Veliler ve Hırsları
Lise giriş sınavı henüz bitmiş, üniversite giriş sınavı yaklaşmakta iken bir akademisyen ve bir veli olarak “velilerin hırsları” konusuna değinmek istiyorum. Öğretim sistemi ile ilgili tartışmalar devam ederken, sorunun önemli aktörlerinden veliler kendi hataları konusunda eleştirilmeye pek hevesli değiller. Oysa çuvaldızı kendimize batırma zamanımız geldi de geçiyor.
Üniversite eğitimi sırasında hocalar, veliler ile çok büyük bir sorun olmamış ise sadece mezuniyet töreninde karşılaşır. Muhatap olunan gençler olduğu için de eleştirilen ve hatta suçlananlar da onlar oluyor. Kendi açımdan, çocuklarımın veli toplantılarına katılmaya başladıkça gençlerin kendilerine ait sorumluluk ve görevleri konusunda yanlışları olmakla birlikte, velilerin daha çok eleştirilmesi gerektiği kanaatine vardım. Kendim de dahil.
Sistem sürekli değişirken hırslı veliler şaşırtıcı bir şekilde istikrarı korumakta. Tutumlarında zerre değişiklik olmamakta. Ek ya da destek eğitim verdirme çabasında israrcı olmalarında iyi niyetli olduklarına eminim. Ama cehenneme giden taşların çoğunun iyi niyet ile döşendiğini de unutmamalıyız. Velilerin hırsları çocukların fen bilimleri alanından bir meslek edinmeleri; mühendis ya da doktor gibi ünvanlar ile kariyerleri parlak, cüzdanları dolu bir yaşama sahip olmaları şeklinde sınırlanmış vaziyette. Hasbel kader çocuklar eğer ki sosyal bilimler alanlarına yönelmek istiyorsa velilerin hırsları “hukuk” dışında bir alternatifi pek kabul etmiyor. Çocuklarının kariyer planlarını birçok veli kendisi belirliyor. Elde edilen sonuç da gençlerin mutsuzluğu ötesine geçemiyor. Çocuklarının ruhuna, aklına ve meziyetine vakıf olmadan veli tarafından belirlenmiş bir idealin gençleri mutsuz bir yaşama sürüklediği ne zaman görülecek?
Kabul ediyorum. Gençliğin mutsuz oluşu sebepleri içinde başta sosyo-ekonomik olmak üzere çok farklı etkenler söz konusu. Söylemek istediğim bu şartlar altında gençlerin yeni yeni sırtlandığı yaşamın küfesine en ağır taşı velilerin koymasına da gerek olmadığı. Açıkçası veliler hırsları ile, zor olan şartları daha da zorlaştıran baş aktör haline gelmiş durumda.
Zaman içinde şahit olduğum bir çok olaydan beni etkileyen bir tanesini örnek olarak değil, ibret olması için paylaşmak istiyorum. Üniversite sınavı sonrası, tercihler arifesinde bir veli, mutsuzluğu yüzüne vurmuş güzel bir kız çocuğu ile tercihler konusunu danışmak için odama gelmişti. Baba, kız çocuğu sahibi olarak kızını şehir dışında okutmak istemediğini ve bu nedenle de geçen sene kızının kazandığı bölümde kızının çok istemesine rağmen izin vermediğini anlatırken, kızının okumak istediği bölüm ile ilgili kanaatim “Her halde sosyal bilimlerden bir bölüm ya da sanat ile ilgili bir alan” şeklinde olmuştu. Konuşma kızların ne kadar kıymetli olduğu, ailelerin onlar için evhamlandığı merkezinde devam ederken sonunda bu tatlı kızın diş hekimi olmak istediği ve Ankara’da bir üniversiteyi kazandığını ancak babasının onu Yozgat’ta inşaat mühendisliği bölümüne yazdırdırdığı anlaşıldı. İnsanları yargılamak haddimize değil. Ama kız çocuğu konusunda aşırı korumacı bir babanın kızını inşaat mühendisliği gibi daha erkek egemen bir alanda okumaya zorlamasını anlamlandıramadığımdan “Neden inşaat mühendisliği?” şeklinde bir soru sormak ihtiyacı duydum. Aldığım cevap şu oldu: “Benim hayalim idi ondan”. Genç kız inşaat okuyamayıp depresyona girmiş, ikinci kez sınava girdiyse de tercih yaptığı için puanı dişçilik için yeterli olmamıştı. Babanın benden isteği kızının mutlu olması için, bir bölüm önerisinde bulunmam idi. Söyleyebilecek çok söze sahip olup, hepsini içime söylemek zorunda kaldığım anlardan biridir.
Kendi hırslarına çocuklarını kurban eden velilerin genel özelliği, kendilerinden bihaber durumlarına farklı bahaneleri kamuflaj haline getirmeleridir. Bu kıssa da, velinin hırsını gizlemek için kullandığı argüman “kız çocuğuna aşırı düşkün olduğundan şehir dışında okumaya göndermemesi” olmuştur.
Yemek yapmayı çok seven bir gencin ailesi tarafından gastronomi okumaya teşvik edilmesi yerine onkolog olmaya zorlanması ve para kazanırken naif ruhlu birinin sabah akşam ölüm ile muhtap olacağının görmezden gelinmesi; hayvanlara karşı inanılmaz bir sevgi besleyen ve sorumlulukla ilgilenen ayrıca ziraata da düşkün gencin bilgisayar mühendisliği okuması için zorlanması ve 7 yılın sonunda bu gencin okulu bırakması; hukuk okuyan bir gencin avukat olmak hevesinin savcı olmak şeklinde baskılanması ve o gencin depresyona girmesi. Bu örnekler çoğalır, azalmaz. Her birinin anne babası ile konuştuğunuzda hırslarından kaynaklı bu durumlara devekuşu misali kafalarını toprağa gömmüş tepki vermeleri, durumun vehametini arttırmaktadır.
Ülkenin de dünyanın da şartları giderek zorlaşmakta. Aslında bu, bir noktada hürriyeti de beraberinde getirmeli. Madem ki mühendis olan da tarih bölümü mezunu da iş bulma konusunda aynı sorunları yaşayacak gençler diploma alacakları bölümü seçme konusunda özgür bırakılmalı. Bari istedikleri bölümleri okuyarak kendi yaşamlarının sorumluluğunu kendileri ele alsın. Çünkü gençlerin istemedikleri bölümlerde okumaya zorlanmaları konusunda ailelerini suçlamaları intikam duygusuna dönüşmeye başladı. En basit, ilgisiz gibi görünen bir çok olay velilerin hırslarına gençlerin tepkiselliği ile bağlantılı. Gençlerin artık toplu taşımalarda büyüklerine yer vermedikleri bir gerçek. Ancak biraz sohbet, biraz gözlemle çoğu gencin bu eylemi yaparken intikam alır gibi bir ruha büründükleri ve haz duydukları görülebilir. Bir keresinde tıp fakültesinde okuyan bir gencin oldukça dürüst bir şekilde, “Benim istediğim olan hayatı yaşayamıyorum ben de benim olan yeri vermeyeceğim.”dediğine şahit oldum. Bir kız öğrencimin ailesinin durumunu çok zorlayacak marka bir arabada israrcı olduğunu duyduğumda nedenini sormuş, karşılığında şu cevabı almıştım: “Beni bu şehirde ve bu bölümde okumaya zorladılar. Bedelini ödüyorum. Onlar da ödesin”. Kötü niyetli bir genç kız değildi. Ama geleceği konusunda tercihini yapamamış olmanın sonunda içi öfke ile dolmuş ve ebeveynlerinden intikam almanın bir yanlışlık olduğunu göremez hale gelmişti. Sevgisizlik ve merhametsizlik ile donanmış öfkeli genç ruhlar iyi bir geleceğin habercisi olamaz.
Gençler yollarını daha hızlı kaybedebilir. Elbette veliler, tecrübe ve sağduyu ile rehber olmalı. Ama ne yazık ki velilerin bir çoğunun kılavuzları hırsları olunca rehberlikleri de tehlikeye giriyor. Zengin olmak, villada oturmak, ünlü olmak, uurtdışı seyahatleri, marka giysiler, lüks arabalar... Tüm bunların sahip olunmasına karşı değilim. Bunlar elbette bir şey. Ama her şey değil. Hepimizin bir şekilde tecrübe ettiği gibi, bunlara sahip olan herkesin huzurlu yaşam sırrına vakıf olmadıkları.
Veliler, evlatlarına nasıl rehberlik edecekleri konusunda dikkatli olmalıdır. Onların hayatlarını şekillendirecek meslekleri onların adına seçmemelidir. Ve en tehlikelisi bunu da kağıt üstünden yapmamalıdır. Test sürüşüne çıkmadan araba alınmazken, camında satılık ilanı görüp evi dolaşmadan ev sahibi olunmazken bir gencin hayatını şekillendirecek meslek seçiminde bu kadar gözü kara olunmasına anlam veremediğimi itiraf etmeliyim. Oysa üniversite ya da bölüm seçmeden önce o üniversite ya da bölümün gidilip görülmesi gerekir. Tercih öncesi bir gencin okumayı düşündüğü bölümün bir iki dersine girmesi ya da o bölümde okuyanlar ile konuşması gerekir. Bu aşamada veli olarak bizlerin yaşanmışlıkları önemli bir değer. Tecrübelerimizi paylaşabiliriz ama tecrübelerimiz doğrultusunda onları zorlayamayız. Her ruh farklıdır. Bizler için zor olan evladımız için kolay olabilir. Ayrıca, ne kadar planlarsak planlayalım hayat sürprizini yapacaktır. Yaşam kişiye has zorluklar ile muhakkak gençlerimizin önüne çıkacaktır. Yaşamlarını sevmedikleri işlerde harcayan ve işe başladıkları gün ne zaman emekli olacaklarını hesap eden bireylere dönüşmelerinin ne bizlere ne de ülkeye bir faydası var. Tek idealleri maddiyat ile sınırlı kariyerli iş sahiplerinin huzuru ne kadar buldukları kadim bir tartışma konusu. Ama şu bir gerçek ki meslek sahibi olmak başka bir durum. Meslek için ana şartlardan biri kişinin işini muhabbetle severek yapmasıdır.
Gençlerin velilerin hırs yarışına feda edilmesinin önüne geçilmesi gerekiyor. Velilerden, gözleri görmez, kulakları duymaz hale gelenlere çare ne olur bilinmez. Ama değişim hane içinden başlamalı.
Ellerinize yüreğinize sağlık.
Ellerinize yüreğinize sağlık. Ben de bir anne ve atanamamış bir eğitimci olarak, aynı düşünceleri paylaşıyorum. Ülkemizde ki bireylerin ileriki hayatlarını etkileyecek o kadar sorun var ki... Hiç şüphesiz en temellerinden biriside bu durumdur. Maalesef... Veliler kendi yaşayamamışlıklarını çocuklarında yaşamak istiyorlar, bencilce... Ben bile küçük kızıma hikaye kitabı alırken kendi hoşuma gideni resimleri ilgimi çekeni alıyorum, fakat kızıma sorup aldığım kitap bambaşka bir dünyadan oluyor. Ne yazık ki onların bir birey olduğunu unutup karakter gelişimlerini, kendi çemberlerini kurmalarını, hayata bakış şekillerini bizler belirliyoruz. Sonuç olarak ülkenin sosyal kültürel alanda telafisi olamayan derin yaralar. Sonra diyoruz ki neden kimse işini iyi yapmıyor. Sorunların derinlerinde anne_baba var. Ve sizin bu yazınızı okurken içimden geçirdiğim bir diğer mevzuysa, umarım milli eğitimden de bu düşüncede olup veli bilinçlendirme sağlarlar, yada sizi alsalar içlerine ☺️.
Gerekli bilinçlendirmelerle eminim damlaya damlaya göl olur mutlu iş sahibi gençlerimiz olur inş.
Yeni yorum ekle