. Bu bagajda başkalarının inanç, ideoloji, tecrübe, korku, kaygı, nefret, düşmanlık, beğeni, kabul ve retleri vardır. Yani zihnin inşası birbirine benzeyen, birbirinden farklı ve hatta birbirine karşı çok sayıda insan ve hadise tarafından yapılır. Bunun olumlu ve olumsuz yanları vardır. Olumlu tarafı, tekerin tekrar tekrar icat edilmesine gerek kalmamıştır. Sonraki gelen öncekinin birikimlerinin üzerine icat ve keşiflerle yeni şeyler ekleme imkânına kavuşmuştur. Ancak hata, yanılgı, yanlış, hurafe, nefret, düşmanlık gibi birçok olumsuzluk da bu bağlamda aktarılmış ve zihni biçimlendirmiştir.

Zihin, insanın aklını nasıl kullanacağını belirler. Akıl her ne kadar zihnin hâkimiyeti altında olsa da hep vardır. Akıl, zihnin tasallutundan kurtulduğunda bir yolu takip etmekten başka bir yol da açabilir.

Zihnin, başkalarınca üretilmiş olması tümüyle kötü-yanlış değildir. Akıl, vicdan, irade zemininde ele alınan zihin; kullanıcısı tarafından doğru ve iyi bir çizgiye yaklaştırılabilir. Eğer kişi; zihnini akıl, irade, vicdan süzgecinden geçirmediyse, maalesef o bir karakter değil bir tiptir. Yapıcılarının ortak eseridir. Bu bağlamda kendi olmak, karakter olmak, kendi hakikat yolculuğuna çıkmaktan söz edilemez.

Image

Francis Bacon, idoller; Ali Şeriati zindan ile insanı dört başlıkta sınırlar. Bacon'ın "idol" (putlar) kavramı ile insanın bilgiye ulaşırken ona engel olan dört önemli şeyi şöyle belirler: 

  1. Soy-Kabile Putu
  2. Mağaranın Putları
  3. Çarşının Putları
  4. Tiyatronun Putları 

Bacon; insan doğasından kaynaklanan evrensel algı hataları, kişinin eğitim ve deneyimlerinden kaynaklanan öznel önyargılar, dilin yanlış kullanımından doğan kavram kargaşaları, körü körüne benimsenen felsefi sistemlerin dogmatik etkisinin gerçek bilgiye ulaşma noktasında insanı kuşattığını–engellediğini savunur.

Ali Şeriati de insanı sınırlayan dört temel engeli zindan olarak adlandırır. Bu zindanlar: 

  1. Tabiat Zindanı 
  2. Tarih Zindanı 
  3. Toplum Zindanı
  4. Benlik (Nefis) Zindanı

Şeriati; insanın fiziksel, tarihsel, sosyal ve metafizik boyutlarda nasıl tutsak edildiğini açıklar. Şeriati'ye göre gerçek özgürleşme, bu zindanların farkına varıp onları aşmakla mümkündür.

Bacon da Şeriati de insanı (aklı) tutsak eden, insan ve hakikat arasında aşılması güç engelleri dörder başlıkta ele almışlardır. Sınırları net ve kuşatıcı biçimde belirlemişlerdir. Ancak insan kelime kelime kuşatılmıştır. Kuşatıcı, engelleyici, yanıltıcı bu kelimelere “kavramsal put” denilebilir. Kişi kavramsal putlarla hesaplaşmadan, onlarla yüzleşmeden, onları hayatından çıkarmadan hakikate doğru yol alamaz. 

Her toplumda her çevrede kavramsal putların sayısı değişir. Farklı çevrelerde benzer ve farklı birçok kavram putlaşmıştır. İnanç, tarih, coğrafya ve şartlar bu kavramsal putların sayısını ve mahiyetini belirler.

Peki bir kelimenin-kavramın putlaştığı nasıl anlaşılır?

Bir kavram; bir konuda ilgili, benzer diğer kavramlardan daha çok öne çıkıyorsa; bu öne çıkartma örgütlü bir dille yapılıyorsa kavram putlaşma eğilimindedir. Bu kavramı özellikle sermaye, medya çevreleri; politik-dini yapılar çeşitli araç ve yöntemlerle istikrarlı biçimde kullanıyorsa, bu kavrama muhatap olan kitle; kavramın güdülemesi ile belli biçimde inanmaya, düşünmeye, davranmaya zorlanıyorsa, bu yoğun propaganda; dili üreten çevrelere çeşitli kazanımlar sağlarken, kitleye vazife, sorumluluk, fedakârlık, tahammül, bağlılık aşılıyorsa işte bu kavramlar putlaşmıştır.

Kavramsal putlar; nutuk, vaaz, propaganda, reklam sloganları, her türden sloganda öne çıkar. Örnek verilecek olursa ilk anda akla gelen kavramsal putlar: Özgürlük, Gelişim, İlerleme, Hümanizm, Evrensel Değerler, Sanat, Demokrasi, Mutluluk, Başarı, Ahlak, Eğitim, Devlet, Din, Bilim vb.

Bu kavramların nutuklarda, vaazlarda, öğretici metinlerde, sanat eserlerinde nasıl kullanıldığına bakıldığında bunların insanı bir biçimde inanıp düşünmeye zorladığı görülür. Bunlara itiraz edenlerin de topluluk içinde dışlandığını hatta cezalandırıldığı görülebilir.

İnsan, hakikati anlamak için yaşamayı amaçladığında önce zihnini arındırmak, aklını olabildiğince özgürleştirmek zorundadır. Bu arınma ve özgürleşme noktasında da oldukça meşakkatli bir işle karşılaşır: Kavramsal putlardan kurtulmak. Bacon’ın putları da Şeriati’nin zindanlarının duvarları da aslında bu kavramsal putlardan inşa edilmiştir. Her engel kelime kelime örülmüş, insan kelime kelime kuşatılmıştır. İnsanı bu esaretten kurtaracak olan da kelimelerdir.

İnsan ne için yaşar?

İnsan doğru kelimelere ulaşmak için yaşar.

Hayat bir kelimedir, hakikat bir kelimedir, cennet de cehennem de kelimedir.

Hayat kelimelerledir, hakikat kelimelerledir, cennet de cehennem de kelimelerledir. Bütün bunları anlamak, kavramak, bunlara ulaşmak ancak kelimelerle mümkündür. Yanılmak da kaybetmek de kelimelerledir.

İnsan, doğru kelimelerledir; insan, doğru kelimelerin peşindedir.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
KONTROL
Bu soru bir bot (yazılımsal robot) değil de gerçek bir insan olup olmadığınızı anlamak ve otomatik gönderimleri engellemek için sorulmaktadır.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
22 kez görüntülendi. 22 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.