Kalbim, ele avuca sığmıyorsun! Bir kararda tutamıyorum seni. Her an akordun bozuluyor neredeyse... Hiç olmazsa birkaç gün, hiç olmazsa birkaç saat istikrar bulamaz mısın?
Kalpler Allah’ın zikri ile tatmin olur. O’nunla senin arana girmek için sırada bekleyen o kadar çok şey var ki şimdi... İçinde yaşadığım uygarlık sadece bunun için inşa edilmiş; insanı kalbinden, kalbi Rabbinden ayırmak üzere tasarlanmış. Biz seninle yepyeni ve kadim bir uygarlık inşa edelim ey kalbim. Uygarlığımızın merkezinde sen ol. Senin merkezinde Âlemlerin Rabbi olsun.
“Dikkat edin” buyurmuştu Âlemlerin Efendisi, “Dikkat edin, vücutta bir et parçası var ki, o iyi olursa bütün vücut iyi olur; o bozulursa bütün vücut bozulur; biliniz ki o et parçası kalptir.”
Beni benden alıp götürüyorsun kalbim. Beni aşinâsı olmadığım vadilere sürüklüyorsun. Senin peşinde şeş ciheti tavaf etmekten yoruldum. Seni bağlamak, seni zincire vurmak da istiyor değilim. Sen pusulamsın benim. Pusulanın prangaya vurulduğu nerde görülmüş. Lakin manyetik alanını korumakta güçlük çekiyorum bazen... Beni kuşatan şehir, kültür, kuşatan teknoloji, beni kuşatan din, bilim, felsefe, yaşam... Bunların hepsi senin manyetik alanına baskı oluşturuyor.
Ey kalbim…
Ey kalbim, ben seni tutsak etmek değil, özgür kılmak istiyorum. Manyetik alanına giren çeldiricilerin senin pusulanı şaşırtmasına mâni olmak istiyorum.
Kalbim, Rabbim dünyayı insanlar için yaşamaya elverişli kıldığında ona bir atmosfer bahşetti. Göktaşları dünyaya yaklaşınca atmosferdeki sürtünmeyle eriyip bitiyorlar, kayıp gidiyorlar görüyorsun. Sen de kendi atmosferinde yaşayabilir, kendi atmosferinde sağlıklı kalabilirsin ancak. Bütün söylediğim bu. Atmosferinden çıkıp da başka havaları teneffüs etmeye başlarsan, pusulan başka yönleri göstermeye başlar ve sen kendi ihtiyarınla o yönde yürüdüğünü sanırsın. Heyhat, pusulanı şaşırtan manyetik çeldiriciler seni sürükleyip götürmektedir.
Ama ey kalbim, çeldiricilerin senin üzerinde hiç bir otoritesi yok inan bana... İstediğin anda yüzünü Rabbine döndürebilir ve fıtrat atmosferine girebilirsin. İman nuruyla etrafını aydınlatan bir kandilsin. O kandili sâlih amel fanusuyla koruma altına almazsan, şu yağmurlu ve rüzgârlı gecenin karanlığına ve vahşetine teslim olman işten bile değil.
Ah kalbim, ne kadar hassassın böyle! Arzın ta öbür ucunda bir yaprak kımıldasa sen de kımıldıyorsun. İyi ki yol var kalpten kalbe. Dünyanın bir ucunda bir ehl-i dil sana selâm gönderse, divan durup o selâmı alıyorsun. Hayra da şerre de meyledebiliyorsun. Seni suçlayamam bu yüzden. Tabiatın bu. O ki senin tabiatın budur ey kalbim, sana bir önerim olacak: Sadıklarla beraber ol, sâlihlerle beraber ol. Onlarla beraber ol ki sana da sirayet etsin halleri... Onlarla beraber olmaya sabret!
Ey kalbim, bir de O’nun yardımını, desteğini istemelisin sık sık. Kendi pusulana, kendi hesabına, kendi kitabına, kendi bilgine itimat etmemelisin yalnızca... Bil ki O’nun hızlânı olmasa hiç kimse hidayete eremezdi. Kişi cehennemi kendi sun’uyla kazanır; ama cenneti değil; gazaba kendi fiili sebebiyle müstahak olur ama rızaya değil.
Beslenmene dikkat et yüreciğim. Helâlinden ve dengeli beslen. Gözden, kulaktan, havâtırdan, teneffüs ettiğin havadan beslenirsin. Nasıl ki bir vücuda haram lokma girse, o vücudun sahibi ibadetten veyahut onun hazzından, bereketinden, sevabından, meyvelerinden mahrum kalır; bir kalbe de yabancı havâtır dâhil olsa, onu zikrullah cilasıyla izale edinceye dek dost sohbetinden mahrum bırakılır. Dikkat et, bir hal tekerrür ederse takarrur eder: yinelendikçe yerleşir.
Öyleyse ey kâtip aczini mevlâna arz et, rehberin, önderin, Peygamberinle birlikte sen dahi şöyle de:
“Ey kalpleri evirip çeviren Allahım, kalbimi dinin ve taatin üzere sabit kıl!” Âmin.
Ey kalpleri evirip çeviren!
Ahmed Şevki onun hakkında der ki:
“Erişilmez bir hüzünde seçildi, biricik oldu/ Ve hayatta elem namına ne varsa onda mahir oldu, uzmanlaştı.”
Her kalp aynı acıyı hisseder mi? Her yürek aynı ritmi yakalayabilir mi? Ne yazık ki hayır. “Zira gözler kör olmaz; fakat göğüslerin içindeki kalpler kör olur!” (22 Hacc: 46)
İlâhî bir uyarı... İnsanın yaratıcısının, evrensel kılavuz kitabına derç ettiği uyarılardan biri: Dikkat! Bu yaratığın gözü kör olmaz; gönlü kör olur!
İşleyen kalp ışıldar. Kalbi cilalamazsanız pas tutar. Kalpler kararır. Günahlar kalbi karartır. Ya da şöyle düşünelim: Kalbi karartan, kalpte is pas bırakan şeye literatürde günah denir.
İnsanlık güneşi günahı nasıl tarif ediyor bir bakalım isterseniz:
“Günah, göğsünü daraltan ve insanların muttali olmalarını arzu etmediğin şeydir.” (Müslim, Birr: 14, 15; Tirmizî, Zühd: 52)
“Kalpleri var, onunla anlamazlar; gözleri var onlarla görmezler; kulakları var, onlarla işitmezler... Onlar dört ayaklılar gibi, hatta daha da şaşkın ve aşağıdırlar.” (7 A’raf: 179)
İnsan, gözüyle bakar; fakat gören kalp! İnsan, kulağıyla sesleri algılar; fakat işitip anlayan ve dinleyen kalp! İnsanla hayvan arasındaki fark kalp! Kişi kalbini kullanmıyorsa dört ayaklı arkadaşlarından farkı kalmıyor; hatta onlardan daha aşağı bir derekeye düşmüş oluyor demektir. Çünkü onlar, anlama aleti olan kalbe malik değillerdi; beriki ise kalbi olduğu halde işletmiyor, pas tutmasına sebep oluyor. Ya da yanlış kullanıyor, tersine kullanıyor ve laçkalaşmasına, yalama olmasına sebebiyet veriyor.
Seven de, nefret eden de kalp! İnsanın varlığının merkezi kalp! Kimi onu bir parça et olarak taşır göğsünde, kimi yük taşır gibi, kimisi de evrenler arasında köprü işlevi gören lâhûtî bir kapı gibi görür onu ve oradan sonsuzluklara kanat çırpar.
Rüzgârgülünden daha hassastır kalp. En ufak bir ses, en hafif bir nefes onu harekete geçirir. An farkıyla birbirinin tam zıddı duruşlarla çıkar insanın karşısına... An farkıyla birbirinin tam zıddı öneriler sunabilir. Her an yanar ve her an döner.
Kalp Arapça asıllı bir kelime. Arapça’da “altını üstüne getirmek, tersyüz etmek, evirip çevirmek” anlamlarına gelen “kalebe” kökünden alınmıştır. Aynı kökten türetilmiş “mikleb” kazma ve bel demektir; çünkü bunlarla toprağın altı üstüne getirilir. Sahte paraya ve düzenbaz adama kalb denir; çünkü bunlar değişmişlerdir.
Kalp dönmeye, değişmeye, bozulmaya, kirlenmeye, paslanmaya pek müsaittir. Kalbin durumu ise, hayatın merkezi olması hasebiyle bütün vücudu ve insanın bütün ömrünü etkiler. “Dikkat ediniz, vücutta bir et parçası vardır ki: o iyi olursa bütün vücut iyi olur; o bozulursa bütün vücut fesada uğrar. Agâh olunuz, o kalptir!” (Buhârî, İman: 53; Müslim, Müsakat: 107)
Kalbin cilası ise yaratıcısını hatırlamaktır. Nasıl ki bilumum ölçü ve tartı aletleri kanunî süresi içerisinde belediyelerdeki ölçüler ve a’yâr memurluğuna götürülüp oradaki mihenge göre yeniden ayarlanırsa kalp de sık sık yaratıcının mihengine göre yeniden ayarlanmalıdır. Yoksa kalbin ayarı bozulur ve bu kalp mutmain olamaz.
Yaratıcıdan bir uyarı daha: “Dikkat! Kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur.” (13 Ra’d: 28)
Sohbet ettiğiniz insandan kalbiniz etkilenir. Kendisiyle konuşmasanız bile aynı mecliste bulunduğunuz insanlardan kalbiniz etkilenir. Gözden ve kulaktan kalbe akan her şey onu etkiler ve değiştirir. Adını andığınız kimseler bile kalbinizde iz bırakır. O halde güzel insanlarla düşüp kalkmalı, güzel insanları anmalı, kalbi kirden ve isten korumaya çalışmalı... Yine de üstüne düşerek parlaklığını azaltan gölgeleri, tozları her saat değilse bile hiç olmazsa her gün silmeli, onu pırıl pırıl yapmalı...
Bütün bunları yaptıktan sonra; yani mümkün mertebe kalbi ağyârın gubârından koruyup, günübirlik tozunu aldıktan, cilasını sürdükten sonra Allah’tan yardım istemeli. Çünkü “kalpler Rahman’ın iki parmağı arasındadır” ve çünkü insanlığın şefkat burcu sık sık şöyle dua etmiş:
“Ey kalpleri evirip çeviren! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!” (Tirmizî, Kader: 7; Deavât: 89; İbn Mace, Dua: 2; Ahmed, 6: 251)
***
Hadis-i Şerif:
Enes (ra)’den:
Resulullah (sav) sık sık şöyle derdi:
“Ey kalpleri evirip çeviren, kalbimi dinin üzere sabit kıl!” Ben de dedim ki: “Ey Allah’ın elçisi, sana ve sana indirilene iman ettik; bizim için korkuyor musun?” Şöyle dedi: “Evet, çünkü kalpler Rahman’ın parmaklarından iki parmak arasındadır, onları dilediği gibi evirip çevirir.” (Tirmizi, Kader: 7)
Şehrubnu Havşeb’ten:
Ümmü Seleme (ra)’ya “Ey Müminlerin annesi, senin yanındayken Resulullah (sav)’in ekseri duası ne idi?” diye sordum. Dedi ki:
Ekseri duası “Ey kalpleri evirip çeviren, kalbimi dinin üzere sabit kıl” idi. Dedim ki: Ey Allah’ın elçisi, “Kalpleri evirip çeviren, kalbimi dinin üzere sabit kıl” duasını ne kadar çok ediyorsun? Buyurdular ki:
Ey Ümmü Seleme, kalbi Allah’ın iki parmağı arasında olmayan hiçbir âdemoğlu yoktur. Dilediğini doğrultur, dilediğini kaydırır. (Tirmizi, Deavat: 89)
Hz. Aişe’den gelen benzer bir rivayette ise “dinin üzere”den sonra “ve taatin üzere” ilâvesi vardır.
Güzel kalbinizi elem keder…
Güzel kalbinizi elem keder üzüntü yormasın değerli hocam ..en temiz en güzel bahçelerden nadide çiçeklerle süslü narin kalbinizde yer almayı dileriz. Sevgiler saygılar...Arzu kardeşiniz 🌹
Yeni yorum ekle