1. bu iş nerede başladı?
Aslında bu konularda konuşmaktan ziyade susmak muradındayım.
Fakat ne mümkün, ben kemâl-i ketmile samut kesilmişken
birileri öyle şeyler söylüyor ki
dilimin altındaki bakla gayr-ı ihtiyârî fırlayor…
Meselâ bugün türlü mecrâlardan
–aman ne çok mecrâdan kesiyoruz, birbirimizin yolunu
SMS var, whatsapp, e-mail, facebook ve facebook Messenger–
durmadan “kandil tebrik”leri yağıyor.
Normalde insan buna sevinir, eh ben de “hatırlandığım için” memnun oluyorum elbet.
Lâkin efendim, bu işte bir garâbet var, hem Kadir hem Kandil nasıl oluyor?
Kültürümüz feleğini şaşmış vaziyette,
illâ muâsır olacağız diye,
dinden soyunmamız lazım geldiğine hükmeden devletlû bir zümre
–başka işi gücü kalmamış gibi–
hayatımızdan dinî sembolleri kazımaya kalkmış,
bunun bir örneğini de “Ramazan Bayramı” yerine
“Şeker Bayramı” icat ederek vermişti.
–Laf aramızda, 60’lı yıllarda bir emekli albay
“Kültürümüzde Ramazan Bayramı Diye Bir Bayram Yoktur,
Şeker Bayramı Vardır” başlıklı bir risale kaleme almış
ve bağımsız bir kitapçık olarak da bastırıp dağıttırmış. Ben gözümle görüp okudum–
Gerçi bu “feleğini şaşma”, “modernleşme”den çok önce
kültürümüzde değil dinimizde başlamış bir şey ama
oraya kadar geri gitmeye kalkarsak bu iş
“dünya ateşten bir toptu”ya kadar gider.
Bu “feleğini şaşmış” kandil kutlamalarına
daha önce Miraç Gecesi günü de maruz kalmış ve
“Kandil ve Gece” başlığı ile facebook’ta şöyle yazmıştım:
“Efendim,
Geleneğimizde mübarek gecelerden bazılarına ‘kandil’ denmesi yaygın olsa da hepsine ‘kandil’ denmemiştir. ‘Mevlid Kandili’, ‘Beraat Kandili’ olur, ama ‘Kadir’ ve ‘Mirac’ için kandil değil, ‘gece’ kullanılır. Kandil olarak nitelenenlere (mesela ‘leyle-i regâib’) ‘gece’ de denir ama, kandil denmesi yakışık almayanlara böyle denmesinin (hem de dinine diyanetine de düşkün görünen kimseler eliyle) yaygınlaşması, neyin işareti?”
2. gelelim sadede…
Aradan bir bu kadar vakit geçti…
–Regâib ve Berat, zaten kandil olduğu için onları saymıyorum–
Nihayet bugün, yine bir kutlama furyasıdır aldı başını gitti.
Susacağım ya, “kavl ü kararımdır” deyip dudağımı ısırdım ve sustum.
Ama işte, olacağı var ya, oluyor.
editörümüz Adnan Tekşen’in fikir coğrafyası yazarlarına doğrudan erişerek
iletişim kurmak amacıyla facebook Messenger’da kurduğu bir grup var.
Adnan Bey oradan da şöyle bir mesaj geçmez mi bugün:
“Doğru... Kadir gecesi bir kandildir. Bize kurtuluş ve huzur (selam) yolunu gösterir. Öyle bir kandildir ki yanan ışığı yüzlerce yıldır insanlığı aydınlatmıştır. İnsan idrakinin ötesindendir. Kadir gecesinin kandili idrakimizi genişletsin, ruhumuzu ve yolumuzu aydınlatsın. Modern insanın ihtiyaç duyduğu, O'nun izni olmadan evrende hiçbir şeyin olmayacağını anlatan bir idrak. Bin aydan neden hayırlı olduğunu anlayacak bir idrak. Bizi kemiyetten (bin aydan) keyfiyete taşıyacak bir idrak...”
–Meğer bunu önce facebook’ta bir gönderi olarak paylaşmışmış–
Susayım diyorum, ama olmuyor :-)
Bunun üzerine o gruptan Miraç Gecesi ile ilgili şu yukarıdaki paylaşıma atfen “ ‘Miraç ve Kadir’ için kandil değil ‘gece’ nitelemesi yapıldığını” söyledim, ama kesmedi.
–Sanırım benim bu “susma kararım”da bir ikircik var,
hem susayım diyor, hem de dilimi tutamıyorum galiba–
Dedim ki Adnan Bey’e:
“Böylece sizin "Kadir de bir kandildir" görüşünüze o vakitten muhalefet ettiğim gibi, duanızı ifade ettiğiniz uzun mesajda dile getirdiğiniz şu görüşe de esasen muhalefetim var: "Öyle bir kandildir ki yanan ışığı yüzlerce yıldır insanlığı aydınlatmıştır. İnsan idrakinin ötesindendir.”
Adnan Bey durur mu, sert çıktı tabii:
“gerekçen ne
bizi ikna et”
Aldık sazı ele mecburen:
–Bundan sonrasını aynen aktarmak yerine, “yaza yaza”
(yani o sohbeti tahrif pahasına da olsa sadedimizi gözetecek ve
asıl söylemek istediklerimi söylemişim gibi
demediysem de “işte diyorum” diyerek)
gideceğim–
Dedim ki:
“İdrakimizi aşan şeyler elbette vardır.”
Adnan Bey
“Allah ‘Ve ma edrake ma leyletül kadr’ diyor”
Dedim ki:
“Ama [o, ‘Kadir Gecesi’ni idrak edemezsiniz’ demek değil ki!]
Kadir Gecesi'nin bin aydan (bir ömürden) hayırlı olması,
onda Kur'an'ın indirilmiş olmasına bağlanmıştır.
Kur'an "idrakimizi aşan" bir şey midir?
Değildir!
"idrak edelim diye indirilmiş
bir 'hatırlatma' (zikir)
nasıl olur da idrak edemeyeceğimiz bir şey olur.”
–İtiraf edeyim ki, burada maksat ile meram arasında bir örtüşmezlik var.
Kur’an’ı ve indirildiği gecenin ehemmiyetini idrak başka
“o gece vukû bulan “inzâl”in ontik mahiyetini idrak başka!
Bu açıdan Adnan Bey’in haklı olması
beni haksız çıkarmıyor yine de;
çünkü geleneğimiz esasen
“bildirilmeden bilinemez” nitelikteki
inzâlin ontik mahiyetine pek bir mütecessis yaklaşmış.
Bu, pek gnostik keşifler sadedinde
Sûfîler’in eline kimse su dökemez!
Oysa, “bilinemez” olan, “bildirilmedikçe”
bilme ihtirası
havanda su dövmekten öte gitmiyor.
Radikal agnostiklere de şunu söyleyelim:
“Biz ‘bildirilmiş olmayan’a agnostik yaklaşıyoruz birader!”–
3. şu kandil ve gece meselesi
Yahu efendim,
Benim derdim, geleneği korumak yahut aynen sürdürmek değil;
–ayrıntısına elbette girecek değilim–
fakat, derdi bu olanlar arasında
bir hayli bilgi ve birikim sahipleri dahî
Kadir Gecesi günü
“kandil kutlaması” jargonu kullanmasın, rica edeceğim.
E ne yapsınlar?
Cânım efendim
“Kadir Geceniz mübarek olsun” demek şart değildir;
ama adı “Kadir Gecesi” olan bir geceyi
kandil olarak kutlama konusu yapmak
“koruyup sürdürdüğünüzü” iddia ettiğiniz gelenek açısından
yakışıksız bir şey oluyor, gelenekte bu iş öyle değil, böyledir zira.
Bunun neden böyle olduğunu da, ben mi izah edeyim?
Aslında bu
geleneği “dinin mütevatir, mevsuk ve şaşmaz” özdeşi sayan
başka birilerinin işi olmalı.
Mübarek gecelerde kandil yakma adeti
Osmanlı devrinde, bir rivayete göre II. Selim zamanında başlamıştır dense de
kandil yakma adeti, Osmanlılarla başlamış değildir.
Mübarek gecelerde özellikle camileri kandil ile aydınlatma geleneği
Şam’daki Emeviyye Camii’nde, Hicrî V. Yüzyıl gibi
günümüzden bir hayli eskiye
ama İslâmiyet’in teşekkülü açısından oldukça geç bir devre isabet etmektedir.
Bu âdetin yaygınlaşıp Osmanlı devrinde buna bir de
mahyânın eklenmesine rağmen
bana öyle geliyor ki, 20. Yüzyıl’ın son çeyreğine kadar
Miraç ve Kadir geceleri için “kandil gecesi” nitelemesi kullanılmamıştır.
Halk arasında böyle bir eğilim bulunması
geleneğin değil, folk göreneğin harcıdır.
–Laf yine aramızda,
Osmanlı bakiyesi topraklarda
dinî geleneği temsil eden elit zümre tasfiye edilip de
dinin yeniden canlanmasına kayda değer ölçüde göreneği din sayan kimi halk hocaları, kimi kıssacı vaizler, kimi tarikat erbabı öncülük ettiği için
Türkiye dindarlığı bir “gelenek dindarlığı” değil,
“görenekçi bir dindarlık (giderek de gösterisi)” halini almıştır.–
Pekiyi, neden Miraç ve Kadir için kandil kullanılmaz da “gece” de ısrar edilir?
–Yine araya gireyim: Geleneksel zaman tasavvurunda
günün başlangıcı bugün olduğu gibi
gün doğumu ya da sabah değil
gün batımı, yani akşam ve gece vaktidir.
Gün, güneş batınca başladığı için
misâl, Perşembe günü gün batınca Cuma gecesi başlar. –
Benim bu konudaki tahminim şudur:
Geleneksel Müslüman muhayyilesinde,
Miraç ve Kadir geceleri
dinî hakikatin “dünyamızı teşrifi” açısından
ilâhî inâyet ve merhametin tenezzülünü anlatır iken
öteki mübarek geceler
beşerî alemin ilâhî lütfa mazhar kılınmasına vesile teşkil eder.
Daha akademik terimlerle söyleyecek olursak
Miraç ve Kadir geceleri teosfere ait iken
kandil geceleri antroposfere ait görünmektedir.
4. Leyletü’l-Qadr
Kadir Gecesi hakkındaki sûre
Mekke’de indirilen vahiylerdendir.
Kur’an’ın üslûbu ve –özellikle Mekkî vahiylerde–
Arap dilinin inceliklerini
bu kadar mahirâne –yetmez–
muhataplarını sarsarak
Tanrı’nın konuştuğuna ikna etmekte bu kadar mükemmel –yetmez–
bu çağrı ve meydan okumayı
tümden reddetmek ve yalanlamak isteyenleri dahi
aciz bırakacak bir tarzda kullanışına
iyi bir örnektir:
“-Biz işte, biz indirdik onu ölçü gecesi!
Yüreğine düştü mü, nedir ölçü gecesi!
Bin aydan daha uzun, ölçü gecesi!
Rablerinin izniyle melekler ve Ruh,
ölçü gecesinde indiler peşpeşe,
her buyruk yerine geldi!
Esenlik parıltısıydı, şafak sökünceye!”
Yaratma, kudret, ölçü, düzen, idrak, tümlük,
sonsuzluk, esenlik, karanlık ve aydınlık
gece ile başlayan o günün şafağına
geceden verilmiş
birbiri içinde coşup yoğuşmuş yekpâre kozmosu anlatır.
Bütün zerrelerin tümlendiği bir gecedir, tekrarı yoktur;
herşeyin olup bittiği o gece!
Vahiy,
şeylerin, düzenin ve esenliğin özünde
onunla özdeş ve eş-zamanlı inmiştir!
Kadir Suresi meydan okur
“bin ay” bir ömürdür aşağı yukarı;
yaşasan tüketebileceğin zaman
sonsuza özdeş
ölçü gecesi ona eş bir gece!
Boşluksuz, kusursuz, çıkışsız bir
esenliğe müstağraktır varlık ve oluş!
Çırpın, çıkışın yoktur, olup bitmiştir herşey!
Arap yalanlasa ne, inkar etse ne!
Düşmanlık etse, yenebileceği ne!
İşte Muhammed’e indirileni idrak,
o sonsuz geceyi onaylamak demektir;
ölçüyü, kusursuzluğu, esenliği…
Göklerin konukları ile yeryüzü sakinlerinin
aynı esenlik buyruğunda,
aynı Rabb’in hükümranlığında
aynı bütüne ahenkle katılma coşkusunda
bir ve tüm olması demektir.
5. inzâl ve tenzîl
–bunun için beni yorma,
hâtime'nin dibinde bir link var
tıkla ve oku;
ya da sor birilerine, anlatırlar–
6. hâtime
Bu söylediklerimizden ne çıkar?
Kadir Gecesi’ni, ya münferit insan(lar)ın yaşadığına,
bu takdirde bu bahta Peygamber(ler)in eriştiğine hükmedeceğiz;
ya da, onu, “elest bezmi” ile özdeş bir yaratılış ânı olarak
tüm insanlığın tanık olduğu bir an olarak düşüneceğiz.
Her hâlükârda, bu,
tekrarlanıp duran bir takvim olayı değil
bir varolmaya geliş ânını,
olmuş bitmiş ve tamamlanmış,
tekrarlanmaz bir ânı anlatmaktadır;
sonsuza denk bir ân,
bütün varlığın içinden geçtiği
–kara delik ile zıtlık içinde–
bir ucunda günün şafağına açılan
bir “gece geçidi”…
Kadir Gecesi, yılda bir gelip geçen bir gece değil
hiç geçmeyen ve hiç tekrar etmeyen bir geçidi
Vahy’in âleme verildiği bir geceyi işaretler.
O, Kur’an’ın indirilmesi ile özdeştir;
Kur’an’ın çağrısının gönle düşmesi ile de…
Şimdi tefekkür
bir varlık ve vahiy momentini
yeniden tecrübe cehdidir.
Kalk a âdem
çağrılıyorsun mâdem
diril ve işit!
Kıyâm et a âdem
kendini Vahy’e aç,
gönlünü Çağrı’ya…
Resûl’e indirileni idrâk et
Qadr’i duy, esenliği
şafak sökünceye kadar
iliklerinle ve ürpererek…
Bir tek gecede
dinle, işit, ol…
ve katıl varlık ve oluşun
barış ve esenliğin kozmik ânına…
http://www.ekevakademi.org/Makaleler/1910273487_14%20Niyazi%20BEKI.pdf