DIŞ POLİTİKA

Ortadoğu'da Rus Satrancı

23 Ekim 2016

Rusya’nın birkaç ay önce bölgeye aktif bir aktör olarak yeniden girmesi, bölgeye yönelik analiz yapanları bir hayli zor durumda bırakmıştı. Şimdi bir anda bölgeden çekilme kararı ise zihinlerdeki dağınıklığı daha da artırdı. Rusya’nın Suriye’den çekilmesine yönelik anlama çabaları, meseleyi farklı yönlerden ele alma aceleciliğine kendini kaptırmış gözüküyor. Rusya, iki kutuplu bir dünyadaki Sovyetlerin gücünden şimdi çok uzaklarda da olsa, güç denemesinden hoşlandığını Ukrayna, Kırım krizleri ile Suriye olayında bir kez daha göstermiş oldu. Ancak Rusya’nın ekonomik durumu, Putin’in, kendi halkını yeniden güç gösterisiyle iktidarı etrafında tahkim politikasının bir sınırı olacağına da işaret ediyordu.

Üçüncü Gününde Musul Harekatı

20 Ekim 2016

Önceki yazılarımızda da uyarmıştık, Musul’un geleceği konuşulurken Telafer’in ve Türkmenlerin hiç telaffuz edilmemesi hayra alamet değildir. DAEŞ Musul’dan kaçarsa, Telafer’e sığınacak ve oradan da Rakka’ya kaçmaya çalışacaktır. Onları Telafer’de kıstırmak kolay olacaktır. Nitekim Rusya bu konuda bugün yaptığı bir açıklamada ABD’nin Musul’un batısını açık bırakmasının, DAEŞ’e kaçma yolu açma amacı taşıdığını ifade etmiştir. Dolayısıyla Telafer stratejik bir kavşakta yer almaktadır. Koalisyon güçlerinin sadece havadan katıldıkları için Telafer’in bombalamaları işten bile değildir.

Musul'u Bir Daha Kaybetmek

17 Ekim 2016

15 Temmuz darbe girişimi, masadaki oyuncuların oyunu bir bakıma kartlarını açarak oynamalarına yol açtı. Türkiye, Suriye’den gelen terör tehditine karşı ciddi bir hamle yaptı ve Cerablus’tan başlayarak bir süpürme harekatına destek verdi ve vermekte devam ediyor. Rusya ile ilişkilerini düzeltmek bir yana, dış politika tercihinde ciddi değişikliklerin sinyalini vermeye başladı.Henüz 2 yıl önce Batılı televizyonların naklen yayını ile DAEŞ’e teslim edilen Musul’un birden gündeme alınması, ABD’nin  Musul üzerinden Türkiye ve bölgedeki muhtemel ittifakları açısından bir karşı hamle anlamına geliyor.Ancak bu hamlenin şimdilik ABD tarafından  diplomatik bir incelikle yürütüldüğü de bir gerçek. Operasyona Irak yönetiminin öngöreceği güçlerin katılacağı açıklaması bunun işaretiydi.Körfez harekatı sonrası ABD ile imzalanan bir anlaşma ve Bağdat yönetiminin talebi ile bölgede bulunan Türkiye bu ince diplomasi ile işin dışında tutulmaya çalışılıyor.

Irak Türkmenleri Tehlikede mi?

16 Ağustos 2016

Bugün (15 Ağustos) kabine açıklandı. Sadece beş bakanın adı açıklanırken Ticaret Bakanlığı için başka bir isim önerildi; ancak parlamentonun 236 üyesinden sadece 90’ı evet oyu verildi. Yani Türkmenlere bakanlık verilmedi. Bunun üzerine Türkmen vekiller kürsüye yürüyerek toplu yemin törenini aksatmaya çalıştılar ama netice alamadılar. Türk basının gündemi bu kadar yoğunken, bu habere yere verilmemesi normal karşılanabilir. Ama bir önceki ¨Yangından Mal Kaçıranlar¨ isimli yazımızda da ifade ettiğimiz gibi Irak’ta büyük oyunlar oynanıyor. Bu oyunlar sonucunda Türkiye ve Türkmenler zarar edeceklerdir. Nitekim önümüzde üç önemli gelişmeden Türkmenler ve Türkiye zararlı çıkacaktır.

Esnek Taşeron DAEŞ

02 Temmuz 2016

İstanbul’daki son olayın faillerinin Rus uyruklu olması zaten, yukardan beri anlatageldiğim üzere DAEŞ’in karmaşık yapısının basit bir göstergesi. Rusya ile Türkiye’nin tam yumuşama sinyallerini verdiği bir zamanda, Rus vatandaşı olan kişilerle DAEŞ’in verdiği mesaj ne ola ki ?!! Belli ki Brexit sonrası dönemde DAEŞ’in de stratejileri ve yeni işbirlikleri bakımından bazı değişiklikler yaşaması kaçınılmaz gözüküyor. 19 ve 20. Yüzyılın, üzerinden güneş batmayan imparatorluğu olan İngiltere’nın AB’den çıkışının basit sonuçları olmayacağı da açık.

Elveda Küresellik Merhaba Milliyetçilik

25 Haziran 2016

II Dünya Savaşı’ndan sonra dünyaya hoş, şirin ve insancıl görünmek için hümanist düşünceleri daha çok sol ve hatta Komünist kesim savunurdu; Sosyalistler hem milliyetçiliği hem de dini birleştirici değil, insancılığa ters ve ayrıştırıcı birer değer olarak görürdü. Onun için Sovyetler Birliği bu iki  kavramı yasaklar listesinin başına yerleştirmişti. Aslında o tarihlerdeki hümanizm, son zamanlarda dilimize doladığımız küreselleşmeden başka bir şey değildi. Ama Sovyetler çöktükten sonra küreselleşmeyi Kapitalizmin ürünü olarak gördük. Çünkü mal ve sermayenin serbest dolaşımı ancak bu yolla olabiliyordu. Komünizm, 20. asırda hümanizmi dünyaya yutturamazken, Sovyetlerin çökmesinden sonra Kapitalizm de 21. Asırda dünyaya küreselleşmeyi yutturamadı.

Sykes-Picot Ruhu

10 Haziran 2016

Kürtler açısından çıkarılacak ders ise, bölgede çıkarları olan büyük devletlerle gözü kapalı ve bölgede iç içe yaşamak zorunda oldukları Türkiye’yi dışlayan oportünist, kısa vadeli pragmatist bir işbirliği taktiği geliştirmiş olmalarıdır. Kısa vadeli pragmatist bir yaklaşımdır, çünkü  uzun vadede İran, ABD, Rusya ve Esed rejimi ile bir torbaya girmenin muhtemel sonuçlarının öngörülmediği apaçıktır. Oportünist bir taktiktir, konjonktürel fırsatlar alelacele bir stratejiye bağlanmadan uygulanmaktadır. Sykes-Picot anlaşması, elbette dönemin bütün anlaşmalarından önemli değildir. Ama Sykes-Picot ruhu, hem Türkiye hem Kürtler açısından doğru okunmadıkça Ortadoğu’da bu akraba halkların bir arada yaşayacağı huzurlu bir ortam oluşmaz.

2. Dünya Savaşı Sonrası Bölgemizdeki İttifaklar

03 Mayıs 2016

Bölgemizde birinci dünya savaşının ardından yeni bir harita çizildi. İkinci dünya savaşından sonra ise ABD ve SSCB’nin baş aktörlerini oluşturduğu yeni bir düzen kuruldu. Bu yeni düzen, bu iki kutubun oluşturduğu ittifakların bölge için de kurguladığı yeni senaryoların sancılarını da beraberinde getirdi. Bu kurgular, iki süper gücün kendi nüfuz alanlarını genişletirken rakibininkini sınırlamaya dayanıyordu. SSCB’nin Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye komşu bir coğrafyada yer alması, ABD’yi bölgeye yönelik stratejilerinde daha hassas kılmış, bu potansiyel tehlikeyi frenleme başlıca kaygısı olmuştu.

Türkiye-AB Zirvesinin Almanya’ya Yansımaları

27 Mart 2016

Önemli isimleri aşırı sağ oluşum Pegida menşeli olan AFD’ nin mazisi henüz 3 yıla dayanmasına rağmen, ilk seçimlerinde baraj sorunu yaşamadan meclise kolayca girebilmesinde, Müslüman mülteciler üzerinden islamofobi ve korku siyaseti yürütmeleri ana rolü oynamıştır. Ayrıca Türkiye’ nin AB ile müzakerelerini  tekrar başlatması hususu da Alman siyasetini büyük ölçüde etkilemiştir. ARD ve ZDF gibi devlet kanallarındaki en önemli siyaset tartışma proğramlarındaki moderatörlerin  (Frank Plasberg,Maybrit İllner ve Anne Will) Türkiye’ nin mülteci sorununa katkılarını, Merkel’ i destekler mahiyette olmasa dahi tarafsızca sundukları söylenemez. Moderatörlük deneyimi olan biri olarak, yukarda belirtilen proğramlarda Türkiye’nin önemini ve mülteciler sorunundaki katkılarını dile getirmek isteyen konuklara ustaca engel olunduğuna da süreç boyunca tanıklık ettik.