DIŞ POLİTİKA

Esnek Taşeron DAEŞ

02 Temmuz 2016

İstanbul’daki son olayın faillerinin Rus uyruklu olması zaten, yukardan beri anlatageldiğim üzere DAEŞ’in karmaşık yapısının basit bir göstergesi. Rusya ile Türkiye’nin tam yumuşama sinyallerini verdiği bir zamanda, Rus vatandaşı olan kişilerle DAEŞ’in verdiği mesaj ne ola ki ?!! Belli ki Brexit sonrası dönemde DAEŞ’in de stratejileri ve yeni işbirlikleri bakımından bazı değişiklikler yaşaması kaçınılmaz gözüküyor. 19 ve 20. Yüzyılın, üzerinden güneş batmayan imparatorluğu olan İngiltere’nın AB’den çıkışının basit sonuçları olmayacağı da açık.

Elveda Küresellik Merhaba Milliyetçilik

25 Haziran 2016

II Dünya Savaşı’ndan sonra dünyaya hoş, şirin ve insancıl görünmek için hümanist düşünceleri daha çok sol ve hatta Komünist kesim savunurdu; Sosyalistler hem milliyetçiliği hem de dini birleştirici değil, insancılığa ters ve ayrıştırıcı birer değer olarak görürdü. Onun için Sovyetler Birliği bu iki  kavramı yasaklar listesinin başına yerleştirmişti. Aslında o tarihlerdeki hümanizm, son zamanlarda dilimize doladığımız küreselleşmeden başka bir şey değildi. Ama Sovyetler çöktükten sonra küreselleşmeyi Kapitalizmin ürünü olarak gördük. Çünkü mal ve sermayenin serbest dolaşımı ancak bu yolla olabiliyordu. Komünizm, 20. asırda hümanizmi dünyaya yutturamazken, Sovyetlerin çökmesinden sonra Kapitalizm de 21. Asırda dünyaya küreselleşmeyi yutturamadı.

Sykes-Picot Ruhu

10 Haziran 2016

Kürtler açısından çıkarılacak ders ise, bölgede çıkarları olan büyük devletlerle gözü kapalı ve bölgede iç içe yaşamak zorunda oldukları Türkiye’yi dışlayan oportünist, kısa vadeli pragmatist bir işbirliği taktiği geliştirmiş olmalarıdır. Kısa vadeli pragmatist bir yaklaşımdır, çünkü  uzun vadede İran, ABD, Rusya ve Esed rejimi ile bir torbaya girmenin muhtemel sonuçlarının öngörülmediği apaçıktır. Oportünist bir taktiktir, konjonktürel fırsatlar alelacele bir stratejiye bağlanmadan uygulanmaktadır. Sykes-Picot anlaşması, elbette dönemin bütün anlaşmalarından önemli değildir. Ama Sykes-Picot ruhu, hem Türkiye hem Kürtler açısından doğru okunmadıkça Ortadoğu’da bu akraba halkların bir arada yaşayacağı huzurlu bir ortam oluşmaz.

2. Dünya Savaşı Sonrası Bölgemizdeki İttifaklar

03 Mayıs 2016

Bölgemizde birinci dünya savaşının ardından yeni bir harita çizildi. İkinci dünya savaşından sonra ise ABD ve SSCB’nin baş aktörlerini oluşturduğu yeni bir düzen kuruldu. Bu yeni düzen, bu iki kutubun oluşturduğu ittifakların bölge için de kurguladığı yeni senaryoların sancılarını da beraberinde getirdi. Bu kurgular, iki süper gücün kendi nüfuz alanlarını genişletirken rakibininkini sınırlamaya dayanıyordu. SSCB’nin Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye komşu bir coğrafyada yer alması, ABD’yi bölgeye yönelik stratejilerinde daha hassas kılmış, bu potansiyel tehlikeyi frenleme başlıca kaygısı olmuştu.

Türkiye-AB Zirvesinin Almanya’ya Yansımaları

27 Mart 2016

Önemli isimleri aşırı sağ oluşum Pegida menşeli olan AFD’ nin mazisi henüz 3 yıla dayanmasına rağmen, ilk seçimlerinde baraj sorunu yaşamadan meclise kolayca girebilmesinde, Müslüman mülteciler üzerinden islamofobi ve korku siyaseti yürütmeleri ana rolü oynamıştır. Ayrıca Türkiye’ nin AB ile müzakerelerini  tekrar başlatması hususu da Alman siyasetini büyük ölçüde etkilemiştir. ARD ve ZDF gibi devlet kanallarındaki en önemli siyaset tartışma proğramlarındaki moderatörlerin  (Frank Plasberg,Maybrit İllner ve Anne Will) Türkiye’ nin mülteci sorununa katkılarını, Merkel’ i destekler mahiyette olmasa dahi tarafsızca sundukları söylenemez. Moderatörlük deneyimi olan biri olarak, yukarda belirtilen proğramlarda Türkiye’nin önemini ve mülteciler sorunundaki katkılarını dile getirmek isteyen konuklara ustaca engel olunduğuna da süreç boyunca tanıklık ettik.

Suriye'den Geri Çekilme Kararı Rusya'da Nasıl Algılandı?

26 Mart 2016

Rusya için Suriye’nin bataklık haline gelmesi ihtimali gittikçe artıyordu. Bir yandan muhalifler ve Esad’ın Cenevre’de müzakere yapması için baskı yapan Moskova, diğer yandan Esad cephesinden gelen, “Barış veya ateşkes sözkonusu olamaz, bütün Suriye toprakları geri alınana kadar savaşa devam edeceğiz” açıklaması ile şaşkına dönüyordu. Bu açıklama Rusya’nın Suriye’de arzuladığı “zafer” algısı ile uyuşmuyordu. Esad’dan beklenen yürütülen müzakere sürecinde gerekli tavizleri vermesi ve muhaliflerle bir şekilde anlaşmasıydı. Oysa Esad, bu açıklaması ile, Rusya’yı uzun yıllar sürecek bir savaşın içinde tutmak istediğini açıkça ifade etmiş oluyordu.

İran'ın Kurgulanmış Din Dili

23 Şubat 2016

İran’ın iç ve dış politikada kullandığı din dili sadece politik ihtiyaçlardan kaynaklanan ve amaca göre geliştirilmiş bir argüman olarak görülmemelidir. Bu dil, sebep ve sonuçlarıyla tarihi, sosyolojik, ekonomik, psikolojik ve elbette teolojik niteliklere de sahiptir. Bu dil tarih içinde oluşturulmuş bir dil olduğu kadar, bu dili oluşturan sanat, ilim ve fikir adamları ile ruhaniler üzerinde çok güçlü belirleyici etkilere sahiptir. Yani kendisini kuran ve şekillendirenleri de şekillendirmektedir. Bu dil, bütün özellikleriyle süreç içinde hâkim karakteri aynı olmakla birlikte değişmeye,  “her duruma göre değişmeye, yeniden biçimlenmeye, aktive olmaya” elverişli bir dildir. Gücü de, zaafı da buradadır. İran’ın din dili, şüphesiz genel çizgileriyle İslam dinine ve “Caferi” mezhebine dayanmakta, meşruiyetini bu mezheple kazanmaktadır. 

Rusya’nın ve ABD’nin Suriye’deki Satranç Oyunu

21 Şubat 2016

Gölge yönetimlerin domino ettiği bölge ülkeleri, her dönemde bir süper gücün dümenine girmişlerdir. Dolayısıyla Orta Doğu için yakın gelecekte bağımsız ve demokratik bir yönetim kadrosu öngöremiyorsak bile, bölgeye daha az zararı dokunacak yönetimler lehine tavır alma ahlakına sahip olmalıyız. Bu noktada Putin yönetimi, olabilecek en yanlış tercihe yönelmiş ve tartışmasız kanlı bir diktatör olan Esed’in safında yer almıştır, buna cesaret ederken de önceki vukuatları karşısında, özelde AB(D)’nin genelde de dünyanın kayıtsızlığından ilham almıştır. Kısaca, Rusya’nın Suriye özelinde kurduğu iktidar, onu bölgede muktedir kılacak mı bilinmez, lakin İngiltere’nin ABD eliyle bölgede kurduğu düzenin (1916-Sykes Picot) 100. yılına girmişken, küresel güçlerin hegemonyalarını tahkim etmek adına bölgenin yapısını tekrar belirledikleri bir vakıadır.

Ortadoğu'da İran'ın Değiş(mey)en Rolü

08 Ocak 2016

Yaygın kanaatin aksine İran öteden beri Şiilerin çoğunlukta olduğu bir devlet değildir. Çeşitli iç karışıklıklardan sonra çok genç yaşta Safevi devletini kuran Şah İsmail, koyu bir Şii olarak Anadolu’yu gözüne kestirmişti. Kendisi de bir Türk ya da Azeri olan Şah, Şii inancını yaymak maksadıyla ülkesindeki halk kesimlerini ağır baskı altına almıştır. Anadolu’da da faaliyetler yürüterek burada çeşitli toplumsal sonuçları olan isyanlar çıkartmış, ancak Yavuz Sultan Selim’in basireti istediği sonucu almasına engel olmuştur.

Selçuklular, Osmanlılar, etnik kimlik, milli aidiyet ve ‘İran Türkleri’ meselesi…

08 Ocak 2016

“İran ve Türkler” denildiğinde çoğu kişinin aklına aktüel siyasi meseleler gelecektir. Şii jeopolitiğine dayanarak bugünlerde Ortadoğu bölgesinde etkinliğini artırmaya çalışan İran’ın bizim siyasi ve iktisadi menfaatlerimize dokunan tutumları gibi… Veya İran nüfusunun mühim bir kısmını oluşturan ana dili Türkçe olan topluluklar akla gelebilir. 1979’daki İran devriminden itibaren bir kısım Amerikalı uzmanların ve Türkiye’deki bazı milliyetçi grupların ümitle “ayağa kalkmalarını” bekledikleri topluluklar…