Putlaşan Kavram: Başarı

20 Mayıs 2021

 

Başarmak

Dilin insan yaşamını belirleyen en önemli olgu olduğunu kabulden hareketle bazı kavramların ve o kavramlara yüklenen anlamların; bunların yaygın kullanımından, çokça tekrarından kaynaklanan genel kabullerin insan yaşamını nasıl belirlediği üzerinde düşünmek istiyorum.

Hayatı dil vasıtası ile anlayıp tanımlamaya başladığımız andan itibaren bazı kavramlar anlamları ile birlikte zihnimize yerleşir; zamanla bilinç, refleks ve davranışa dönüşür. Kavramları önce anneden duymaya başlar ve sonra tüm kaynaklardan işitiriz. Tüm iletişim süreçlerinde sözlü, yazılı, görsel olarak kullandığımız bu kavramları doğru mu yanlış mı, iyi mi kötü mü diye sorgulama ihtiyacı duymayız. Hatta bunu sorgulamak delilik, saçmalık, günah, marjinallik şeklinde anlaşılabilir. Yani bu kavramlar biz farkında olmadan tanrılaşır, putlaşır, kutsal bir forma bürünür. Sonra da etrafımızla iletişim kurarken bu kavramlar üzerinde kesin bir ittifak olduğu kabulüyle iletişim kurarız. Tercihlerimizi, hayatımızı, ret ve kabullerimizi bu kavramlar belirler. Hayatın sınırlarını bu kavramlar çizer ve bu kavramlar artık sorgulanamaz kavramlar olarak dilimizde-düşüncemizde yer edinir.

Ne olduğu sorgulanamaz kavramlar artık putlaşmıştır. Özellikle rasyonel düşünen modern insan açısından “put-putlaştırmak” reddedilen bir şeydir. Çünkü putlaşan, kutsallaşan şeyler aklı devre dışı bırakır, insanın düşünmesini, eleştirmesini ve başka yollar bulup yeni yöntemler geliştirmesini engeller. Özellikle modern çağda, kutsal-tanrı-put kavramları küçümsenen ve reddedilen kavramlar olarak öne çıkar. Modern çağ aklın hâkim olduğu, eleştirel düşüncenin öne çıktığı çağ olarak kabul edilir. Oysa Modernizm her ne kadar dogmaları, kutsalı, putları reddediyor görünse de türlü putlar, türlü tanrılar ve kutsallar üretmiş ve insanı, insan aklını kuşatmıştır.

Zamanın en bilinen kavramsal putlarından başarı-başarmak kavramı üzerinde düşünelim.

Başarı- Başarmak

Başarı, başarmak, muvaffak olmak kavramı dilimizde putlaşan kavramların başında gelir. Ve genel olarak insan hayatının bütününe yön verir. Eğitim felsefemizden politik yaşamımıza, ekonomik durumumuzdan askeri durumumuza kadar hayatın her evresi “başarmak” kavramı etrafında oluşur. Başarmak kavramı etrafında söylevler, bilimsel ve düşünsel metinler, özlü sözler, atasözleri, aforizmalar oluşur. Başarı odaklı sistemler inşa edilir. Ve bu dil iklimine dışardan baktığımızda başarmak merkezinde oluşan dilin insan ve hayat kavramlarını kuşatıp bunları yönettiğini, insani ve hayati olan şeyleri gittikçe küçültüp değersizleştirdiğini görürüz. Bunu görmek için “başarmak” putunun oluşturduğu iklimin dışına çıkıp oradan o iklimi anlamak iktiza eder. Çünkü bu kavramın oluşturduğu iklim için dini bir coşku ve tutku ile başarı her şeyin belirleyicisidir.

İnsan başarmak için yaşar, başarılı ise değerlidir, başarılı ise mutludur; başarısızsa mutsuz ve değersiz bir varlıktır.

Yarışıp başarmak, savaşıp başarmak, çalışıp başarmak… Bu bağlamda meşru olan ya da meşru görülen ancak etik olmayan yöntemlerle başarmak… Hepsi aslında birbirinden farklı durumlar olmakla birlikte tamamı başarmak ve başarı kavramları ile ifade edildiğinde aslında ciddi bir sorunlu belirsizlik doğurur. Bu farklı durumların içinde gayrı meşru, etik olmayan, yanlış ve yasak durumlar olsa bile “başarı” kelimesinin hem sözlük anlamı hem günlük dildeki karşılığı hem de çağrışımları olumlu olduğu için, bu olumlu anlam dünyası yanlışları ve çirkinlikleri de görünmez kılar…

Bir zaman sonra başarmak için her yol mübah bile sayılır. Her ne kadar başarmak bir sorunu çözmek, bir zorluğu aşmak, bir şeyi çalışır-işler hale getirmek anlamlarına gelse de bu kavram etrafında üretilip çoğalan dil son noktada “kazanmak” anlamını öne çıkarmıştır. Ve başarının somut göstergeleri oluşur: karne, diploma, banka hesabı, statü, seçim zaferi vb. Bu göstergelerden hareketle başarının insani açıdan olumlu yönleri olduğu kadar olumsuz yanları olduğunu da görürüz. Bu, kabul edilen olumlu yönlerinin yanında, sorgulanmaya değer görülmeyen ya da sorgulanamayan olumsuz yanları üzerinde düşündüğümüzde kavramsal putlaştırmanın sakıncalarını da görebiliriz.

Eğitimde başarı

Eğitim, öğretim ve başarı kavramları neredeyse eş anlamlı, yakın anlamlı sözcükler gibi dilimizde kullanılmaktadır. Başarı ve başarmak kavramlarının en çok kullanıldığı ve tartışmasız biçimde dile hâkim olduğu alan eğitim-öğretim hayatımızdır.

Veliden, öğretmene, kurumlardan yayınevlerine, öğrencilerden uzmanlara kadar tüm paydaşlar en önemli ve tek hedef olarak başarıyı görür. Amaç başarıdır, hedef başarıdır, herkes başarılı olmalıdır ve olabilir, başarısızlık değersizleştirir. Bu süreçte başarıdan başka hedef, amaç, değer, motivasyon yoktur.

Eğitim ve öğretim aslında erdem, fazilet, ahlak, vicdan gibi kavramların insan davranışlarını belirlediği, insanın içindeki kabiliyeti, cevheri ortaya çıkarıp onu geliştirmeyi amaçlayan, bu süreçte de kabiliyet ve ilgi çerçevesinde bir gelecek kurabilmek için gerekli davranış ve bilgilerin kazandırıldığı bir süreç olmalıdır. Bu sahada yapılan çalışmaların temel paradigmasının bu bağlamda ifade edildiğini görürüz. Ancak eğitim-öğretim sürecinin pratik zemininde başarı tek hedef, tek motivasyon, tek değerdir. Erdemli hedefler söz düzeyinde kalır.

Peki eğitim-öğretim sürecinde başarı nasıl somutlaşır?

Eğitim süreci davranış düzeyinde olduğu için kolay ölçülebilir bir alan değildir, öğretim süreci daha kolay ölçülebilir olduğu için insan sürece dahil olduğu andan itibaren ona belli bilgiler “belli biçimde” sunulur ve bu bilgiyi ezberleyip ezberlemediği, kavrayıp kavrayamadığı ölçülür. Bu ölçme işine sınav denir. Sınavlarla başarısı ölçülen insanlardan “en başarılıları” değer görür, onlara yaşamı belli standartlarda yaşama hakkı tanınır, ekonomik refah, statü, değer ile ödüllendirilirler. Ve bu bağlamda öyle bir dil üretilir ki bu dil insan ilişkilerini bozar, insani erdemleri yok eder. Öğrencilerin yıllarca aynı sıraları paylaştıkları arkadaşlarını geçmek, daima herkesi geçmek en önde olmak, kıskanmak, çekememek, cimrilik, paylaşmamak, caka satmak, başarıya, güce, statüye tapınmak ve onları yüceltmek gibi kabulleri oluşur. En iyi kurumlardan en yüksek puanlarla mezun olmuş çok başarılı insanların en temel en basit insani erdemlere sahip olmadıklarını, tatminsiz, huzursuz, ahlaki sorunlar yaşayan insanlar olduğunu görürüz. Eğitim öğretim sürecinde başarmak hırsı ile güdülenmiş ve tüm hayatını bu bağlamda yaşamış bir insandan başkasını beklemek de yersizdir. “Okumuş ama adam olamamış” ifadesinin anlattığı şey de budur aslında.

Peki insan gerçekten başardığında mı değerlidir? Sizin başarınız diğerinin başarısızlığı, sizin mutluluğunuz başkasının mutsuzluğu olabilir mi? Acaba yüksek başarı motivasyonu hangi özelliklerimizi yok eder. Gerekli miktarda su yaşam kaynağı iken fazla su insanı boğabilir. Başarmak ama neyi, niçin, nasıl? Bu soruların süzgecinden geçmeyen başarı belki de yaşatan değil boğan sudur.

Ekonomik başarı

Zenginlik başarıdır. Saygı ve değer görür. Nasıl zenginleşildiği çok da sorgulanmaz. Az sayıda insan için önemlidir zenginliğin kaynağı. Bu da sonucu değiştirmez.

Zenginlik haksız kazanç üzerine mi kurulmuştur yoksa tamamen emek ve zekâ ürünü müdür? Az sayıda insanın zenginliği kalabalığın yoksulluğu anlamına gelebilir mi? Zenginliğin ortaya çıkışında adaletsiz bir paylaşım söz konusu mudur? Evet zenginlik başarıdır ancak bu başarı değerli, doğru, iyi midir? Maalesef başarı bu soruları sordurmaz.

Kahvede parasına oynadığınız gizli kaçak oyuna kumar, oynayanlara da kumarbaz denir. Suç ve suçlu. Ancak yasal çerçevede oynattığınız bahis oyunları kumar değil şans oyunudur, kurumsaldır ve kurumun patronu zengin ve başarılı bir iş insanıdır.

Vahşi kapitalizmin tüm araçlarını kullanarak dünyayı sömürenler “çok başarılı iş insanları”dır ve onlar bu başarıda çok iyi eğitim almış, çok başarılı “elamanlar” kullanırlar. Ve başarılarını tahkim ederler.

Reklam dilinde başarıyı yücelten dil de “başarı putu”na boyun eğmiş muhteris insana hitap eder. İnsanı bu zayıf yerinden yakalayan dil; başarılı, itibar gören, saygın insanların “bu ürünü” kullandığı algısını tüketiciye dayatarak tüketimi körükler.

Mesleki başarı

Kariyer basamaklarını bir bir tırmanırken önüne geçmeniz gereken rakipleriniz vardır. Bu tırmanışta üslerinize yapacağınız komplimanlar, referanslarınızı kullanarak ayrıcalık talepleriniz, rakiplerinizin ayaklarını kaydırmak vb. şeyler başarıya giden yolda mübah sayılır. Sonra da o başarılı kariyerinizi korumak için feda etmeniz gereken birçok insani erdem olabilir. Bu durumu kendimiz için mazur görmek de başarıya dahil olabilir.

Politik ve askeri başarı

Bu başlıkta başarı daha çok zafer şeklinde anlaşılır ve sizin başarınız mutlak olarak ötekinin başarısızlığıdır. Sizin zaferiniz ötekinin mağlubiyetidir. Ve dil bu bağlamda daha şiddetli, daha güçlü, daha heyecanlı, daha tutkuludur. Taraflar rakiplerini-düşmanları şeytanlaştırıp kendilerini kahraman, iyi ve doğru olarak ifade ederler. Bu dilin şiddeti, sürekliliği “başarı”ya giden en önemli araçlardan biridir. Ve bu noktada insandan bahsetmek neredeyse hiç mümkün değildir. Burada başarı için “insan” da feda edilir. Belki de en ölümcül en marazi başarı dili buradadır.

Kesin kanaatler kavramsal putlarla oluşur. Ve kesin kanaatler kurak verimsiz bir zihin dünyası inşa eder.

Başarı-başarmak kavramlarının putlaştığı ve tehlikeli sonuçlara yol açtığı dile yerleşmiş başka bir kavramın varlığından da anlaşılabilir. Hemen her süreçteki başarıya dair yazıp, çizip konuşanlar sıklıkla “gerçek başarı” kavramını kullanırlar. Yani bilinen, kabul gören, yerleşik ve yaygın başarıya karşı asıl başarının o olmadığı; içinde erdem, fazilet, ahlak barındırmayan kazanımların başarı olmayacağına dair izahlar yapılır. Bunun en bilinen ifadesi de bir atasözü gibi dilimize yerleşmiş olan “Ben sana vali olamazsın demedim ki…” ifadesidir.

Hümanist dilin yükselmesiyle birlikte tüm dünyada “insan”ın değerli olduğuna dair bir dil yükseltilmeye çalışılsa da “Yaratılanı hoş gördük yaratandan ötürü, ne olursan ol gel, siyahın beyaz beyazın siyah üstünde herhangi bir üstünlüğü yoktur.” gibi yaklaşımlar hem modern hem dindar çevrelerde çokça dillendirilse de gelinen noktada başarı-başarılı-başarmak kavramsal putu maalesef yaygın ve yerleşik bir değer ölçüsü oluşturmuştur. Başarmak önemlidir, başarılı insan değerli insandır.

Ne dilinde insanı ve insani olanı yücelten hümanist dil ne de Anadolu irfanı diye yere göğe sığdıramadığımız iklim “başarı putu”na karşı koyabilmiş; Anadolu’da statü, makam ve para sahipleri daima makbul sayılmış, dünyanın en vahşi kapitalistleri, işgalci-soykırımcı ülkeleri her zaman bilim, sanat, edebiyat çevrelerinde daima saygı görmüşlerdir. Yani tüm çirkinlikler, suçlar, gayrı meşru ve gayrı ahlaki oluşumlar “başarı” örtüsü altında gizlenmişler ve itibar görmüşlerdir.

Belki de zihnimizde kırmamız gereken putlardan biri de “başarı putu”dur.

Yüksel Karauz

Gönlüne, kalemine , kelamına Sağlık aziz gardaşım.. Inan yüreğimdeki sancı kaleminde vücut bulmuş... Allah gönlüne gam düşürmesin.. zihnini duru, kalemini kudretli eylesin..
Allah muvaffak eylesin diyeyim mi? Bilemedim şimdi..😊

Ct, 05/22/2021 - 15:39 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 698 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.