Bitmeyen Mesele
Gerçekten Kerkük’ü konuşmanın, yazmanın veya tartışmanın tadı kaçtı. 1918 yılından 2003 yılına kadar Araplaştırma, 2003 yılından 2017 yılına kadar da Kürtleştirme politikaları bu şehri sorunlar yumağı haline getirdi. 2007 yılında kadük olan Irak Anayasasının 140. Maddesi temcit pilavı gibi her fırsatta ısıtılıp bölge gündemine getiriliyor. Millî ve merkezi bir devlet otoritesi olmayınca Irak’ın her yerinde olduğundan kat be hadiseler bu şehirde cereyan etmektedir. 2003 yılından 2017 yılına kadar nüfus kaydırmaları, şehir nüfusunun 700 binden bir milyon 400 bine çıkmasına sebep olmuştur. Şehir adeta tarafların yaz-boz tahtasına dönmüştür. İdari görevler tek tek Türkmenlerden alınarak önceleri Kürtlere, şimdi de Araplara verilmektedir. En son bir Türkmen olan Kerkük Üniversitesi rektörü görevden alınarak yerine bir Kürt getirilmiştir.
2014 yılının Haziranında DAEŞ bahane edilerek, şehir güvenliği merkezi hükümetten alınmış ve Peşmerge kuvvetlerine teslim edilmişti. 25 Eylül 2017 Referandumu başarısız olunca şehir güvenliği tekrar merkezi hükümete dönmüştü. Ancak Adil Abdulmehdi Hükümeti kurulduktan sonra kapıdan çıkan güçler, bacadan girmeyi başardı. 25 Eylül 2017 Referandumundan dolayı KDP ve KYB, ihtilaflı bölgelere dönme meselesi hariç, kaybedilen birçok hakkı geri alabildiler. Kerkük ve Tuzhurmatu’da istediklerini elde edemeyenler bu sefer şehirde patlamalara yol açtılar ve tahılları yakmalar başladılar. İşin tuhaf tarafı ise KYB yanlısı medya bu yangınların arkasında, KDP Kerkük temsilcisi Muhammed Hurşid’in olduğunu iddia etmesidir. Bu olayların çoğu Türkmen bölgelerinde cereyan ediyor olması manidar ve düşündürücüdür. Zaten Kerkük’te her olay çıktıktan kısa bir süre sonra iki Kürt partisinin temsilcileri Kerkük’te güvenliğin sağlanamadığı ve dolayısıyla acilen Peşmerge güçlerinin şehre tekrar girmeleri gerektiğini vurgularlar.
Mevcut Durum
Merkezi Hükümet, başarısız referandum denemesinden sonra ülkeden kaçan valinin yerine Arap bir valiyi vekaleten atamıştır. Bir yıldan beri tekrar bir Kürt valinin atanması için kollar sıvanmış, ancak KDP ile KYB arasında birçok konuda ihtilaf olduğu gibi, bu konuda da fikir ayrılığı olmuştur. Hem kel hem fodul misali, her iki Kürt partisi de bu konuyu ne Araplarla ne de Türkmenlerle müzakere ediyor; ama kendi aralarında bu konuda ihtilaf olduğu için hamle de yapamamaktadırlar. Düşünün pazarlıklar o raddeye ulaştı ki bir süre önce Kürt Parlamentosunda Neçirvan Barzani Federasyon Başkanı olarak seçildikten sonra yerel parlamentoda yemin törenine KYB temsilcilerinin katılması için Kerkük valiliğinin kendilerine verilmesi şartı koşuldu. Kendileri arasında bu gelin-güveylik bir yana dursun, Türkmen siyasetçiler hariç, hiç bir hamiyetli Iraklı politikacı çıkıp bunlara şu soruları sormadı:
- Kerkük merkezi hükümete bağlı iken siz neye göre aranızda valilik tartışması yapıyorsunuz?
- Sizden olan kaçak vali Necmettin Kerim’in yaptığı kanunsuz uygulamaların ve çaldığı paraların hesabını kim verecek?
- Şehirde yaşayan Türkmen ve Araplarla mutabakat sağlamadan siz neyin pazarlığını yapıyorsunuz?
KDP ile KYB arasında ihtilafların bir gün biteceği elbette belliydi. Nitekim bir muktedirin kudretiyle ihtilaf bitti, Neçirvan Barzani Federasyon Başkanı oldu, kendisine öyle bir tören yapıldı ki sanki bir ülkenin kralı tahta çıkıyor. Dünyanın bir çok ülkesinden üst düzey katılımlar oldu. Bağdat siyasetçiden adeta boşaldı. Uçaklar dolusu, birbirinin kuyusunu kazan Arap siyasetçi, aynı uçakta cülus merasimine katıldı. Hemen bir gün sonra Neçirvan, amcası Mesut’un oğlu Mesrur’u bir yıldır kurulamayan hükümeti kurmakla görevlendirdi.
Diğer taraftan sanki bütün problemler bitti de Kerkük meselesi yeniden deşilmeye başlandı. Zimmete para geçirmek ve ihalelere fesat karıştırma suçundan İnterpol tarafından aranan Kerkük valisi Necmettin Kerim, Lübnan’da İnterpol tarafından yakalandı. Aslında hemen Irak adli makamlarına teslim edilmesi gerekiyordu. Ancak Barzani’nin bir telefonu ile Başbakan Adil Abdulmehdi araya girdi ve suçlu Necmettin Kerim serbest bırakıldı. Yetmedi, Federasyon Başkanı olarak Neçirvan onu Erbil’e davet etti ve Neçirvan’ın açıklamasına göre Necmettin Kerim’in Bağdat’la olan sorunlarını(!) çözmek için onu Bağdat’a göndermeye hazır olduklarını söyledi. Düşünün, İnterpol tarafından aranan bir suçlu, Irak’ın bir parçası olan Kürt bölgesine geliyor ve onu tutuklamak yerine bölge başkanı tarafından karşılanıyor. Yani hiç bir şey olmamış gibi, eski sular mecrasına dönüyor ve Türkmenler hariç kimse adalet ve hukuk nerede diye sormuyor.
Nereye Gidiliyor?
2003-2017 yılları arasında Kürtler Kerkük’e ciddi bir nüfus kaydırmıştır. Son iki yıl içerisinde Arap vali sayesinde Araplar da kaybettiklerini geri almaya başladılar. Bu gelişmelerin tek mağduru Türkmenler olmuştur. Çünkü Türkmenlerin başka bölgelerden nüfus kaydıracak ne gücü ne imkanı var. Evet, Kerkük’ün üç Türkmen milletvekili canla-başla Irak Parlamentosunda bu hususta çaba sarf ediyor. Ama her şeyi değil, sadece bazı şeyleri durdurabiliyor. Kerkük’te şartların her gün daha kötüye gitmesi, Türkmenlerin tayin imkanlarının neredeyse hiç olmaması, ister-istemez onları alternatif aramaya zorluyor. Bunların başında Türkiye’ye göç etmek gelmektedir. Hele bir de Türkiye’de yabancıların 250 bin dolarla gelip gayri menkul almaları halinde vatandaşlık yolunu açması, bu göçü kamçılamıştır. Kısacası Kerkük’te Türk varlığı giderek erimektedir. Bu erime, Kürtlerin olduğu kadar Arapların da işine geliyor.
Kerkük konusunda beklenenler şunlardır. Önce Arap Vali Vekili hakkında bir sürü tezvirat dolaşıyor onlar sürekli ısıtılıp gündemde tutulacak. Kerkük’te asayiş yok; onun için Peşmerge güçleri tekrar bu şehre girmelidir diyebilmek için, patlamalar ve tahıl yakmalar devam edecek. Bu arada Bağdat’la petrol pazarlıkları devam edecek; ta ki Bağdat Hükümeti Peşmerge kuvvetlerinin Kerkük’e dönmesini kabul edecek.
Netice İtibariyle...
21. Asırda Ortadoğu’da Türk olarak yaşamak ve Türk olan bir toprak parçasını veya şehri korumak giderek zorlaşmıştır. Bugün ne Lübnan’da ne de Golan’da Türkmen kalmıştır. Suriye’nin Kuzeyinde de Türkmenler Türkiye’ye göç etmiş ve Suriye topraklarındaki nüfusları azalmıştır. Irak’ta ise Türkler gerçekten direniyor. Telafer’de, Kerkük’te, Tuzhurmatu’da kan kaybediyor, ama var olmaktan caymıyor. Kerkük konusunda Arapların ne Sünni’sinde ne de Şii’sinde toprak birliği ve vatan sevgisi var. Türkiye de maalesef baştan beri bekle-gör politikasına devam etmektedir.
Her Türk aydını şunu çok iyi idrak etmelidir: Kerkük’te Türkmenlerin sayısı azaldıkça, şehrin Irak bütününden koparılıp nevzuhur bir ülkeye bağlanma ihtimali yükselir. Kuzey Irak’ta böyle bir devletin kurulması, Suriye’deki çözülmeyi kolaylaştırmasa bile en azından Kuzey Suriye’de güdümlü bir Kürt oluşumunu doğurur. Bu çorap söküğünün sonu Ortadoğu’da Türk varlığının tartışılmasına kadar gidebilir.
Çözüm Nedir?
Kerkük meselesinde ne Sünni ne de Şii Araplar kaygılı. Tek çırpınan Türkmenlerdir. Onların da gücü çok yetersiz. Kerkük, Irak’ın iç dinamikleriyle çözülemez. Gelişmeler, Kerkük’te belirsizliğin devam etmesinin Türkmenlere yaramadığını göstermiştir. Onun için yıllar önce Celal Talabani’nin önerdiği 1/3 formülünü acilen gündeme getirip, Türkiye ve İran’ı da devreye sokarak çözüme gitmektir. Bu yolla, Kerkük’ün parlamentodaki sandalyesi, İl Meclis üye sayısı ve şehirde üst idari görevler 1/3 esasına göre bölünür ve bütün bu ihtilaflar, nüfus kaydırmaları, adam kaçırmalar, tahıl yakmalar ve patlamalar bir anda duruverir.
Feraset, musibet gelmeden nasihati dinlemekte gizlidir.
Yeni yorum ekle