Kriz dönemlerinde felaket senaryoları zirve yapar...Kriz dönemleri ikili/dikotomik/siyah-beyaz mantığı kışkırtır. Herkes suçlu arama yarışına çıkar…Fırsattan istifade harcayacaklarınızı suçlu listesine hemen dahil edersiniz. Düşmanlık dili pohpohlayıcıların elinde parlatılır…Psikolojiniz bozulmakla kalmaz farkında olmadan başkalarının psikolojisini bozmak için fırsat arar hale girersiniz…Sağduyu kalmaz… Benim kuşağım tam kırk yıldır bu tür felaket senaryoları dinliyor. Tam kırk yıldır 3. Dünya savaşının bölgemizde çıkacağı kehanetlerini derin dondurucudan çıkartıp ısıtarak önümüze sürdüklerini görüyorum….Hele suçlular güçlü olunca bu durumlarda sizi durmadan umutsuzluğa itmek, birbirinize düşürmek için zemin hazırlıyorlar. Kırk yılda kaç iktidar değişti sayısını bile hatırlamıyorum. Bu felaket senaryolarını siyasiler üzerinden sürdürmek ise sizi, uzlaşacak dilden uzaklaştırmanın bir başka yöntemine dönüşüyor. Toplum olarak moralimizi en yüksek tutmamız gereken zamanlar bunlar…İnsanlar, toplumlar ve fikirler zor zamanlarda belli olur…
Maalesef bu dönemlerin ister istemez en gözdesi komplo teorileridir. Esasen bir çok durumda komplo teorilerinin inanılmaz bir cazibesi, hatta büyüsü vardır. Çünkü muhataplar, bilmedikleri bir sırrın kendilerine faş edilmesi ayrıcalığını tatmış olurlar. Gerekli “açık bilgi eksikliği”ni sonuna kadar sömürürler. Ayrıca anlaşılması zor ve bilinmezi çok olan konularda önlerine hemen bir izahat konulmuş olur, böylece rahatlarlar. Özellikle gazeteciler bunu bildikleri için 'kulis' dedikleri bilgileri de kullanarak komplo teorilerine pek sık başvururlar. Birincisi, okur sizden kendi gördükleri dışında bir açıklama beklemektedir. İkincisi, siz de mevcut bilgi ve haber karmaşasının içinden çıkmanın bir yolunu bulmak zorundasınızdır. Gazetecilik yaptığım yıllarda bu işi abartan meslektaşlarım olmuştu. İsimlerini vermeyeyim. Şimdi birkaçı medyada üst düzey konumlarda...
Ama şu da bir gerçek ki, komplo teorilerinin doğruluğunu sıcağı sıcağına test etmeniz çok zordur. Kullanılmasını kolaylaştıran da budur zaten... Teoriye konu olan olaylar gerçekleştikten sonra anlayabilirsiniz ancak, doğru olup olmadığını. Bazan bu teorilerin kuyrukları birbirine de dolanır. Ama bunu anlamanız için biraz uzman olmanız gerekir. Bu tür teorilerin sadece iç tutarlılığı doğruluğunun delili gibi sunulur. Ama asıl olan, açık bilgilerle uyumluluğudur. Ayrıca onu da içine alan daha geniş resmin içinde neyin nereye oturduğuna da bakmak gerekir. Ne var ki isabet yüzdesinin düşük olması bile komplo teorilerinin cazibesini azaltmaz.
Komplo teorileri çoğu halde felaket senaryolarına göre daha masumdurlar ; ancak kriz dönemlerinde felaket senaryolarının vazgeçilmez parçası haline geldiklerinde birden çirkinleşir ve hırçınlaşırlar. Maksatlı kullanıldığında ise felaket senaryolarını beslerler. Bu iş için amatör heveslileri de kışkırtırlar. Böylece ister istemez psikolojik savaşın bir aracına dönüşürler.
Komplo teorileri yenileri gelince de çarçabuk unutulur. Havai fişekler gibidirler. ‘Kullan-at’ toplumunda cazibeleri de zamanla mukayyet olmalarındandır. Felaket senaryoları ise kişiler ve toplum üzerinde kalıcı travmalar bırakır ve toplumun diyalog dilini ve idrakini zedeler…Yani tamiri imkansız zararlar açar.
Kendimizi felaket senaryolarından ve komplo teorilerinden uzak tutabilmenin yolu ise olaylar karşısında maymun iştahlılığa kapılmak değil, sular duruluncaya kadar bekleme sabrını göstermektir. Her zaman zor, oyunu bozmaz….temkin de oyunu bozar..