Gelenek Korunmalı mı?

25 Kasım 2022

Gelenek korunmalı mı, sorusuna cevap verebilmek için öncelikle geleneğin ne olduğunu iyi anlamak gerekir. Gelenek önceki nesillerin sonraki nesillerin yaşamlarını kolaylaştırmak için oluşturdukları bilgi birikimidir. Bu bilgi birikimi davranış kurallarını içerdiği ve toplum tarafından paylaşıldığı için bir tür “işler kamuoyu” niteliği taşır. Böylelikle insanları başkalarının da bu birikimi paylaştıklarını düşünür ve ona göre davranırlar. Basit bir örnek olarak selamlaşmak gelenekseldir. Toplumlar o toplumun bireylerinin kiminle, ne zaman, nasıl selamlaşacaklarını geleneksel olarak aktarırlar. Bazı toplumlar karşılaşılan herkesle (herhalde pek az insanla karşılaşıyorlardır), bazıları göz göze geldikleri kişilerle (herhalde pek kimseyle göz göze gelmiyorlardır), bazıları sadece tanıdıkları ile (herhalde çok fazla kişi ile karşılaşıp seçim yapmak durumunda kalıyorlar ve tanıdıklarıyla tanışıklıklarını göstermek istiyorlardır) selamlaşırlar. Genel olarak toplumlar selamlaşmamayı daha anlamlı bir işaret olarak kabul ederler: Kişilerin arasında ilişki yoktur veya tanıdık olsalar bile araları “iyi” değildir. Selamlaşmanın biçimi daha çok gelenekseldir. Karşılaştığınız kişiyle ilişkinize bağlı olarak basit bir gülümsemeden birbirinize sarılmaya kadar değişik selamlaşma biçimleri  vardır. Bu davranışların hepsi de karşıdaki kişi ile aynı geleneği, işler kamuoyunu paylaştığınız varsayımına dayanır. Bu varsayım ihlal edildiğinde daha açık hale gelir. Söz gelimi sadece gülümsemek veya “merhaba” demek istediğiniz bir kişi sizinle tokalaşmak için elini uzattığında veya size sarılmak istediğinde birbirinizden aynı davranışı beklemediğinizi fark edersiniz. Aynı geleneği paylaşmak böyledir. 

Gelenek niçin oluşur veya oluşturulur, sorusu sorulabilir. Öyle ya, gelenek oluşturmamak mümkün müdür? Bu soruya olumlu cevap vermek zordur, gelenek oluşturmamak pek mümkün görünmemektedir. Çünkü insanlar her yeni durumda (her durum yenidir) ne yapacaklarını yeniden düşünmek istemezler, yoksa hayat çekilmez ve yaşanmaz olur. İnsanlar sıklıkla karşılaştıkları durumları otomatiğe bağlamak isterler. Bunun için de gelenek oluştururlar. Bu özelliği kişisel düzeyde ele almak anlamayı kolaylaştırır. Kişi sabahleyin yataktan kalkar, lavaboya gidip elini yüzünü yıkar. Bu bir kişisel gelenektir. Sonra kahvaltı yapar, bu da bir gelenektir. Kahvaltıda peynir, zeytin, reçel falan yer, bu da bir gelenektir. Böylelikle her gün ne yapacağını yeniden düşünmez. Hatta bir kişinin sık sık gittiği bir kafede nerede oturacağı bile gelenek haline gelir; insanların çoğu bir önceki oturdukları yere veya ona yakın yere oturmayı tercih ederler. Bu özellik insanın ve dolayısıyla toplumların gelenek oluşturma eğilimlerini gösterir. Kısaca, insan tembeldir, düşünmek (bile) istemez; düşünmemek için de gelenek oluşturur. Tabii oluşan gelenek işlevseldir, yani temelde tembellikten oluşuyor olsa bile, birçok işe yarar hale gelir. Daha geniş bir perspektiften bakılırsa, kişilik kişinin geleneğidir. Toplumların gelenekleri de toplumun kişiliği, kimliği, kültürü olur. 

Kültürü davranış kuralları olarak ele aldığımızda gelenek kültürün önceki nesillerden gelmesi açısından ifadesidir. Kültür ise geleneğin, içinde bulunulan zaman dilimindeki görüntüsüdür. Böyle bir kültür kavramının oluşması ise bilimin bir ürünüdür. Bilim ele aldığı konuyu belirleyebilmek ve tanımlayabilmek için gelenek yoluyla gelmiş olanı kültür olarak kavramsallaştırmıştır. Böylelikle baştaki soru “toplumsal kültür korunmalı mı?” sorusuna dönüşür. 

Kültür kavramının “geçmişten gelen” anlamı yerine “bugün bulunan” şeklinde anlaşılır hale gelmesi onun geçmişle ilişkisini pamuk ipliğine bağlarken, canlılığına da halel getirir. Kültür tanımlanırken onun yaşayan ve yaşanan bir olgu olduğu belirtilir, ama kültürle ilgili her çalışma ve konuşma onu tarihsel bir olguya dönüştürür. Söz gelimi insanların yemek kültürü üzerine bir çalışma yapıldığını düşünün. Bu çalışma bir yıl sonra yayınlanmış olsa, artık o çalışma bir yıl öncesinin kültürü üzerine yapılmış bir çalışma haline gelir. Üzerinde yapılan çalışmalar kültürü durağan bir olgu haline getirse de gelenek ve kültür toplumda (kendi hallerinde) yaşamaya ve yaşadığı için değişmeye devam eder. 

Bu noktada kültürün yaşadığını belirledik ve bir özelliği ile karşı karşıya geldik: Değişme. Kültür birikimdir, birikir; biriktikçe yeni yaşantılarla değişir. Güncel bir örnekle Covid-19 salgını kültür için bir depremdi. Ne kadar şiddetli yaşandığına bağlı olarak kültürü etkilemiş ve değiştirmiştir. Salgından önce maske genellikle hasta kişilerin hassasiyetlerinin bir göstergesi iken, salgında sağlıklı insanların hassasiyetlerinin bir göstergesi haline gelmiştir. Hatta salgından sonra da artık gerekmeyen bir hassasiyeti gösteren (bazıları burada “pimpirikli” kelimesini kullanmak isteyeceklerdir) bir davranış anlamı edinmiştir.

Günümüz kültür açısından büyük bir değişimi yaşamaktadır. Hızlı gelişmeler ve küreselleşme herkese hakim kültürü aşılamakta, bu da o gelişmişlik düzeyine sahip olmadıkları için yerel kültürler için bir tehdit oluşturmaktadır. Yerel kültür ne derse desin, çocuklar ve ergenler örümcek adam kostümleri giyerek hamburger ve patates cipsi yemektedirler. Bu da yerel kültürün yaşama olasılığını azaltmaktadır. Bu azalan olasılık muhafazakarlık olarak adlandırılabilecek dünya görüşlerine kültürü koruma olarak yansımaktadır. 

Baştaki sorumuzu yeniden sorabiliriz: Gelenek veya kültür yaşayan ve değişen bir olgu ise korunmalı mıdır? Bu durumda korumak ne anlama gelir? Yaşayan bir şeyi korumak onu dondurmak, değişmesini engellemek anlamına mı gelir? Bu, kültürü bir “nass” haline getirmek midir? Kültür nassı içerebilir ama ondan daha geniştir. Nass insana kurtuluşu vaat ederken, kültür yaşamayı  vaat eder. 

Değişen kültüre karşı takınılacak tavrı çeşitli açılardan değerlendirmek gerekir. Örneğin kültür işler kamuoyu olarak ele alınırsa onu korumak gerekir, çünkü sosyal ilişkilerimiz ona dayalı olarak yürütülür. Kültür geçmişin birikimi olması dolayısıyla insanların geçmişlerine karşı tavrı kültüre bakışlarını belirler ve bu nedenle saygı anlamında korumak gerekir. Böylelikle bugün yaşayan insanlar öldüklerinde arkalarında kalanlarda bir izlerinin olduğunu düşünür ve mutlu olurlar; hatta hayatlarını böylelikle anlamlı kılarlar. 

Öte yandan kültür geçmişin birikimidir ve geleceğe yönelik söyleyebileceği şeyler sınırlıdır. Hele içinde bulunduğumuz hızlı teknolojik gelişmeler karşısında kültürün söyleyebileceği bir şey yoktur. Hiçbir kültür bilgisayar veya cep telefonunu nasıl kullanabileceğinizi söyleyemez. Ayrıca biz kültürü korumaya kalktığımızda korumaya çalıştığımız her kültür tarihseldir, güncel değildir. Hele geçmişimizdeki kültürel ögeleri korumaya ve hatta yeniden canlandırmaya kalktığımızda yaptığımız iş türbedarlıktır. Ne günümüze ne geleceğimize yönelik olarak bize yol gösteremez, yardımcı olamaz. 

Bu noktada belirtilmesi gereken bir husus vardır. İnsanlara gelenek, kültür, töre olarak gösterilen örnekler genellikle olumsuzdur; namus cinayetleri gibi. Çoğu kitap geleneği veya kültürü olumlu gelenek ve kültür ögeleri yerine tarihselleşmiş, taşlaşmış ve işlevsizleşmiş ögeleri göstererek anlatır. Bu yüzden insanların zihinlerindeki gelenek veya kültür de sağlıklı değildir (hem içerik hem de kavramsallaştırma sağlıksızdır).

Olumlu ve olumsuz bakış açılarının arasında nerede durmak gerekir? Duruşu belirlemek için iki yöne işaret etmek yararlı olur. Geleneğe karşı takınılabilecek iki tavır vardır: Retrospektif ve prospektif. Bu iki tavır Promete ile Epimete gibidir. Bilindiği gibi Promete ateşi tanrılardan çalıp insanlara verdiği ve bu yüzden cezalandırıldığı söylenen mitolojik kahramandır. Epimete ise onun kardeşidir. İsimlerindeki -mete eki “düşünen, öğrenen” anlamına gelir. Buna göre Promete (pro- “ön” demektir) ne yapacağını önceden öğrenirken (düşünürken), Epimete (epi- “son” demektir) sonradan öğrenir. Promete ne yapacağını önceden bilirken, Epimete “ben ne yaptım” diye düşünür. Epimete retrospektiftir, geriye bakar; Promete ise prospektiftir, ileriye yöneliktir. Geleneğe karşı retrospektif tavır epimetik bir tavırdır ve türbedarlıktır. Prospektif tavır ise prometiktir ve geleceğe yöneliktir. 

Geleneğe karşı prometik, prospektif olmak gerekir, çünkü hayat ileriye doğru akar. Bu akışta geçmişin birikiminden yararlanmak işimizi kolaylaştırdığı ölçüde mümkün ve yararlıdır. Ama prometik tavrın maliyeti büyüktür: Hayatımızın sorumluluğunu üstlenmemiz anlamına gelir. Artık “ne yapalım, geleneklerimiz böyle” diyerek sorumluluktan kurtulamazsınız. Üstelik yaşayan gelenek artık yaşamaz olur, müzeleri doldurur. 

Epimetik tavır takındığınızda ise siz türbeleri beklerken yanı başınızda gökdelenler inşa edilir. Siz de topraklarınızda inşa edilen gökdelenlerde kapıcılık (alıştığınız davranış budur) yapmaya başlarsınız; turistik bölgelerdeki oranın yerlisi olan kişilerin turistik otellerde çalışmaya başlamaları gibi. Ayrıca epimetik tavır korkak ve ürkektir. Onda yaptığının sorumluluğunu alma cesareti ve özgürlüğü yoktur. 

Gelenek korunmalı mıdır, sorusuna dönecek olursak, “korunmalıdır” diye cevap vermek gerekir. Ama önemli olan ona bakışınızdır. Onu korumaya mı çalışıyorsunuz, onun yaşayan bir olgu olmasına izin vererek ve onu geliştirerek aktarmaya mı çalışıyorsunuz, önemli olan budur. Unutmamak gerekir ki, geleneği gelenek olarak korumak onu öldürmektir. Geleneği değil, onun yaşayışını korumak gerekir. 

Geleneği korumak Karagözle Hacivatı veya Keloğlanı yeniden canlandırmaya çalışarak olmaz. Zeki Alasya – Metin Akpınar ikilisi veya Kemal Sunal tiplemeleri gibi yeniden hayata kazandırmakla olur. Geleneği korumak etnolojik olursa epimetiktir. Prometik koruma teleolojiktir. Geleceğe yönelik bir bakışınız yoksa, geleneğe yönelik bakışınız ölümcüldür. 

Halil Ardahan

Değerli görüş, katkı ve yorumlariniz için teşekkür ederim. Çok faydali ve kültürel bir hizmet yapiyorsunuz.
Bütün kavramlar dinamiktir. Kültürlere, kültür etkilesimlerine, konu içeriğine/ context ve zamana göre anlam kaymalarına uğrarlar. Eğer, Güneş Ankara'dan doğsaydı, Ankara-Istanbul arssindaki uzaklık kavramının anlamı olmazdı veya sıfır oludu.
Kavramlarda, mutlaklık özelliği yoktur. Bunun anlamı, her şey değişmeye tabidir ve bu olgu, insan düşünmesinden bağımsızdır demektir.
Selamlar.

Pt, 11/28/2022 - 22:23 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 515 kez görüntülendi. 2 yorum yapıldı.