Salgın Sürecinde Eğitim-Öğretim İçin Birkaç Öneri

12 Kasım 2020

 

Son dokuz aydır insanlık tarihinin zor zamanlarından birini, belki de en spesifik olanını yaşıyoruz. Bu süreç hayatımızı tepeden tırnağa etkilerken en çok da eğitim-öğretim sahasında kendisini hissettirdi. Salgının ilk günlerinde önce okullar tatil edilerek çeşitli önlemler alındı. Hemen sonra “uzaktan öğretimle” doğru bir hamle yapıldı. Çeşitli merkezi sınavlar başarı ile gerçekleştirildi. Ve birkaç aylık süreçte bu salgının en erken ve en geç ne zaman baş edilebilir hale geleceği ile ilgili uzmanlar öngörülerini paylaştı. Bu öngörülerin hiçbirinde “Eylül ya da Ekim aylarında yüz yüze eğitim normal şartlarda başlar.” şeklinde bir yaklaşım yoktu. Zaten birkaç ay içinde salgının tüm dünyada en az birkaç yıl süreceği uzman olmayı gerektirmeyecek biçimde normal insanlar tarafından da anlaşılmıştı.

Bu süreçte hem bir öğretmen hem de bir veli olarak eğitim-öğretimin geleceğine dair ben de kaygılandım ve mayıs ayının başında* sosyal medya hesabımda “MEB; gereksiz dersleri müfredattan çıkartıp mevcut müfredatları hafifletip ders süre ve saatlerini azaltıp ikili eğitime geçmek zorunda. 30-35 kişilik sınıflarda bundan sonra eğitim "imkansız". MEB bunu düşünüyordur inşallah. Eylülde son dakika kaosu yaşamamak için….” şeklinde bir paylaşım yaptım. Çünkü konunun geleceğini görmemek imkansızdı.

Salgın büyük bir sorun gibi dururken aslında eğitimde öteden beri var olan, kronikleşmiş büyük sorunların çözümüne dair bir kapı da aralıyordu. Ancak bu büyük sorunları çözmek için büyük bir hazırlık ve büyük bir konsensüs gerekiyor ve şimdi buna hazırlıklı değiliz. Şu anda öncelikli olan salgınla birdenbire ortaya çıkan “yüksek kaygıyı” gidermek. Bu noktada yapılması gerekenlere dikkat çekmek istiyorum.

Sorun nedir, çözüm yolu nedir?

Öncelikle salgının doğurduğu şartlarda eğitim-öğretimle ilgili sorun ebeveynlerde çocukları için “gelecek kaygısı” olarak ortaya çıktı.  İyi bir lise, iyi bir üniversite kazanmak zaten eğitim-öğretim sürecinin en temel kaygısıydı. Hem veliler hem eğitim bürokrasisi için “başarı istatistikleri” en önemli göstergeydi. Başarı da LGS, TYT, AYT sınavlarındaki başarı nispetinde takdir görüyordu. Salgın sürecinde özellikle ebeveynlerde “öğrenci seçme sınavları”nda kendi çocuklarının bir kaybı olup olmayacağı en önemli kaygı haline geldi. “Salgından dolayı eğitim-öğretim aksıyor acaba benim çocuğumun bir kaybı olur mu?”  Bu kayıp kaygısı “Sosyalleşmede bir sorun yaşar mı, yetenekli olduğu alanda kendini keşfetmesi aksar mı, iyi ve ahlaklı bir insan olması zora mı girer?” kaygısı değil sadece ve sadece “iyi bir liseye iyi bir üniversiteye yerleşebilir mi?” kaygısıdır. “Tek kaygı” salgından önce de “LGS, TYT, AYT” sınavlarına yönelikken, salgın sürecinde de aynı sınavlara dairdi. Bu, uzmanından yöneticisine, ebeveynlerden öğrencilere kadar herkesin malumudur. O halde bu süreçte yapılacak tek bir şey kalıyordu: Konunun muhataplarının neredeyse tamamında kaygıya dönüşmüş olan noktada çözüm üretmek. Bu noktada üretilecek çözümün sınav odaklı olacağı, sınav odaklı “öğretimin” eğitim ve öğretim noktasında ideal olmadığı eğitimin tüm paydaşlarınca bilinir. Ancak “sınav odaklı öğretim” 150 yıllık “zorunlu eğitim” sürecinin sonunda ortaya çıkan; ekonomiden tarıma, sanayileşmeden üretime, paranın paylaşımından statülerin paylaşımına kadar çok fazla başlığı kapsayan bir sorundur. Bu noktalarda çözüm üretmeden “sınav odaklı öğretim” konusunda sorunu çözmek salgın sürecinde yapılacak bir şey değildir. O halde salgın sürecinde daha da büyüyen “sınava yönelik yüksek kaygı”yı gidermek zorunlu hale gelmiştir. Dolayısıyla da pratikte uygulanabilecek ve kaygıları ortadan kaldıracak yöntemi bu noktada ortaya koymalıyız.

Yüksek kaygının konusu olan “öğrenci seçme sınavları”nın müfredatı hepimizin bildiği gibi eğitim-öğretim sürecindeki derslerin tamamını kapsamaz. Bu da iki imkan doğurur:

1- Sınavların konusu olmayan dersleri salgın bitene kadar askıya almak. Bu derslerin isimleri eğitim-öğretimin paydaşlarının malumudur.

2- Hem adı geçen sınavların hem de matematik, fizik, kimya, biyoloji, edebiyat, tarih, coğrafya, din kültürü gibi derslerin müfredatlarında bir sınırlandırmaya gidilip salgın bitene dek özel bir müfredat uygulanabilir.

Böylelikle okullarda okutulan dersler neredeyse yarı yarıya azaltılırken okutulacak derslerin müfredatında yapılacak düzenleme ile ders saatleri de yarı yarıya azaltılabilir.

Daha az dersi, hafifletilmiş müfredatlarla haftada 40 saatte değil 20-25 saatte okutmak mümkün olunca bilfiil çalışacak olan öğretmenlerin ders yükü neredeyse yarı yarıya düşer. Bilfiil derse girmeyecek öğretmenler de “salgın sürecinde öğretim”e destek faaliyetlerinde görev alır (nöbet, sınav gözetmenliği vb.). İkili öğretim için derslikler uygun hale gelir. Böylelikle 15-20 kişilik  sınıflarda ders işlemek mümkün olur. Okula gelmek istemeyen öğrenciler için televizyondan dersler yapılır. Özel okul ve etüt merkezleri de (dershaneler) konuya dahil olduğunda süreç işler. Devam zorunluluğu kaldırılır, sınıfta kalma uygulanır, sadece sınavlar yüz yüze yapılır, geçer puan alınması şartı getirilir. Böylelikle salgın bitene dek yüksek kaygı giderilmiş olur.

Üstelik Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, MEB'in 2023 Eğitim Vizyonu sunumunda ders saatlerinde ve müfredatta düzenlemeler yapılacağını beyan etmişti. Bu, şu anlama geliyordu: Mevcut ders saatleri, dersler ve müfredatlar çağın gereklerine uymuyor, bazıları artık bir ihtiyaç değil, bazıları artık olmamalı, olacak olanlar da artık şu vasıflarda olmalı. Ve yakın geçmişte Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir üniversitenin açılışında “topyekûn bir eğitim öğretim reformu” yapılmasının zorunlu olduğunu beyan etti. Yani salgından önceki durumun zaten “sağlıklı işlemeyen, fayda üretmekte zorlanan, çağın ve ülkenin ihtiyaçlarına karşılık vermeyen” bir nitelikte olduğu hem Cumhurbaşkanı hem de Milli Eğitim Bakanı tarafından açıklandı. Onlardan önce konunun uzmanları da mevcut durumla ilgili sorunlara dair çeşitli yayınlar yaptı, beyanatlarda bulundu. Salgın döneminde “normal şartlarda zaten sorunlu ve verimsiz olan bir şeyi” ısrarla sürdürmeye çabalamak zaman, enerji, emek ve nesil kaybıdır. 2023 vizyonunda ifade edilen değişiklikler tam da bugün yapılmayacaksa ne zaman yapılacak?

“Müfredatı sınırlandırıp, dersleri azaltarak öğretim sürdürülse de okul sadece ‘öğretim’ değildir, ‘eğitim’ yönünü unutuyorsunuz.” denilebilir. Bu itiraza karşılık normal şartlarda eğitime dair eleştirileri hatırlatmak isterim. Neyse ki bu, başka bir başlığın konusu ve virüsün tek başına eğitim verdiği bir süreçte bir eğitim kaybı yaşamadığımızı söylemek mümkündür.

Konuya dönüp şu anki uygulamaya bakalım:

*Televizyondan ders devam ediyor.

*İnternet üzerinden uzaktan öğretim devam ediyor.

*Etüt merkezleri devam ediyor.

*Peyderpey sınıflar açılıyor, yüz yüze eğitim devam ediyor.

*Öğrenci bunlardan bir kaçına ya da tamamına birden katılma hakkına sahip olduğu gibi herhangi bir devamlılık zorunluluğu yok. Bu da sabahtan akşam 20.30’a kadar cumartesi dahil ders programı yapılmasına hatta buna rağmen yapılamamasına neden oluyor. Etüt merkezleri ile okulların saatleri çakışıyor. Öğrenci parasını verdiği dersi takip ediyor. Her hangi bir zorunluluk olmadığı için de eğitim-öğretim belli bir disiplinden uzak “yapmış olmak için yapmak” biçiminde devam ediyor. Tabi bu sırada ısrarla “tüm derslerde tam müfredat, tam ders saati**” uygulanıyor. Okuldaki kurum içi resmi yazılar salgın öncesinde neyse aynı biçimde devam ederken salgın kaynaklı ekstra yazışmalarla bürokrasi ve kırtasiye yükü katlanarak büyüyor.

Bizde eğitim-öğretimin salgından bağımsız olarak ciddi ve çeşitli sorunları vardır. Bu yazı “salgın dönemindeki uygulamalara dair” kaleme alınmıştır. Eğitimin kronik sorunları aslında mevcut halin doğurduğu sorunlardan daha da ürkütücüdür. Bu başlık başka bir yazının konusudur.

Büyük değişimler için kriz zamanları bir fırsat sunar. Bu fırsatı feraset, basiret, cesaret ve vizyonla yakalamak gerek. Yoksa konfora alıştığımız gibi sorunları çözmeye değil sorunlarla yaşamaya alışırız.

 

*(07/05/2020)

*Tam ders saatinden kasıt haftalık ders saati sayısıdır, ders süreleri 30 dakika şeklinde uygulanıyor.

 

 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 350 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.