Squid Game Ne Diyor?

05 Kasım 2021
Image

Son günlerin popüler dizisi Squid Game yani Kalamar Oyunu gençler üzerindeki olumsuz etkisiyle gündeme geldi. Güney Kore dizisi olan bu seri, çocuk oyunu oynayarak para kazanmayı düşleyen bir takım insanları konu ediniyor. Çocuk oyunu olması oyunun masumiyetini göstermiyor, sanki-kolaylığını gösteriyor. Dizide oyunda başarılı olamayanlar “ölüyor”. Aslında bu anlamdaki “ölmek” kelimesi Türkçede de vardır, ama bu “oyunda ölmek”, yani “oyundan çıkmak” anlamına gelir. Dizi bu deyişi fazla ciddiye alıyor ve yenilenler “gerçekten ölüyor”.

Belki de dizinin bu kadar popüler olmasının ardında, bu “gerçekten-ölmek” vardır. Bu durumda dizinin etkisinde insanların içinde yaşadıkları dünyadan hoşnut olmamaları, heyecan aramaları, kazananlara veya parası olanlara karşı duydukları gıpta ve bunun bir yansıması olarak para için her şeyi yapabilmeleri gibi faktörler aranabilir. Akılda tutulması gereken ise, bu olumsuz etkilenmenin daha önce de (Mavi Balina gibi) bazı oyunlarla ilgili olarak ortaya çıkmasıdır. Yani insanlar etkilenmeye hazır halde bekliyorlar, gibi görünmektedir.

Image

Dizi aslında yaşamla ilgili önemli mesajlar veriyor. Dizide kahraman insani özelliklerini muhafaza etmeye çalışıyor ve bu da özellikle vurgulanıyor. Bir anlamda “iyiler her zaman kazanır” düşüncesini destekleyen bir dizi ile karşı karşıyayız. İnsanların aynı durumda farklı yollar ve seçenekler kullanabilmelerini göstermesi yanında, kahramanın ısrarla iyi olmaya çalışması önemli bir mesaj aslında. Her ne kadar insanlar bunlardan değil, ölen insanlardan daha çok etkilenseler de, bunlar hiç te fena mesajlar değil. Dizide birçok kişinin bulunması, oyunlardaki durumlar karşısında da seçenekleri artırıyor. Bu da farklı seçenekleri dikkate alma konusunda güzel bir örnek oluşturuyor.

Dizideki kişilerin hemen hemen hepsi de gündelik hayatta gördüğümüz, karşılaştığımız insanlar. Dizi bunların her birinin bakış açılarını sorguluyor, sorgulatıyor. Her ne kadar kahramanla özdeşleşme sonucunda diğerlerinin görüşlerini genelde kötü bulma eğilimi taşısak da, diğerleri kendilerini iyi ifade ediyorlar ve açıklamalar bize tutarsız veya mantıksız gelmiyor. Onların açısından bakıldığında, gayet mantıklı açıklamalar. Zaten öyle bir ortama giren bir kişinin düşünebileceği şeyler. Bu ise mesela genelde Türk filmlerinin başaramadığı bir şey. Türk filmlerinde “kötüler kötüdür”. Dizide ise neredeyse hiç kötü insan yok. Bütün kahramanlar yaptıklarını iyi niyetle, mantıklı bir şekilde yapıyorlar.

Söz gelimi, uç örnek olan bilya oyununda oyuncular eş olarak sevdikleri insanları seçerken, onlarla rakip olacaklarını görünce ciddi bir ahlaki ikileme düşüyorlar. Benzer bir ikilemi halat çekme yarışı öncesinde grup oluştururken de yaşıyorlar, ama bu kez daha şiddetlisi ile karşı karşıya kalıyorlar. Bazen birbirlerini yenmeye çalışarak, bazen de karşıdakinin yenilmesine de razı olmayarak ahlaki ikilemi çeşitli şekillerde çözmeye çalışan insanlarla karşı karşıya kalıyoruz.

Image

Dizinin aslında vermek istediği mesaj da burada yatıyor. Mekan olarak kullanılan birçok merdivenin farklı şekillerde yer aldığı manzara Hollandalı ressam Maurits Cornelis Escher’in meşhur resmini gösteriyor. Escher bu resimde (ve tabii diğer resimlerinin serencamı da göz önünde tutularak) herkesin kendine göre bir dünyada yaşadığını anlatıyor. Resimde herkes kendi fiziksel zeminine göre hareket ediyor. Bu zemin bir diğerine göre aykırı, başka birine göre ters, başka birine göre saçma olabiliyor. Ama kendi başına ele alındığında herkes kendi fizik kurallarına uyuyor; gayet düzgün ve mantıklı duruşlar sergiliyorlar. Sorun resmin bütününde ortaya çıkıyor. Herkes kendi dünyası içinde kalmaya devam ettiğinde resim mantıksızlaşıyor, “bütünlük” kalmıyor. Bu şekilde kendi dünyasında yaşayan insanlar birbirleriyle ilişki kurmadıkları ve birbirlerine saldırmadıkları sürece sorun yok, ama bir arada yaşamaya karar verdiklerinde bir araya gelemiyorlar. Resmin adı da Görelilik zaten. “Herkes kendine göre haklı” düşüncesini temsil ediyor.

Bütünlük teması dizide son oyundan önceki yemek sahnesinde vurgulanıyor. Daire içindeki üçgen bütünlüğe işaret ediyor. Yuvarlak bir dünyada yerleşmiş bir üçlü. Tabii ki bu üçlünün teslisle ilişkisi çok kolay kurulabiliyor. Ayrıca zaten o sahnedeki kişilerden birinin kadın olması da bunu destekliyor. Sembol bütünlük anlamına gelmesine rağmen, bu sahneden sonra insanlar birbirlerinden daha da ayrılıyorlar. Önce kadın öldürülüyor, ardından kahraman kalamar oyununda mahalleden “abi” olarak gördüğü kişi tarafından neredeyse öldürülecek hale geliyor. Bu sembolün gösterimleri üzerinden daha başka yorumlar yapılabilirse de (örneğin sembolün hangi köşe veya kenardan gösterildiği), temelde bütünlük sembolü olması yeterli. Sonuçta insanlar bütünlüğü sağlamayı başaramıyorlar. Sembolde önemli yer tutan üçgen, yani sahnedeki üçgen yemek masası Judy Chicago’nun ”Akşam Yemeği Partisi” adlı eserine atıfta bulunuyor. Kadınların sanata katkılarını öne çıkaran bir çalışma bu. Ama yemekte kadın yarışmacı yemeğini bile yiyemiyor.

Dizinin son bölümünde seyirciyi şaşırtan bir durumla karşı karşıya bırakmak da diziyi ilginç hale getirmeye devam ediyor. İlk bölümde kendisi başarmaya çalışırken, daha sonra gruplaşmaya, takım kurmaya, eşleşmeye kadar giden süreç bütünleşmeyi sağlayamadığında arkadaşlarla düşman olmaya yol açabiliyor. Dizi son noktada iyimser olmayı hala sürdürüyor. Gerek son oyunda kahramanın oyunu kazanabilecekken kazanmayı reddetmesi ve arkadaşlığı seçmesi, gerekse donmak üzere olan adamı polisin gelip kurtarması, biraz da Asyalı ruhuyla, her şeyin daha iyiye gideceğine olan umudun sürmesi gerektiğine işaret ediyor.

Image

Dizi yeni sezonlarla ilgili açık kapılar bırakarak sezon finali yapıyor. Kahramanın yeniden oyuna girme ve yeni gruplarla oynaması, oyunu bozmaya çalışma ihtimali, görevlilerin nasıl görevlendirildikleri, üst-yöneticinin üst-yönetici oluş süreci gibi birçok ihtimal önümüzde duruyor.

İşin anlaşılmaz tarafı ise, kazandığı paraya elini bile sürmeyen bir kahramanın, izleyiciler tarafından kolay yoldan para kazanma seçeneğini seçmiş biri gibi görülmesi. Dizinin cazip gelmesinin nedenlerinden biri de (kazanan için tabii ki) böyle bir yolla para kazanma seçeneği olabileceğini düşündürmesi. Kahraman buna karşı her türlü çabayı gösteriyor olsa da, izleyiciler dikkatlerini kazanılacak paraya yöneltiyorlar.

Tüm bu olumlu mesajlar şiddet içeren bir yapı içinde verildiğinde, seyircilerin çoğu bu olumlu mesajları görmek yerine ölen veya öldürmeye çalışan kişilere yoğunlaşıp heyecan yaşıyorlar. Bu da insanın hangisinden daha çok etkilendiğini gösteriyor: umut mu, ölüm mü? İnsan ölümden daha çok etkileniyor doğal olarak.

Kısacası, Squid Game alışılmış ve sıradan bir konuyu (daha önceki benzer film veya diziler -örneğin Açlık Oyunları serisi- hatırlanabilir) ele alıp ustalıkla popüler bir diziye dönüştürüyor. Oyuncular genel olarak çok başarılı. Dizide verilen mesajlar da anlamlı. Ama sonuç hiç te beklenilen gibi değil. İnsanlar olumlu uyarıcılardan çok olumsuz uyarıcılardan etkilenirler. Cesare Pavese’nin bir sözü geliyor aklıma: “İnsan en çok yediği dayaktan etkilendiği ve cezalandırıldığı davranışları unutmadığı halde, niye eğitimcilerin ısrarla cezaya karşı olduklarını anlamıyorum” diyordu Pavese. Dizideki gibi, eğitimciler hala cezaya karşıdır ve ceza yerine olumlu örnek ve pekiştirmelerden ümidi kesmezler.  

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 871 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.