Türkiye Açısından Bakış
Bütün dünya gözünü Musul’a çevirmiştir. Medyamız Musul harekatını, DAEŞ’ten sonra neler olabileceğini ve Türkiye’nin rolünü tartışmaktadır. Başta Irak olmak üzere Arap basını da aynı şekilde ve aynı konuları tartışmaktadır. Her ikisini an be an takip ediyoruz. İki ülke arasındaki ilişkilerde İki önemli paradoks dikkati çekiyor:
- Her iki ülke yetkililerinin gelişmeler hakkında verdikleri bilgiler birbirini tutmuyor. Mesela Türkiye bir iyi niyet heyeti gönderdi. Türkiye görüşmenin olumlu geçtiğini söylerken, Irak iyi geçmediğini söylüyor. Türkiye bir heyetin de Irak’tan geleceğini söylüyor. Irak’ın böyle bir açıklaması yok. Buna benzer birkaç dezenformasyon var.
- Her iki ülke de ilişkilerin iyileşmesini istiyor. Ama her iki ülke yetkilileri de tansiyonu yükseltecek sözlerden kaçınmıyor.
Şu anda Irak Ordusu güney ve güneydoğudan, Peşmerge güçleri de Kuzey ve Kuzeydoğudan Musul şehrini sıkıştırmaya başlamıştır. Koalisyon güçleri de havadan destek vermektedir. Türkiye hava operasyonlarına koalisyon güçleriyle katılacağı konusunda mutabakat sağlandığını açıkladı. Bunu, Iraklı yetkililer henüz doğrulamadı. Irak, inatla Türk askerinin Başika’dan çıkmasını istiyor.
Bilindiği gibi Türkiye’nin iki endişesi var:
- DAEŞ’in çıkışından sonra Musul’un demografik yapısının değiştirilmeye çalışılması
- PKK ve PYD’nin bölgede nüfuz sahibi olması
Birinci endişenin giderilmesi için Haşd Şaabi’nin ve Peşmergelerin şehre girmemesi istenmekte ve bu konuda mutabakat sağlanmış görünmektedir. Ancak, Irak Ordusu’nun zaten %85’inin Şii olması hesaba katılmalıdır; ayrıca bir Haşd Şaabi mensubunun sadece elbisesini değiştirerek Irak askeri olabileceğini unutmamak lazım. Yani Türkiye’nin bu endişesi her ne kadar taraflarca paylaşılacaksa da delinebilirliği yüksek görünmektedir. Bu konuda Türkiye’nin ısrarcı olması, Şii askerlerin taşkınlıklarını nispeten önleyebilir.
İkinci endişe konusunda enteresan gelişmeler var. Kürt Parlamentosu’nda Ezidileri temsil eden Şeyh Şamo dün bir basın toplantısı düzenleyerek Sincar dağında bulunan PKK’lı ve PYD’li milislerin güneyden dolaşarak Haşd Şaabi saflarına katıldıklarını iddia etmesi dikkat çekicidir. Pekiyi Haşd Şaabi’nin buna ihtiyacı var mı diye sorulabilir. Askeri olarak olmayabilir ama savaş uzun sürerse ve bölgeye yayılırsa, bölgeyi iyi bilmeyen Haşd Şaabi, PKK ve PYD militanlarına itimat edecektir. Bu arada bu iki terör örgütü ile, Ezidilerden oluşan milis bir güç de bulunduğunu kaydetmek lazım. Yani Ezidiler Barzani karşısında PKK ve PYD saflarında ve dolayısıyla Talabani grubuna bağlı KYB ile iş tutmaktadırlar[1].
Esas Endişe Telafer Olmalıdır
Önceki yazılarımızda da uyarmıştık, Musul’un geleceği konuşulurken Telafer’in ve Türkmenlerin hiç telaffuz edilmemesi hayra alamet değildir. DAEŞ Musul’dan kaçarsa, Telafer’e sığınacak ve oradan da Rakka’ya kaçmaya çalışacaktır. Onları Telafer’de kıstırmak kolay olacaktır. Nitekim Rusya bu konuda bugün yaptığı bir açıklamada ABD’nin Musul’un batısını açık bırakmasının, DAEŞ’e kaçma yolu açma amacı taşıdığını ifade etmiştir. Dolayısıyla Telafer stratejik bir kavşakta yer almaktadır. Koalisyon güçlerinin sadece havadan katıldıkları için Telafer’in bombalamaları işten bile değildir. Yani Telafer’in evleri, Türkmenleri ve tarihi eserleri koalisyon güçlerinin umurunda olmayacaktır.
Musul’un güney ve Güneydoğusuna konuşlanan Nizami Irak ordusu ve polisi kuvvetleri içinde en az 4000 silahlı (Şii) Türkmen bulunmaktadır. Haşd Şaabi içinde de bir o kadar vardır. Ayrıca Nüceyfi’nin başını çektiği Haşd Vatani’nin içinde de bir kaç yüz Türkmen bulunmaktadır. Bütün bu Türkmenlerin ne kadarının şu anda cephede olduğunu bilemiyoruz. Yine de bu potansiyeli Türkiye dahil bütün taraflar ya görmüyor ya da görmezden geliyor. İşte Türkiye esas bu kitle üzerinde etkili olmaya çalışmalıdır. Bu kitlenin komutası Türkmenlerin elinde olmayabilir. Ama Telaferli aşiretlerle acil ilişki kurulduğu takdirde ve ikna edici gerekçeler sunulursa sonuç Türkiye’nin endişelerini izale edebilir. Kaldı ki Türkiye için Musul kadar Telafer de stratejik öneme haizdir. Çünkü Türkiye sınırına en yakın Türkmen şehri olup bütün halkı Türkmen’dir.
Türkiye geç kalmadan rotasını Musul’dan Telafer’e çevirmeli ve takriben bir ay önce Fikir Coğrafyası sütunumuzda neşrettiğimiz ¨Dicle Kalkanı¨ başlıklı makalemizde yer verdiğimiz projeyi yürürlüğe koymalıdır.
[1] 2014 Haziranından beri DAEŞ’le cebelleşen Ezidiler’e Türkiye bigane kaldığı için bugün maalesef PKK ve PYD ile iş tutmaktadırlar.