Altılı Masa'nın Anayasa Değişikliği Önerilerine Bir Bakış

12 Aralık 2022

"Altılı Masa"’ geçen haftalarda parlamenter sisteme geçiş için beklenen anayasa değişikliği önerilerini açıkladı. Seçimler yaklaştıkça muhalefet bloğunun iktidara gelmeleri halinde neler yapmayı tasarladıkları hakkında gitgide daha fazla ayrıntı vermeye başlaması iyi bir gelişme. Ancak, daha önce çeşitli vesilelerle yazdığım gibi, Altılı Masa’nın şimdiye kadarki ilgisi hükûmet sistemi değişikliğiyle -yürürlükteki ‘’başkancı’’ otoriter sistemden ‘’güçlendirilmiş’’ parlamenter sisteme geçilmesiyle- sınırlı görünüyor; oysa Türkiye’nin ekonomide, Kürt meselesinde, millî güvenlik ve dış politikada göğüslemesi gereken çok ciddî başka sorunları da var.  

Bu arada, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ekonomiyle ilgili olarak 3 Aralıkta yaptığı açıklama muhalefetin bu konuda da inisiyatif almaya başladığını göstermesi bakımından memnuniyet verici görünse de, sanırım bundan bir ümit ışığı çıkarmak için acele etmemek gerek. Çünkü, CHP’nin açıkladığı bu ‘’siyaset üstü beyin takımı’’ ile Altılı Blok içinde şimdiye kadar ekonomi meselesini ciddiye alan tek lider olduğu izlenimi veren Ali Babacan ve ekibinin ortak bir ekonomi programında anlaşıp anlaşamayacakları ve ne ölçüde uyumlu çalışabilecekleri şimdilik meçhuldür. Aslına bakılırsa, bu ekibin ‘’siyaset üstü beyin takımı’’ olarak adlandırılması da hem Altılı Masa’nın diğer kurucu ortakları için, hem de genel olarak yurttaşlar için hoş izlenimler yaratan bir durum olmasa gerektir.   

Muhalefetin ülkenin diğer belli başlı iç ve dış meseleleri hakkındaki görüşleri ve çözüm önerileri konusu şimdiye kadar hep ikinci planda kaldı. Söz gelişi, Türkiye’nin şu anki en acil sorunu olan ekonominin toparlanması meselesine Altılı Masa’nın yaklaşımı halâ belirsizliğini koruyor. Nitekim, AKP’nin iktidarının son yıllarında tam bir batağa sürüklediği ekonomiyi -başta enflasyonu geriletmek ve TL’nin değer kaybını durdurmak olmak üzere- düzeltmek ve yeniden zenginlik ve refah üretimine geçebilmek için muhalefetin ne yapmayı, nasıl bir program izlemeyi düşündüğü hakkında toplum olarak halâ açık-seçik bilgilerden yoksunuz. 

Image

Altılı Masa’nın Anayasa değişikliği önerilerine dönersek, daha önceki yazılarımda önerdiğim kadar geniş kapsamlı ve radikal nitelikte olmasalar da, bunların hükûmet sistemi değişikliğini bir ölçüde aştığını görmek sevindirici. Bu konuda önerilen değişiklikler esas olarak Türkiye’nin 2017-2018 öncesi parlamenter sistem modeline dönmeyi amaçlıyor. Buna uygun olarak, cumhurbaşkanı tarafsız ve sembolik yetkili bir makam haline getirilirken, asıl yürütme yetkisi kollektif bir karar organı olarak Başbakanın başkanlığındaki Bakanlar Kuruluna veriliyor. Cumhurbaşkanının hukukî konumuyla ilgili olan önemli bir yenilik te, şahsî suçlarından dolayı ‘’yasama dokunulmazlığı’’na sahip kılınmasıdır. Ayrıca, Cumhurbaşkanının kanunları geri gönderme yetkisi zayıflatılıyor. 

Bu arada, yürütme istikrarını pekiştirmek üzere, Mecliste yeni bir hükûmeti destekleyecek çoğunluk olmadığı sürece görevdeki hükûmetin düşürülmesini engelleyen ‘’kurucu güvensizlik’’ mekanizmasının anayasallaştırılması da öneriliyor.  Alman Anayasasından esinlenen (ve benim de bu konuda geçen yıl hazırladığım hükümet sistemiyle ilgili Raporda önerdiğim) bu sisteme göre: ‘’Gensoru görüşmeleri sırasında Başbakan veya Bakanlar Kurulunun tamamı aleyhine verilecek güvensizlik önergeleri, yeni Başbakanın ismini içermedikçe ve üye tamsayısının salt çoğunluğu tarafından imzalanmadıkça işleme konulamaz. / Güvensizlik önergesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye tamsayısının salt çoğunluğuyla kabul edilmesiyle yeni Başbakan seçilir.’’ (m. 99) Başbakanın Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilmesine en fazla milletvekiline sahip olan partiden başlanır.  

Yine iyi bir gelişme olarak, Bakanlar Kurulu’nun kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarma yetkisi de bir ölçüde kısıtlanıyor. Nitekim KHK çıkarılmasına yetki veren kanunda ‘“kararnameyle değiştirilecek veya kaldırılacak kanun hükümleri”nin belirtilmesi gerekiyor, KHK’yla bakanlık ve kamu tüzel kişiliği kurulması ve sosyal ve ekonomik hakların KHK’yla değiştirilmesi yasaklanıyor, TBMM’nin 60 gün içinde onaylamadığı KHK’ların yürürlükten kalkması öngörülüyor. En önemlisi de, olağanüstü hallerde Bakanlar Kurulu’na KHK çıkarma yetkisinin verilmemesi.  
Önerilen hükûmet sisteminin dikkate değer bir özelliği de, yasama organının birkaç şekilde güçlendirilmesi. Birincisi, kabul ettiği bir kanunun Cumhurbaşkanının geri göndermesi üzerine Meclis’in kanunda ısrar etmesi için gereken halihazırdaki salt çoğunluk şartı kalkıyor. Bu, TBMM’nin yasama yetkisine ortak kabul etmeyeceğinin sembolik bir anlatımıdır. İkincisi, bir yandan dokunulmazlığın kaldırılması için üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyunun şart koşulması, öbür yandan Anayasanın 14. maddesine yapılan atfın kaldırılması yoluyla, milletvekillerinin yasama dokunulmazlığı güçlendiriliyor.  

Ayrıca, hüküm giyen milletvekilinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmış olması milletvekilliğinin düşme sürecini durduruyor. Nihayet, ‘’milletlerarası antlaşmalardan geri çekilmek’’ Meclisin bunu uygun bulması şartına bağlanıyor. Yani, yürütme organı kendi takdirine göre -veya şimdi olduğu gibi, kendi keyfine göre- bir uluslararası antlaşmayı ‘’fesh’’ edemeyecek.  

Siyasî partilerin kapatılmasının zorlaştırılmasına ilişkin öneriler de yasama organını ve daha genel olarak demokrasiyi güçlendirmekle ilişkilendirilebilir. Nitekim, bu Anayasa değişikliği paketinde yer alan öneriler arasında, siyasî partilerin kapatılmasında TBMM’den ön izin alınması, kapatma davası açılmasından önce ilgili partiye ihtarda bulunulması ve Anayasa Mahkemesi’nin partinin anayasa dışı fiillerin ‘’odağı’ haline geldiğini tespit edebilmesi için partinin eylemlerinin ‘’demokratik düzene ciddi tehdit oluşturma’’sı şartının aranması da yer almaktadır. (m. 69) 

Muhalefetin Anayasa değişikliği önerileri paketinde Temel Hak ve Hürriyetlerin hukukî rejimiyle ilgili olarak ise iki önemli değişiklik öngörülüyor. Bunlardan biri ‘’insan onuru’’nun dokunulmazlığının vurgulanması ve ‘’anayasal düzenin temeli’’ haline getirilmesi, diğeri ise özgürlük karinesinin ‘’hürriyet esas sınırlama istisnadır’’ (m. 13) şeklinde anayasallaştırılmasıdır.  Mamafih, bu kısımda bazı teknik sorunlar da vardır; nitekim, temel hak ve hürriyetlerin ‘’kötüye kullanılması’’nın yasaklanmasına ilişkin maddede düzeltme önerilmediği gibi, ‘’basın araçlarının korunması’’nı öngören maddenin hangi gerekçeyle kaldırılmak istendiği de belli değildir.  

Temel haklar ve hürriyetlerle yakından ilgili olan bir konu da olağanüstü halin hukukî rejimidir. Yukarıda belirttiğim gibi, Altılı Masa’nın Anayasa değişikliği öneri paketinde yürütme organının olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi çıkarma yetkisinin kaldırılması da şüphesiz olumlu yönde bir değişikliktir. Ayrıca, olağanüstü haller en fazla iki ay için ilân edilebilecek, uzatmalar da iki ayı geçemeyecek. Bu arada, olağanüstü hal işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun kapatılması yasaklanıyor ve mahkemelerin ‘’yürütmenin durdurulması’’ kararı veremeyeceklerine ilişkin kural kaldırılıyor. 

Yargıyla ilgili konulara gelince: Halihazırdaki ‘’Hakimler ve Savcılar Kurulu’’nun yerine iki ayrı kurul oluşturuyor: Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu.  Yeni Hâkimler Kurulu 15 üyeden oluşacak. Adalet Bakanı ve Müsteşarı üyelikten çıkarılıyor. Kurul başkanını kendisi seçecek. 
Kurulun üyelerinden 2’si Yargıtay, 2’si Danıştay ve 1’i Barolar Birliği genel kurullarınca doğrudan doğruya seçilecek; Cumhurbaşkanı tarafından da biri hukuk profesörü, biri avukat olmak üzere 2 üye seçilecek. Sekiz üyeyi de TBMM gösterilen adaylar arasından seçecek. TBMM önerilen adaylar arasından üçte iki çoğunlukla seçim yapacak, öngörülen çoğunluk ikinci turda da sağlanamazsa, bu turda en çok oy alan iki aday arasında kur’a çekilecek. 

Yargıyla ilgili en önemli öneri avukatlığın anayasal statüye kavuşturulmasıdır. Nitekim, ‘’Avukatlık mesleği ve barolar’’ başlıklı 143. maddeye göre, ‘’Savunma bağımsızdır ve yargının kurucu unsurlarındandır. İddia ve savunma makamları eşittir. Avukatlık, kamu hizmeti niteliğinde bir serbest meslektir.’’ 

Bunun yanında, 140. madde hâkim ve savcıların 70 yaşına kadar görev yapacaklarını, hakimlik ve savcılık meslekleri arasında ilgililerin isteği olmadıkça geçiş yapılamayacağını, bu arada Cumhuriyet Başsavcılıklarına bağlı adlî kolluk kurulacağını ve birinci sınıf hâkimlere ‘’coğrafî teminat’’ getirilmesi de öneriliyor.  

Öneri paketinde Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşu ve üyeleri konusu yeniden düzenleniyor. Buna göre, Mahkeme 20’si TBMM tarafından, 2’si Cumhurbaşkanı tarafından seçilen 22 üyeden oluşacak. Üyelerin TBMM tarafından seçilme yöntemi, onların siyasî iktidardan bağımsız harekete etmelerini kolaylaştırabilecek gibi görünmektedir. Ayrıca, avukatlıktan ve hukukçu öğretim üyeliğinden gelecek üyelerin sayısının artırılması da isabetlidir. Ancak, AYM’ye üye seçme yetkisinin neredeyse tamamının TBMM’ye verilmesinin isabeti kuşkuludur. Oysa, yeni sistemde partisiz, tarafsız ve sınırlı yetkili olması öngörülen cumhurbaşkanına bu konuda daha fazla atama yetkisi verilmesi Mahkeme üzerinde politik etki ihtimalini azaltabilirdi.   

Bu arada, Mahkemenin Bölüm sayısı da 4’e çıkıyor ki bu ‘’bireysel başvurular’’ın daha kısa zamanda karara bağlanmasını sağlayacaktır. Bunun yanında, yine isabetli bir tercih olarak, Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları incelerken bir temel hakkın ihlalinin kanun veya kanun hükmünde kararname hükümlerinden kaynaklandığı kanaatine varırsa, bu hükümlerin iptaline karar verilebilecek. Bu arada, Anayasa Mahkemesi seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarına ilişkin bireysel başvuruları onbeş gün içinde sonuçlandırmak zorunda olacak.  

Önemli bir yenilik te, anayasaya uygunluk denetiminde, kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerin Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve hürriyetlerle ilgili uluslararası antlaşmalara uygun olup olmadığının da dikkate alınacak olması. Nihayet, pakette Anayasa Mahkemesine yeni bir görev de verilmesi öneriliyor: yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki görev ve yetki uyuşmazlıklarını çözmek.  

Bu arada, Yüksek Seçim Kurulu Yargı bölümüne alınarak, 156. maddede yeniden düzenleniyor.  Kurulun üye sayısı 15’e çıkarılıyor ve iki daire halinde çalışması öngörülüyor. Dairelerden biri ‘’seçim işlerine’’ (idarî), diğeri ‘’seçim uyuşmazlıkları’’na (yargısal) bakacak. Üyelerin sekizi Yargıtay, yedisi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilecek. Ancak, üyelerin tekrar seçilmesi mümkün değil.  

Bu anayasa değişikliği paketi hakkında son olarak birkaç noktaya daha işaret etmek isterim. Mahallî idare organ ve üyelerini geçici olarak ‘’görevden uzaklaştırma’’ yetkisinin İçişleri Bakanı’ndan alınıp Danıştay’a verilmesi ve uzaklaştırma tedbirinin uygulanmasının süreye bağlanması öneriliyor ki bu da olumludur.  

‘’Yükseköğretim kurumları’’ hakkındaki yeni 130. maddenin, ideolojiden arındırılarak ve akademik meselelerle ilgili kararlara diğer makam ve organlarca müdahaleyi önleyecek şekilde yeniden düzenlenmesi takdire değer olmakla beraber, 131. maddenin YÖK’ü kaldırırken onun yerine Yükseköğretim Üst Kurulu (YÜK) diye yeni bir vesayetçi kurum getirmesi bu tercihin olumlu etkisini azaltabilecektir. Bu arada, vakıf üniversitelerine devlet yardımının kaldırılmasıyla hangi olumlu sonucun elde edilmesinin umulduğu da anlaşılamıyor.  

Öneriler arasında Kamu Denetçiliği Kurumunun (KDK) ‘’hukuka uygunluk’’ denetimi yapması gibi tuhaf kaçan bir öneri de var (m. 74). Oysa, KDK’nun mahkemelerin yetki alanına müdahalesi anlamına gelebilecek olan bu durum uygulamada yeni sorunlar yaratmaya adaydır. Kuruma tanınması öngörülen ‘’re’sen denetim yetkisi’’ için de benzer bir durum söz konusu olabilir.   

Son olarak, bu öneriler demetinde MGK’nın, RTÜK’ün ve Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nun anayasal kurum olarak varlıklarını korumaları, evet, Anayasanın Dibacesinde ve ilk maddelerinde ifadesini bulan siyasî-ideolojik tercihlerle uyumludur. Ne var ki, bu değişiklik önerileri paketinde devletin tanımıyla ilgili resmî-ideolojik tercih ve önceliklere hiç dokunulmaması, işaret ettiğim iyi yöndeki değişiklik önerilerine rağmen, Altılı Masa’nın Türkiye’nin devletçi-milliyetçi statükosuyla herhangi bir sorunu olmadığını göstermektedir. Bunu belirtmekle aksi yönde bir beklenti içinde olduğum sanılmasın, ben sadece bir durum tespiti yapıyorum.  

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 213 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.