Osmanlı Devleti’nin Sahadan Çekilmesinden Sonra Yemen

14 Kasım 2021

 

 

Osmanlı askerlerinin 1918’de Hudeyde’de İngilizlere teslim olması ile Osmanlı Devleti’nin oyun dışı kalmasından sonra İngilizler Aden bölgesini ellerinde tutmaya devam etti. San’a bölgesinde Zeydi emirliği hâkim oldu. Asir ve Tihâme bölgeleri İdrisîler ve diğer kabilelerin kontrolündeydi.

Sürecin sonunda Zeydîler dağlık kesimlerde, İdrisîler sahillerde egemen oldu. İngilizler ise Aden’i himayeleri altında tutmakla yetindiler. İngilizler’in Aden’in sınırlarını genişletme teşebbüsleri akim kaldı.

İmam Yahya ve Mütevekkilî Krallığı

Zeydîler, bugünkü İran rejiminin dînî-hukukî dayanak noktasını teşkil eden “velâyet-i fakîh”, yani beklenen imamın zuhuruna kadar ulemanın yönetimi geçici olarak devralması ilkesini kabul etmez. Zeydî mezhebine göre toplumu yönetme hakkı sadece Peygamber soyundan gelen imamlara aittir. 1904’ten itibaren Yemen’in özellikle dağlık bölgelerinde hâkimiyetini kabul ettirmeye başlayan 87. İmam Yahya Hamîdüddin, 1918’de Osmanlı ordusunun terhis edilerek silahlarını İngilizler’e terk etmesini öngören mütareke hükümlerinin uygulanmamasını savundu.

Mütâreke hükümleri uygulanmaya başlayınca da İngilizler’e teslim olmayacak Osmanlı askerlerine kendi saflarında yer vereceğini açıkladı. Bu dönemde askerin bir kısmı teslim olurken bir kısmı da İmam Yahya’nın emirliğine katıldı. İmam Yahya yazışma düzeyinde de olsa Türkiye ile ilişkilerini devam ettirdi. İmam Yahya 1920’den itibaren emirliğinin adını Yemen Mütevekkilî Krallığı olarak değiştirdi.

Muhammed el-İdrîsî’nin 1926’da ölümü üzerine çıkan taht kavgasından istifadeyle Hudeyde’yi ele geçiren İmam Yahya 1934’te İngilizler’in Aden’deki varlığını tanıdı, buna mukabil İngiltere’nin de Zeydî krallığını tanımasını sağladı. Suudi Arabistan ve İtalya ile de anlaşan İmam Yahya ülkesinin sınırlarını güvenliğe almanın yanında özellikle İtalyanlardan teknik destek aldı.

Aden dışındaki hemen tüm Yemen topraklarının birliğini temin eden İmam Yahya dışa kapalı, sert bir merkeziyetçi yönetim kurdu. Ülke 1945’te Arap Birliği’ne, 1947’de BM’ye üye oldu. Bu arada Aden’de İngiliz işgaline tepki olarak milliyetçilik gelişmeye başladı.

İmam Yahya döneminde siyasi istikrar sağlanmış olmakla birlikte ülke ekonomisi gelişme göstermedi. Buna mukabil İngiliz himayesindeki Aden ekonomik açıdan ilerliyordu.

İmam Yahya’nın 1948’de uğradığı suikastta ölmesi üzerine oğlu Seyfülislam Ahmed (1948-1962) krallığın başına geçti. İmam Ahmed başkenti Taiz’e taşıdı, babası gibi merkeziyetçi olmakla birlikte onun döneminde Yemen dışa açılmaya başladı, tarım gelişti, ticaret canlandı. Aynı dönemde Aden daha hızlı gelişmeye devam etti. Aden İran petrolünün sevk edildiği önemli bir merkez haline gelirken burada bir de rafineri kuruldu.

Ellili yıllarda Nasırcılığın etkisi Arap dünyasının birçok yerinde olduğu gibi Yemen’de de hissedildi. Arap milliyetçiliği yükseliyordu ve Yemen’deki İngiliz varlığına son vermek isteyen siyasi partiler kuruluyordu. İmam Ahmed 1956’da Abdunnasır’ın telkini ile Rusya’dan silah ve mühimmat aldı. Yemen de Mısır gibi Rusya’dan birçok uzman getirdi. Yemen bir taraftan da Suudi Arabistan’la Cidde anlaşmasını (1956) imzalayarak İngilizlere karşı siyasî ve askeri bir cephe oluşturdu.

Mısır ve Suriye’nin oluşturduğu Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin 1961’de dağılması üzerine Yemen Mısır’dan uzaklaştı. İmam Ahmed’in 1962’de ölümünden sonra yerine oğlu Muhammed Bedr getirildi. Muhammed ancak bir hafta dayanabildi. Böylece 26 Eylül 1962 tarihinde Yemen’de monarşi yıkıldı.

Cumhuriyet dönemi

Kuzey Yemen’de Mısır’ın desteğiyle kurulan Yemen Arap Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanlığına Abdullah Sellâl (1962-1967) getirildi. Ülkede kraliyet yanlılarıyla cumhuriyetçiler arasında çıkan iç savaş 8 yıl devam etti. Kraliyet yanlılarını Suudi Arabistan, cumhuriyetçileri Mısır destekledi. Nihai zaferi cumhuriyetçiler kazandı. Suudi Arabistan 1970’te Yemen Cumhuriyeti’ni tanıdı ve 1971’te bütün yabancı birlikler ülkeyi terk etti.

Aynı dönemde 1963’te San’a’da Güney Yemen’i İngiliz işgalinden kurtarmak amacıyla Milli Kurtuluş Cephesi kuruldu. Güney Yemen ve Aden işgalden 30 Kasım 1967’de kurtarıldığında bölge Aden hariç hiç gelişmemişti.

İki yıl Milli Kurtuluş Cephesi lideri Kahtan eş-Şâ’bi tarafından yönetilen Güney Yemen 1969’da İslam Konferansı Teşkilatı’na üye oldu. Şâ’bi 22 Haziran 1969’da komünist bir darbeyle görevden uzaklaştırıldı. 30 Kasım 1970’te ülkenin adı Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti olarak değiştirildi.

Kuzey ve Güney Yemen arasında 1972 ve 1979’da savaş çıkmışsa da silahlı çatışmalar uzun sürmedi.

Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdülfettah İsmail 1980’de istifa etti. Yerine Ali Nasır Muhammed geçti. Ancak o da parti içi çekişmeler yüzünden 1986’da istifa etmek zorunda kaldı. Ülkede siyâsî kriz çıktı.

Güney Yemen’deki Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti 1986’dan itibaren siyasi krizle boğuşurken Kuzey Yemen’deki Yemen Arap Cumhuriyeti’nde sırasıyla Abdurrahman el-İryâni, İbrahim el-Hamdi, nihayet 1988’de Ali Abdullah Salih cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. Salih döneminde Kuzey’de istikrar sağlandı. Petrolün bulunmasıyla birlikte ekonomi de gözle görülür bir şekilde canlandı.

Yemen Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih 1989’da Güney’e zeytin dalı uzatarak birleşmeyi önerdi. SSCB’nin de desteğini alan proje 22 Mayıs 1990’da gerçekleşti. İki buçuk yıllık geçiş döneminde ülke iki parti tarafından ortak yönetildikten sonra 1992’de yapılan seçimleri Ali Abdullah Salih kazandı. Salih iktidarını 2011 sonuna kadar korudu.

Ali Abdullah Salih Dönemi

Kuzey ve Güney Yemen’in 1992’de tamamen birleşmesi ve Ali Abdullah Salih’in seçimi kazanması siyasî istikrarı sağlamaya yetmedi.

Körfez krizinde Salih’in Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin’i desteklemesi özellikle Güney Yemen liderleriyle arasını açtı. Nisan 1993’te yapılan yeni seçimi de Salih kazandı. 1994’te iki Yemen arasında çıkan iç savaş Salih’in zaferiyle sonuçlandı. İç savaş ve dış politikadaki tercihler ekonominin de dibe vurmasına yol açtı.

Ülkede yapılan bütün seçimleri Ali Abdullah Salih kazanıyor, fakat ülke bir türlü istikrar bulmuyordu. Salih 2000 yılında anayasayı değiştirerek iki dönem daha iktidarda kalma fırsatı elde etti. 2006 seçimiyle koltuğunu pekiştiren Salih, önce Zeydî “Eş-Şebâbu’l-Mü’minin” (İmanlı gençler) hareketiyle, sonra 2009’da Güney Yemen’de patlak veren silahlı isyanla uğraşmak zorunda kaldı.

Siyasi karizmaya veya olağanüstü yeteneklere sahip olmayan Salih, böl ve yönet prensibinin başarılı bir uygulayıcı sayılabilirdi. Mezhepçiliği körüklüyor, birbiriyle savaşan kabilelerden önce birine, sonra diğerine para ve silah desteği veriyordu.[1]

İşsizlik ve enflasyonun yüksek seyrettiği ülkede halkın yüzde 40’ı günlük 2 doların altında gelire sahip. 2011 Ocak ayında Tunus’tan başlayarak Arap dünyasına yayılan isyan dalgası Yemen’e de ulaştı.

Yemen Devrimi

Tunus ve Mısır’dakilerle kıyaslandığında Yemen’deki rejimi değiştiren protestolar ön uyarısız geliverdi. San’a’daki öğrenciler sınıflarından çıkıp doğruca“Halk rejimin düşmesini istiyor”, “Halk başkanın düşmesini istiyor” sloganlarıyla meydanlara indi.[2] Oysa ayaklanmaların daha önce patlak verdiği bu iki ülkede protestolar aşama aşama gelişmiş, nihayet ölümler başladıktan sonra diktatörü doğrudan hedef alan sloganlar meydanlarda yankılanmıştı.

Yemen’de ise gençlerin Salih’ten hiçbir umudu kalmamıştı. Yolsuzlukların sona ereceğine veya reform yapılabileceğine inanmıyorlardı. Ayrıca Tunus ve Mısır’daki tecrübeler de diktatörün kendi yolsuzluk düzenini kendi eliyle dönüştürmesinin mümkün olmadığını göstermişti. Tek yol Salih’in gitmesiydi ve meydandan yükselen sloganlar, şiirler, şarkılar onu hedef aldı.

“Değişim Meydanı”nı dolduran binlerce genç Arap dünyasındaki aydınlarca önce küçümsendiler. Üniversite öğrencilerinin hareketine kabilelerden gelen gençler de destek vermişti. Arap dünyası, Yemen gençlerinin sivil bir isyanı başaramayacağını, çünkü onların sadece silah taşımayı bildiklerini düşünüyordu.[3]

Salih’in dokuz ay boyunca başvurduğu her türlü şiddet yöntemine rağmen meydandaki oturma eylemi devam etti. Keskin nişancıların 18 Mart 2011 günü 56 kişiyi öldürmesine rağmen, meydandakiler şiddete teslim olmadı ve silaha silahla karşılık vermediler. 18 Mart dönüm noktası oldu, ordu bölündü. General Ali Muhsin Salih, emrindeki birliklere göstericileri koruma talimatı verdi.

Yemen diktatörü Ali Abdullah Salih’in en büyük muhaliflerinden Ahmar kabilesi isyan etti. Başkentte bir yandan barışçıl oturma eylemi devam ederken, bir yandan da Ahmar kabilesi mensupları ile Salih’e bağlı güçler arasında çatışmalar haftalarca devam etti.

2011 Şubat’ından Ekim ayına kadar yaklaşık 9 aylık süreçte en az 1500 kişi öldü. Şubat 2012’ye kadar bu sayı 2 bin kişiye ulaştı. Bu arada 3 Haziran 2011’de Salih’e suikast düzenlendi. Başkanlık sarayına atılan roketle düzenlenen saldırıda yaralanan Salih tedavi için gittiği Suudi Arabistan’dan 23 Eylül’de döndü.

Salih, ülkeyi bir arada tutabilecek vazgeçilmez bir kişi olduğu teziyle iktidarını muhafaza etmeye çalıştıysa da ayyuka çıkan yolsuzluklar sebebiyle inandırıcılığını yitirmişti.

Yemen’deki yolsuzluklar üzerine açıkça yazılar yazan, Yemen’deki isyanın dışa dönük yüzü haline gelen gazeteci Tevekkül Karman 2011 yılının Nobel Barış ödülüne layık görüldü. Karman 2005’te 7 kadın meslektaşıyla birlikte Zincirleri Olmayan Kadın Gazeteciler adlı bir örgüt kurarak insan hakları alanında aktif çalışmaya başlamıştı.

Ali Abdullah Salih nihayet 23 Kasım 2011’de Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) kendisine ve akrabalarına yargılanmama garantisi sunması üzerine, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ta yetkilerini yardımcısı Abdurabbu Mansur Hadi’ye devretti. BM’nin de devrede olduğu yetki devrinden sonra Salih, tedavi gerekçesiyle ABD’ye gitti.

Abdurrabbu Mansur Hadi 21 Ocak 2012’de yapılan seçimle cumhurbaşkanı oldu. Salih nihayet 27 Şubat 2012’de cumhurbaşkanlığı görevini resmen Hadi’ye devretti.

Diktatör devrildi; lakin dış müdahaleler ve iç çatışmalardan ibaret makûs talih ülkenin yakasından hâlâ düşmedi.

 

 


[1] Layla Al- Zubaidi, Matthew Cassel and Nemonie C. Roderick, Devrimleri Yazmak: Tunus'tan Suriye'ye Arap İsyanından Sesler     trans. Nesrin Demiryontan (Istanbul: Metis, 2014).

[2] Al- Zubaidi, Cassel and Roderick, Devrimleri Yazmak: Tunus'tan Suriye'ye Arap İsyanından Sesler         130.

[3] Ibid.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 330 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.